tasavvuf

ihtiras limani
burada sözü ehline bırakmak gerekli ama bir not olarak hilmi yavuz'un islam'ın zihin tarihi, islamcı aydınların soy kütüğü bölümünde cumhuriyet tarihi içindeki gelişimi şöyle anlatılır:

cumhuriyetle beraber daha fazla öne çıkmasının sebeplerinden biri de siyasal islamın yanında müslüman aydın olarak görülen kişilerin veya islamın geleneksel ilimleri ( kelam, fıkıh ) ile ilgilenen kişilerin toplumsal desteğinin devlet korkusu ile erimesi, kaybolmasıdır. zamanla artan sekülerleşme ile beraber bunlar iyice tarikat-cemaat kabuklarına sıkışırken insan gönlünde olup biten bir şey olarak anlaşılan tasavvuf parladı, öne çıktı. mevlana vurgusu veya mevlana'nın genel olarak kabul görmesine biraz da böyle bakmak lazım belki. netice itibariyle İslami düşünce iyice cılızlaşırken batı felsefesi ile uğraşan muhafazakar aydın tipi İslami düşünceyi sırtlamaya çalıştı. bu da aslında oryantalizmin farklı bir formuna dönüşmüş oldu.
pestenkerani
Hiçliği kutsayan bakış açısı.
Tasavvuf çingeneler gibi Hindistan'dan tüm yönlere dağılmış, tüm coğrafyalarda kendine müritler edinmiştir.
Radikal dincilerin kafa kesmesi gibi, bu akım da ruh katliamı yapmaktadır. Nefsinizle çatışmalı bir birey olmak istemiyorsanız, tasavvuf ve öğretilerinden kaçının. Ama ne yalan söyleyeyim: edebiyatı, müziği, ince üslubu, usturuplu duruşu ile çekici gelmiyor değil. Fakat insan kalbinden müteşekkil değildir, akıl var, vicdan var. Allah var, kitap var.
keskin nisanci
tasavvuf bir tarikat değil, bir öğreti ve yaşam biçimidir. tasavvuf ehli, gerçek dünya ile bağını koparmış ve gönül yolu ile yaradan'a yakın olmayı tercih etmiştir. birçok yönüyle hristiyan inancındaki mistisizme benzediğini söyleyenler de var, bu görüşü reddedenler de var. saf bir bağlılık ve koşulsuz bir itaat vardır.

yunus emre'nin:

''okudum bildim deme, çok tâat kıldım deme,
eri hakk'ı bilmezsen bu boşuna emektir''

dizeleri buna örnektir. okumak ya da ibadet etmek yetmez, yaradan'ın varlığını şüpheye yer vermeksizin kabullenme olmalıdır. tasavvuf ehli, başta ego olmak üzere, insanı kötü davranışları sevk edecek bütün şeylerden kendilerini arındırmaya çalışıp, iyi insan olma çabasında olmuşlardır. buradaki en önemli ayrıntı insanın kendini terbiye edebilmesidir. ruhunu ve bedenin dünyevi olgulardan arındırıp, sonsuz hiçlik'e kavuşabilmesidir.