Çömezlerin yazdığı entry'leri diğer yazarlarında görmesi ya da çömezler diye bir sekme açılması mantıklı olabilir. Onlar bizim yazdıklarımızı okuyor da biz neden onların yazdıklarını onay sürecinde okuyamıyoruz? Bu bizi farklı kılabilir.
lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender sözcüklerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltma.
Hiv etkeni nedeniyle insanlarda bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan bulaşıcı bir hastalık.
atom numarası 8 olan ve O harfi ile simgelenen kimyasal elementtir.
bilinen en sert maddelerden biridir ve değerli bir taştır. uğruna çok kanlar dökülmüştür.
biri anneden (oosit), biri babadan (sperm) gelen iki eşey hücresinin birleşmesi (fertilizasyon) sonucu oluşan diploit hücre.
Arjantinli teknik direktör ve eski futbolcu. Birçok uzman, futbol eleştirmenleri, eski futbolcular, şimdiki futbolcular ve futbol taraftarlarınca tüm zamanların en iyi futbolcularından biri olarak görülmektedir.
Camellia sinensis yapraklarından elde edilen çay.
Lise zamanlarından beri yaşadığım çoğu olayı günü gününe yazıp zihnimi boşalttığım ve anılarımın taze kalmasını sağladığım eylem. İnsanın kimseye söyleyemediklerini deftere haykırmak gibisi yok.
Sosyal aktiviteyi sıfıra indiren kapitalist sistemin insanları geceli gündüzlü çalıştıran boktan bir sistemi.
Not: yeni işten çıktım.
Not: yeni işten çıktım.
duyurular cevap kısmının yazılarının büyümesi insanın gözünü alıyor eski haline getirilmesi daha iyi olabilir.
sabahın köründe 5.30'da kalkmak ve işe gitmek acı verici olabiliyor.
hayal kurmak ve mutlu olmak bedavaysa kimseye ihtiyaçta duymazsın.
yeniliklere açık olmayan, küfür kullanmadan derdini anlatamayan ve tepeden bakan insanlara tilt oluyorum.
Bir araya gelmek, bir başlangıçtır. Bir arada bulunmak, bir gelişmedir. Beraber çalışabilmek ise başarıdır. (bkz:zengin sözlük)
-Henry Ford
-Henry Ford
Hodor iridir ve aklı yavaş çalışır fakat nazik ve Stark hanesine sadıktır. Sadece "Hodor" (hold the door) kelimesini söyleme yeteneğine sahiptir.
haggard'ın kadın soprano vokali. o yolunu kaybedip dünyaya düşmüş bir melek.
Asis Nasseri önderliğinde kurulan Alman senfonik metal grubu. bir haggard dinleyicisi olarak bu grup dünyanın en iyi kadın soprano vokaline sahip (bkz:susanne ehlers)
insanların oynadıkları oyunu canlı yayınlayıp, oyun hakkında bilgi verip sohbet ettiği ve izleyicilerinde bu insanlara bağışlar yaparak para kazandırdığı bir platform.
O zamanlar Pisa Kulesi ne kadar eğiktir bilemiyoruz ama bildiğimiz bir şey var ki bu kent oldum olası eğitim merkezidir. Pisalı Vincenzio hem müzikle, hem matematikle uğraşan, kâh besteler yapan, kâh hipotezler koyan, habire Romalı hocalarla, Floransalı sanatkarlar arasında turlayan ama hiç kaale alınmayan ve parayı bulamayan garibin tekidir. Ama o küçük oğlu Galileo'dan (biz Galile diyoruz) çok ümitlidir.
O devir Avrupa'sında öğrenciler Aristocu bir mantıkla okutulurlar. Galile de bu tedristen geçer ve bütün hastalıkla büyüyen çocuklar gibi hekimliğe merak salar. Pisalılar onda nasıl bir istidat görürlerse görürler, yaşına (17) başına bakmadan üniversiteye alırlar. Galile tıp öğrencisi olmasına rağmen fizik ve geometri derslerinin cazibesine kapılır, Aristotales ile Pluton'un kitaplarını karıştırmaya başlar.
Galile bunlardan elbette çok şey öğrenir ama pek çok şeyin de yerine oturmadığını yakalar. O, inandığını savunmaktan çekinmeyen açık yürekli bir gençtir ve "ağzın süt kokuyor" diyenlere aldırmadan meydana çıkar. Boyuna posuna bakmadan iki ünlü bilginin hatalarını ortaya koyar. Ama o devir insanları gözleriyle gördüklerine değil "kilisenin onayladıklarına" inanırlar. Galile'yi bir anda düş-man beller, "bozgunculuk ve sapıklıkla" yaftalarlar. Onlara göre bu genç, kâinat hakkında yerleşmiş ve kabûl görmüş teorileri yıkmaya kararlıdır, onunla tartışmak şeytanla konuşmak kadar zararlıdır.
Bak sen şu konuşana!
