octavianus, actium zaferi'nden m.ö. 31 hemen sonra, roma'da tek adam olup, kontrolü ele geçirmiştir. romalılık idealini yücelterek, önceliği ahlaksal kural ve davranışları ıslah etmeye verip, ödeve bağlılık duygusunu canlandırmıştır. sayısal çoğunluğu düşünüp, orta sınıfı etkisi altına alarak, onlar arasından dürüst yöneticiler ve eyalet valileri seçmiştir. plebleri korumuştur. bütün bu çabalarının sonucunda ise, roma'da tek adam olmayı başarmıştır.
octavianus, julius caesar'ın başına gelenlerden ders alarak, iktidarını ilan etmekte acele etmeyip, anayasaca kabulü yoluna gitmeyi denemiştir. iktidarının temelini, imperium ve tribunluk yetkilerine dayandırmıştır. tribunus yetkisini ölünceye kadar elinde tutarak, hem dokunulmazlık elde etmiş, hem de bütün memurlar ve meclislerin kararlarına karşı müdahale hakkına, yani ius intercedenti'ye sahip olmuştur. aynı zamanda sahip olduğu tribunluk hakkı da ona kutsallık sağlamıştır.
iktidarını güçlendirmek için m.ö. 33 yılında italya ve batı eyaletlerindeki askerler başta olmak üzere diğer tüm memurlardan, actium zaferi'nden sonra da, doğu eyaletlerinden bağlılık andı almıştır. hatta aile üyeleri bile ona bağlılıklarını sunmuşlardır. asker ve subaylardan aldığı bağlılık andına gerekçe olarak, ordunun başı olmasını göstermiştir. eyaletlerde bulunan bütün ordulara, prokonsül imperium yetkisi sayesinde emir verebilmiştir. ordunun başındaki adam olmasına karşın, orduyu bizzat komuta etmek yerine, çok güvendiği kişilere savaşı yönetme yetkisi vermeyi tercih etmiştir. tiberius'u, pannonia'ya yollaması bu durumu ispatlayacak güzel bir örnektir.
octavianus, rahipler sınıfının da başı anlamına gelen pontifex maximus unvanını aldıktan sonra, kendisine ilk vatandaş anlamında “princeps”, vatanın babası anlamında “pater patriae” ve başkomutan anlamında “imperator” unvanları verilmiştir. ayrıca senatus tarafından, augustus'un ölümünden sonra kutsal kelimesiyle aynı anlamda kullanılan “augustus” adıyla onurlandırılmış, kendi seçtiği unvan olarak da caesar'ı kullanmıştır. kendisine her zaman “princeps civitatis” denilmesini istemiştir. bu
davranış ona, tam da istediği gibi bir yönetim şeklinin yollarını açmıştır. görünüşte gücü yoktu; ama devletin tüm otoritesi kendisine aitti. gerçekte yönetime uygun görülen ad “principatus” rejimi idi. principatus yönetim biçimine göre; roma devleti'nin idaresi, senatus ile imparator arasında paylaştırılmış bir tür örtük düalizm rejimi idi. bu rejimin altında ne gücünü ne de otoritesini tarif etmiştir.
augustus, antonius'u yendikten sonra cumhuriyeti yeniden düzenleme işiyle ilgili olarak senatus ve yüksek memurları çağırarak, devleti beraber yönetme arzusunu dile getirmiştir. görünüşte, cumhuriyetin hiç bir kurumuna dokunmamış; fakat yavaş yavaş tüm önemli kurumların yetkilerini kısıtlamaya ve kendisinde toplamaya başlamıştır. nobilitas'ların roma'yı iyi yönetemediğine inanan augustus, bu sınıfa roma yönetiminde söz hakkı tanımıştır. hatta atlı sınıfa mensup bazı aileleri kayırmıştır. sonuçta, augustus'un, yeni sisteminin kilit noktası olmayı başarmışlardır. bu sınıfa mensup kişileri önemli görevlere getirmiştir. mısır valiliği ''praefectus aegyptus'' gibi.
