Eski Yunan ve özellikle Roma kentlerinde at ve araba koıularının yapıldığı, etrafı seyirci yerleri ile çevrili alanlar.
Sparta'da dünyaya gelen her yurttaşa işlenmek üzere verilen toprak parçası
Arkeoloji Terimi Olarak Sgrafitto:
11. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan keramik tekniği. Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.
Sgrafitto Sanat Terimi Olarak Sgrafitto:
XI. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan seramik tekniğidir. Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.
11. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan keramik tekniği. Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.
Sgrafitto Sanat Terimi Olarak Sgrafitto:
XI. yüzyıldan ilk Osmanlı dönemine değin kullanılan seramik tekniğidir. Kullanılan hamur kırmızı renkli, kaba ve gözeneklidir. Kap astarlandıktan sonra sivri uçlu bir aletle motifler çizilir ve istenilen renkte saydam bir sırla sırlanır. Çukur kısımlarda sır daha koyu, diğer yerlerde ise daha açık olarak motifler belirlenmiş olur.
Arkeoloji Terimi Olarak Odeon:
Sözcük anlamı Grekçe "şarkı söylemek" olan Odeion, içinde müzik yapılan yerdir. Çoğu kez küçük bir tiyatro biçiminde ve genellikle üstü kapalı bir yapıdır. İçinde müzik dinlemek için yapılmış özel yapı
Odeon Tarih Terimi Olarak Odeon:
Antik Yunan'da, konserler verilen, şiirler okunan, oyunlar oynanan, genellikle dikdörtgen biçiminde, üzeri kapalı yapı.
Odeon Yapı-Dekorasyon Terimi Olarak Odeon:
Eski Yunanda, içinde konserler verilen, şiirler okunan basamaklı yer.
Odeon Sanat Terimi Olarak Odeon:
1. Yunan mimarîsinde, içinde müzik dinlenen özel yapı.
2. Eski Yunan'da, içinde konser verilen basamaklı tiyatro.
Sözcük anlamı Grekçe "şarkı söylemek" olan Odeion, içinde müzik yapılan yerdir. Çoğu kez küçük bir tiyatro biçiminde ve genellikle üstü kapalı bir yapıdır. İçinde müzik dinlemek için yapılmış özel yapı
Odeon Tarih Terimi Olarak Odeon:
Antik Yunan'da, konserler verilen, şiirler okunan, oyunlar oynanan, genellikle dikdörtgen biçiminde, üzeri kapalı yapı.
Odeon Yapı-Dekorasyon Terimi Olarak Odeon:
Eski Yunanda, içinde konserler verilen, şiirler okunan basamaklı yer.
Odeon Sanat Terimi Olarak Odeon:
1. Yunan mimarîsinde, içinde müzik dinlenen özel yapı.
2. Eski Yunan'da, içinde konser verilen basamaklı tiyatro.
Roma'da avam sınıfını oluşturan halka ve özgür köylülere verilen ad. Toplumun en kalabalık sınıfını plebler oluştururdu
Bir yamaçta kayaya oyulmuş bir oda ya da odalardan oluşan, çoğu kez bezemeli bir fasada sahip mezar tipi.
Roma'da imparatora bağlı eyalet valilerine verilen ad. Bunlar kendi bölgelerinde aynı zamanda 'İmparator Vekili' ünvanına da sahiptiler
Arkeoloji Terimi Olarak Tabhane:
Misafirhane. Dini yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği oda.
