Hız.
Ayrılığın ertesi günü başka bir kadına giden sevgilir. Sorsan ; kafasını meşgul etmek istemiştir, sizi düşünmemek için gibi masumane düşüncelere sahiptir.
Lafa gelince de " çok aşığım"
bokumu aşıksın bokumu..
Lafa gelince de " çok aşığım"
bokumu aşıksın bokumu..
Boynum ağrıyor. Başım dönüyor sonra midem bulanıyor. Her kımıldayışımda; ağrı, sanki daha derinlere iniyor, bir burgaç gibi kaslarımı oyuyor. beyin sarsıntısı geçiriyormuşum gibi hissettiriyor.
eksi oy olağan bir şey artı oy kadar, birilerini ısrarla eksilemenin genel olarak kötü görülmesi kişisel bir yıldırma politikası güttüğü içindir. artı oylarda enflasyon olabilir yönetimler bunu çok takmaz çünkü insanlar artı oy almak için yazıyor, yazdığının niteliğini ölçmek için ya da karşılığını. az artı oy zaten bir şey ifade ediyor, eksi oy ise saldırı amaçlı kullanılıyor. aksi olsaydı, oylama değil 10 üzerinden notlar verilirdi girilere.
benim açımdan yaptığım şey yazmak ve okumak. kimseyi bilinçli kötü oylamam, beğendiğimi oylarım. kadim dostlarım varsa onlara jestler yapabilirim, bu kadar. ama durduk yere girilerim altında bitip kişisel olarak bana yönelen bir huzursuzluğu üzerime kusmaya çalışan tipler var. kavga yok tartışma yok bu tipler anlamsız kaynağı belirsiz bir sinirle dikkat dağıtıp yıldırma politikasi izlemeye çalışıyor.
yani, herkes kendi kapısının önünü süpürürse çok şık olacak.. habis olandan değil de habisliği şikayet edenden rahatsız olmak, huzursuz emekli apartman amcaları tribine girmek ne garip..
benim açımdan yaptığım şey yazmak ve okumak. kimseyi bilinçli kötü oylamam, beğendiğimi oylarım. kadim dostlarım varsa onlara jestler yapabilirim, bu kadar. ama durduk yere girilerim altında bitip kişisel olarak bana yönelen bir huzursuzluğu üzerime kusmaya çalışan tipler var. kavga yok tartışma yok bu tipler anlamsız kaynağı belirsiz bir sinirle dikkat dağıtıp yıldırma politikasi izlemeye çalışıyor.
yani, herkes kendi kapısının önünü süpürürse çok şık olacak.. habis olandan değil de habisliği şikayet edenden rahatsız olmak, huzursuz emekli apartman amcaları tribine girmek ne garip..
sanat, oluştuğu evren bakımından sınır tanımayan, amaç boyutunda değerlendirilirken bir kalıba sokulamayan, ifade edildiği dünya bakımından maddeye bağımlı olan bir varoluş anlatımı. sanatın ortaya çıktığı evren insanın düşüncelerini, duygularını, gözlemlerini, algılarını içeren bir evren. böyle bir evrenin içinde sınırlar çizmek pek de mümkün değil ve de bu evrene açılan, onu besleyen kapıların sadece içinde bulunduğumuz dünya olduğunu ileri sürmek fazla cüretkar. insanın iç ve dış dünyalarının bir bütün olarak etkileşiminden doğan sanatın bu iki dünyanın sadece birinden doğması mümkün değildir. bir sanatçı sadece iç dünyasına yönelirken diğeri dış dünyaya odaklanır fakat ikisinde de diğer dünyanın etkileri görülür. sadece iç dünyaya yönelmeye çalışan bir sanatçı reel dünyada yaşadığı olayların etkisini de yansıtır. diğer yandan dış dünyayı betimlemek isteyen bir sanatçının çalışmasında o sıralarda ruh halinin etkileri vardır. insan kendi başına bir evren. bu evrenin sınırlarını çizebilmek nasıl mümkün değilse sanatın sınırlarını çizip de onun doğduğu evreni bilinen boyutlara mahkum etmek olası değildir.