Galile, güçsüzdür ama koca bir Ortaçağa mührünü vuran Aristotales'i hedef almaktan kaçınmaz, onun fizik ve astronomi ilmine ne büyük zararlar verdiğini anlatmaya başlar. Evet, söylediklerini kurduğu düzeneklerle ispatlar ama etrafındaki baskı çok artar. Hocaları da dirsek göstermek zorunda kalır onu üniversitenin kapısına koyarlar.
Galile, kolay pes etmez. Kendi kıt imkanlarıyla çalışmalar yapar. Ağırlık merkezi üzerinde enteresan tespitler yapar ve hasımlarının önüne hidrostatik teraziyi koyar. Sonra ortaya "yerçekimi" gibi duyulmadık kavram atar, ağır cisimlerin (sanılanın aksine), hafif cisimlerden daha hızlı düşmediklerini (Aristotales'in yanlışıdır) ispatlar. Cisim, kuvvet, ivme, hareket üzerine enteresan şeyler söyler ve Aristo fiziğini yok sayan "eylemsizlik kuralı" ile büyük taraftar toplar. Galile yerçekimi ve salınım üzerine çok çalışır ve sarkaçtaki uyumu saatlerde kullanarak yeni bir çığır açar. Akademisyenler daha fazla direnemez, birer ikişer yanına sokulmaya başlarlar.
Galile o günlerde Endülüs kaynaklarından gezegenlerin güneş etrafında dolandığını okumuş ve mantıklı bulmuştur. Ancak Kopernik'in başına gelenleri bildiği için konuşmakta acele etmez, uygun zamanı kollar. Galile, bir ara Venedik'te tanıştığı Hollandalı gözlükçüden optik üzerine çok şey öğrenir ve bu bilgilerin ışığında kendine bir teleskop yapar. Bu alet cisimleri 32 misli büyütür ve Ay yüzeyindeki dağlar ovalar kraterler açıkça görünür. Halbuki Aristatoles gök cisimlerini "kusursuz bir yuvarlak" olarak (cilalı bir küre gibi) tarif eder, kilise insanları böyle inanmaya zorlar. Bu da yetmez, Galile, Samanyolu hakkında bilinen ne varsa alayını yıkar, gezegen ve uydular hakkında "aykırı" sözler eden Kopernik'e arka çıkar. Dahası, yok ilan edilen Jüpiter'in uydularını keşfeder ve adamların gözüne sokar!
"Eppur si muove!"
Halbuki papazlar dünyanın "sabit" olduğuna inanmakta, bunu şiddetle savunmaktadırlar. Şimdi Galile dünyanın hem kendi etrafında, hem de güneş etrafında döndüğünü söyleyerek onları yalancılıkla itham etmektedir. Kilise geri adım atmak yerine Galile'yi hasım edinir ve onu Hıristiyanlık inancına gölge düşürmekle suçlar. Lâkin Galile kendinden emindir ve meydan okumaktan kaçınmaz. Savunduklarını ispat edecek matematik donanıma haizdir, rakamlarla konuşur, laf ebeliğine sığınmaz. Ama onun beklediği ilmi münazara zemini asla kurulmaz, aksine engizisyon mahkemesine çıkartıp, yargılar (1633) ve içeri tıkarlar.
Galile küflü zindanlarda çok çeker. Karanlık ve gıdasızlık yüzünden gözlerini kaybeder. Farelere yem olacağını hissedince papazların önünde diz çöküp yalvarır ve düşüncelerinden vazgeçtiğini söyler. O her ne kadar "çok pişmanım" diye ağlasa da dostlarına "eppur si muove" (ama dünya yine de dönüyor) diye fısıldamadan yapamaz.
Galile o günden sonra insan içine çıkmaz. Küçük beldede, kuytu bir eve çekilir. Yine mekanik ve matematik üzerine düşünür ama artık ağzını bile açmaz.
O devir Avrupa'sında öğrenciler Aristocu bir mantıkla okutulurlar. Galile de bu tedristen geçer ve bütün hastalıkla büyüyen çocuklar gibi hekimliğe merak salar. Pisalılar onda nasıl bir istidat görürlerse görürler, yaşına (17) başına bakmadan üniversiteye alırlar. Galile tıp öğrencisi olmasına rağmen fizik ve geometri derslerinin cazibesine kapılır, Aristotales ile Pluton'un kitaplarını karıştırmaya başlar.
Galile bunlardan elbette çok şey öğrenir ama pek çok şeyin de yerine oturmadığını yakalar. O, inandığını savunmaktan çekinmeyen açık yürekli bir gençtir ve "ağzın süt kokuyor" diyenlere aldırmadan meydana çıkar. Boyuna posuna bakmadan iki ünlü bilginin hatalarını ortaya koyar. Ama o devir insanları gözleriyle gördüklerine değil "kilisenin onayladıklarına" inanırlar. Galile'yi bir anda düş-man beller, "bozgunculuk ve sapıklıkla" yaftalarlar. Onlara göre bu genç, kâinat hakkında yerleşmiş ve kabûl görmüş teorileri yıkmaya kararlıdır, onunla tartışmak şeytanla konuşmak kadar zararlıdır.