Tabhane Sanat Terimi Olarak Tabhane:
Osmanlı İmparatorluğu'nda misafirhane yapılarına denir. Tabhane erken osmanlı mimarlığında camii yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşaa edildiği için Tabhaneli Camii, Zaviyeli veya ters t planlı gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur. Tabhaneli camiilerin ilk örneklerinde tabhane mekânları asıl ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının bir devamı olarak camii bütünlüğüne katılmıştır. İstanbul'un ilk büyük külliyesi olan Fatih Külliyesinde mekânlarının camiiden bütünüyle ayrıldıklarını ve külliye bütünlüğü içerisinde ayrı birimler olarak yer aldıklarını biliyoruz. Tabhaneli camiilerin inşaası bundan sonrada devam etmekle birlikte, tabhane mekânlarının Edirne 2.Beyazıt, İstanbul Beyazıt ve Gelenbe Yavuz Sultan Selim Camii'nde olduğu gibi kendi içinde ayrıca planlandıkları anlaşılıyor. Klasik dönemin büyük külliye kuruluşlarında ise tabhaneler külliye bütünlüğü içerisinde yine ayrı mekânlar olarak yer almışlardır. Örnek: Nusretiye Camii misafirhaneleri.
Tabhane Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Tabhane:
Osmanlı imparatorluğunda Misafirhane. Dinî yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği yapılara denir. Tabhane, Erken Osmanlı mimarlığında cami yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşa edildiği için Tabhaneli Cami, Zaviyeli Cami veya Ters T Planlı Cami gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur. Tabhaneli Camilerin ilk örneklerinde Tabhane mekânları asıl ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının bir devamı olarak cami bütünlüğüne katılmıştır.
Misafirhane. Dini yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği oda.
Tabhane Sanat Terimi Olarak Tabhane:
Osmanlı İmparatorluğu'nda misafirhane yapılarına denir. Tabhane erken osmanlı mimarlığında camii yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşaa edildiği için Tabhaneli Camii, Zaviyeli veya ters t planlı gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur. Tabhaneli camiilerin ilk örneklerinde tabhane mekânları asıl ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının bir devamı olarak camii bütünlüğüne katılmıştır. İstanbul'un ilk büyük külliyesi olan Fatih Külliyesinde mekânlarının camiiden bütünüyle ayrıldıklarını ve külliye bütünlüğü içerisinde ayrı birimler olarak yer aldıklarını biliyoruz. Tabhaneli camiilerin inşaası bundan sonrada devam etmekle birlikte, tabhane mekânlarının Edirne 2.Beyazıt, İstanbul Beyazıt ve Gelenbe Yavuz Sultan Selim Camii'nde olduğu gibi kendi içinde ayrıca planlandıkları anlaşılıyor. Klasik dönemin büyük külliye kuruluşlarında ise tabhaneler külliye bütünlüğü içerisinde yine ayrı mekânlar olarak yer almışlardır. Örnek: Nusretiye Camii misafirhaneleri.
Tabhane Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Tabhane:
Osmanlı imparatorluğunda Misafirhane. Dinî yapıların bir bölümü olup, özellikle gezici dervişlerin misafir edildiği yapılara denir. Tabhane, Erken Osmanlı mimarlığında cami yapılarıyla organik bütünlük içerisinde inşa edildiği için Tabhaneli Cami, Zaviyeli Cami veya Ters T Planlı Cami gibi adlandırmalarla farklı bir tipoloji doğmuştur. Tabhaneli Camilerin ilk örneklerinde Tabhane mekânları asıl ibadet mekânlarından olabildiğince bağımsız ve dışarıya açılabilen müstakil mekânlar halindeyken zamanla bağımsızlıklarını kaybetmiş ve asıl ibadet mekânının bir devamı olarak cami bütünlüğüne katılmıştır.
Antik dönemde Batı Anadolu'da kıyı kesimde Köyceğiz ve Dalaman (İndus) Çayına uzanan, iç kesimlerde ise Aydın, Muğla ve Denizli-Tavas İlçesini de içine alan bölge.
Arkeoloji Terimi Olarak Kümbet:
Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (farsça=kubbe).
Kümbet Tarih Terimi Olarak Kümbet:
1-Çatısı kubbe biçiminde olan yapıdır.
2-Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı.
Kümbet sosyal Bilgiler Terimi Olarak Kümbet:
1. Selçuk mimarlığında türbe üstlerine konan piramit biçimli çatı; bu türlü çatısı olan türbe.
2. Kubbe, Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı. Kubbe biçiminde toparlak kabartı.
Kümbet Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Kümbet:
Çadıra benzer şekilde yapılmış türbe.
