zengin sözlükte beğendiğiniz entryleri facebook ikonu aracılığıyla paylaşabilirsiniz.
zengin sözlükte twitter ikonuna tıklayıp beğendiğiniz entryleri twitter'da paylaşabilirsiniz .
Yeni kurulan sözlükler için çok kolay bir hadisedir.
Başlıkları ilk açan kişiler için kullanılır bu söz.
Yıllar sonra çok değerli olabiliyor.
Bu entry de onlardan biri olabilir, evet.
Başlıkları ilk açan kişiler için kullanılır bu söz.
Yıllar sonra çok değerli olabiliyor.
Bu entry de onlardan biri olabilir, evet.
Hoş gelmiş zengin sözlük yazarı, ilk doğum günü ona denk geldi. Doğum günün kutlu olsun, mutlu ol senelerce.
(bkz:Zengin sözlük ailesi)
(bkz:Zengin sözlük ailesi)
yalnızlık:
her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın bir yaşama sırasında,
tek sermayesidir sahip olduğu tek şeydir kıymeti bilinmelidir dedi.
yalnızdır insan hep kalabalıklara karışma telaşı bundandır.
kalabalık yalnızlıklar yalnız kalabalıklar oluşur şehir şehir ülke ülke. kalabalık arttıkça artmaktadır yalnızlık,
insan bir ölümü istemez birde ondan beter bir yalnızlık
ama ikisi de muhakkak gelir başına bir yaşama sırasında.
ölümün değil ama yalnızlığın bir tek çaresi vardır dedi.
tek çaresi aşktır bir yalnız yaşama sırasında nefes almanın
aşk da zaten iki yalnızın ortak bir yalnızlıkta buluşmasıdır.
aşık olun gösterin birbirinize yalnızlıklarınızı
nasılsa ayrılık insanın tek kişilik yalnızlığını özlemesi,
sade ölüm değil ayrılıkta yaşamın emri.
evet söyledi yada ben duydum.
duyduğuma göre elbet bir ses söyledi
bu söylendikçe usulen söylenir olan bu sözleri.
evet duydum söyledi
her duyduğumda ağladım
pek çok ağlayışım sırasında duydum
kalbim tutanak tuttu bu duyduklarıma.
soruldu dedi cevap alındı.
YAŞAMAK DEDİ TEK MARİFETİNİZ BİRAZ ÖZEN GÖSTERİNİZ.
zulüm kimse zalimlik yapmayınca biter dedi mazlumlar dahil dedi.
ama yapmayın o daha bir çocuk dedi tanrı.
ya gördüm neyleyim insanlar var duvarın içinde
ya ben hep duvara konuştum
yada duvar değil konuştuğum içinde insanlar var.
nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
bilmiyorum belki de ben gerçekten delirdim onlar haklı belkide
içinde değil duvarlar insanların sadece arasındalar...
bana bir şeyhler oluyordan alıntıdır.
elinize aldığınız ve iştahla yiyecek olduğunuz cips paketinin üzerine yağan yağmurun damlaları ve üzerine konan toz taneleri bir anda iştahınızı kaçırmaya neden olur, bunun sebebi olarak dışarıda durmuş olduğunu söyleyen marketçi amca hemen eline bir bez alıp silmeye başlar tabi bu şanslı olduğunuz gerçeğidir silmeye de bilir.
ki bunların genel olarak çocukların tükettiğini düşündüğümüz zaman ne kadar sağlıksız bir olay olduğu açık bir şekilde ortadadır.
önce eline alır cipsi eli kirlenir daha sonra o kirli ellerle yer o cipsi, yazık lan.
gecenin bu saatinde bunun akılma gelmesi ayrı bir tezat değil.
temizlik iyidir, herkes güzel janjanlı zincirlere sahip marketlerden almıyor sonuçta cipslerini, evet.
ki bunların genel olarak çocukların tükettiğini düşündüğümüz zaman ne kadar sağlıksız bir olay olduğu açık bir şekilde ortadadır.
