abd'nin rümeysa'sı.
duş jellerini sevdiğim marka. son bir yıldır başka markaya gitmedi elim.
neden bilmiyorum ama turuncu şişedeki duş jeli(nektarin) bana hep almanya'dan gelen halaların teyzelerin kokusunu hatırlatıyor. avrupai ama temiz.
neden bilmiyorum ama turuncu şişedeki duş jeli(nektarin) bana hep almanya'dan gelen halaların teyzelerin kokusunu hatırlatıyor. avrupai ama temiz.
akrep gömecine
bal işleyensin
ayva gibi ağlayıp
nar gibi gülensin
gece seyrimdesin
gündüz gönlümde
unutamam vurgunum
vurgunum hasretine
öyle melül durma
öyle mahzun durma
uğruna yangın olup
sevdasına yeldiğim
gelir günler gelir
doğurur uç verir
uç verir bilincin
başı dik kızgın pençeli
şahin olur güvercin
mem ararat'tan dinlemeyi sevsem de ferhat tunç şarkısı. güzel anıları hatırlatmıyor, çok can yakıyor ama olsun.
bal işleyensin
ayva gibi ağlayıp
nar gibi gülensin
gece seyrimdesin
gündüz gönlümde
unutamam vurgunum
vurgunum hasretine
öyle melül durma
öyle mahzun durma
uğruna yangın olup
sevdasına yeldiğim
gelir günler gelir
doğurur uç verir
uç verir bilincin
başı dik kızgın pençeli
şahin olur güvercin
mem ararat'tan dinlemeyi sevsem de ferhat tunç şarkısı. güzel anıları hatırlatmıyor, çok can yakıyor ama olsun.
jilet ahmet sevdiğimiz bir abimizdi. janti adamdı, adabı giyinmeyi çok iyi bilirdi. mesela ben bilmem.
çok gülerdi, ben gülmem.
bu kapıdaki arkadaş abi köye para dediğinde sırtını dönerdi. ben dönmem.
agop, abi beni kapıdan al dediğinde dalga geçerdi. ben geçmem
jilet ahmet sevdiğimiz bir abimizdi ama parayı da bi tuhaf dağıtırdı.
ne varsa elinde gene döner dolaşır onun elinde kalırdı. benim kalmaz.
bizde para masaya konur. herkes ihtiyacı kadarını alır.
jilet abim silahını adamına taşıtırdı. ben silahımı saklamam.
abim bu masaya şöyle fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu. ben arkamı arkadaşlara verince, şöyle yaslanırım bi geriye.
koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter.
çok gülerdi, ben gülmem.
bu kapıdaki arkadaş abi köye para dediğinde sırtını dönerdi. ben dönmem.
agop, abi beni kapıdan al dediğinde dalga geçerdi. ben geçmem
jilet ahmet sevdiğimiz bir abimizdi ama parayı da bi tuhaf dağıtırdı.
ne varsa elinde gene döner dolaşır onun elinde kalırdı. benim kalmaz.
bizde para masaya konur. herkes ihtiyacı kadarını alır.
jilet abim silahını adamına taşıtırdı. ben silahımı saklamam.
abim bu masaya şöyle fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu. ben arkamı arkadaşlara verince, şöyle yaslanırım bi geriye.
koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter.
bizim oralarda hazır yoğurt yiyeni dövüyorlar. onca köy, onca koçer varken sütü, yoğurdu, peyniri hazır almak aptallıktır. bu imkanlara erişemeyen şehirlilere bu yüzden üzülüyorum. her ailenin bir sütçüsü, kasabı, manavı olmalı ya. avm'leri yıkıp yerine pazar yerleri kursunlar.
yoğurttan buralara nasıl geldim bilmiyorum ama son 3 yıl hariç ben hazır yoğurt ve peynirin tadını bilmezdim. lanet olsun bağzı şeyler :(
yoğurttan buralara nasıl geldim bilmiyorum ama son 3 yıl hariç ben hazır yoğurt ve peynirin tadını bilmezdim. lanet olsun bağzı şeyler :(
merhaba…adımı unuttum, bana tanya deyiniz… kendimden bahsetmek istiyorum size. küçük bir hikayem var benim, en çok da reçel kavanozlarının arasında geçen.
reçel yapmak mutlu ediyor beni. çilek, vişne, portakal, incir… her mevsim başka reçeller yapıyorum ve reçel yaparken ya radyo dinliyorum, ya da kendim şarkılar mırıldanıyorum.
