yüzyıllık yalnızlık

hamlet
Okuduğum en tuhaf kitap. Hakikatten en tuhafı.
Ben fantastik roman okumayı seven biriyim, hatta başka ne okuyor olursam olayım, yanında bir de fantastik roman okurum mutlaka.
Fakat okuduğum hiçbir fantastik karakter, öğe ya da olay, bu romanın hissettirdiği duyguları hissettirmedi diyebilirim.

Üniversite yıllarımdan birinde ev arkadaşım her gün tavsiye ediyor kitabı zorla odama koyuyor okumam için çırpınıyordu. Kendisinin hiçbir zaman boş bir tavsiyede bulunmayacağını biliyordum fakat genel melankolik hallerinden ötürü ön yargılıydım. Bir gün okula giderken çantamdan kendi kitabımı çıkarmış ve yüzyıllık yalnızlık'ı koymuş. Önce sinirlendim sonra güldüm... ama sonunda okumaya karar verdim. Okuduktan sonra ise arkadaşımı daha bir sevdim sanki.

Kitabı okurken, henüz yarısına bile gelmemişken bir anda her şey bitiverdi. Bir anda "ee daha ne yazdı bu adam, kitabın devamında ne anlatacak ki amk?" Düşüncesiyle doldum taştım. Ve okuma süresi boyunca koca bir ömrü yaşayıp kendimi yaşlanmış gibi hissettim.
Sanki hayat akmış gitmiş o süre içerisinde belki onlarca kitap okumuşum gibi...

Kitabı bir gecede bile bitirseniz, senelerdir okuyormuş hissine kapılmanız neredeyse kaçınılmaz. Koskoca bir tarihi yaşatan, zamanın akışını ve çağların değişimini hissettiren bir roman. Hakikatten tuhaf bir tecrübe.
keskin nisanci
nobel edebiyat ödülü sahibi kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'e ait şaheser.

gabriel garcia marquez, kitabı için şunları söylemiş:

"Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmaya başladığımda, çocukluğumda beni etkilemiş olan her şeyi edebiyat aracılığıyla aktarabileceğim bir yol bulmak istiyordum. Çok kasvetli kocaman bir evde, toprak yiyen bir kız kardeş, geleceği sezen bir büyükanne ve mutlulukla çılgınlık arasında ayrım gözetmeyen, adları bir örnek bir yığın hısım akraba arasında geçen çocukluk günlerimi sanatsal bir dille ardımda bırakmaktı amacım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı iki yıldan daha kısa bir sürede yazdım, ama yazı makinemin başına oturmadan önce bu kitap hakkında düşünmek on beş, on altı yılımı aldı. Büyükannem, en acımasız şeyleri, kılını bile kıpırdatmadan, sanki yalnızca gördüğü olağan şeylermiş gibi anlatırdı bana. Anlattığı öyküleri bu kadar değerli kılan şeyin, onun duygusuz tavrı ve imgelerindeki zenginlik olduğunu kavradım. Yüzyıllık Yalnızlık'ı büyükannemin işte bu yöntemini kullanarak yazdım. Bu romanı dikkat ve keyifle okuyan, hiç şaşırmayan sıradan insanlar tanıdım. Şaşırmadılar, çünkü ben onlara hayatlarında yeni olan bir şey anlatmamıştım, kitabımda gerçekliğe dayanmayan tek cümle bulamazsınız."