kaç gündür evde olmanın bana verdiği yetki ile artık düşüne düşüne kendimi şizofrene çevireceğim. duvarlar bir süre konuşuyormuş gerçekten. şikayetçi miyim? kesinlikle hayır. her fırsatta keşke evde olsam diyen biri olarak kendime şikayeti hak görmüyorum ancak bazı düşünceler artık beynimi kemiriyor. daha kötüsü bu düşüncülerin doğru olduğunu da biliyorum. of. çok zor işler.
corona günlükleri
narına günlükleri gibi olmuş. ingiliz bir arkadaşımın hediyesi çocuk klasiği.
bir diğer çağrışım: corona günlerinde aşk. bir diğeri ise corona günlerinde evde tek başına.
kısıtlılık veya evde tutsaklık kaç gün, ay sürecek ciddi bir açıklama yok.
uzadıkça yarım kalmış yazıları elden geçirme şansım olacak. oysa elim hiç varmıyor.
hepinize iyi esaretler.
bir diğer çağrışım: corona günlerinde aşk. bir diğeri ise corona günlerinde evde tek başına.
kısıtlılık veya evde tutsaklık kaç gün, ay sürecek ciddi bir açıklama yok.
uzadıkça yarım kalmış yazıları elden geçirme şansım olacak. oysa elim hiç varmıyor.
hepinize iyi esaretler.
hazirana kadar sabredelim diyorum ben. belki yılın ilk yarısı olan bütün bu puştlukları yılın diğer altı ayı bertaraf eder de rahat bir oh çekeriz. yaz gelir çiçekler açar biz yine neşelenir dertleniriz.
Herkesi ailesine sevdiklerine bağladı. Fena olmadı aslında, insanlar paranın pul olduğunu ve sağlığın çok önemli olduğunu ilk defa anladı.
Para pul derken başka bir şey daha oldu.
60 yaş üzerine hayli korktu, kim bunlar mı?
Tüm dünyada çocuklar ölürken seyredenler ya da masa başında petrol pazarlığı yapanlar.
Çocuklar ve hayvanlar ölürken izleyenler şimdi can derdinde ve kaçacak yer yok.
Zenginlerin Amerika da özel okullarda okuyan çocukları devletin kyk yurtlarında kaldı iyi mi!
Corona mı günlükleri mi?
Hayat akıp giderken avuçlarımızdan sadece seyrediyoruz fakat yıllardır biz seyrettik olan oldu, şimdi ise oynuyor hayat biz izliyoruz.
Çin ile Amerika arasındaki savaş bu.
Para pul derken başka bir şey daha oldu.
60 yaş üzerine hayli korktu, kim bunlar mı?
Tüm dünyada çocuklar ölürken seyredenler ya da masa başında petrol pazarlığı yapanlar.
Çocuklar ve hayvanlar ölürken izleyenler şimdi can derdinde ve kaçacak yer yok.
Zenginlerin Amerika da özel okullarda okuyan çocukları devletin kyk yurtlarında kaldı iyi mi!
Corona mı günlükleri mi?
Hayat akıp giderken avuçlarımızdan sadece seyrediyoruz fakat yıllardır biz seyrettik olan oldu, şimdi ise oynuyor hayat biz izliyoruz.
Çin ile Amerika arasındaki savaş bu.
Araştırma - çalışma, kitap okuma, arada dizi izleme, sosyal medyaya göz atma, bazen televizyona bakma ekseninde gidiyor. Evden çıkmadan geçiriyorum bütün vakti haftalardır. Normalde ev bu kadar sıkmaz belki, ama özellikle kısıtlayıcı ve elzem bir sebepten durulduğundan dolayı insanı psikolojik olarak kötü hissettiriyor. Tuhaf bir duygu, biraz hırçınlaşabiliyor insan. Her ne olursa olsun can sıkmamak, zor da olsa neşeyi olabildiğince yüksek tutabilmek; endişeleri ve bunaltıları en alt düzeye indirgemek gerekiyor
Bir kaç senedir yazlar dışında home ofis ve izole yaşadığım halde, meğer ne kadar çok dışarı çıkıyormuşum dedim bu pandemi patlak verdikten sonra. İnsanın bilinçli bir şekilde kendi isteyerek sosyal izolasyona girmesi ile kurum ve kuruluşların belirli nedenlerle sizi evde tutmak istemesi çok bambaşkaymış. Az insan çok huzur mottosu ile geçirdiğim günlerin ardından bu evdekal düzeni bende strese yol açtı. Kendi isteğim dışında zoraki bir şeyleri hayatım boyunca çok kısa dönemler yaptım belki ondan.