önce eline alır cipsi eli kirlenir daha sonra o kirli ellerle yer o cipsi, yazık lan.
gecenin bu saatinde bunun akılma gelmesi ayrı bir tezat değil.
temizlik iyidir, herkes güzel janjanlı zincirlere sahip marketlerden almıyor sonuçta cipslerini, evet.
alanın ve verenin yani tarafların aynı anda mutlu olduğu ilişki biçimidir.
hayatın temeli bu ilişki ile yaşanır, bu satırları okurken 'yok canım daha neler ' diyenlerin içindeki masumiyeti yerim ben yaa.
aile içinde bile bu durum söz konusudur, fakat kimse kendine yedirmez ve olur mu öyle şey der..
olur güzelim, olur.
hayatın temeli bu ilişki ile yaşanır, bu satırları okurken 'yok canım daha neler ' diyenlerin içindeki masumiyeti yerim ben yaa.
aile içinde bile bu durum söz konusudur, fakat kimse kendine yedirmez ve olur mu öyle şey der..
olur güzelim, olur.
cümleleri sürekli abi ya da ablalarla biter, hürmette sınır tanımazlar, sonuç olarak tüm esnaflar müşteri velinimetimizdir mantığına inanmışlardır ve buna göre hareket ederler.ekmeğini sizin üzerinizden kazandıkları için siz onlara edepsiz ve saygısız davranmadığınız sürece bu tutumları şüphesiz devam edecektir.
esnaf ağzı tam olarak herkeste olmaz, herkeste esnaf olamaz bu bir gerçektir..
çekirdekten (küçüklükten) yetişmek gerek, gelen müşteriyi memnun etmek ve asla boş çıkarmamak gerek.
esnafların kendine ait totemleri vardır, sözleri vardır, bilgileri vardır.
esnaflarla kolay kolay laf yarıştıramazsınız ve insanları çok iyi tanırlar malum hep insanla işleri olduğu için bir nevi insan sarrafıdır onlar.
esnaf ağzı tam olarak herkeste olmaz, herkeste esnaf olamaz bu bir gerçektir..
çekirdekten (küçüklükten) yetişmek gerek, gelen müşteriyi memnun etmek ve asla boş çıkarmamak gerek.
esnafların kendine ait totemleri vardır, sözleri vardır, bilgileri vardır.
esnaflarla kolay kolay laf yarıştıramazsınız ve insanları çok iyi tanırlar malum hep insanla işleri olduğu için bir nevi insan sarrafıdır onlar.
bilgisayarın tamamen kapanmadığını uyku vs moda geçtiğini belli eden uyarıdır.
bazen sağlam bir tebessüm ve mutluluk uyandırır, diz üstü bilgisayarınızda onlarca şey açıkken birden şarjinin bitmesi halinde hemen elektriğe taktığınızda alınan sonuçtur.diz üstü masaya konulmuyor sanki koyuluyor da adı öyle abi.
bazen sağlam bir tebessüm ve mutluluk uyandırır, diz üstü bilgisayarınızda onlarca şey açıkken birden şarjinin bitmesi halinde hemen elektriğe taktığınızda alınan sonuçtur.diz üstü masaya konulmuyor sanki koyuluyor da adı öyle abi.
dişin dışında her yerin ağrıdığı bir sancıdır, bitti zannettiğin anda aniden başlar yaş 30 olmuş hala yirmilik dişim ağrıyor dersin.
ve boğaza vurur başa vurur ağrısı her yere vurur.
bir an önce çektirmek gerektiğini söylerler, ben çektirmem korkarım!
dün gece yeniden ağrımaya başladı, boğazıma vurdu bu kez, yutkunamıyordum ölüyorum sandım.
ölmedim, ama hala ağrıyor...
30 yaşındaymışım meğer! her yerde bu 30 yaş sendromu karşıma çıkmasa keşke.
neyse ağrıyor, ölüyorsun sanıyorsun ama ölmüyorsun ve ağrıyor.
ve boğaza vurur başa vurur ağrısı her yere vurur.
bir an önce çektirmek gerektiğini söylerler, ben çektirmem korkarım!
dün gece yeniden ağrımaya başladı, boğazıma vurdu bu kez, yutkunamıyordum ölüyorum sandım.
ölmedim, ama hala ağrıyor...