augustus, cumhuriyetin kurumlarını hiç bir direnişle karşılaşmadan, kendi istekleri doğrultusunda yeniden düzenlemeyi başarmıştır. bunu kolaylıkla gerçekleştirebilmesinin bir sebebi de, kendisinin iktidarı başlamadan evvel imparatorluk genelinde memurlara, özellikle de eyalet valilerine duyulan güvenin sarsılmış olmasıdır öte yandan bu yeni yönetim senatörler tarafından hemen benimsenmiştir; zira genişleyen roma devleti'nin işleriyle uğraşmayacakları gibi, ayrıcalıklarını da
kaybetmeyeceklerdi.
sözde cumhuriyet rejiminin savunucusu olan augustus, pratikte tıpkı bir kral gibi kendine ardıllar aramıştır. kendi oğlu olmadığı için önce kız kardeşinin oğlu marcellus'u daha sonra, kızı julia'nın çocukları gaius ve lucius caesar'ı evlat edinmiş, ancak hepsi ölünce, üvey oğlu tiberius'u ve torunu agrippa postumus'u m.s. 4 yılında evlat edinmek zorunda kalmıştır. üvey oğlu tiberius, augustus'un ölümünden önce, senatus tarafından tribunus'luk yetkisiyle tahta ortak edilmiştir. augustus
ise yetkisini, hukuksal olmasa da uygulamada oğlu tiberius'a miras olarak bırakmıştır.
senatusun gücünü kısıtlayarak, hazineyi de kontrolü altına almıştır. gelir ve gideri belirleyebilmek için roma devleti'ne dahil olan tüm topraklarda, sayım yaptırıp, buna bağlı olarak vergileri düzenlemiştir. gelir-gider dengesi, yıllık olarak yayımlanan bilançolarda gösterilmeye başlanmıştır. sikke basmak için gallia lugdunum'da m.ö. 15 yılında bir darphane kurdurtmuştur. altın ve gümüş sikke basma yetkisini kendi kontrolü altına almıştır. senatus'a ise s.c. ejandı taşıyan bakır ve bronz sikke basma yetkisi tanımıştır.
hazineyi düzenleyerek, askeri hazine, hükümdarlık hazinesi ve kamu hazinesi olmak üzere üçe ayırmıştır: m.s. 6 yılında emekli askerler ''veteranus''için oluşturulan askeri hazine ''aerarium militare'' miras ve satış vergileriyle beslenmiştir. bu hazine üç yıl praetor'luk yapıp, görevini tamamlamış kişiler tarafından idare edilmiştir; ama kontrol daima augustus'da olmuştur. hükümdarlık hazinesi yani “fiscus” imparatora bağlı eyaletlerden bazen de senatus'a bağlı eyaletlerden gelen vergilerle oluşmuştur. cumhuriyet döneminde'de var olan ve iki quaestorun yönetimine bırakılan kamu hazinesi ''aerarium'' ise, m.ö. 23 yılından itibaren yıllık olarak kura yoluyla seçilen iki praetor tarafından idare edilmeye başlanmıştır. bu hazine eyaletlerden alınan vergilerle oluşturulmuştur. ayrıca, su ihtiyacını gidermek, tahıl stoklamak, kamuya ait bina ve yolların yapımında da kullanılmıştır.
augustus, aynı zamanda ekonomi için yeni bir memuriyet olan procurator'luğu oluşturmuş; onları tahıl dağıtımı, sikke basma ve madenlerin işletilmesi konularında yetkili kılmıştır. procurator'lar, senatus'a bağlı eyaletlerde, imparatorun mali danışmanı olarak ona bilgi vermişlerdir. augustus roma'yı yönetirken yeni memuriyetler ve ünvanlar oluşturmuştur. muhafız alayı komutanı ''praefectus praetoria'', itfaiyeciler ''vigiles'', polis müdürü ''praefectus urbi'' 112, roma'nın tahıl ihtiyacını karşılayan memur ''praefectus annonae'', roma valisi ''praefectus'' ve doğrudan hükümdarlık mülkü olan mısır'ın valisi yani praefectus aegyptus'tur.
sonuç olarak, augustus üstü örtülü monarşiyi cumhuriyet kurumlarıyla desteklemiştir halk bile uzun zaman bu rejimi cumhuriyetin devamı olarak nitelendirmiştir. yönetimini akla dayandıran augustus, kurduğu bu sistem sayesinde roma'da otoritesini zorlamalara başvurmadan geliştirip, halkın gözünde bir zorba olmamıştır.
o yüzden buna principatus yönetimi denmiştir.