Korona'nın "eşitlik" kavramına getirdiği yeni soluk da ilerleyen günlerde mutlaka tartışılacaktır. Öncelikli, ölümcül derecede Yaşlılara ve kronik hasta olanlara etki etmeyen, genç, yaşlı, at gibi sağlıklı herkeste benzer etkileri yapan bir virüs olsaydı ne olurdu diye soruyorum bazen düşünürken. Gerçi toplumları, devletleri, ülkeleri, milyonları etkileyen bir virüs işin içinde olduğunda bu detaylar ortadan kalkıyor. Şöyle düşünelim, Filipinlerde sokağa çıkanlara vur emri çıkaran bir başkan, başka bir ülkede ailesiyle tatile giderek yasağı bölen bir devlet başkanı, başka bir ülkede, çalışmak zorunda, dışarı çıkmak zorunda olan, paraya ihtiyacı olan fakir nüfusuna evde kalın ve bize sms le yardım edin diyen bir başkan. Başkanlar, başkanlar, devletler. Birbirinin maske kargosuna el koyan devletler. Çalmayı normalleştirmiş, baskı ve çaresizlik timsali koca koca hükümetler.
Kısacası, bunca yıldır besleyip büyüttüğünüz, sofradaki aşınıza, maaşınıza, hemen her şeyinize ortak olan devlet çatısının çatır çatır çatladığı, insanlara "evde kalın" dan başka bir öneri sunamadığı günleri görüyoruz.
Sağlık çalışanlarının pencerelerden alkışlarla motive edildiği, varlıklı insanların 500 m2 evlerinde evde kalın bak biz evde kalıyoruz diye sosyal medya da gündem oluşturduğu. Tüm bu medya baskısına rağmen işe gitmek zorunda olan adamın, para kazanmak zorunda olan minibüsçünün tıka basa doldurduğu minibüse yüzündeki ince bir ameliyat maskesiyle bindiği günler.
Virüsün ülkede patlak vermesinden daha bir kaç gün önce sınırlara yığılan suriyeli mültecileri düşünüyorum. Vatansız, evsiz, parasız, aç ve açıkta. Kocaman medya kuruluşlarının sadece "bir" günde unuttuğu kalabalıklar. Gece gündüz aynı şeyleri söylerken akıllarına yarım saatlik bir mülteci haberi yapmanın gelmediği satılmış ruhlar. Ucuz hayatlarını kendilerine ait hissettikleri o haber kanallarının binalarında üzerlerine giydirilen konum ve mesleklerle kapatan yığınlar.
Tek temennim, bu pandemiden herkes doğru dersi çıkarsın. türümüzün vandallığı en azından halk kitleleri nezdinde etkisini kaybetsin. Devlet, hükümet, siyaset, sınırlar gibi kavramlara daha objektif daha adil milliyetçi, şovenist, yandaş gözlerle bakmayı bıraksınlar.
Rene bilinçli karantinadan bildirdi.
Korona'nın "eşitlik" kavramına getirdiği yeni soluk da ilerleyen günlerde mutlaka tartışılacaktır. Öncelikli, ölümcül derecede Yaşlılara ve kronik hasta olanlara etki etmeyen, genç, yaşlı, at gibi sağlıklı herkeste benzer etkileri yapan bir virüs olsaydı ne olurdu diye soruyorum bazen düşünürken. Gerçi toplumları, devletleri, ülkeleri, milyonları etkileyen bir virüs işin içinde olduğunda bu detaylar ortadan kalkıyor. Şöyle düşünelim, Filipinlerde sokağa çıkanlara vur emri çıkaran bir başkan, başka bir ülkede ailesiyle tatile giderek yasağı bölen bir devlet başkanı, başka bir ülkede, çalışmak zorunda, dışarı çıkmak zorunda olan, paraya ihtiyacı olan fakir nüfusuna evde kalın ve bize sms le yardım edin diyen bir başkan. Başkanlar, başkanlar, devletler. Birbirinin maske kargosuna el koyan devletler. Çalmayı normalleştirmiş, baskı ve çaresizlik timsali koca koca hükümetler.
Kısacası, bunca yıldır besleyip büyüttüğünüz, sofradaki aşınıza, maaşınıza, hemen her şeyinize ortak olan devlet çatısının çatır çatır çatladığı, insanlara "evde kalın" dan başka bir öneri sunamadığı günleri görüyoruz.
Sağlık çalışanlarının pencerelerden alkışlarla motive edildiği, varlıklı insanların 500 m2 evlerinde evde kalın bak biz evde kalıyoruz diye sosyal medya da gündem oluşturduğu. Tüm bu medya baskısına rağmen işe gitmek zorunda olan adamın, para kazanmak zorunda olan minibüsçünün tıka basa doldurduğu minibüse yüzündeki ince bir ameliyat maskesiyle bindiği günler.
Virüsün ülkede patlak vermesinden daha bir kaç gün önce sınırlara yığılan suriyeli mültecileri düşünüyorum. Vatansız, evsiz, parasız, aç ve açıkta. Kocaman medya kuruluşlarının sadece "bir" günde unuttuğu kalabalıklar. Gece gündüz aynı şeyleri söylerken akıllarına yarım saatlik bir mülteci haberi yapmanın gelmediği satılmış ruhlar. Ucuz hayatlarını kendilerine ait hissettikleri o haber kanallarının binalarında üzerlerine giydirilen konum ve mesleklerle kapatan yığınlar.