30 yaşındaymışım meğer! her yerde bu 30 yaş sendromu karşıma çıkmasa keşke.
neyse ağrıyor, ölüyorsun sanıyorsun ama ölmüyorsun ve ağrıyor.
paramız yok, maddi durumum iyi değil, açım anlamları taşır,argo jargondur.
b: haziranda tatile gidelim
o:şeklimiz yok
b:biliyorum, gidelim.
o:olm nasıl gidiyoruz şeklimiz yok diyorum
b:şekil ne lan
o:para lan para.
b:ha ben de tip sandım.
o : ulan aıshfal
b: haziranda tatile gidelim
o:şeklimiz yok
b:biliyorum, gidelim.
o:olm nasıl gidiyoruz şeklimiz yok diyorum
b:şekil ne lan
o:para lan para.
b:ha ben de tip sandım.
o : ulan aıshfal
her neyse'nin bir farkı versiyonudur, amaan işte öyle bir şeyler der gibi bir şeydir.
değişik bir tabirdir fakat kullanılması keyiflidir.
cümleyi çok uzatmamak için de olur bazen.
değişik bir tabirdir fakat kullanılması keyiflidir.
cümleyi çok uzatmamak için de olur bazen.
önceden sözlüğün videolusu diye düşünmüştüm, zaman içerisinde fark ettim ki kızlar video çekmeden önce makyaj yapıyor, ışığı ayarlıyor veeee göğüsünü (meme) görünecek şekilde ayarlıyor şimdi tamam.
video çekilebilir, acaba bu video sayesinde kaç erkek memeleri ne güzelmiş lan diyecek yada kaç kız ufff ne güzel meme keşke benimde öyle olsa diyecek..
ha söylemeden geçmeyeyim,
ailedeki büyüklere söyletilen kötü sözlerde cabası ayrıca gizli çekilip aile hayatını teşhir etmekte ayrıca iğrençsiniz ipneler.
neyse hadi devam scorperlar...
video çekilebilir, acaba bu video sayesinde kaç erkek memeleri ne güzelmiş lan diyecek yada kaç kız ufff ne güzel meme keşke benimde öyle olsa diyecek..
ha söylemeden geçmeyeyim,
ailedeki büyüklere söyletilen kötü sözlerde cabası ayrıca gizli çekilip aile hayatını teşhir etmekte ayrıca iğrençsiniz ipneler.
neyse hadi devam scorperlar...
başkenti hartumdur, buradaki insanlar aşırı tembelliği ile meşhurdur,öyle ki asla bir sudanlıyı koşarken göremezsiniz.
hatta kendilerinin anlattığı hikayeye göre iki sudanlı buluşmak için konuşurken:
yarın 9da buluşalım 10da gelmezsem 11e kadar bekle 12-1gibi gidersin artık.
diye bir diyalogları meşhurdur.
nil nehri güzeldir.
hatta kendilerinin anlattığı hikayeye göre iki sudanlı buluşmak için konuşurken:
yarın 9da buluşalım 10da gelmezsem 11e kadar bekle 12-1gibi gidersin artık.
diye bir diyalogları meşhurdur.
nil nehri güzeldir.
elazığ halkının sıkça kullandığı iltifat sözüdür.
gada dert anlamındadır, çok sevilen kişiye söylenir.
gada dert anlamındadır, çok sevilen kişiye söylenir.
okan bayülgen'in seslendirdiği etkileyici bir şiir kıvamında yazı.
oğlum;
sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
tabii bundan haberin yok senin
kronometreye erken bastığın için
beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
bizi bırakıp gittiğin yerde
eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın
ama dur!
sen hatırlıyor musun beni?
peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
ben yirmiydim tanıştığımızda
sen beni en son otuzbeşimde gördün istanbul'da
sonra sen kaş'ta öldün
o akşam aynı anda geldik antalya'ya
sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
sen iyi ki görmedin beni
yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi
olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
öyle olurdu yine
gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
hani sahnede olduğu gibi.
sen ağlarken bakamazdım sana
sinirimi bozardın, gülerdim
çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum
öyle çok şikayet ederdin ki
sonunda sıkılır gülerdim
sonra sen de sıkılırdın kendinden
başkası gibi olmak isterdin
mutlu olan bir başkası gibi
dert etmeyen biri
hani, benim gibi biri
bir şey diyeyim mi sana oğlum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
her neyse...