görsel ve plastik sanatlar, sessel(fonetik) sanatlar, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi başlıklar altında bir çok türü amaçsal anlamda salt kalıplara sokmakta mümkün değil. sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, sadece kendini ifade etmek olabilir, bunun ötesinde sanatçı kendi amacını da bilmeyebilir. bir şair ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir, bir ressam fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. yani salvador dali'ye kendi resimlerini sorsalar ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. bunları bilmemekle beraber sadece dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir.
son olarak sanat maddeye ifade edilmesi yönüyle bağımlıdır. sanat eseri evreninde doğup kendine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünya da ifade edilmek ister. belki de bu sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içinde bulunan maddeler üzerine tutunup başka insanlara yani başka evrenlere uzanır. resim için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. tiyatro için sahneye ve dekora, sinema için bir çok unsura ihtiyaç vardır. insan şiiri ya da şarkıyı bir yere yazmasa bile bunlar duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.
görsel ve plastik sanatlar, sessel(fonetik) sanatlar, ritmik sanatlar, karma sanatlar gibi başlıklar altında bir çok türü amaçsal anlamda salt kalıplara sokmakta mümkün değil. sanatçının amacı eğlendirmek olabilir, düşündürmek olabilir, gerçekliği kendince ifade etmek olabilir, sadece kendini ifade etmek olabilir, bunun ötesinde sanatçı kendi amacını da bilmeyebilir. bir şair ortaya koyduğu dizeleri neden yazdığını bilemeyebilir, bir ressam fırçasını tuvalde dans ettirirken ne yaptığını bilemeyebilir. yani salvador dali'ye kendi resimlerini sorsalar ne anlatmak istediğini kendisi de bilemeyebilir. bunları bilmemekle beraber sadece dehayı ortaya koymak için sanatını icra etmiş olabilir.
son olarak sanat maddeye ifade edilmesi yönüyle bağımlıdır. sanat eseri evreninde doğup kendine bir amaç bulduktan sonra maddesel dünya da ifade edilmek ister. belki de bu sanatın kendisine ait bir varoluş sıkıntısıdır. çaresi yoktur, bir şekilde reel dünyanın içinde bulunan maddeler üzerine tutunup başka insanlara yani başka evrenlere uzanır. resim için boyaya, tuvale, palete ihtiyaç vardır. tiyatro için sahneye ve dekora, sinema için bir çok unsura ihtiyaç vardır. insan şiiri ya da şarkıyı bir yere yazmasa bile bunlar duyurmak için dile, kelimelere ve ses tellerine ihtiyaç vardır. yani sanat ifade edilmek istendiğinde mecburen maddeye tutunur ve ona bağımlıdır.
yapmam gerekenlerin hiç birini yapamıyorum. göz göre göre kayıyor bir şeyler. iradem var sanki de donmuş. sağa sola savruluyor. kocaman bir boşluğun hemen yanında başka şeylerle ilgilenmek gibi bu.ruhum sıkılıyor.. yaptığım hiçbir şey asıl yapmam gereken ya da yapmak istediğim gibi gelmedi. yanlış yerdeyim hissi çok tuhaf ve ağır..
cinsel dürtülerine karşı yenilmiş ve bunları tatmin edememiş alter egonun soluğu diğer temel ihtiyaç olan nickaltında alması. Bir temel dürtüsü de kahve sözü vermektir.
erkekler duygularını ifade etmek konusunda yapı itibariyle kadınlara göre daha şanslı ya da donanımlılar. Evet duygularını kadınlardan daha iyi ifade ediyorlar. her ne kadar kadınlar ifade ediyor deseler de inandırıcı değil.. sadece gizleyebilirler o ayrı. duyguların iletimi sevgi düzleminde ise erkekler sevmeyi sevilmekten daha çok sevdiği için dışa doğru bir iletimde daha iyiler. kadınlar ise sevilmeyi daha çok sevdikleri için bu iletimi içselleştirmede daha başarılılar. bir de hormonlar açısından şanslılar tek hormon, çift hormona göre duyguları daha az karmaşık hale getirir..
neden şairler erkeklerin arasından çıkar genelde ? ilişkilerde romantizmi dışa dönük şekilde ortaya koyan genelde kadınlar olmuyor. kadınlar romantizmi üzerinde çok güzel taşıyor, erkek ancak bu giysiyi dikebiliyor..