(bkz:reverse aura)
- seni bin yıl dinlesem bıkmam zeki.
- ben de sana bin yıl söylesem bıkmam türkan... fakat bu hal böyle devam edemez. çünkü yollarımız ayrı. ben senin için sevdiğin bir sesten, hoşlandığın bir şarkıdan başka bir şey olamam. sen gül dalında gonca, ben dağ yolunda yoncayım. hayatım hayatınıza, evim evinize benzemez. hakikati zorla değiştiremeyiz...
- ben de sana bin yıl söylesem bıkmam türkan... fakat bu hal böyle devam edemez. çünkü yollarımız ayrı. ben senin için sevdiğin bir sesten, hoşlandığın bir şarkıdan başka bir şey olamam. sen gül dalında gonca, ben dağ yolunda yoncayım. hayatım hayatınıza, evim evinize benzemez. hakikati zorla değiştiremeyiz...
+Kolyeni bende unutmuşsun, akşam gel al.
-Yangında düşürdüm sanıyordum.
+Yangın sayılır.
Mustafa Altıoklar filmi.
-Yangında düşürdüm sanıyordum.
+Yangın sayılır.
Mustafa Altıoklar filmi.
Bu k.ltakla aynı mahallede büyüdük. Mevlanakapı'da. Babası zabıtaydı. Alkolik, hasta bir adamdı rahmetli. Erkenden de gitti zaten. Bu anasıyla yoksul, perişan... Bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bir şeyler. Bir de Zagor vardı. Bizim eski evin kiracısının oğlu. Babası filmciydi Yeşilçam'da. Cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. Ama sevimli, yakışıklı oğlandı. Bizimkine aşık etmiş kendini. Ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. Öylece büyüdük gittik işte. Ne b.k varsa hep askerliği beklerdim. Dört sene kaldı, üç sene kaldı... Sonunda o da geldi gittik. Bizde de herkes bunu bekliyormuş. Gelir gelmez yapıştılar yakama. Ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... Nikahlandık, iki taksi, bir dükkan verdi peder. Dükkanda koltuk moltuk satardım. Bir gün bu or.spu çıkageldi. Hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. Böyle basma bir etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bir bluz, saçlar maçlar... Pırlanta gibi anlayacağın. Şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. Kanıma girdi o gün. Tabii taktım ben bunu kafaya. Ertesi gün bir soruşturma... Dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. Ama asıl Zagor'a kesikmiş. Zagor da kaftiden içerde o sıra. Bir gün süslemiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. Yazıldım peşine. Tuhafiyeciye gitti, pastahaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik Sağmalcılar'a. Benim içimde bir sıkıntı... İşi anladım tabii. Zagor'u ziyarete gidiyor. Bir tuhaf oldum, p.çi de kıskandım. Uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. O ara Zagor içeriden çıktı. Sonra bir duyduk; kaçmış bunlar. Altı ay mı bir sene mi; kayıp. Hep rüyalarıma girerdi or.spu. O gün dükkana gelişini hiç unutamadım. Benimkine bile dokunamaz oldum. Sonra bir daha duyduk ki, iki kişiyi deşmiş Zagor. Biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. Karakolda beş gün beş gece işkence buna. Arkadaşlarının öcünü alıyorlar. K.ltağa da öyle. Önce öldü dediler Zagor'a, sonra komalık. Ankara'da oluyor bunlar. Bizimki bir gün çıkageldi mahalleye. Zagor içeride, en iyisinden müebbet. Bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. Önce tanıyamadım. Anlayınca içim cız etti. Cız etti de ne? Tornavida yemiş gibi oldu. Çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat... Ama bu sefer başka güzel or.spu. Orhan'ın şarkıları gibi. Kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. Dedi, para lazım, çok para. Zagor'a avukat tutacakmış. İlerde öderim dedi. Esnafız ya biz de, nasıl diye sormuş bulunduk. Or.spuluk yaparım dedi. İstersen metresin olurum. İçime bir şey oturdu. Ağlamaya başladım. Ama ne ağlamak! İşte o gün bir inandım, or.spuyla tam yirmi yıl geçti. Uzatmayalım, Zagor'a müebbet verdiler. Ama rahat durmaz ki p.ç! Ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin, bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. Or.spu da peşinden. Sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden... Önce dükkan gitti, ardından taksiler. Karı terk etti, peder kapıları kapattı. Yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. İş bilmem, zanaat yok. Bu tınmıyor hiç. İlk yıllar ufak kahpeliklere başladı. Sonra alıştı. Gözünü yumup yatıyor milletin altına. Gel dönelim diye çok yalvardım. Evlenelim, pederi kandırırım, Zagor'a bakarız.. Yok, kancık köpek gibi izini sürüyor itin. Ne yaptı buna anlamadım. Kaç defa dönüp gittim İstanbul'a. Yeminler ettim. Doktorlar, hocalar kar etmedi. Her seferinde yine peşinde buldum kendimi. Bir keresinde döndüm; birisiyle evlenmiş bu, hamile... Beni abisiyim diye yutturduk herife. Nedense rahatladım. Oh dedim, kurtuluyorum. Bu da akıllanmış görünüyor. Yüzü, gözü düzelmiş, çocuk diyor başka bir şey demiyor. Sinop'ta oluyor bunlar. Ben de döndüm İstanbul'a. Doğumuna yakın, Zagor bir isyana karışıyor gene. Hemen paketleyip Diyarbakır Cezaevi'ne postalıyorlar. Çok geçmeden bizimki depreşiyor gene; o halinle kalk git sen Diyarbakır'a, üç gün ortadan kaybol. Herif kafayı yiyor tabii. Dönünce bir dayak buna; eşek sudan gelinceye kadar. Kızın sakatlığı bu yüzden. Sonra çocuğu doğuruyor. Durum hemen anlaşılmamış. Ortaya çıkınca bir gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. Çocuğu da alıp, vın Diyarbakır'a, Zagor'un peşine. Allah'tan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. Ben o ara İstanbul'da taksiden yolumu buluyorum. Epey bir zaman böyle geçti. Yine her gece rüyalarımda bu. Zagor'un Diyarbakır Cezaevi'nde olduğunu duymuştum o sıralar. Bir gece bir büyükle eve geldim. Hepsini içtim. Zurnayım tabii. Bir ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyor. Bir daha açtım, başımda bir çocuk, Kalk abi, Diyarbakır'a geldik diyor. Baktım, sahiden Diyarbakır'dayım. Bir soruşturma... Kale mahallesi vardır oranın, bir gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? Görünce hiç şaşırmadı. Hiçbir şey demedik.
O gece oturup düşündüm. Oğlum Bekir, dedim kendi kendime. Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte...
O gece oturup düşündüm. Oğlum Bekir, dedim kendi kendime. Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. O gün bugün usul usul yürüyorum işte...
Günlerce ne gördüm ne de kimseye sordum,
'Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu alemde nekahet gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyir, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz, saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyu, şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tahassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lahzada bir panjur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.
'Yarab! hele kalp ağrılarım durdu!' diyordum.
His var mı bu alemde nekahet gibi tatlı
Gönlüm bu sevincin heyecanıyla kanatlı
Bir taze bahar alemi seyretti felekte,
Mevsim mütehayyir, vakit akşamdı Bebek'te,
Akşam!.. Lekesiz, saf, iyi bir yüz gibi akşam!..
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam;
Sakin koyu, şen cepheli kasrıyle Küçüksu,
Ardında vatan semtinin ormanları kuytu;
Bir neşeli hengamede çepçevre yamaçlar
Hep aynı tahassüsle meyillenmiş ağaçlar
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal.
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal.
Bir lahzada bir panjur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi boğazdan
Coşmuş yine bir aşkın uzak hatırasıyla,
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla,
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi:
Görmüş ve geçirmiş denizin kalbine sindi.
Ani bir üzüntüyle bu rüyadan uyandım.