ama kadınları çok dert ederdin sen
ama onlar seni severdi oğlum
ama sen çok ağlardın onlar için
sevemezdin kendini bir türlü
onlar seni çok sevse de
senin gibi olmak istemezdim o zaman
daha çok sevin beni!
daha çok gülün bana!
beni daha çok isteyin!
daha çok!
ama seni en çok ben...
bir şey diyeyim mi sana oglum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
ne de sabahlara kadar konuşarak sana vaad ettiklerim
kandırdım seni oğlum
parayı dert etme diye
yok öyle bir şey, başarısızlık diye
illa da başkası olmaya çalışma salak gibi
bir kadın için ölme diye
kandırdım
artık umrunda değil mi bunlar?
artık bozulmuyor musun bu işlere?
aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
o kadın için ölmez misin bir daha?
ne var, bir kere daha ölsen?
değmez mi o kadın buna?
hani, hani değerdi?
çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında? *
öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
çıplak ayaklı kıza
bıraktın değil mi oğlum?
bıraktın, gittin
peki!
ama ben buradayım hala
ben devam ediyorum
peki sen...
bakıyor musun bana oradan?
gülüyor musun bana?
sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?
beni daha çok sevin!
bana daha çok gülün!
daha da çok isteyin beni!
beni daha çok özleyin!
ama seni...
seni en çok ben, ben!
hayır ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak
işte belki de bu yüzden
seni en çok ben...
en çok ben özlüyorum!
benim...
ölü...
arkadaşım!..
oğlum;
sana bu mektubu bizim cehennemden yazıyorum
bir yaşıma daha gireceğim neredeyse
tabii bundan haberin yok senin
kronometreye erken bastığın için
beni hep yakışıklı hatırlayacaksın
bizi bırakıp gittiğin yerde
eski güzel günleri düşünüp hayıflanacaksın
ama dur!
sen hatırlıyor musun beni?
peki sen herhangi bir şeyi hatırlıyor musun?
ben yirmiydim tanıştığımızda
sen beni en son otuzbeşimde gördün istanbul'da
sonra sen kaş'ta öldün
o akşam aynı anda geldik antalya'ya
sen beni görmedin, ben sana bakıyorken
ben sana öyle dikkatli baktım ki oğlum ayrılırken
sen iyi ki görmedin beni
yoksa gözgöze gelir gülerdik, eskisi gibi
olmadık bir yerde gülerdik ya hani?
öyle olurdu yine
gözlerimizi kaçırırdık ciddiyeti bozmamak için
hani sahnede olduğu gibi.
sen ağlarken bakamazdım sana
sinirimi bozardın, gülerdim
çünkü sen her boktan şikayet ederdin oğlum
öyle çok şikayet ederdin ki
sonunda sıkılır gülerdim
sonra sen de sıkılırdın kendinden
başkası gibi olmak isterdin
mutlu olan bir başkası gibi
dert etmeyen biri
hani, benim gibi biri
bir şey diyeyim mi sana oğlum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
her neyse...
ama kadınları çok dert ederdin sen
ama onlar seni severdi oğlum
ama sen çok ağlardın onlar için
sevemezdin kendini bir türlü
onlar seni çok sevse de
senin gibi olmak istemezdim o zaman
daha çok sevin beni!
daha çok gülün bana!
beni daha çok isteyin!
daha çok!
ama seni en çok ben...
bir şey diyeyim mi sana oglum?
şimdi dönsen buralara
ne gidilecek bir yol
ne uğruna ölünecek bir kadın
ne de sabahlara kadar konuşarak sana vaad ettiklerim
kandırdım seni oğlum
parayı dert etme diye
yok öyle bir şey, başarısızlık diye
illa da başkası olmaya çalışma salak gibi
bir kadın için ölme diye
kandırdım
artık umrunda değil mi bunlar?
artık bozulmuyor musun bu işlere?
aşkın da bir önemi kalmadı mı yoksa?
o kadın için ölmez misin bir daha?
ne var, bir kere daha ölsen?
değmez mi o kadın buna?
hani, hani değerdi?