Erkekler, "Seni seviyorum..." cümlesini duymaya kadınlar kadar tutkulu şekilde bağlı değiller. bunu kendi yöntemleri ile ifade etmeye ya da doğrudan söylemeye çok daha tutkunlar.
aynada kendini izlemekten zevk alan yahut telefonun, bilgisayarının arka planına kendi fotosunu koyan erkek sayısı ile kadın sayısı oranları arasında ciddi fark vardır..
şimdi düşünelim sürekli ilgi bekleyen erkekler var mı ? var. bunlar sevme dürtülerini kendine yöneltenler. yanlarından ki kişiden, kendilerini sevme konusunda onlara katılmalarını isterler..
kadınların ilgi isteği ise edilgen bir orijinden çıkar. kadının sevilme isteği, onu kendisini sevmeye yöneltir. ki kendileri sevme konusunda eksik hissettikleri için birinin onları sevmesini isterler..
bir erkeğin bir kadını başlangıçta sevmesi belirgin iken kadınlarda bir erkeği sevmenin süreç halinde ortaya çıkmasının temelinde yatan unsur da semek filinin etken ve edilgen şekilde zuhur etmesinde yatar..
erkek sevmeye yöneliktir. kalbinden çıkan duyguları sunmayı istediği bir ruhu bulduğu zaman sever. kadının ise sevmesi, sevilmeyi istediği kişiye açtığı yol ile gelişir. bir kadın bir erkek tarafından sevilmeyi istiyorsa işte o erkeği gerçekten sevmiştir..
bilmiyorum, çıkarımlarım ne kadar doğru ama gözlemlerim sonucu yaptığım analizlerden çıkan sonuç bu.
neden şairler erkeklerin arasından çıkar genelde ? ilişkilerde romantizmi dışa dönük şekilde ortaya koyan genelde kadınlar olmuyor. kadınlar romantizmi üzerinde çok güzel taşıyor, erkek ancak bu giysiyi dikebiliyor..
Erkekler, "Seni seviyorum..." cümlesini duymaya kadınlar kadar tutkulu şekilde bağlı değiller. bunu kendi yöntemleri ile ifade etmeye ya da doğrudan söylemeye çok daha tutkunlar.
aynada kendini izlemekten zevk alan yahut telefonun, bilgisayarının arka planına kendi fotosunu koyan erkek sayısı ile kadın sayısı oranları arasında ciddi fark vardır..
şimdi düşünelim sürekli ilgi bekleyen erkekler var mı ? var. bunlar sevme dürtülerini kendine yöneltenler. yanlarından ki kişiden, kendilerini sevme konusunda onlara katılmalarını isterler..
kadınların ilgi isteği ise edilgen bir orijinden çıkar. kadının sevilme isteği, onu kendisini sevmeye yöneltir. ki kendileri sevme konusunda eksik hissettikleri için birinin onları sevmesini isterler..
bir erkeğin bir kadını başlangıçta sevmesi belirgin iken kadınlarda bir erkeği sevmenin süreç halinde ortaya çıkmasının temelinde yatan unsur da semek filinin etken ve edilgen şekilde zuhur etmesinde yatar..
erkek sevmeye yöneliktir. kalbinden çıkan duyguları sunmayı istediği bir ruhu bulduğu zaman sever. kadının ise sevmesi, sevilmeyi istediği kişiye açtığı yol ile gelişir. bir kadın bir erkek tarafından sevilmeyi istiyorsa işte o erkeği gerçekten sevmiştir..
bilmiyorum, çıkarımlarım ne kadar doğru ama gözlemlerim sonucu yaptığım analizlerden çıkan sonuç bu.