sabahları erkenden uyanırım. kahvaltıda ekmek,peynir ve zeytin olur yalnızca; bir de pazar günleri bunlara ek olarak yumurta. hazırladığım reçellerin tadına bakmak yetiyor bana. allı morlu bir sepetim var, onu da kendim yaptım. kahvaltım bittikten sonra, sepetime ekmek dilimleri ve küçücük bir kaç kavanoz reçel koyup, sanırım evime yüz iki metre kırk üç santimetre uzaklıktaki parka gidiyorum. ben dört haneli sayıları bir kaç saniye içinde çarpabiliyorum ama reçel yapmak daha zevkli bir şey benim için.
parktaki banklara bir kez olsun oturmadım hiç. parkta çok sevdiğim bir ıhlamur ağacı var, onun yanı başına oturuyorum. sözcüklere pek gereksinim duymuyoruz; suskunluğumuzu dinlemek ona da iyi geliyor, bana da. birbirimizi dinlerken, bir yandan ekmek dilimlerine reçel sürüyorum usul usul. sonra, ıhlamur ağacından izin isteyip kalkıyorum ve parkta kim varsa, çocuklara, yetişkinlere, dilencilere ve zabıtalara reçelli ekmek ikram ediyorum. çocuklar ve dilenciler çok seviyor reçellerimi. demek isterdim ama yalnızca dilenciler kabul ediyor ikramımı…bir çok kez azar işittim, horlandım, kovuldum o parkta. oysa ben çok özeniyorum reçel yaparken…evime, sanırım, dört yüz üç metre seksen iki santimetre ileride bir market var; ev yapımı reçeller de satıyor ve o marketteki tüm reçeller bana ait… hiç bir ücret kabul etmiyorum, “mümkünse parasız verin” diyorum market sahibine; ama parasız verirse kimsenin almayacağını söylüyor. kaç kez şahit oldum; parkta reçel ikram ettiğimde beni tersleyip, birbirlerini, “bu kadın delidir, reçel almayın bundan, az ilerde market var, hem diğer yerlerden daha ucuz sattığı reçeller, hem de daha leziz!” diye uyardıklarını…
bir gün, bir çocuk gelmişti parkta yanıma. ihlamur ağacıyla susuyorduk karşılıklı; ben reçel sürüyordum ekmek dilimlerine yine. hiç bir şey demedi çocuk; reçelli ekmek ikram ettim, gülümsedi, kabul etti ve yedi bir güzel…bir dilim daha ikram ettim, onu da yedi canım benim… başladı bana yardım etmeye; o da reçeller sürdü ekmek dilimlerine. “sence benim boyum kaç abla?” dedi. “kalk da tahmin edeyim” dedim. “ama gördün beni ayaktayken; karşıdan yanına geliyordum, gördün beni” dedi. “görmedim, baktım yalnızca” dedim. “bugün zorla boyumu ölçtürdüm bir eczanede, üstüm başım pis diye boyumu ölçmek istemedi kalfa” dedi. “ama öğrendim boyumu, hadi tahmin et” dedi.şöyle bir süzdüm körpecik bedenini, “bir metre yirmi altı santimetre, ama eğer ayakkabısız ölçüldüysen bir metre yirmi dört santimetre” dedim. “ayakkabımla ölçüldüm ve tahminin doğru!” dedi. kalkmama izin vermedi; sepetimi aldı ve parktakilere kendisi ikram etti reçelli ekmekleri. o gün ikimiz bir kovulduk parktan! beraber markete doğru yürümeye başladık. “üzülme, emeğimiz boşa gitmeyecek” dedim. sepetteki reçel kavanozlarını markete bıraktık ve çocuğa, “canın ne istiyorsa alabilirsin ” dedim. market sahibi yüzüme baktı, onayladı beni gözleriyle. çocuk, marketin içinde dolandı, en çok çikolataların önünde durdu ve yalnızca bir çikolata aldı, o da en ucuzundan…”tamam abla, yeter bu kadar” dedi…ayrıldık marketten; sanırım yedi yüz doksan metre kadar yürüdük ve “abla, kaç pantolon var sence üzerimde?” diye sordu. “üç” dedim…”niye böyle biliyor musun?” dedi. “evet…” dedim. “benim en büyük hayalim ne,bunu da biliyor musun?” dedi… sustum… “abla, beni kimse becermesin artık!” dedi…sarıldım ona, sımsıkı sarıldım. bir daha görmedim o çocuğu; o da beni görmemiştir diye düşünüyorum.
reçel yapmak mutlu ediyor beni. çilek, vişne, portakal, incir… her mevsim başka reçeller yapıyorum ve reçel yaparken ya radyo dinliyorum, ya da kendim şarkılar mırıldanıyorum.
