ahlak

putintin
herhangi bir eser ile bozulabileceğini düşünmüyorum. yüzyıllardır aynı kaygı tiyatro eserleri, kitaplar, gazeteler, müzikler vs. için hep duyuldu. bugün klasik diye okuduğumuz pek çok eser zamanında ahlak bozuyor diye sansürlendi. pek çok yazar, senarist, gazeteci mahlaslarla eser vermek zorunda kaldı. biz şu an o eserleri rahatlıkla okuyabiliyoruz. o eserlerde aldatma, cinayet, hırsızlık, tecavüz, zorbalık vs. her şey var. okurken bu benim ahlakımı bozuyor, demiyoruz. hatta aynı eserleri çocuklarımıza okutuyoruz ki yüzyıllar önce atalarımız bırak çocukları kendileri bile okumaktan imtina ederken. entelektüel seviyemiz her çağda artıyor ve doğal olarak somut işlemden soyut işleme geçme çağımız da git gide erkene alınıyor. aynı kaygıyı şu an televizyon, sinema, müzik klipleri, internet, oyunlar vs. için duyuyoruz. sanırım insanın hiç bitmeyen eleştiri güdüsü bu. diziler ahlak falan bozmuyor, diziler olanı yansıtıyor. olmayan hiçbir şey yok. dünyada insanlar birbirini aldatır, kandırır, birbirinin arkasından iş çevirir, birbirine zorbalık yapar, hırsızlık yapar, birbirini öldürür. eserler insanın doğasını yansıtır, olanı söyler sadece. tecavüz bir gerçektir, ancak tecavüzü rasyonalize hale getirmek insan hakları ihlalidir. aldatmak bir gerçektir, ancak aldatmayı insan psikolojisi arkaplanıyla ele almak dinamikleri ele almak demektir. sanırım bazı ayrımları yapmaya ihtiyaç duyuyoruz. şöyle bir örnek vereyim. halit ziya uşaklıgil'in aşk-ı memnu eserinde de bihter eşi adnan'ı, adnan'ın yeğeni behlül'le aldatır. bu kitabı okuruz, beğeniriz, çevremize tavsiye ederiz, klasik olarak ele alırız, doğu batı çatışmasını kitaptaki imgelemelerle çözümlemeye çalışırız (bihter'in ud, nihal'in piyano çalması vs.). ama halit ziya uşaklıgil'e ahlaksız demek, ahlakımızı bozuyor demek kimsenin aklına gelmez. peki neden aynı olay televizyon ekranında ele alındığında bunun halkın ahlakını bozabileceğinden dolayı kaygılanırız. sonuçta dizi de kitaptan yola çıkarak uyarlanmış bir yapıttır ki bana kalırsa dönemi, reyting ve ticari kaygıların getirdiği süre uzunlukları da ele alındığında başarılı da bir uyarlamadır. birçok şeyi çekinmeden yansıtmıştır. ben bunu takdir ederim.
avni
genel manada insanların bir arada yaşamasını sağlayan kurallar silsilesi. bireysel olarak ise bir insanın yaradılışından ya da var oluşundan gelen olumlu olumsuz tüm huylarını ifade eder.
avni
sözcük köken olarak seciye, karakter, huy, yaratılış, fıtrat sözcüklerinin herbiri ve aynı zamanda hepsi hatta daha fazlası. arapça "yaratmak" eylemiyle kökdeş olması nedeniyle toplumsal bağlamda bireylerin uymak zorunda oldukları yazılı olmayan kurallar ya da davranış biçimlerinin hepsine birden verilen ad. etimolojik açıdan inanılan en eski yaratıcıya yakıştırılan ilk sıfat olması da şaşırtıcı olmasa gerek.
(bkz:hulk)
(bkz:etik)
(bkz:töre)
mars yolcusu
Felsefe açısından ahlak (etik)
Felsefeden bağımsız bir alan olarak ahlak, bir kurallar sistemidir.
İnsanların eylemlerini ve birbirleriyle ilişkilerini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş normlar ya da değerler sistemidir.
turuncu gemi
anlamlı bir melih cevdet anday şiiridir;

ahlak kalmadı dünyada
kiracısı öyle, işçisi öyle
hami köylü saftır derler a
inanma
cırrr
kapı
kim o?
dilenci.
kuru ekmek verirsin beğenmez
taze ekmek senin nene!
kalmadı, dedim ya, kalmadı
ahlak kalmadı memlekette.
ontolojik sancilarimin merhemi
“Komşu komşuyu hiçbir zaman anlamadı, ruhu hep komşusunun vesvesesine ve kötülüğüne hayret etti.
Her halkın üstünde bir erdemler levhası asılıdır. Bak bu, o halkın zaferinin levhasıdır; işte! Bu, o ulusun güç isteminin sesidir.”

Nietzsche.


Ahlâk yoktur. Sihirli bir performansa katıldınız ve ilaçtan bir doz aldınız gibi saçmalıklardan söz etmeyeceğim size. Nietzsche, ahlâkı, burada güç içgüdüsüne bağlamış. Doğru da yapmış. Ulusların ve bireylerin ahlâkının esas olarak adaptasyon yönünden yoksun olduğunu dile getirmiş. Bir halkın önde gelen fikirleri, başlıca değerleri, psikolojik niteliği de temsil eder. Bir ulus belli bir düşünceye sahipse ( ahlâki olarak ) tezahürü olarak istediği şekilde yönetilmesini ister. Nietzsche, türkiye'nin ahlâki yönünü iki cümle ile yüzyıl önce özetlemiş. Ahlâkı ve değerleri olmadan toplumlar, varlıklarını sürdüremezler. Ve bu da komşu ulusların değerlerinden farklı olmalıdır, yoksa farklılaşamazlar. Bir diğerinden ayırt edilemez toplumlar birbirine karışır. Önder bir fikri olmayan toplumda ortaya karışık türkiye-suriye tablosu çıkar.