Kümbet Turizm ve Otelcilik Terimi Olarak Kümbet:
Dört köşeli, çok köşeli veya yuvarlak biçimli, içten kubbe, dıştan piramit veya konik külâhlı çadır sanatının mimariye geçmiş mezar yapıtı.
Kümbet Sanat Terimi Olarak Kümbet:
Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (Farsça=kubbe). Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı.
Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (farsça=kubbe).
Kümbet Tarih Terimi Olarak Kümbet:
1-Çatısı kubbe biçiminde olan yapıdır.
2-Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı.
Kümbet sosyal Bilgiler Terimi Olarak Kümbet:
1. Selçuk mimarlığında türbe üstlerine konan piramit biçimli çatı; bu türlü çatısı olan türbe.
2. Kubbe, Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı. Kubbe biçiminde toparlak kabartı.
Kümbet Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Kümbet:
Çadıra benzer şekilde yapılmış türbe.
Kümbet Turizm ve Otelcilik Terimi Olarak Kümbet:
Dört köşeli, çok köşeli veya yuvarlak biçimli, içten kubbe, dıştan piramit veya konik külâhlı çadır sanatının mimariye geçmiş mezar yapıtı.
Kümbet Sanat Terimi Olarak Kümbet:
Gömme bölümü, gövde (ziyaret) bölümü ve kubbesinin üstünde külahı bulunan mezar anıtları için kullanılan sanat tarihi deyimi (Farsça=kubbe). Koni, piramit biçiminde damı olan, yuvarlak veya köşeli yapı.
Arkeoloji Terimi Olarak Paye:
Yapıda duvar örme yöntemleriyle yapılmış düşey taşıyıcılara verilen ad. Bunlar, kare, dikdörtgen daire ya da çokgen plânlı olabilir.
Paye Tarih Terimi Olarak Paye:
Derece, rütbe karşılığında kullanılan deyim.
Paye Sanat Terimi Olarak Paye:
Örülerek meydana getirilmiş kare, dikdörtgen ya da daire kesitli tek taşıyıcı, ayak. Yapılarda kullanılan taşıyıcı destek.
Yapıda duvar örme yöntemleriyle yapılmış düşey taşıyıcılara verilen ad. Bunlar, kare, dikdörtgen daire ya da çokgen plânlı olabilir.
Paye Tarih Terimi Olarak Paye:
Derece, rütbe karşılığında kullanılan deyim.
Paye Sanat Terimi Olarak Paye:
Örülerek meydana getirilmiş kare, dikdörtgen ya da daire kesitli tek taşıyıcı, ayak. Yapılarda kullanılan taşıyıcı destek.
Hava perspektifi. ılk kez Rönesans'ın büyük ustası Leonardo'nun yapıtlarında rastlanan bu yöntemde figürlerin arkasında uzanan manzara gittikçe soluklaşır, buğulu gri bir ton alır. Bu yolla izleyicide bir derinlik etkisi uyandırılır. Rönesans dönemine kadar çizgisel perspektifle sağlanan derinlik, bu buluşla daha inandırıcı ve gerçekçi bir boyut kazanmıştır.
Arkeoloji Terimi Olarak İyon Düzeni:
Antik mimarlıkta kullanılan, İyonya'da geliştirildiği için bu adla anılan düzen. Dor düzenine oranla daha incelmiş sütunları, sütun kaideleri ve volütlü sütun başlıkları ile ayırt edilir.
İyon Düzeni Tarih Terimi Olarak İyon Düzeni:
Antik mimarlıkta kullanılan, iyonya'da geliştirildiği için bu adla anılan düzen. Dor düzenine oranla daha incelmiş sütunları, sütun kaideleri ve volütlü (zıt yönlü kancalı) sütun başlıkları ile ayırt edilir.
İyon Düzeni Sanat Terimi Olarak İyon Düzeni:
Yunan tapınak mimarlığında kullanılmış bir sütun düzeni ve mimarlık üslubu. Sütun başlıklarında sarmallı süs ögeleri, sütun altlarında ise Dor düzeninden ayrı olarak altlıklar bulunur. Sütun gövdesi yukarıdan aşağıya yivlidir. Bu düzende ayna ve üçüz yivler yoktur. Sütunlar Dor düzenindekinden daha yüksek ve incedir.