bir kapı. yoksa bu kadar hiçlikten dev gibi bir dünya çıkmazdı.
hiçlik içinde yok olup kendini unutsan da sana bu hiçliği yaşatan azameti hep hatırla. ey insanoğlu! azamet denizinde kendini dalgalara bırakıp gitmek varken yine karşına çıkan önemsiz taşlara gözün dalıyor. bu bulutların renklerinin anlamı köprünün bittiği noktaya nazaran ne kadar önemli olabilir ki? senin yolunda değiller, yolunun altından akıp giden basit varlıklar.
hiçlik içinde yok olup kendini unutsan da sana bu hiçliği yaşatan azameti hep hatırla. ey insanoğlu! azamet denizinde kendini dalgalara bırakıp gitmek varken yine karşına çıkan önemsiz taşlara gözün dalıyor. bu bulutların renklerinin anlamı köprünün bittiği noktaya nazaran ne kadar önemli olabilir ki? senin yolunda değiller, yolunun altından akıp giden basit varlıklar.
İnsan kendi arabasını başka birininkiyle karıştırır mı ? Karıştırır. Kendi arabam diye başka birinin arabasına gidip oturdum. Aynadan, arka koltukta kucağında bebeğiyle oturmuş kadınla göz göze geldiğimiz o anı unutmuyorum.
arıza manyetik bir yapım var. nerede arıza manyak var çekiyorum kendime, nokta atışı yapıyorum. maşallahım var bu konuda.
Galaksilerin tayf çizgilerinin tayfın kırmızı ucuna doğru yer değiştirmesi olayı. Bu da bize galaksiler arasındaki uzaklıkların her an büyümekte olduğunu gösterir.
ölümün biyolojik olarak aktif sahasıdır. ölümün çarkını döndürmeye yarayan en önemli dişlisidir yalnızlık. yalnızlığı sevmeyen biri ölümü de anlayamaz.
Düşündüğün kişi ben değilim. Her uyarının uyarananı ben sanıyorsun. Yanılıyorsun sayın biri.
hatırlamaktan ibaret her şey. sokrates'i yerden yere vurma geleneği nietzsche'yle başlasa da benimle bitiyor. ne sen beni tutmayı biliyorsun ne de ben seni. bu cehalet değil mi ikimizi bir araya getiren bir şekilde? rüyada bir araya gelmiş olanların gerçeğe ihtiyacı kalır mı?
''bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben
bahtiyarım..."
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben
bahtiyarım..."
Her gece (istisna günler olabilir) yaptığım etkinlik. Bu gece giri sayımı 1000 e tamamlamayı düşünüyorum. İyi olan kazasın.
Hayat sigortası ve emeklilik şirketi. Bugün bir başkasının bilgilerini tarafıma msj olarak attılar. Benim bilgilerim acaba kimlerin elinde nerelerde geziyor..
kedi gibidir. kimden olduğunun önemi olmayan birazcık ilgi, kucağa oturması için yeterlidir..
arthur schopenhauera göre; bütün aşklar, istedikleri kadar uçarı, tensellikten, dünyevilikten uzak ayakları yerden kesik görünsünler, sadece cinsel dürtüde temellenirler. evet, hatta bu aşıklık hali sadece daha yakından belirlenmiş, daha özelleşmiş, hatta sözcüğün en dar anlamıyla bireysellemiş cinsel dürtüdür. iki sevenin birbirine gittikçe artan eğilimleri bile bunların meydana getirebilecekleri ve getirmeyi arzu ettikleri bu yeni bireyin yaşama isteğidir.hatta daha onların özlem dolu bakışlarının buluşması esnasında bile bu bireyin yeni hayatı uyanır ve ahenkli, bileşimi iyi oluşturulmuş gelecekteki bir birey olarak varlığını duyurur. sevenler gerçek bir birleşme ve kaynaşma yoluyla bundan böyle sadece bu tek varlık olarak yaşamayı sürdürmek için tek bir varlık olmanın özlemini duyarlar ve bu özlem sonunda içinde her ikisinin de kalıtımsal özelliklerinin kaynaştığı ve birleştiği o tek varlıkta yaşama devam etmeleriyle gerçekleşir.
yani özet; ruhun vücut bulduğu yerde diyor aşk. pardon! ruhun ruhu bulduğu yer..
yani özet; ruhun vücut bulduğu yerde diyor aşk. pardon! ruhun ruhu bulduğu yer..
