ernest hemingway

olacak o kadar
ölüme karşı hep tutku dolu bir ilgisi olan yazar.
dünyanın neresinde bir ayaklanma, iç savaş veya savaş çıksa bilin ki hemingway oradaydı. ölümden beslenerek yaşıyordu, yazıyordu sanki. en yakın dostları dahi böyle söylüyordu. avcılığa düşkündü. kampa ve doğaya da. avlanmaktan, avladığı şeyleri müthiş yemeklere dönüştürmekten ve tarifi kendisine ait bu yemeklerle dolu sofraları dostlarıyla paylaşmaktan büyük keyif alırdı. silahları, kadınları ve içkiyi severdi. bu anlamda tipik bir amerikalıydı aslında. av tüfeğiyle vurduğu son şey ise kendisiydi.
khemri
garip bir adam birinci dünya savaşına katılmış ardından afrikayı gezip bu sefer ispanyol iç savaşında bulunmuş biri. oldukça hareketli bir yaşam sürmüş.

bana göre en iyi kitabı:
(bkz:the garden of eden)
nicolas flamel
kendisine gazetede çıkan ilk yazılarımın konusu olduğu için teşekkür ettiğim yazar. küçük bir lise macerasında arkasından bolca şey karalamıştım bir kaç ay boyunca.
mislilac
"Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa'yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi "Iron Duke"ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil... Bu görüşmeler, Avrupa'nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü."
23 ekim 1922 the toronto daily star