Antik mimarlıkta kullanılan, İyonya'da geliştirildiği için bu adla anılan düzen. Dor düzenine oranla daha incelmiş sütunları, sütun kaideleri ve volütlü sütun başlıkları ile ayırt edilir.
İyon Düzeni Tarih Terimi Olarak İyon Düzeni:
Antik mimarlıkta kullanılan, iyonya'da geliştirildiği için bu adla anılan düzen. Dor düzenine oranla daha incelmiş sütunları, sütun kaideleri ve volütlü (zıt yönlü kancalı) sütun başlıkları ile ayırt edilir.
İyon Düzeni Sanat Terimi Olarak İyon Düzeni:
Yunan tapınak mimarlığında kullanılmış bir sütun düzeni ve mimarlık üslubu. Sütun başlıklarında sarmallı süs ögeleri, sütun altlarında ise Dor düzeninden ayrı olarak altlıklar bulunur. Sütun gövdesi yukarıdan aşağıya yivlidir. Bu düzende ayna ve üçüz yivler yoktur. Sütunlar Dor düzenindekinden daha yüksek ve incedir.
Arkeoloji Terimi Olarak Unsur:
Taşınabilir eşyalardan büyük, mimari yapılardan küçük arkeolojik oluşumlara verilen ad. Örneğin, bir kamp ya da tandır ateşinin kalıntıları, bir gömüt ya da bir duvar için açılan temel birer unsurdur.
Unsur Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimi Olarak Unsur:
Öge, ilke, eleman.
Unsur Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Mantık Terimi Olarak Unsur:
Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri, öge.
Unsur Trafik ve İlk Yardım Terimi Olarak Unsur:
Öge.
Unsur Sosyal Bilgiler Terimi Olarak Unsur:
Öge.
Unsur Türkçe-Dil Bilgisi Terimi Olarak Unsur:
Öge, eleman.
Unsur Fen Bilimleri Terimi Olarak Unsur:
Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri.
Taşınabilir eşyalardan büyük, mimari yapılardan küçük arkeolojik oluşumlara verilen ad. Örneğin, bir kamp ya da tandır ateşinin kalıntıları, bir gömüt ya da bir duvar için açılan temel birer unsurdur.
Unsur Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimi Olarak Unsur:
Öge, ilke, eleman.
Unsur Felsefe, Psikoloji, Sosyoloji, Mantık Terimi Olarak Unsur:
Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri, öge.
Unsur Trafik ve İlk Yardım Terimi Olarak Unsur:
Öge.
Unsur Sosyal Bilgiler Terimi Olarak Unsur:
Öge.
Unsur Türkçe-Dil Bilgisi Terimi Olarak Unsur:
Öge, eleman.
Unsur Fen Bilimleri Terimi Olarak Unsur:
Birleşik bir şeyi oluşturan basit şeylerden her biri.
Mykenai şehrinde örneklerine rastladığımız, Akhalara ait kubbeli mezarlara verilen ad. Kubbeli mezar. Yuvarlak yapı. Yuvarlak tapınak.
Arkeoloji Terimi Olarak Antikite:
Yaklaşık olarak İ.Ö. 6. yy. ile ı.S. 3. yy. arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad.
Antikite Tarih Terimi Olarak Antikite:
1-Tarihte ilk çağ, antik devir. Bu devirde yapılmış eserlere Rönesans Dönemi'nde verilen ad.
2-Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.
Antikite Sanat Terimi Olarak Antikite:
Yaklaşık olarak İ.Ö. VI. yüzyıl ile İ.S. III. yüzyıl arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad.
Yaklaşık olarak İ.Ö. 6. yy. ile ı.S. 3. yy. arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad.
Antikite Tarih Terimi Olarak Antikite:
1-Tarihte ilk çağ, antik devir. Bu devirde yapılmış eserlere Rönesans Dönemi'nde verilen ad.
