hayatın anlamı

ontolojik sancilarimin merhemi
bize hayatın anlamını veren şey, bir çiçeğin kırmızısı bile olabilir. ama esas sorun şudur, o kırmızı karanlıkta da kırmızı mıdır? eğer değilse anlamını yitirmiş olmaz mı? kırmızı çiçek bize anlam aşılıyorsa bu ışık değişkeninden bağımsız değerlendirilemez öyleyse.

ya da bir deniz manzarası yaşamı anlamlı kılabilir. o manzarayı kapatacak bir bina anlamı yerle bir eder. yaşamın mutlak anlamı önüne set çekilemeyen bir şey mi olmalı o halde?

anlamları anlamlı kılan şey bir ruh da olabilir. insan bazen bir ruhun peşinden sürüklenir ve kendi ruhunun eksik parçasının ardında koşar. bu koşu bazen mechul bir koşudur. bazen de kokusu alınır, o ruhun, 'onun', özyaşamsal bir değer olduğu fark edilir. Hayatı anlamlı kılan insanın uğrunda ölebileceği bir başka ruhtur. iki ruhun birbirini bulma serüveni hayatın asıl anlamıdır..
zeitgeist
hakkında kelam edecek kadar yanmadık henüz, lakin edenlerden ikisi oldukça ilgimi çekmiştir;

"kişi bazan (kendi) hayatın(ın) anlamının altında kalır, ezilir. bu noktada suç ne hayatın ne de anlamındır. tümüyle kişinindir. zira kişi kendini kendi yarattığı şeye, hayatın anlamına kurban etmiştir."

abdulgaffar el hayati

"hayat nedir diye sorarsan, bilmiyorum evlat; sormazsan biliyorum..."

haraptarlı nafi
pestenkerani
Sırlı bir meal. Nice âdemoğlu bu meal uğruna heder oldu da, kimisi metruk bir mahale kendini terk etti, kimisi kafasında kurduğu nirvanaya ulaştı, kimisi de ununu eleyip eleğini astı bu felsefik öngörü yetmezliğinden. Rivayete göre ermişin biri sırrı tam çözeceği zaman def'i hacet etmesi geldi de, sırrı kenefe düşürdü. Bu rivayeti şimdi ben uydurdum, zira gece gece râvi olmayı canım çekti. Sırrı çözenlerin tibet'te ikamet ettikleri sahih bir rivayettir.