çıplak ayaklarıyla yürürken mezarının üstünde
keyiflenmeyecek misin toprağın beş karış altında? *
öyle de oldu zaten, vasiyet ettiğin gibi
çıplak ayaklı kıza
bıraktın değil mi oğlum?
bıraktın, gittin
peki!
ama ben buradayım hala
ben devam ediyorum
peki sen...
bakıyor musun bana oradan?
gülüyor musun bana?
sanıyor musun ben aynı şarkıyı söylüyorum?
beni daha çok sevin!
bana daha çok gülün!
daha da çok isteyin beni!
beni daha çok özleyin!
ama seni...
seni en çok ben, ben!
hayır ben çok değiştim oğlum
bir başkası değilim artık
vazgeçtim maymunların dünyasından
bıraktım alkışları, istemiyorum kahkahaları
istemiyorum bir aptal gibi yaşlanmak
işte belki de bu yüzden
seni en çok ben...
en çok ben özlüyorum!
benim...
ölü...
arkadaşım!..
az pişmişi, çok pişmişi, hiç pişmemiş halleriyle yenilen nadir sebzelerden, iyi ki var.
bir otlanma sözcüğüdür, bu işi sanat edenler dahi vardır bu yolla gündelik sigara ihtiyaçlarını karşılarlar.
bazen siz hayır demeye utanırsınız ama o istemeye utanmaz.
size bu soru geldiğinde :
'yok abi tam 20 tane koymuşlar yine' diye cevap verilesi durumdur.
bazen siz hayır demeye utanırsınız ama o istemeye utanmaz.
size bu soru geldiğinde :
'yok abi tam 20 tane koymuşlar yine' diye cevap verilesi durumdur.
darbzen latenza diye bir grup ya da şarkıcının inanılmaz güzel eseri ve inanılmaz güzel bir video klibi var, müthiş sözleri var.
zifiri gecenin bedeniyle, sabaha uyanmaktayım, karşılık beklemeden dört duvara günaydın diyip, susmaktayım. söyle sence ne yapmalıyım? sanırım uçurumun kenarında mutlu rolünü oynamalıyım. çatık mı kaşlarım? yüzüme sen koy mimiklerimi, ağzımda bıçak darbesi, harabe dudaklarım, anlatamam. sende elvedala nokta koyup gitme, yalnızca suskun sayfalarda sırdaşım. bu gücümün yettiği tek şey şuan kendi cinayetim, yanlışlar tecrübe değil, pişmanlıkla sersefilim, aslında suçlu benim, günahlarım sırtımda yer etmiş ki; nitekim cehennem yolcusu bir misafirim. dilimiz varmadı, bakilikle suçlayamadık ruhumuzu, insanoğlu uykuda hala, büyüktü kabusu, egoist tablosu. sanki güzelmiş gibi dışarı çıkarttığımız küresel lanet olası şehvet duygusu, hayat insanın elinde bir senaryo oynarım karanlıktır koyar.
(yarınlar simsiyah, yarın denen şey bugünün korkusu, her nefes, kaderimin mahkumu.)
nakarat
takvimler tükenmiş, dünya döner ben durgunum. sevgi bitik, yalnızım. sefaletimle suskunum. kör, sağır, hissizsiniz! anlatmaktan yorgunum. vakit bitik, (dünyayı terk edip giden bir yolcuyum) dünyayı durdurup ölen bir yolcuyum.
verse 2
gün ışığını kapalı odanın perdesiydi göz kapaklarım, dünya durdu diyelim ben o zaman bir yalancıyım. (ah!) gündüzüm kör, güneşi görmez, akşamı bekler ah zavallı sabahçıyım. hey selam! lirik al intikamım feci, kalem suç unsuru, şimdi çatık kaşlarımı bunu simama siz koydunuz. maneviyattan bihaber, bin bir nefese mahsussunuz. hissiyatımın ettiği etki tepki biter nefsi hikayelerden tazminatsız kovuldunuz. tüylerim diken diken batar yine, titrek bedenime bak, bir köşede sağnak yağışla istanbul çukuru gözlerim, üzgünüm bakışlarım asma kilit, yüzüme vurulan duygusal çekiç darbesi. sabaha karşı güneş batınca melodi kafilesi canımı yaktı, durdurmaya çalıştım zamanı akreple yelkovan elimde kaldı, (kaldı!) içimden kaynaklanan eksi 40 derece soğuğa karşı, bıçaklı mücadele intiharla sonuçlandı.