2-Eski Yunan ve Roma sanatına verilen genel ad.
Antikite Sanat Terimi Olarak Antikite:
Yaklaşık olarak İ.Ö. VI. yüzyıl ile İ.S. III. yüzyıl arasındaki Yunan ve Roma kültürlerine verilen ad.
Arkeoloji Terimi Olarak Theseus:
Mitolojik olarak Atinalı yarı tanrı kahraman.
Theseus Mitoloji Terimi Olarak Theseus:
Yunanlıların en büyük kahramanlarından biri.
Mitolojik olarak Atinalı yarı tanrı kahraman.
Theseus Mitoloji Terimi Olarak Theseus:
Yunanlıların en büyük kahramanlarından biri.
Latince küre, dünya anlamına gelen kelime.
Güreş Okulu. Ancak çoğunlukla her türlü sporun öğrenildiği okul anlamındadır.
Yunanistan anakarasında yaklaşık olarak M.Ö. 2000 ile M.Ö.1650 yılları arasındaki seramik dönemine verilen ad.
Yunanistan anakarasında yaklaşık olarak M.Ö. 2000 ile M.Ö.1650 yılları arasındaki seramik dönemine verilen ad.
Arkeoloji Terimi Olarak Alem:
Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir.
Âlem Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimi Olarak Âlem:
1- Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren.
2- Dünya, cihan.
3- Aynı konu ile ilgili kimseler.
4- Hayvan veya bitkilerin bütünü.
Alem Tarih Terimi Olarak Alem:
Bayrak.
Alem Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Alem:
Sancak ve bayrak için kullanılan genel bir tabirdi. Kamus-ı Türkî'de alem şöyle açıklanıyor: yollara konulan mil ve minare gibi nişanlara; uzun ala dağa; kumaşta olan damgaya; sancak ve bayrağa; bir kavmin ve cemiyetin seyyit ve ulûsuna denir.
Osmanlılarda beyaz, kırmızı, yeşil ve sarı olmak üzere çeşitli renklerde bayraklar yapılmış ve kullanılmıştır. İlk Osmanlı bayrağı beyaz renkti. Bu da, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından Ertuğrul Gazi'ye gönderilen alemin beyaz renkte olmasından ileri gelmiştir. Bu ak sancak, Osman Gazi ve Orhan Gazi zamanlarında kırmızı harp sancağı çekilmesine başlanılmakla beraber, Yavuz Sultan Selim zamanına kadar kullanılmıştır. Kahire'nin zaptından sonra Yavuz'un otağının kapısına biri beyaz biri kırmızı iki bayrak dikildiği bilinmektedir. Yeşil bayrağın ise ilk defa, Fatih Sultan Mehmed devrinde, padişahın maiyetine dahil olan geminin arkasına bağlanmak üzere ortaya çıktığı zannedilmektedir.
Osmanlı bayraklarına hilâl konulması Orhan Gazi devrinde kabul edilmiştir. Üç hilâl ise, ilk kez Fatih'in sikkelerine, ardından yeşil zemin üzerine beyaz olmak üzere bayraklara konulmuştur.
Ay ve yıldızın III. Selim zamanında bayraklara konulduğu kuvvetli bir ihtimal olarak kabul edilmektedir. Cevdet Paşa'nın anlattığına göre, ilk defa orduda Levent Çifliği'nde tesis edilen "nizam-ı cedid" bölüklerine bizzat padişahın irade ve fermanıyla bayraklara ay ve yıldız konulmuştur.
Yeniçeri ocağının muhtelif bayrakları bulunmaktaydı. Yeniçeri ocağı sancağı, yarısı yeşil yarısı kırmızı renkte olup kenarları sarı sırma ile çevrili ve ortasında yine sırma ile yapılmış bir Zülfikâr bulunmaktaydı.
Her yeniçeri ortasının(tabur, bölük) da bir orta bayrağı vardı. Bunlar küçük kırmızı bayraklardı.
