kalp

bir istanbul trajedisi
kanın vücutta pompalanmasını sağlayan kas, sıcak bir organ. sıcak olduğundan sanırım gönül işleriyle de bağlantılı.

bazı insanların karşısında daha da hızlı atıyor bu meret, böyle heyecanlandırıyor insanı vs. vücut da ısınıyor bundan dolayı, terlemeler, kızarmalar...

ama ne oluyorsa bi süre sonra soğumaya başlıyor, başta üşütüyor ama zamanla alışıyor insan. sonra daha da daha da soğuyor. bir süre sonra buz tuttuğunu fark ediyorsunuz ama bu sizi rahatsız etmiyor, iyice alışıyorsunuz çünkü bu duruma. bu şekilde yaşamaya devam ediyorsunuz güzel güzel. taa ki sıcacık bir el gelip ona dokunana kadar, başta direniyorsunuz buna, çünkü bu buz tabakası korumaya alıyor kalbi, erisin istemiyorsunuz. ama olmuyor işte, buz erimeye kalp tekrar ısınmaya başlıyor, tekrar attığını hissediyorsunuz, bu biraz acı veriyor başta ama buna da alışıyor insan. tam buzlar eridi, kalp kendine geldi derken her şey b.ka sarıyor ve başa dönüyor, kalp soğumaya, insan alışmaya başlıyor.

kısır döngü sanırım bu, isimler, yüzler, anılar değişiyor ama sonuç hep aynı. buz tutmaya mahkum.
azrailin regl donemi
sadece vücuda kan pompalamaya yarayan bir organ.
sık değişkenliğinden kasıt ise bazı romantizm budalalarının, aşkı kalbe atfetmeleridir.

amigdala ulan o amigdala be amına koduklarım!!

aşk, geçicidir. ve değişkendir. bazı şok edici durumlar ki ben bunları yarı bilinçli yapıldığı kanısındayım; o lanet retinanızdan geçen o lanet olası görüntüler sizi etkilediyse direkt olarak amigdalaya ulaşır ve hemen duygusal tepkimenin başlamasına sebep olur. bundan sonra mantığın(korteks) yapacağı tek şey amigdalanın emrettiklerini uygulamaktır.

fakat mantık açıcısından gelişmiş bir insansanız işte tam da bu noktada aşk bir irade çatışmasına dönüşür ki bunu bazıları için söylüyorum.. fakat bu başka konu.

aslen aşk da bir irade çatışmasıdır; amigdala denen pezevenk bir süre iradeyi elde tuttuktan sonra bu konuya karşı direnci zayıflar ve yerini kortekse bırakmaya başlar.. gelinen bu noktada aşkta mantık devreye girer..

tecrübelerime de bir göz atarsak bana göre; kadınlarda aşk duygusal yoğunlukla başlar, daha sonra yerini mantık alır. erkeklerde ise mantık ile başlar daha sonra duygusal yoğunluk devreye girer.

bu deneyimlerimi, beynin bu fonksiyonlarıyla buluşturacak olursak; kadınlar duygusal yönden yoğun, duyguları ön planda olduğundan öncelikle duygularıyla aşık olur. erkek denen yaratık ise mantığıyla yaşadığından(genelde yani lan) yarı yarıya ama bana göre genellikle mantığı ile aşık olur ve yerini zamanla kadınına karşı yoğun bir duygu beslemeye başlar..

işte bu yüzdendir ki kadınlar ilişkilerde erkeği bir süre sonra gelecekteki şartları da düşünerek değiştirmeye çalışır. erkek de bu durumda bilinçsiz kalırsa kadının köpeği olmaya başlar. erkek değişmez ise ilişki sonlanır. kadınların bu yapısı ise, daha iyi olanla üreme içgüdüsüne dayanır.

aşk denen olgu çok saçma bir kimya. sadece üremek için işte. çok da şeetmeyin.

not: başlık ve yazı neden bu denli alakasız oldu? merak ediyorum. ve sadece meraktan soruyorum, bazı kadınlar neden bu kadar aptal?