Tekrar o alev gömleği giymiş gibi yandım,
Her yerden o, hem aynı bakış, aynı emelde,
Bir kanlı gül ağzında ve mey kasesi elde;
Her yerden o, hem aynı güzellikte göründü,
Sandım bu biten gün beni ram ettiği gündü.
istek, arzu.
The will to win, the desire to succeed, the urge to reach your full potential... these are the keys that will unlock the door to personal excellence. (Konfüçyüs)
The will to win, the desire to succeed, the urge to reach your full potential... these are the keys that will unlock the door to personal excellence. (Konfüçyüs)
Dağınık masa, dağınık kafaya işaretse, boş masa neyin işaretidir? demiş albert einstein.
iskandinav tanrılarının en güçlüsü değildir. ingilizce'de perşembe gününe denk gelen bu kelime thor's day'den türemiştir. thor ise odin, yani wednesday'den sonra en güçlü tanrı olarak bilinir. zira kendisi tüm tanrıların en kudretlisi, zaferin ve bilgeliğin tanrısı odin'in oğludur.
daha çok arkaik dönem eserlerinde rastlayabileceğimiz bir duruş. aslında genellikle sol ayak bir adım önde de olmaz. önemli olan heykeli düz bir çizgi ile ikiye böldüğünüzde iki eşit parça elde edebiliyor olmanız. bu duruş, ağırlığı tek bir bacak üstüne vermek sureti ile antik dönemde değişikliğe uğrar.
ek: yukarıdaki heykel soldan sağa isis, osiris ve neftis.
ek: yukarıdaki heykel soldan sağa isis, osiris ve neftis.
deli bir dikkat ve hız gerektiriyor. ikincisinde oldukça ilerlemiştim. baktım ki sürekli elimde sildim ben de oyunu. bir şeyler sürekli hale gelince sinirimi bozuyor.
eser hırsızlığı; aşırma. plagiarism.
farkında olmadan intihale düşebilir mi insan? birçok kez bu sebeple yazmaktan vazgeçtim. ama gel gör ki benden önce de birileri düşünmüş; aynı hususlara aynı şekilde yaklaşmış olabilir. neden olmasın? tamam bire bir kopyalar bariz suç teşkil etsin ama sen nece bir egoistsin ki ifadelerinin benzeri olmadığını iddia edebilesin? e biz seninle aynı kadını sevmedik mi?
bir maymun bile daktilo başına oturup rastgele tuşlara bassa Shakespeare'in Hamlet'ini çıkarabilir. belki 0,0000000..001'dir ama kesinlikle 0 değildir.
farkında olmadan intihale düşebilir mi insan? birçok kez bu sebeple yazmaktan vazgeçtim. ama gel gör ki benden önce de birileri düşünmüş; aynı hususlara aynı şekilde yaklaşmış olabilir. neden olmasın? tamam bire bir kopyalar bariz suç teşkil etsin ama sen nece bir egoistsin ki ifadelerinin benzeri olmadığını iddia edebilesin? e biz seninle aynı kadını sevmedik mi?
bir maymun bile daktilo başına oturup rastgele tuşlara bassa Shakespeare'in Hamlet'ini çıkarabilir. belki 0,0000000..001'dir ama kesinlikle 0 değildir.
Kendini sevmekle görgüsüzlüğü ve ilgi arsızlığını karıştırmamak lazım. Eğer birileri size bu yönde tepki koyuyorsa muhtemel davranışlarınızın itici olması ile alakalıdır. Ve buna hakları vardır nazarımda. Allayıp pullayıp hayata bakışım bu kalpkalpkalp, herkes kendini sevsin demek ne bileyim biraz şov bence. Nefret? Ahah söz etmiyorum bile. Sen yine kendini sev Ama gözüme sokma derdim çevremde öyle biri olsa.
belirtiler:
- ilgi odağı olmadığı durumlarda rahatsız olma,
- Başkalarıyla iletişimin çoğu zaman uygunsuz bir şekilde cinsel yönden baştan çıkarıcı davranışlarla belirli olması,
- Hızlı değişen ve yüzeysel kalan duygular sergileme,
- İlgiyi çekmek için fiziksel görünümü kullanma,
- Aşırı düzeyde başkalarını etkilemeye yönelik ve ayrıntıdan yoksun bir konuşma biçimi olması,
- Gösteriş yapma, yapmacık davranma ve duygularını aşırı bir abartı ile gösterme.
inançları, mutlu olmak için diğerlerinin beğenisine ihtiyaçlarının olduğu, hayran olunmaya haklarının olduğu hatta insanların da aslında kendilerine hayran olmak için var olduğu, zevklerini engellemeye kimsenin hakkının olmadığı fikirleri üzerine temellenmiştir.