Topçu ocağı sancağı, kırmızı zemin üzerine ortasında beyaz ile işlenmiş bir top ve bunun arkasında ve ağız tarafında üç adet gülle işlenmiş bulunmaktaydı. Kenarları sarı sırmalıydı.
Humbaracı (kumbaracı) ocağının sancağı ise kırmızı zemin üzerine kenarları işlenmiş ve ortasında sadece bir humbara (havan topu) resmi bulunmaktaydı.
Silahdar bölüğünün bayrağı sarı renkliydi. Ortasında beyaz sırma ile işlenmiş iki hilal bulunmaktaydı.
Sipahi bölüğünün bayrağı kırmızı olup ortasında iki hilal bulunmaktaydı.
Bölükât-ı erbaanın bayrağı yeşil ve beyaz, bazı zamanlarda kırmızı ve beyaz renklerindeydi.
Kapıkulu süvarilerinin mızraklarında yarısı kırmızı yarısı yeşil ve üç tarafı yırtmaçlı küçük bayraklar bulunmaktaydı.
Eyalet askerlerinin bayrakları yarısı kırmızı yarısı yeşil renkteydi. Bunların içindeki "gönüllü" adı verilen grubun bayrağı ise yarısı kırmızı yarısı sarı renkteydi.
Topraklı Süvari denilen timarlı sipahilerin bayrağının rengi yarısı kırmızı yarısı yeşildi. Ortasında sarı sırma ile işlenmiş bir Zülfikâr ve üstünde ikisi yeşil ikisi kırmızı dört hilâl bulunmaktaydı.
Yeniçeriler tarafından kullanılan, her iki ucu birer ejder başı ile sonlanan çember ile sarılı armut biçiminde alemler de vardı. Bunlar yalnız sancak alemi olarak kullanılmaktaydı.
Üzerine yazılar işlenmiş, nakışlar yapılmış çok kıymetli sancak ve bayraklar da vardı. Bunlar kesin olarak nerde kullanıldığı bilinmemekle birlikte birçok yerde kullanıldığı tahmin edilmektedir. Özellikle seferlerde bu tip bayrak ve sancakların kullanıldığı biliniyor.
Âlem Genel Türkçe Terimi Olarak Âlem:
1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren.
2. Dünya, cihan.
3. Aynı konu ile ilgili kimseler.
4. Bu kimselerin uğraşlarının bütünü.
5. Hayvan veya bitkilerin bütünü.
6. Durum ve şartlar.
7. (zamir) Herkes, başkaları.
8. Ortam, çevre.
9. Kendine özgü birçok niteliği bulunan şey.
10. Farklı davranış içinde bulunan kimse.
11. (mecaz) Eğlence.
Alem Sanat Terimi Olarak Alem:
1. Osmanlı mimarisinde; kubbe, tonoz ve minare gibi ögelerin tepe noktalarında yer alan hilal biçiminde tepelikli; tunç, bakır ya da pirinçten yapılmış süs ögesi.
2. Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir.
Âlem Tasavvufi-Tasavvuf Terimi Olarak Âlem:
Arapça, kâinat, güneş sistemi ve çevresindeki dönen gezegenler topluluğu, cihan, dünya, bütün varlıklar, mahlûkat, insanlar, halk, cemaat, cemiyet çevre vs. gibi kelime anlamlan vardır. Tasavvufta ise, Allah'tan gayri her şeye âlem denir. Âleme, âlem denmesinin sebebi onunla Allah'ın isimler ve sıfatlar bakımından bilinmesidir. Zira âlem kelimesi bilmek mastarından türemiştir.
Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir.
Âlem Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Terimi Olarak Âlem:
1- Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren.
2- Dünya, cihan.
3- Aynı konu ile ilgili kimseler.
4- Hayvan veya bitkilerin bütünü.
Alem Tarih Terimi Olarak Alem:
Bayrak.