Tek temennim, bu pandemiden herkes doğru dersi çıkarsın. türümüzün vandallığı en azından halk kitleleri nezdinde etkisini kaybetsin. Devlet, hükümet, siyaset, sınırlar gibi kavramlara daha objektif daha adil milliyetçi, şovenist, yandaş gözlerle bakmayı bıraksınlar.
Rene bilinçli karantinadan bildirdi.
Hep tek başımıza sürüp gidiyor, ölüm gibi bu da muamma. Ne zaman ülkeyi ve daha önemlisi dünyayı terk edeceği bilinmiyor. Bu da beraberinde koca bir belirsizliği getiriyor. O zaman şu şarkıya kulak veriyorum:
Bilim kurgu dizi ve filmlere hayretle bakıp bunun mümkün olamayacağını düşünürken, aynısını hatta belki daha da beterini yaşıyoruz. Black mirror dizi bölümlerini aratmıyoruz. Ben efsaneyim filmini seyrederken, bu şekilde bir şey olabilir mi hiç diye sorgulardım, bunun mümkün olmayacağı kanaatine varırdım. Fakat daha neredeyse daha kötüsünü tüm dünya yaşıyoruz. Bir distopya gerçek oluyor gibi. Yine de Felaket senaryoları kurmak istemiyorum, umarım bir an evvel düzelir.
her şey gittikçe durağanlaşıp anlamını yitiriyor gibi. kendimize yapay bir dünya inşa edip içerisinde hapsolmuş gibiyiz. yine de canlı kalmak için, zinde durabilmek ve yılmamak için çaba sarf ediyorum.
Bu aralar sık duyuyorum, TV de yayınlarda yazılarda vs. "hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" diyorlar. Bu cümle bana o kadar içi boş geliyor ki. Türünün tarihini bilmeyen bir insanın sadece medyanın bize ezberlettiği sloganlardan birisini kabullenip inanması, inandırılması durumu bu. Bir nevi plasebo etkisi.
Pandemi sonrası insan yine doğaya ve kendi türüne zarar vermeye devam edecek. Eskisi gibi olmayacak olan küçük yaşamsal kurallardaki değişimler olur olsa olsa. Belediye otobüslerine %50 yolcu alma kuralının bir yerden sonra sona ereceğine kalıbımı basabilirim. O otobüslere ve metrolara, metrobüslere yine istif halde bineceğiz. Ama restoranın kaldırım kenarına koyduğu masalar arasındaki mesafeye zabıta karışacak. İşte tam bu yukarıda verdiğim örneği çoğaltın. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak ın tanımı budur. Yani daha çok "mış gibi" yaşayacağız. Zaten öyle yaşıyorduk bir çok konuda. Şimdi pandemiyi atlatmış ve sağ kalmış insanlar olarak "mış gibi" yaptığımız bir takım kural ve kısıtlamalar hayatımızın akışında bir yerlere kıstırılacaklar. Bu kadar. Ne doğaya saygılı bir nesil doğacak bu pandemiden, ne de kibrinden, hırsından arınmış bir halk yaratacağız. Vebayı ispanyol gribini yemiş bu günlere gelmiş bir tür olarak Covid bizim "insan olma" maceramıza özünde çok fazla bir şey katmayacak, katamayacak. Ama doğaya en azından bizsiz dünya nasıl olurla ilgili bir çok done verdiğini düşünüyorum bu sürecin. Doğa ana bu doneleri ileride kendisini korumak için kullanabilir, o açıdan umutlu ve mutluyum.
Pandemi sonrası insan yine doğaya ve kendi türüne zarar vermeye devam edecek. Eskisi gibi olmayacak olan küçük yaşamsal kurallardaki değişimler olur olsa olsa. Belediye otobüslerine %50 yolcu alma kuralının bir yerden sonra sona ereceğine kalıbımı basabilirim. O otobüslere ve metrolara, metrobüslere yine istif halde bineceğiz. Ama restoranın kaldırım kenarına koyduğu masalar arasındaki mesafeye zabıta karışacak. İşte tam bu yukarıda verdiğim örneği çoğaltın. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak ın tanımı budur. Yani daha çok "mış gibi" yaşayacağız. Zaten öyle yaşıyorduk bir çok konuda. Şimdi pandemiyi atlatmış ve sağ kalmış insanlar olarak "mış gibi" yaptığımız bir takım kural ve kısıtlamalar hayatımızın akışında bir yerlere kıstırılacaklar. Bu kadar. Ne doğaya saygılı bir nesil doğacak bu pandemiden, ne de kibrinden, hırsından arınmış bir halk yaratacağız. Vebayı ispanyol gribini yemiş bu günlere gelmiş bir tür olarak Covid bizim "insan olma" maceramıza özünde çok fazla bir şey katmayacak, katamayacak. Ama doğaya en azından bizsiz dünya nasıl olurla ilgili bir çok done verdiğini düşünüyorum bu sürecin. Doğa ana bu doneleri ileride kendisini korumak için kullanabilir, o açıdan umutlu ve mutluyum.
“Belki daha güzel olacak ama Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”