- ilgi odağı olmadığı durumlarda rahatsız olma,
- Başkalarıyla iletişimin çoğu zaman uygunsuz bir şekilde cinsel yönden baştan çıkarıcı davranışlarla belirli olması,
- Hızlı değişen ve yüzeysel kalan duygular sergileme,
- İlgiyi çekmek için fiziksel görünümü kullanma,
- Aşırı düzeyde başkalarını etkilemeye yönelik ve ayrıntıdan yoksun bir konuşma biçimi olması,
- Gösteriş yapma, yapmacık davranma ve duygularını aşırı bir abartı ile gösterme.
inançları, mutlu olmak için diğerlerinin beğenisine ihtiyaçlarının olduğu, hayran olunmaya haklarının olduğu hatta insanların da aslında kendilerine hayran olmak için var olduğu, zevklerini engellemeye kimsenin hakkının olmadığı fikirleri üzerine temellenmiştir.
sözlüklerin interaktif bir ortam olması ile alakalı bir durum.
interaktif nedir? etkileşim; yanıtlanabilirlik; katılımcı. e peki öyleyse bu durum doğal mı? evet. şahsi fikrim bir konu üzerinde diğer düşünceleri irdelemek özgün anlatımın bir parçası. yoksa herhangi bir ruhsal bozukluğu kopyala yapıştır da iş görür. ama en başından beri interaktif sözlüklerin amacı salt ansiklopedik bilgi vermek değildi zaten. seviyeye dikkat edildiği takdirde bir beis görmüyor hatta daha keyifli ve faydalı olacağını düşünüyorum.
interaktif nedir? etkileşim; yanıtlanabilirlik; katılımcı. e peki öyleyse bu durum doğal mı? evet. şahsi fikrim bir konu üzerinde diğer düşünceleri irdelemek özgün anlatımın bir parçası. yoksa herhangi bir ruhsal bozukluğu kopyala yapıştır da iş görür. ama en başından beri interaktif sözlüklerin amacı salt ansiklopedik bilgi vermek değildi zaten. seviyeye dikkat edildiği takdirde bir beis görmüyor hatta daha keyifli ve faydalı olacağını düşünüyorum.
ah muhsin ünlü'nün mıknatıssız pusula şiirinde geçen söz.
...“bu ülke”den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.
bana bir öpücük verin yoksa şair öleceğim
ikdildar tohmekecek sözüme yoksa
ve bir dizenin tan yerini ağartamsıysa
ellerini tutarım ki kudurtucudur.
bunun için gözlerinin meryem hali sevgilim
gözlerinin meryem hali gerçek yurdumdur
ki zuhrettiğinde ilk formuyla isa yeniden
ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorumdur.
ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim
lazım gelen gülleri göğsüme gömmüşüm
birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken bir filmde görmüştüm!...
...“bu ülke”den daha bıçkın tamlama bilmiyorum.
bana bir öpücük verin yoksa şair öleceğim
ikdildar tohmekecek sözüme yoksa
ve bir dizenin tan yerini ağartamsıysa
ellerini tutarım ki kudurtucudur.
bunun için gözlerinin meryem hali sevgilim
gözlerinin meryem hali gerçek yurdumdur
ki zuhrettiğinde ilk formuyla isa yeniden
ağlıyorum, ağlıyorum, ağlıyorumdur.
ben bu çağdan bir kere de şerefimle geçeceğim
lazım gelen gülleri göğsüme gömmüşüm
birleşmemiz radikal olacak ben kan vereceğim
bunu daha çok küçükken bir filmde görmüştüm!...