"Sevdiğim
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni.."
Önce kemir bu tel örgüleri gövdemden
Geç derimin altındaki tehlikeleri
Yürek kızgın bir kuma devrilmeden
Yokla beni.."
Annemin vefat ettiği günün gecesi kız kardeşimle başbaşa kaldığım o an.. büyümüştüm. Ağır bir el bombası gibi düşmüştü üstüme o his..
bir elin parmaklarını geçmeyecek yazarları dışında diğer yazarlarının casper modunda takıldığı sözlüktür. gerçi öncelik moderatör, editör ve diğer görevli yazarların. madem sözlük kurdunuz, görev üstlendiniz. sol frameye biraz katkı sağlayamaz mısınız? işiniz sadece entry silmek, yazar uçurmak yahut uyarmak değil di mi? merak etmeyiniz asayiş her türlü sağlanır. biraz parmaklarınız çalışsın plz. iki işi bir arada yapabileceğinize inancım tam.
Şöförlüğünü fetö nün yaptığı, kamyonun kasasına da rte nin oturduğu darbedir.
Meryem'in göğsündeki çiçek, elindeki yasak meyve.. adem'in kanındaki zehir, kaburgasındaki sızı. Özene bezene koruduğumuz; Etimize saplanmış bir kanca.
benliğin anlam ve önemden yoksunlaşması. kendini yokluğun içine bırakmış olması..
ingilizce bondage / discipline / sado / masochism kelimelerinin kısaltmalarından oluşan, cinselliğe dayanan, terimsel olarak satanist yaşam formu ve alt kültür. sado mazoşits kölelik disiplini olarak türkçeye çevrilebilecek bu yaşam stilinde gönüllü köleler ve efendiler bulunur. efendiler ve köleleri arasında; işkence, acı çektirme, aşağılama ve sadist yaklaşımlardan cinsel haz çıkarmaya dayalı bir ilişki gelişir. fiziksel şiddet yaralanmalara ve sakatlanmalara neden olsa da, bu tarafların cinsel hazlarını arttırmaktadır.
ideal yaşam modeli.. insanlar yaşlandıklarında kendilerine bakacak birilerine ihtiyaç duyduğu için mi yalnız değiller acaba? çoğu böyledir. ışıksız çiftlerin bir arada yaşamaya devam etmesinin başka bir açıklaması olamaz.
adamlar masumiyet perdesine sığınmış değil, buyum diyor. bana yaklaşırsan sonuçları alarm verircesine ortada. gittikleri yol iğrenç olsa da kendini göstermenin dürüstlüğünü takdir ediliyor olsa gerek. Ki zaten efendi gezinen erkeklerin çoğu aslında efendi değiller. sadece piç olmak ile efendiliğin arasında araftalar. koşulların içinde kendileri yavaşa yavaş değişirken ve karşılaşacakları ve onların karar almasını tetikleyen sonuçlar üzerine doğru ilerliyorlar. sadece bunu görmek istemiyorlar.. suçu doğrudan koşulların üzerine atıyorlar.