(yalnızlık simsiyah, kader denen şeyi biz kararttık, her yaşam yalan, günah, acı.)
nakarat
takvimler tükenmiş, dünya döner ben durgunum. sevgi bitik, yalnızım. sefaletimle suskunum. kör, sağır, hissizsiniz! anlatmaktan yorgunum. vakit bitik, (dünyayı terk edip giden bir yolcuyum) dünyayı durdurup ölen bir yolcuyum.
zifiri gecenin bedeniyle, sabaha uyanmaktayım, karşılık beklemeden dört duvara günaydın diyip, susmaktayım. söyle sence ne yapmalıyım? sanırım uçurumun kenarında mutlu rolünü oynamalıyım. çatık mı kaşlarım? yüzüme sen koy mimiklerimi, ağzımda bıçak darbesi, harabe dudaklarım, anlatamam. sende elvedala nokta koyup gitme, yalnızca suskun sayfalarda sırdaşım. bu gücümün yettiği tek şey şuan kendi cinayetim, yanlışlar tecrübe değil, pişmanlıkla sersefilim, aslında suçlu benim, günahlarım sırtımda yer etmiş ki; nitekim cehennem yolcusu bir misafirim. dilimiz varmadı, bakilikle suçlayamadık ruhumuzu, insanoğlu uykuda hala, büyüktü kabusu, egoist tablosu. sanki güzelmiş gibi dışarı çıkarttığımız küresel lanet olası şehvet duygusu, hayat insanın elinde bir senaryo oynarım karanlıktır koyar.
(yarınlar simsiyah, yarın denen şey bugünün korkusu, her nefes, kaderimin mahkumu.)
nakarat
takvimler tükenmiş, dünya döner ben durgunum. sevgi bitik, yalnızım. sefaletimle suskunum. kör, sağır, hissizsiniz! anlatmaktan yorgunum. vakit bitik, (dünyayı terk edip giden bir yolcuyum) dünyayı durdurup ölen bir yolcuyum.
verse 2
gün ışığını kapalı odanın perdesiydi göz kapaklarım, dünya durdu diyelim ben o zaman bir yalancıyım. (ah!) gündüzüm kör, güneşi görmez, akşamı bekler ah zavallı sabahçıyım. hey selam! lirik al intikamım feci, kalem suç unsuru, şimdi çatık kaşlarımı bunu simama siz koydunuz. maneviyattan bihaber, bin bir nefese mahsussunuz. hissiyatımın ettiği etki tepki biter nefsi hikayelerden tazminatsız kovuldunuz. tüylerim diken diken batar yine, titrek bedenime bak, bir köşede sağnak yağışla istanbul çukuru gözlerim, üzgünüm bakışlarım asma kilit, yüzüme vurulan duygusal çekiç darbesi. sabaha karşı güneş batınca melodi kafilesi canımı yaktı, durdurmaya çalıştım zamanı akreple yelkovan elimde kaldı, (kaldı!) içimden kaynaklanan eksi 40 derece soğuğa karşı, bıçaklı mücadele intiharla sonuçlandı.
(yalnızlık simsiyah, kader denen şeyi biz kararttık, her yaşam yalan, günah, acı.)
nakarat
takvimler tükenmiş, dünya döner ben durgunum. sevgi bitik, yalnızım. sefaletimle suskunum. kör, sağır, hissizsiniz! anlatmaktan yorgunum. vakit bitik, (dünyayı terk edip giden bir yolcuyum) dünyayı durdurup ölen bir yolcuyum.
rakı içen hemen her erkekte oluşan olaydır.önce ufaktan kadehler kalkar iner ve mutlu başlayan bir gece gibi görünür zaman ilerledikçe o gecenin nasıl ağır ve derin konular taşıdığını hayal bile etmeniz imkansızdır.
o kadar ağır ve derin olunmaz, evet derin.