Hoş değil. Fiziksel ve doğal bir ihtiyaçmış gibi göstermenin alemi yok. Hele hele erkekliğe bağlamak bana henüz tamamlanmamış bir evrede olduğunuz hissini veriyor. kaldı ki içgüdü sadece hayvanların sahip olduğu survival bir hadise. Bizdeki olsa olsa dürtüdür.
Greek salad veya Xoriatiki olarak bilinen salata. Malzemeleri; Domates, salatalık, soğan, peynir, zeytin, zeytinyağı, sirke, kekik ve tuz. kahvaltılarımın vazgeçilmezi. Yalnız ben soğan eklemiyorum; kekik ve sirke yerine de sumak tercih ediyorum. Aroması daha hoş bana göre.
Nefis bir zihin açma yöntemi. Erken saatlerde yapılması ve ormana, en azından üç beş ağaca yakın bir alan seçilmesi tavsiye edilir. En önemli kararlarımı bu esnada alıyorum bir de temizlik yaparken. Müthiş bir motivasyon.
Alınma gücenme olmasın ama ben Türk kahvesinden daha çok seviyorum bu mereti. Tadı yumuşak, içimi kolay, Rengi de açık oluyor. Genellikle metaxa denilen Yunanlara özgü bir içki ile servis ederler; benim tercihim ise kavala kurabiyesi.
Bilhassa Kavala'dan hadi Oraya kadar gidemediniz diyelim en kötü ihtimalle Trakya dolaylarından alınmalı. Nefis bir şey. Bergamotlu Çay Veya filtre kahve ile bir kutuyu rahatça bitirebilirim.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Yunanistan'da yaygın olarak tüketilen soğuk bir kahve çeşidi. Küçük kahvelerde Kocaman su bardaklarıyla getirirler. Hiçbir yerde o kadar lezzetlisini içemezsiniz:
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Bu ve ikinci kitap olan zar adam'ın peşinde'yi 6-7 yıl önce okumuştum. O sıralar oldukça popüler olduğunu hatırlıyorum, bir de olasılıksız vardı tabii.
Çok etkilendiğimi söyleyemem ama okurken eğlenmiştim. Konu itibari ile ilginç. Kurgu sürükleyici de üslup bana biraz zayıf gelmişti. Yine de eline zar alası geliyor insanın. Aynı anda okuduğumuz bir iki yakın arkadaşla denemişliğimiz var hatta. Ufak tefek şeyler için pek tabii :)
Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Çok etkilendiğimi söyleyemem ama okurken eğlenmiştim. Konu itibari ile ilginç. Kurgu sürükleyici de üslup bana biraz zayıf gelmişti. Yine de eline zar alası geliyor insanın. Aynı anda okuduğumuz bir iki yakın arkadaşla denemişliğimiz var hatta. Ufak tefek şeyler için pek tabii :)
Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Doğru bulmuyorum. Epistemofilik olduğum bir dönem ahah güzel bir kelimeymiş, doğru kullandım mı? her neyse ziyadesiyle gerçekleştirdiğim bir eylemdi. Sonra yığılıyor bir kenara. Tamam okuyorum fakat istediğim kitabı istediğim zamanda bitiremiyordum. Böyle bir şey olabilir mi? Bundan sebep artık aldığım birkaç tanesi bitmeden Kitap mitap almıyorum. daha sağlıklı bir okur olduğum kanaatindeyim. Ve artık ödünç verdiğim kitapların geri gelmemesine de kızmıyorum. Ekmek gibi su gibi paylaşınca değerli gözümde. Aman diyim yüz bulup istemeyin Sakın :)
'90 yapımı müthiş bir garry marshall filmi. Ve aynı zamanda harika bir roy orbison şarkısı.
Kilo vereceğim diye içine düştüğüm sütlü ahval. Yalnız çok lezzetli değil mi? Sağlıklı olan bir şey Nasıl bu kadar güzel olabiliyor.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Ve yerde yuvarlanmak şeklinde devam eden elim hadise. Baba evinde eşyalar eski ve küçük. Bi ara uzanayım derken dalgınlıkla ayarlayamadım mabadı iyi mi :/ rezil olduk.
Bence bu güzel bir şey değil. Veya ben iyisini yemedim. Ama ağızda garip, rahatsız edici bir tat bırakıyor. Peder bey zorla yedirdi yarım saat evvel ama hala dilim tuhaf tuhaf. Neden böyle şeyler var? Sevmiyorum.