Alem Osmanlı Türkçesi Terimi Olarak Alem:
Sancak ve bayrak için kullanılan genel bir tabirdi. Kamus-ı Türkî'de alem şöyle açıklanıyor: yollara konulan mil ve minare gibi nişanlara; uzun ala dağa; kumaşta olan damgaya; sancak ve bayrağa; bir kavmin ve cemiyetin seyyit ve ulûsuna denir.
Osmanlılarda beyaz, kırmızı, yeşil ve sarı olmak üzere çeşitli renklerde bayraklar yapılmış ve kullanılmıştır. İlk Osmanlı bayrağı beyaz renkti. Bu da, Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından Ertuğrul Gazi'ye gönderilen alemin beyaz renkte olmasından ileri gelmiştir. Bu ak sancak, Osman Gazi ve Orhan Gazi zamanlarında kırmızı harp sancağı çekilmesine başlanılmakla beraber, Yavuz Sultan Selim zamanına kadar kullanılmıştır. Kahire'nin zaptından sonra Yavuz'un otağının kapısına biri beyaz biri kırmızı iki bayrak dikildiği bilinmektedir. Yeşil bayrağın ise ilk defa, Fatih Sultan Mehmed devrinde, padişahın maiyetine dahil olan geminin arkasına bağlanmak üzere ortaya çıktığı zannedilmektedir.
Osmanlı bayraklarına hilâl konulması Orhan Gazi devrinde kabul edilmiştir. Üç hilâl ise, ilk kez Fatih'in sikkelerine, ardından yeşil zemin üzerine beyaz olmak üzere bayraklara konulmuştur.
Ay ve yıldızın III. Selim zamanında bayraklara konulduğu kuvvetli bir ihtimal olarak kabul edilmektedir. Cevdet Paşa'nın anlattığına göre, ilk defa orduda Levent Çifliği'nde tesis edilen "nizam-ı cedid" bölüklerine bizzat padişahın irade ve fermanıyla bayraklara ay ve yıldız konulmuştur.
Yeniçeri ocağının muhtelif bayrakları bulunmaktaydı. Yeniçeri ocağı sancağı, yarısı yeşil yarısı kırmızı renkte olup kenarları sarı sırma ile çevrili ve ortasında yine sırma ile yapılmış bir Zülfikâr bulunmaktaydı.
Her yeniçeri ortasının(tabur, bölük) da bir orta bayrağı vardı. Bunlar küçük kırmızı bayraklardı.
Topçu ocağı sancağı, kırmızı zemin üzerine ortasında beyaz ile işlenmiş bir top ve bunun arkasında ve ağız tarafında üç adet gülle işlenmiş bulunmaktaydı. Kenarları sarı sırmalıydı.
Humbaracı (kumbaracı) ocağının sancağı ise kırmızı zemin üzerine kenarları işlenmiş ve ortasında sadece bir humbara (havan topu) resmi bulunmaktaydı.
Silahdar bölüğünün bayrağı sarı renkliydi. Ortasında beyaz sırma ile işlenmiş iki hilal bulunmaktaydı.
Sipahi bölüğünün bayrağı kırmızı olup ortasında iki hilal bulunmaktaydı.
Bölükât-ı erbaanın bayrağı yeşil ve beyaz, bazı zamanlarda kırmızı ve beyaz renklerindeydi.
Kapıkulu süvarilerinin mızraklarında yarısı kırmızı yarısı yeşil ve üç tarafı yırtmaçlı küçük bayraklar bulunmaktaydı.
Eyalet askerlerinin bayrakları yarısı kırmızı yarısı yeşil renkteydi. Bunların içindeki "gönüllü" adı verilen grubun bayrağı ise yarısı kırmızı yarısı sarı renkteydi.
Topraklı Süvari denilen timarlı sipahilerin bayrağının rengi yarısı kırmızı yarısı yeşildi. Ortasında sarı sırma ile işlenmiş bir Zülfikâr ve üstünde ikisi yeşil ikisi kırmızı dört hilâl bulunmaktaydı.
Yeniçeriler tarafından kullanılan, her iki ucu birer ejder başı ile sonlanan çember ile sarılı armut biçiminde alemler de vardı. Bunlar yalnız sancak alemi olarak kullanılmaktaydı.