öyle cümleler kurdurur ki bunu bir yere yazmam lazım illaki dersiniz...
her yudumda ayrı bir tadı var demeyeceğim zira rakı 2 yahut 3 kadehten sonra su gibi gelir hatta su rakı gibi gelir.
ağzınızı uyuşturması ve size kattığı ağırlıklarla tadından ziyade ayaklarınızı ne kadar yukarı kaldıracağı merak konusu olur.
ve rakı adaplı içkidir, ağır ve aynı zamanda naif olmanız gerekmektedir bu ince çizgide güzel güzel içerseniz ne ala yoksa işin boku çıkabilir.
rakı içen kadına duyulan hasret hiç bir zaman bitmez.
ve hiç bir rakı yoktur ki tatlı tatlı içilsin.acıdır rakı,ağırdır ama dediğim gibi 2 kadeh sabrettikten sonra sudur rakı.
mesele rakıyı neden içtiğini unutmaktır, pilotlara selam.
o kadar ağır ve derin olunmaz, evet derin.
öyle cümleler kurdurur ki bunu bir yere yazmam lazım illaki dersiniz...
her yudumda ayrı bir tadı var demeyeceğim zira rakı 2 yahut 3 kadehten sonra su gibi gelir hatta su rakı gibi gelir.
ağzınızı uyuşturması ve size kattığı ağırlıklarla tadından ziyade ayaklarınızı ne kadar yukarı kaldıracağı merak konusu olur.
ve rakı adaplı içkidir, ağır ve aynı zamanda naif olmanız gerekmektedir bu ince çizgide güzel güzel içerseniz ne ala yoksa işin boku çıkabilir.
rakı içen kadına duyulan hasret hiç bir zaman bitmez.
ve hiç bir rakı yoktur ki tatlı tatlı içilsin.acıdır rakı,ağırdır ama dediğim gibi 2 kadeh sabrettikten sonra sudur rakı.
mesele rakıyı neden içtiğini unutmaktır, pilotlara selam.
karşınızdaki size lafı yada hakareti sokmuştur.artık utanmaktan çekinmekten başka şansınız yoktur.oturup ağlayacak haliniz yok.böyle anlarda güler lafı yiyen, o gülmenin adıdır.
genelde esnaf dükkanlarında gördüğümüz bir levha dır.daha önce muhakkak müşteriler ile problem yaşamıştır.bu yüzden yazma ve asma gereği duymuştur.
tabi bunlarında örnekleri var.
-satılan mal geri alınmaz.
-satılan mal geri alınmaz,değiştirilir.
-satılan mal geri alınır ama sorun çıkarırız. gibi.
tabi bunlarında örnekleri var.
-satılan mal geri alınmaz.
-satılan mal geri alınmaz,değiştirilir.
-satılan mal geri alınır ama sorun çıkarırız. gibi.
sürekli şikayet edip duran insanlara kullanmak için kullanılır.şikayet etme ne yapayım onu söyle bir çözüm bul kendi aranızda anlaşın ulan, der gibi.
yurdumun güzel ve zarif haklının bazılarına adres sorduğunuz zaman sizi eliyle götürüp bırakırcasına tarif eder, hatta eğer yolu oradaysa veya boş ise sizinle bile gelebilir, bu adres sırasında bir yerden dönecekseniz o tarifi yapan insanın kolu bir yılan kıvamında döner buradan sola cümlesine eşlik eder, ki bu söylediklerim doğu illeri için geçerlidir, bir çok ilde denedim, bilmiyorum, ben yabancıyım, şu polise sor, vs sözleri eşliği altında çaresiz kalırsınız ve polisin bile ben bilmiyorum dediğini duydum oha bee dün mü tayin oldun?