Güzel ve kaliteli bir yayınevi ama şu kapak konusunda neden böyleler? Hem tasarım hem de dayanıklılık açısından diyorum. Hadi tasarım çok önemli değil, kapakta ne yer alırsa alsın çok fark etmiyor benim için ama daha ellinci sayfaya gelmeden kapağın kenarları yıpranmaya başlıyor. Ben mi düzgün tutamıyorum nedir :/ belki biraz daha kalın tasarlayabilirler. Ayrıca kirpi hoşuma gidiyor.
Artık gereğinden fazla müdahil oluyoruz gibi geliyor diğer hayatlara. öyle olunca insanlar çok fazla vaktinizi alıyor. Ben arkadaş edinmeyi pek tercih etmiyorum öte yandan tanışıklığım olanlar yalnızlığa düşkün olmama rağmen seviyorlar beni. Fakat aşırı samimiyet ileride tatsız sonuçlar doğurabileceği gibi Hayatınızdan da dakikaları, saatleri, günleri alıp götürüyor. Mesafeyi ustaca ayarlamak lazım. Bunun insanları sevmemek, onlara güvenmemek veya sorumluluk almak istememek ile bir ilgisi yok. En azından benim nezdimde. Özünde sağlıklı ve Kaliteli bir diyalog kurabilmek yatıyor. Yoksa insanlara duymak istediğini söylemek kadar kolay bir şey yok :)) herkes öyle ya da böyle tahmin edilebilir düşüncesindeyim.
muhtemelen ait olduğu yeri henüz bulamamış olan insandır.
yalnızlık, sevgisizlik falan da neymiş. yıllardır asıl içimi acıtan tek his bu. olmuyor. olduğum yere sığamıyorum. geçtiğim yolları, alışveriş yaptığım esnafı, bisikleti önüme kıran mahalle çocuklarını, hiçbirini ama hiçbirini sevemedim. e o zaman neresidir senin yerin diye soracak olursanız, bilmiyorum ama öğrenmek için can atıyorum.
yalnızlık, sevgisizlik falan da neymiş. yıllardır asıl içimi acıtan tek his bu. olmuyor. olduğum yere sığamıyorum. geçtiğim yolları, alışveriş yaptığım esnafı, bisikleti önüme kıran mahalle çocuklarını, hiçbirini ama hiçbirini sevemedim. e o zaman neresidir senin yerin diye soracak olursanız, bilmiyorum ama öğrenmek için can atıyorum.
mabel matiz'in yeni singleı. ben beğendim.
Tuna Kiremitçi & Yıldız Tilbe düeti.
bu şarkıyı ve düeti çok samimi buluyorum. üzüyor.
Çok başka bir sevgi. Ben buna ek olarak insan sevmeyen hayvanların sevmediği insanlarla da anlaşamıyorum. Çünkü vardır bir bildikleri. Uzak durmak lazım.
Aman oylamaya sunmasınlar. 15 temmuz gezegeni çıkmazsa sadece 'gezegen' der geçerler. Ve tabii bu arada büyük bir gurur. Çalışmalarından dolayı ve bu işe gerçek anlamda gönül verdikleri için teşekkür ve tebrik ederiz. Organik hoşaftan sonra böyle bir habere ihtiyacımız vardı.
her yıl ağustos ayını heyecanla beklememe neden olan doğa olayı. sakin ve karanlık bir yerde izleyeceğim. umarım sayın dolunay çok ışık yapmaz ve bulutlar görüşü engellemez.
yarın gece kuzeydoğuya bakın.
zenginsozluk.com/foto
yarın gece kuzeydoğuya bakın.
zenginsozluk.com/foto
Sıkıldım. İzne çıktım sıkıldım. Çalışmak bağımlılık yapmış. Buhran ve hüzün çöktü. Bazen hatırladığım şu söz aklıma geliyor ve irkiliyorum. "Biri beni bi temiz sikse de şu buhran ve hüzün yerini şoka bıraksa."
1980 tarihli joy division albümü.
(bkz:narn i chîn húrin)