Üzerine yazılar işlenmiş, nakışlar yapılmış çok kıymetli sancak ve bayraklar da vardı. Bunlar kesin olarak nerde kullanıldığı bilinmemekle birlikte birçok yerde kullanıldığı tahmin edilmektedir. Özellikle seferlerde bu tip bayrak ve sancakların kullanıldığı biliniyor.
Âlem Genel Türkçe Terimi Olarak Âlem:
1. Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren.
2. Dünya, cihan.
3. Aynı konu ile ilgili kimseler.
4. Bu kimselerin uğraşlarının bütünü.
5. Hayvan veya bitkilerin bütünü.
6. Durum ve şartlar.
7. (zamir) Herkes, başkaları.
8. Ortam, çevre.
9. Kendine özgü birçok niteliği bulunan şey.
10. Farklı davranış içinde bulunan kimse.
11. (mecaz) Eğlence.
Alem Sanat Terimi Olarak Alem:
1. Osmanlı mimarisinde; kubbe, tonoz ve minare gibi ögelerin tepe noktalarında yer alan hilal biçiminde tepelikli; tunç, bakır ya da pirinçten yapılmış süs ögesi.
2. Yapıların kubbe ve külah gibi yerlerinin tepesinde, sancaklarda çoğunlukla yarım aya benzer formda bezeme elemanı, bir çeşit tepelik. Maden ya da taştan yapılmış olabilir.
Âlem Tasavvufi-Tasavvuf Terimi Olarak Âlem:
Arapça, kâinat, güneş sistemi ve çevresindeki dönen gezegenler topluluğu, cihan, dünya, bütün varlıklar, mahlûkat, insanlar, halk, cemaat, cemiyet çevre vs. gibi kelime anlamlan vardır. Tasavvufta ise, Allah'tan gayri her şeye âlem denir. Âleme, âlem denmesinin sebebi onunla Allah'ın isimler ve sıfatlar bakımından bilinmesidir. Zira âlem kelimesi bilmek mastarından türemiştir.
Arkeoloji Terimi Olarak Apsis:
1- Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm. Kavisli duvar.
2- Bir mekânda yarım daire şeklinde yapılmış bölüm
Apsis Matematik-Geometri Terimi Olarak Apsis:
1- Analitik düzlemde bir noktanın dikey eksene olan uzaklığı.
2- Koordinat düzlemindeki bir noktanın birinci bileşeni (x).
Apsis Yapı-Dekorasyon Terimi Olarak Apsis:
Yatay koordinat.
Apsis Fizik Terimi Olarak Apsis:
Bir noktanın uzaydaki yerini bulmaya yarayan ana çizgilerden yatay olanı.
Apsis Sanat Terimi Olarak Apsis:
1. Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm.
2. Tapınak, kilise ve bazilikalarda girişin karşısında yer alan yarım daire planlı girinti.
1- Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm. Kavisli duvar.
2- Bir mekânda yarım daire şeklinde yapılmış bölüm
Apsis Matematik-Geometri Terimi Olarak Apsis:
1- Analitik düzlemde bir noktanın dikey eksene olan uzaklığı.
2- Koordinat düzlemindeki bir noktanın birinci bileşeni (x).
Apsis Yapı-Dekorasyon Terimi Olarak Apsis:
Yatay koordinat.
Apsis Fizik Terimi Olarak Apsis:
Bir noktanın uzaydaki yerini bulmaya yarayan ana çizgilerden yatay olanı.
Apsis Sanat Terimi Olarak Apsis:
1. Kiliselerde koronun arkasında bulunan ve camilerdeki mihrap kısmının karşılığı olan, tonoz ya da kubbe ile örtülü bölüm.
2. Tapınak, kilise ve bazilikalarda girişin karşısında yer alan yarım daire planlı girinti.
Bir tiyatroda cavea'yı iki yandan sınırlayan istinat (=destek) duvarına verilen ad.
Belli bir gelire sahip olduklarından askerliklerini süvari olarak yapan atlılar sınıfına verilen ad.