bir kahraman tazeoğlu klasiği.sözleri aşağıdadır;
yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz
şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasretler yangınları var
nede benim gözlerimde şiir
yaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
acmak uzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üstüne
üşüyorum evet hala üşüyor ellerim
hüzün kapımızı çalalı beri
bin günü aştı
bin ömür bin soluk
bin yıkılış yaşadım
ömrümün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan
korunaklı bir liman olamadım sana
ve arkama bakmadan giderken haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını
şimdi bin ömür geçmiş ömrümden
ben bir ruyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
hani zaman ilacı olurdu herşeyin
hani zamana bırakmalıydık
atalar yine yanıldı
bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
zaman zehrini içerken yudum yudum
artık bitsin istiyorum
ataların ilaç dedikleri yoksuzlugun bitsin
bitmezlerin bilincinde diyorum yne
yıkılmış ve geç kalınmış viranelerız
şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasret yangınları var
nede benim gözlerimde şiir
şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
susuyorum
susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
şehrine gidiyorum
yoklugun açıyor kapıları
yıkılan şehirler arası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
halaa haklısın
kokun sinmiş soguk duvarlarına şehrin
herkezin gözünde seni arıyorum yoksun
yoklugunu salıp gitmişsin
gidişle bırakıldıığın bu kentte
susuşlarına bile yandıgın soguk dağlarımın eşkiyası
bağışlama dilemiyorum
gel demiyorum
sev demiyorum
haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
sığındığın mavi adada yaktıgın ateşi göm
yanaştırabilirsem gemilerimi tutucam ellerinden
şimdi yanıyorum kanıyorum ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir solukmu bir günün sonunda
yoksa çağresizliklerimin son çırpınışlarımı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
sussam yalnızlık konuşsam ayrılık
dönsem yıkılış dönmesem yok oluş
şimdi ben susuyorum yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki bir daha ölmeyeyim.
yıkılmış ve geç kalınmış viraneleriz
şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasretler yangınları var
nede benim gözlerimde şiir
yaz dedin oysa kışlar yaşıyorum her mevsim
acmak uzereyken papatyalar yeni karlar yağıyor üstüne
üşüyorum evet hala üşüyor ellerim
hüzün kapımızı çalalı beri
bin günü aştı
bin ömür bin soluk
bin yıkılış yaşadım
ömrümün arka sayfalarında altı çizilmiş satırlarımı okumaya başladım
sığınışlarını susuşlarını ve haykırışlarını işittim mavi adadan
korunaklı bir liman olamadım sana
ve arkama bakmadan giderken haykırışlarını duymamak için kapattım yüreğimin kulaklarını
şimdi bin ömür geçmiş ömrümden
ben bir ruyadan uyanmak istercesine çırpınıyorum
hani zaman ilacı olurdu herşeyin
hani zamana bırakmalıydık
atalar yine yanıldı
bir günün sonunda binlerce tükenişle ölürken ben
zaman zehrini içerken yudum yudum
artık bitsin istiyorum
ataların ilaç dedikleri yoksuzlugun bitsin
bitmezlerin bilincinde diyorum yne
yıkılmış ve geç kalınmış viranelerız
şimdi ne senin gözlerinde harranın suya hasret yangınları var
nede benim gözlerimde şiir
şimdi kendini yok edişlerini dinliyorum
susuyorum
susuşlarımın öznesi sen oluyorsun hep
şehrine gidiyorum
yoklugun açıyor kapıları
yıkılan şehirler arası bir otobüs terminalinde ayak izlerimiz duruyor
halaa haklısın
kokun sinmiş soguk duvarlarına şehrin
herkezin gözünde seni arıyorum yoksun
yoklugunu salıp gitmişsin
gidişle bırakıldıığın bu kentte
susuşlarına bile yandıgın soguk dağlarımın eşkiyası
bağışlama dilemiyorum
gel demiyorum
sev demiyorum
haykırışların yankılanıp boşlukta kaybolmadı bilesin
sığındığın mavi adada yaktıgın ateşi göm
yanaştırabilirsem gemilerimi tutucam ellerinden
şimdi yanıyorum kanıyorum ve yıkılışların altında tekrar eziliyor bedenim
geç kalınmış bir solukmu bir günün sonunda
yoksa çağresizliklerimin son çırpınışlarımı bilmiyorum
kayıp adresten yazıyorum son kez
sussam yalnızlık konuşsam ayrılık
dönsem yıkılış dönmesem yok oluş
şimdi ben susuyorum yalnızlığa talip
sende sus bana
sus ki bir daha ölmeyeyim.