sabahları erkenden uyanırım. kahvaltıda ekmek,peynir ve zeytin olur yalnızca; bir de pazar günleri bunlara ek olarak yumurta. hazırladığım reçellerin tadına bakmak yetiyor bana. allı morlu bir sepetim var, onu da kendim yaptım. kahvaltım bittikten sonra, sepetime ekmek dilimleri ve küçücük bir kaç kavanoz reçel koyup, sanırım evime yüz iki metre kırk üç santimetre uzaklıktaki parka gidiyorum. ben dört haneli sayıları bir kaç saniye içinde çarpabiliyorum ama reçel yapmak daha zevkli bir şey benim için.
parktaki banklara bir kez olsun oturmadım hiç. parkta çok sevdiğim bir ıhlamur ağacı var, onun yanı başına oturuyorum. sözcüklere pek gereksinim duymuyoruz; suskunluğumuzu dinlemek ona da iyi geliyor, bana da. birbirimizi dinlerken, bir yandan ekmek dilimlerine reçel sürüyorum usul usul. sonra, ıhlamur ağacından izin isteyip kalkıyorum ve parkta kim varsa, çocuklara, yetişkinlere, dilencilere ve zabıtalara reçelli ekmek ikram ediyorum. çocuklar ve dilenciler çok seviyor reçellerimi. demek isterdim ama yalnızca dilenciler kabul ediyor ikramımı…bir çok kez azar işittim, horlandım, kovuldum o parkta. oysa ben çok özeniyorum reçel yaparken…evime, sanırım, dört yüz üç metre seksen iki santimetre ileride bir market var; ev yapımı reçeller de satıyor ve o marketteki tüm reçeller bana ait… hiç bir ücret kabul etmiyorum, “mümkünse parasız verin” diyorum market sahibine; ama parasız verirse kimsenin almayacağını söylüyor. kaç kez şahit oldum; parkta reçel ikram ettiğimde beni tersleyip, birbirlerini, “bu kadın delidir, reçel almayın bundan, az ilerde market var, hem diğer yerlerden daha ucuz sattığı reçeller, hem de daha leziz!” diye uyardıklarını…
bir gün, bir çocuk gelmişti parkta yanıma. ihlamur ağacıyla susuyorduk karşılıklı; ben reçel sürüyordum ekmek dilimlerine yine. hiç bir şey demedi çocuk; reçelli ekmek ikram ettim, gülümsedi, kabul etti ve yedi bir güzel…bir dilim daha ikram ettim, onu da yedi canım benim… başladı bana yardım etmeye; o da reçeller sürdü ekmek dilimlerine. “sence benim boyum kaç abla?” dedi. “kalk da tahmin edeyim” dedim. “ama gördün beni ayaktayken; karşıdan yanına geliyordum, gördün beni” dedi. “görmedim, baktım yalnızca” dedim. “bugün zorla boyumu ölçtürdüm bir eczanede, üstüm başım pis diye boyumu ölçmek istemedi kalfa” dedi. “ama öğrendim boyumu, hadi tahmin et” dedi.şöyle bir süzdüm körpecik bedenini, “bir metre yirmi altı santimetre, ama eğer ayakkabısız ölçüldüysen bir metre yirmi dört santimetre” dedim. “ayakkabımla ölçüldüm ve tahminin doğru!” dedi. kalkmama izin vermedi; sepetimi aldı ve parktakilere kendisi ikram etti reçelli ekmekleri. o gün ikimiz bir kovulduk parktan! beraber markete doğru yürümeye başladık. “üzülme, emeğimiz boşa gitmeyecek” dedim. sepetteki reçel kavanozlarını markete bıraktık ve çocuğa, “canın ne istiyorsa alabilirsin ” dedim. market sahibi yüzüme baktı, onayladı beni gözleriyle. çocuk, marketin içinde dolandı, en çok çikolataların önünde durdu ve yalnızca bir çikolata aldı, o da en ucuzundan…”tamam abla, yeter bu kadar” dedi…ayrıldık marketten; sanırım yedi yüz doksan metre kadar yürüdük ve “abla, kaç pantolon var sence üzerimde?” diye sordu. “üç” dedim…”niye böyle biliyor musun?” dedi. “evet…” dedim. “benim en büyük hayalim ne,bunu da biliyor musun?” dedi… sustum… “abla, beni kimse becermesin artık!” dedi…sarıldım ona, sımsıkı sarıldım. bir daha görmedim o çocuğu; o da beni görmemiştir diye düşünüyorum.
yanımda kal, çok geç rastladım sana.
harun kolçak&gökhan türkmen'den dinlenesi güzel şarkı.
harun kolçak&gökhan türkmen'den dinlenesi güzel şarkı.
kıymalı yumurta bey diyeceksiniz.
menemen vizyonsuzluktur.
menemen vizyonsuzluktur.
etlisi de zeytinyağlısı da çok güzeldir.
ama ana yemek değildir o konuda bi anlaşalım.
ama ana yemek değildir o konuda bi anlaşalım.