dik duran ve kendi beyniyle düşünebilen kadındır. ulaşılması zor ve femme fatale özellikleri taşıyor, bunların bilincinde ve yeri geldiğinde bu özellikleri ustaca kullanabiliyorsa erkeği parmağının ucunda çevirebilir. zaafları vardır elbet, herkesin zaafları var ama zor kadın bu zaaflarını zekası sayesinde gizleyebilir. evet zekidir tabi ki, olayları analiz gücü çok yüksektir. eğer hikayenizde mantığa aykırı bir nokta varsa, güven mekanizması sarsılır ve onu geri kazanmak için attığınız taklaların bi on katını daha atmanız gerekebilir. zor kadın iyi bir aşıktır. aşkının da zor olmasını sever. bir çok ölüm görmüştür, ölümler onu etkilese de güçten düşüremez. ölümlerden korksa da sarsılmaz, başkalarının hayatları onun için anlam ifade etmesi gerekirse, o hayatları yaşayanlar bedeller ödemelidir. zor kadına bedel ödemeden sahip olunamaz. bu bedel dürüstlük ve dünyanın en büyük hatasını da işleseniz, "ben bu hatayı yaptım" diyebilecek kadar cesurca onun karşısında durabilme devamlılığını koruyabilmektir.
Diğer sözlükler baz alınacaksa ex nickimi vereyim moderatör yapın beni.
Tanım : şu anki hali oldukça nitelikli muhteviyata sahip.
Tanım : şu anki hali oldukça nitelikli muhteviyata sahip.
sürekli online olan bir grup yazara sahip sözlük. sözlüğün gelişmesi için değil de nimetlerinden faydalanmak için buradalar gibi. günde 10 entry girmeyen msj'laşamasın, whats app falan rüya olsun zaten.
duyguları bir anda sıcacık hareketlendiren emel müftüoğlu şarkısı.
hadi gir ruhuma sar beni
çal fikrimi deli et beni
fırtınalar kopar içimde
unuttur bana kendimi..
hadi gir ruhuma sar beni
çal fikrimi deli et beni
fırtınalar kopar içimde
unuttur bana kendimi..
''ey beni dili kesik bir korku filmine esas kız yapan hayat!
bak küfrün sokaklarında lambalar yandı.
ben sesleri birbirine uyduğu için yalnızca perşembeleri endişelenen bir şair değilim. bilesin ki devamlı endişeliyim. bilhassa pazarları..''
bak küfrün sokaklarında lambalar yandı.
ben sesleri birbirine uyduğu için yalnızca perşembeleri endişelenen bir şair değilim. bilesin ki devamlı endişeliyim. bilhassa pazarları..''
Tek bir parçasını dinlemekle başlarsınız sonra bütün şarkıları peşi sıra gelir. arka mahalleye geldiğinizde diyaframınız hava ile doldurur ne var ne yok kusulur çığ gibi.
sokaklarda yürüyorum,
önümde yurtsuz fareler..
adımları çok aceleci,
sokaklarda akan insanlar,
peynir kapanında kurban..
ıslaklık örtüyor her şeyi,
götürüyor yerin altına,
varlığın tüm kirlerini..
hırsların boyalı yüzü,
aktı ayakların altına..
olamadı ey gafil insan,
gemiyi terk eden bir sıçan..
önümde yurtsuz fareler..
adımları çok aceleci,
sokaklarda akan insanlar,
peynir kapanında kurban..
ıslaklık örtüyor her şeyi,
götürüyor yerin altına,
varlığın tüm kirlerini..
hırsların boyalı yüzü,
aktı ayakların altına..
olamadı ey gafil insan,
gemiyi terk eden bir sıçan..
Görmediğim sürece sorun yok. Hayır! düşününce bir ürperdim şimdi. Görmesem de sorun var.
insan, hayatta kendisini olasılıklara en çok kapattığı zamanlarda "aşık olmaya" meyilli olur.
beyazlar giymiş bulutlara benzemek istiyorum, özlenmiş umutları haykırıp bir sevda masalının mor nüshasını o engin maviliğe bırakma zamanım geldi de geçiyor..
ahşap sehpamın dokusunu hissetmek için elimi şöyle bir gezdirdim üzerinde. eskiydi, eskiyi severken eskimeyecek olma iddiasında bulunmak çelişki miydi? hayır, seven kalp eskimezdi..
'felek, tesadüflerle sağ gösterir ve gerçeklerle sol vurur. mutluluk bu ikisi arasında geçen sürede yaşanır.''
şaşırmadığım olay. Üniversite mezunu olmayan adam cumhurbaşkanı bu ülkede. Olur böyle şeyler takılmamak lazım.