ayrılık

turuncu gemi
taraflar için korkunç bir dönemin adıdır. yahut en azından bir taraf için. en az ilişkinin ilk günleri kadar korkunçtur. ilişkinin ilk günlerinde de dediğimi yanlış anlar mı? ilk günlerde elimi kolumu nereye koysam? kaç numaralı bakışımı atsam? ayy bu hareketi bana ne kadar itici geliyor yolun başında bıraksam mı? gibi durumlar gerer ha gerer insanı. tabii ayrılık zamanı geldiğinde bu günler bile gözünüze küçük cennet ışıkları gibi görünür.

yahya kemal çok güzel söyler, ''bir bitmeyecek şevk verirken beste, bir tel kopar ahenk ebediyyen kesilir''

şairin bahsettiği bu evrene geçiş yaptıysanız ilişkide cehennemin küçük bok gibi ateşleri kalbinizden akan benzini harlamaya başladı demektir. bilmezsiniz ki bunlar daha iyi günleriniz.
zaten bir süre sonrasının acıları tarifsizdir. şunun da farkında değilsinizdir ki hıyarın ve insanın nasıl yüzde doksanı sudan oluşuyorsa, o an çektiğiniz acının da yüzde doksanı korkudan oluşmaktadır. sosyolog ve psikolog dostlarımız varsa lütfen o evrede neden bu kadar çok korktuğumuz hususunda bizi aydınlatsınlar.

ayrılık acılarından şu halde baya uzağım. gerçi en son o güzel insanla muhteşem yıllarımızın geçtiği ankara'yı haberlerde görüp de günlerce yemeden içmeden kesileli 5-6 ay oluyor. acilde gözümü serumla açtığım günkü zavallılık hissiyatının hücrelerimdeki izi hala bir sızıdır.

bu acıyı bir zamanlar en dibinden doruğuna kadar yaşamış bir dostunuz olarak bir kaç tavsiyem var. yaşadığınız şehri terk etmeyin. ben yaptım çözüm değil. korkmayın diyemeyeceğim fakat bir şekilde korkularınızı yönetmeyi öğrenmeniz gerekiyor. acılı şarkılar dinlemeyin fazla. veya ara ara dinleyip göz yaşlarınızı boşaltın. göz yaşı tıbben en iyi antidepresanlardan biridir. çok zorda kalmadıkça doktara gitmeyin. torbacıdan beter oluyor ibneler o evrelerde. torbacılara da fazla gitmenizi önermem.
en önemlisi sıkıştığınız zavallılık hissinden çıkın. simyacıların kurşunu altına dönüştürme çabası gibi siz de acılarınızı güce dönüştürmeye bakın.

üzerine bir de bugüne kadar yapılmış en güzel ayrılık şarkılarından birini bırakayım beter olun. ara ara beter olunmakta fayda vardır bu süreçte. gözlerinizi tekrar hayata ve yeni bir insana açtığınız zaman bu acılar size tecrübe gıdaları olacak. ve eski hatalarınızdan uzak çok güzel bir yeni yaşam başlayacak.

sen soğuk kış güneşine bakarken
çöl ateşi yakacak beni
mesafelere dolanacak iklimler
ayrı ayrı yerlerde başka insanlar
başka nefesler

bir yaban gül dikeniyle kan oturdu ellerime
kötü şeyler olacakmış öyle bir his içimde
ellerinle saklama terkeden gözlerini
önce gözler bırakırmış sevgilinin ellerini

geldi geldi vakti geldi
geldi kondu dudağına
pek yakıştı hırçınlığına
bekletme beni söyle
ayrılık ne zaman

ölüm bile yıkamazdı böyle bildik sevgimizi
çöl kumundan bir kaleymiş dokununca yıkılıverdi
geldi geldi vakti geldi
geldi kondu dudağına
pek yakıştı hırçınlığına
bekletme beni söyle
ayrılık ne zaman
turuncu gemi
bir süredir evde amatör olarak solucan deliği yapıyorum. cern bu işe benden 2-3 yıl önce başladı. ha bir de yaklaşık 300 milyar dolar gibi bir bütçeyle başladı ama olsun. neden zaman makinası yapmaya çalışmadığımı soranlara söyleyeyim. zaman makinası demode birşey. şöyle de bir paradoks içerir. zaman makinasıyla şimdinin geçmişine gidemezssin. ancak icat ettiğin an'ın geleceğine ve geçmişine gidebilirsin. yani son vidayı taktıktan sonra, ''gelmişini geçmişini sikeim böyle işin'' demek istemiyorum. tabii ki, uzayda bizden başka medeniyetler zaman makinasını bizden önce icat etmişlerse şimdinin geçmişine gitmek mümkündür. ama ibinalar kesin şifre koymuşlardır, bu yaştan sonra uzaylı götü yalamak bize yakışmaz. hem zaman makinasıyla paralel evrenler arası yolculuk da yapılmaz.

nalbantyani bezirgan
Nazım ne iyi demiş.
yitirdim seni ansızın Mayakovski Alanı'nda yitirdim ansızın seni oysa
ansızın değil çünkü önce yitirdim avucumda elinin sıcaklığını senin
sonra elinin yumuşak ağırlığını yitirdim avucumda sonra elini
ve ayrılık parmaklarımızın birbirine ilk değişinde başlamıştı çoktan
ama yine de ansızın yitirdim seni

Sevgili sözlükçüler,
eski eşim ile gün itibariyle ayrılmış bulunuyoruz.
Ayvalıktaki yazlık ve Etilerdeki stüdyo daire ile bilikte 2 yılımı da aldı mahkeme kararıyla.
kozmos
“Sevdaya dahil” diyorlar.
Ne tür bir “sevda” kavramı etrafında toplanıp böyle bir cümle düşünülmüş, başka bir konu.

Ama sikerler, o sevdayı o sevgiyi rulo yapar adamın götüne sokarlar. Acımadı kiii diye dolansan da boş.

Akıllanma vakti güzel kardeşim, akıllanma vakti.
ontolojik sancilarimin merhemi
"Ayrılıkların bir rengi vardır, susuşların
Bekleyişlerin, yalnızlıkların da öyle
Şehrin görüntüsü unutmanın rengine benzer
İstasyonlarsa özleme dönüktür nedense
Ve bir köşesinde mutlaka taşra kokusu
Kokunun rengi nasıl yayılır bilirsin
Güllerden, fesleğenlerden ve acılardan.."
ontolojik sancilarimin merhemi
Hüzne yakın. Acaba gerçekten var mı şöyle, aynı anda hem ağlayan hem gülen iki insanın dudak dudağa, Shakespeare'in Ayrılık sonesini birlikte okuyarak ayrıldığı ve bir daha da birbirlerinden haber almadığı durumlar..
avni
şiirlerde saklıdır sızısı.

GİDERKEN
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur.

Sunay AKIN Giderken
avni
Ayrılık ne biliyor musun?

Ne araya yolların girmesi,
Ne kapanan kapılar,

Ne yıldız kayması gecede,
Ne ceplerde tren tarifesi,
Ne de turna katarı gökte.

İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,

Duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.

şükrü erbaş