-the beatles
-led zeppelin
-arctic monkeys
-rammstein
-kings of leon
-tamikrest
-light in babylon
-vas
-tinariwen
-radio tarifa
-barcelona gipsy klezmer orchestra
-axiom of choice
Belli bir sıralama yapılmamıştır.
-led zeppelin
-arctic monkeys
-rammstein
-kings of leon
-tamikrest
-light in babylon
-vas
-tinariwen
-radio tarifa
-barcelona gipsy klezmer orchestra
-axiom of choice
Belli bir sıralama yapılmamıştır.
mevsim değişikliği esnasında pul pul olan cilde, kuruyan saç uçlarına, efendime söyleyeyim oje ve asetondan anasını ağlattığımız tırnaklara, epilasyon sonrası, duş sonrası, göz makyajı temizliğinde... kullanın kullandırın.
hızımı alamayıp içimi yumuşatsın diye içmekten korkuyorum öyle seviyorum namussuzu. bi bebeğim olsa da kullansak beraber ^^
dalin'in e vitaminli olanı güzel bir de chicco bebek yağı var sevdiğim ama biraz pahalı...
hızımı alamayıp içimi yumuşatsın diye içmekten korkuyorum öyle seviyorum namussuzu. bi bebeğim olsa da kullansak beraber ^^
dalin'in e vitaminli olanı güzel bir de chicco bebek yağı var sevdiğim ama biraz pahalı...
çıtçıtlı badi.
aşk bir rüya
uçarsın uçarsın geçilmez ki
sıcak bir şarap
yanarsın yanarsın içilmez ki
aşk bir kapı
çalarsın çalarsın açılmaz ki
uçarsın uçarsın geçilmez ki
sıcak bir şarap
yanarsın yanarsın içilmez ki
aşk bir kapı
çalarsın çalarsın açılmaz ki
Kötü sözlüğün en berbat dönemlerinde zombi olma kararı aldığım vakit gördüğüm en güzel mavi gözlere sahip bir kadının daveti üzerine kayıt oldum. Seviye başta çok aşağı gelmişti sonra zamanla takip ettiğim yazar profillerinin ortamı kaliteli hale getirdiğini anladım. Sonuç mu? Uçuruldum. Sebep mi? Kime sorsanız anlatır!
anne olmak için erkeğe ihtiyaç olmadığını sanıyordum. büyüyünce doğal bir olay olarak anne olunduğunu sanıyordum. babam anneme çok aşık olduğu için bizimle yaşıyor falan acavshsjdkdl
dans etmenin onun şarkılarıyla güzel olduğu büyük üstad.
şarkılarınla yaşa.
şarkılarınla yaşa.
yolculuklarda bu grubu dinlerken kafanızı cama yaslarsanız bir filmin en hüzünlü sahnesini izliyor gibi hissedebilirsiniz. unutulmayacak gruplardandır.
kabuk bağlamış yaralarınızın kabuklarını soyar cinsten bir sese sahip sanatçı. sesindeki acı aynı zamanda ilaç gibi geliyor dinledikçe.
folon
folon
bir sen
bir ben
bir de bebektir.
bir ben
bir de bebektir.
flört esnasında kurarım bu cümleyi. ne de olsa delikanlı bir prensesiz.
sonrası malum tabi. yalnızız mk
sonrası malum tabi. yalnızız mk
sesine, sakalına, duruşuna, hayran olunası özgün müziğin büyük üstadı.
eşeğin siki anlamına gelen arapça küfür.
koca yürekli hataylı arkadaşlarımın öğrettiği güzel bir ifade.
koca yürekli hataylı arkadaşlarımın öğrettiği güzel bir ifade.
sikime kadar anlamını taşıyan arapça söz öbeği.
dünyanın en güzel cümlesi. kim bana ne danışırsa ne sorarsa bu cümleyle karşılık veriyorum cuk oturuyor.
-lan şu kızdan hoşlanıyorum da nasıl yazcam bilmiyorum bi taktik versene
+taktik maktik yok bam bam bam
-lan şu kızdan hoşlanıyorum da nasıl yazcam bilmiyorum bi taktik versene
+taktik maktik yok bam bam bam
asla sıkılmayacağım, merakımın hep taze kalacağı edebiyat türü.