terk edilme korkusu

turuncu gemi
bugün bir cafe'de çay içerken şöyle bir duruma tanık oldum.
büyük anne, büyük baba, kızları ve torunları vardı. küçük çocuk israrla bir şey istiyor. haliyle aile almıyor çocuk ta ağlıyor . buraya kadar bir şey yok. büyük anne ağlayan çocuğu teselli etmek için sarıldı. güya modern çocuk eğitimi vermek isteyen çocuğun annesi büyük anneyi azarladı bunun için. ağlayan çocuğa şu tehtidi savurdu "ağlamaya devam edersen tekrar istanbul'a giderim gelmem.
çocuk adına o kadar üzüldüm ki müdahale edecektim. o çocuğun iki dakika susması için geleceğine açtığın derin travmayı, yani terk edilme korkusunu görmüyor musun be kadın diye çıkışacaktım. gerçekten erkeklerin geleceğini psikolojik olarak ipotekliyen bir travma bu terk edilme korkusu. ve kadınların hayatını büyümemimiş paranoyak kıskanç erkeklerle zehirliyen bir travma.
olric
kaybetme korkusundan farklı bir korkudur bunun temelinde özgüven eksikliği vardır. Aslında kendinize güvenmediğiniz için acı çekersiniz.
kozmos
terk edilerek aşılır. bu korku tekrar ederse yine terk edilerek aşılır. çözüm korkmamak. terk edilirseniz de ne ala, giden gitsin. siz sağlam kalın da kim ne bok yerse yesin.
neptune
duygusal boyutu ile bakılınca, gönül rahatlığıyla ben de olmayan duygudur diyebilirim. çünkü "hayatta kimse vazgeçilmez değildir" düşüncesi, zihnimin bir yerine, mıhla çakılmış gibi yer edinmiş durumda ve bu "kimse" sözcüğüne kendimi de dahil ediyorum pek tabii ki. ayrıca terk edilenin bilmesi gereken öncelikli şey, artık tercih nedeni olmaktan çıkıldığı gerçeğidir. bu gerçek ile yüzleşmekten kaçınmak ise özgüven eksikliğinin en belirgin özelliğidir. özgüven eksikliği yaşıyorsa bir insan, önce kendi içindeki bu soruna odaklanmalı, başkalarının tercihlerine değil.

öte yandan, terk edilme olayına materyalist açıdan yaklaşılıyor ise bence çok daha anlamlı duruyor. nitekim maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, insanın fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları önceliklidir.
ontolojik sancilarimin merhemi
bazen insan bağlandığı kişinin ilgisi olmadan hayatta kalamayacağını düşünür ve sonunda ona boyun eğmekten başka bir çaresi olmadığını görür. işte terk edilme korkusunun yarattığı bu dehşet duygusudur kişide boyun eğme güdüsünü yaratan. ancak bu boyun eğme, her şeyi kabullenme eylemine korkuya ve dehşete açıkça izin verilmeyeceği için bunlar bilinçdışı gerçekleşirler. böylece bilinçsiz korku ve bilinçsiz boyun eğiş benliğimizin parçaları haline gelir. yani bedenimiz bile artık kendimize ait değildir. ama biz bedenimizin denetimimiz altında olduğunu sanırız. onu denetlediğimiz doğrudur ama kendi irademizle değil yabancı bir iradeyle!