Bak sen şu konuşana!
Galile, güçsüzdür ama koca bir Ortaçağa mührünü vuran Aristotales'i hedef almaktan kaçınmaz, onun fizik ve astronomi ilmine ne büyük zararlar verdiğini anlatmaya başlar. Evet, söylediklerini kurduğu düzeneklerle ispatlar ama etrafındaki baskı çok artar. Hocaları da dirsek göstermek zorunda kalır onu üniversitenin kapısına koyarlar.
Galile, kolay pes etmez. Kendi kıt imkanlarıyla çalışmalar yapar. Ağırlık merkezi üzerinde enteresan tespitler yapar ve hasımlarının önüne hidrostatik teraziyi koyar. Sonra ortaya "yerçekimi" gibi duyulmadık kavram atar, ağır cisimlerin (sanılanın aksine), hafif cisimlerden daha hızlı düşmediklerini (Aristotales'in yanlışıdır) ispatlar. Cisim, kuvvet, ivme, hareket üzerine enteresan şeyler söyler ve Aristo fiziğini yok sayan "eylemsizlik kuralı" ile büyük taraftar toplar. Galile yerçekimi ve salınım üzerine çok çalışır ve sarkaçtaki uyumu saatlerde kullanarak yeni bir çığır açar. Akademisyenler daha fazla direnemez, birer ikişer yanına sokulmaya başlarlar.
Galile o günlerde Endülüs kaynaklarından gezegenlerin güneş etrafında dolandığını okumuş ve mantıklı bulmuştur. Ancak Kopernik'in başına gelenleri bildiği için konuşmakta acele etmez, uygun zamanı kollar. Galile, bir ara Venedik'te tanıştığı Hollandalı gözlükçüden optik üzerine çok şey öğrenir ve bu bilgilerin ışığında kendine bir teleskop yapar. Bu alet cisimleri 32 misli büyütür ve Ay yüzeyindeki dağlar ovalar kraterler açıkça görünür. Halbuki Aristatoles gök cisimlerini "kusursuz bir yuvarlak" olarak (cilalı bir küre gibi) tarif eder, kilise insanları böyle inanmaya zorlar. Bu da yetmez, Galile, Samanyolu hakkında bilinen ne varsa alayını yıkar, gezegen ve uydular hakkında "aykırı" sözler eden Kopernik'e arka çıkar. Dahası, yok ilan edilen Jüpiter'in uydularını keşfeder ve adamların gözüne sokar!
"Eppur si muove!"
Halbuki papazlar dünyanın "sabit" olduğuna inanmakta, bunu şiddetle savunmaktadırlar. Şimdi Galile dünyanın hem kendi etrafında, hem de güneş etrafında döndüğünü söyleyerek onları yalancılıkla itham etmektedir. Kilise geri adım atmak yerine Galile'yi hasım edinir ve onu Hıristiyanlık inancına gölge düşürmekle suçlar. Lâkin Galile kendinden emindir ve meydan okumaktan kaçınmaz. Savunduklarını ispat edecek matematik donanıma haizdir, rakamlarla konuşur, laf ebeliğine sığınmaz. Ama onun beklediği ilmi münazara zemini asla kurulmaz, aksine engizisyon mahkemesine çıkartıp, yargılar (1633) ve içeri tıkarlar.
Galile küflü zindanlarda çok çeker. Karanlık ve gıdasızlık yüzünden gözlerini kaybeder. Farelere yem olacağını hissedince papazların önünde diz çöküp yalvarır ve düşüncelerinden vazgeçtiğini söyler. O her ne kadar "çok pişmanım" diye ağlasa da dostlarına "eppur si muove" (ama dünya yine de dönüyor) diye fısıldamadan yapamaz.
Galile o günden sonra insan içine çıkmaz. Küçük beldede, kuytu bir eve çekilir. Yine mekanik ve matematik üzerine düşünür ama artık ağzını bile açmaz.
kaliteyi yükselten değerli yazarları kaybedince kan kaybı başlamış anlaşılan balkon konuşmaları başladığına göre yakında bedelli askerlikte çıkar.
Yakın zamanda nüfus cüzdanı ile girilecek olan ülke.
Baştakiler kadınlara 2. Sınıf insan muamelesi gösterdikçe başarısız olacak bir platformdur. A, b, c parti diye ayrım yapmadan yazıyorum. Öte yandan Kadını tekme tokat döven, tecavüz eden ve kendi annesi yokmuş gibi sanki kendisini deniz atı doğurmuş eş, minibüs şoförü vs. Vs hakkında suç duyurusunda bulunduğu zaman karakolda onları barıştırmak, hapse atıp ilk af yasasında çıkartmak yerine kadına kaldırdığı eli alıp adamın götünün öyle derinlerine sokacaksın ki o el bir daha kalkmayacak. İşte o zaman bu platform başarılı olur.
kar baykusunun pencesi hissediyorum bu yazar sözlüğün ilk troll ünvanını alacak.
yeni üye olanları bizlere bildiren ve deşifre eden yazar.