gecenin şiiri

kombiwankenobi
bu gecemi yansıtan bir şiir,

Maviye,
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine.
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

İtten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çiyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...

ahmed arif
turuncu gemi
acının duvarı asılınca

kendisi çatlamadan
toprağı çatlatamaz tohum
asmışım sinirini mutsuzluğun
ayrımsayamıyorum bile öyle mutsuzum
acısını artık duyamıyorum
ki kendim öyle bir acı olmuşum
nasıl görmezse göz kendini
kendimi arıyor bulamıyorum.

aziz nesin
turuncu gemi
yıkılma sakın

kötü şey uzakta olmak
dostlarından, sevdiğin kadından
yasaklanmak bütün yaşantılara
seni tamamlayan, arındıran
kapatıldığın dört duvar arasında
sağlıklı, genç bir adam olarak

neler gelmez ki insanın aklına
sevinçli, özgür günlere dair
kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
onunla ilk kez öpüştüğün şehir
acı, zehir zemberek bir hüzün
kalbinden gırtlağına doğru yükselir

görüyorsun işte küçük adamları
köhnemiş silahlarıyla saldıran sana
kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
kimisi düpedüz halk düşmanı
diren öyleyse, diren, yılma
yürüt daha bir inatla kavganı

babeuf'u hatırla, nazım hikmet'i
bir umut ateşi gibi parlayan zindanlarda
hatırla danko'nun tutuşan kalbini
karanlıklari yırtmak arzusuyla
ve faşizme karşı, zulme, zorbalığa
düşün acılar içinde vuruşan kardeşleri

elbette vardır bir diyeceği, bir haberi
bir kaçağa çay sunan kürt kadınlarının
dağlar dilsizdir yalçındır
ama gün gelir bir diyeceği olur onların da
ve dağlar, ıssız tarlalar başladı mı konuşmaya
susmazlar bir daha, söz artık onlarındır

kötü şey uzakta olmak
dostlarından, sevdiğin kadından
yasaklanmak bütün yaşantılara
seni tamamlayan, arındıran
ama bir devrimciyi hakli kılan
biraz da acılardır unutma

yıkılma sakın geçerken günler
yaralayarak gençliğini
onurlu, güzel geleceklerin
biziz habercileri düşün ki
ve halkın bağrında bir inci gibi
büyüyüp gelişmektedir zafer.

ataol behramoğlu
turuncu gemi
Mektup alır, efkarlanırım;
Rakı içer, efkarlanırım;
Yola çıkar, efkarlanırım.
Ne olacak bunun sonu, bilmem.
"Kazım`ın" türküsünü söylerler,
Üsküdar`da;
Efkarlanırım.
turuncu gemi
çağımızda her aşk

ayrıntılardan arındırsam hayatımı;
desem ki: ben elsa'yı çok sevdim.
o kadar. bir kapı aralandı kısaca:
bir başka dünyada, başka bir çağda
mümkün olabileceğini gördük aşkın.
usulca kapandı tekrar kapı sonra.

uzun uzun durmasam üzerinde;
desem ki: ben elsa'yı çok sevdim.
o kadar. aşkın başkalarını dışladığı,
sevdanın ille de bire bir yaşandığı yerde,
biri bir başkasını ne kadar sevebilirse,
o kadar sevebildim ben de işte.

desem ki, böylesi bir dünyada,
böyleyken insan ilişkileri
başka türlü sevemezdik zaten.
elsa duymuyorsa artık sözlerimi,
ne anlamı olabilir ki dediklerimin!
sonuç olarak yenildik işte.

desem ki, yumuşak bir sesle,
baştan yeniktir çağımızda her aşk.
herkes gibi yenildik işte biz de.
isyan etmesem, doğal karşılasam
ve ağlamayabilsem.
ağlamasam.

desem ki, değişecek birgün herşey,
çıkacak aşk bireylerin tekelinden.
ne değişir ki bizim için? ne değişir ki?
baştan yeniktir çağımızda her aşk
ve çağımızın çocukları, elsa'yla ben,
yenildik işte herkes gibi.

roni margulıes
turuncu gemi
lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
kar yağıyor
karanlıklara.
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.
kar...
üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar..
ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
lambayı yakma, bırak!
kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.

nâzım hikmet
turuncu gemi
onur da ağlar

gözlerinin pınarında
bir bulut,
boşandı boşanacak
nerdeyse.
aklımdan geçenleri
okuyorsun su gibi.
dünya gördü
bizi boğazladılar...

tutma gözyaşlarını
onur da ağlar...
bırak yıkansın gökyüzü,
lacivert, yeşil, altın
ışıkları günbatının.
işte şafaktayız gene
çırılçıplak
ve mavi.
işte sanki dağ yeli
ve işte sanki meltem...

kimse toz konduramaz
kesip attığımız tırnağa bile.
sen en güzel kızısın
bütün galaksilerin
bense tözüyüm artık
akkor tözüyüm
prometheus'u yakan
kara sevdanın...

ne alnımızda bir ayıp
ne koltuk altında
saklı haçımız
biz bu halkı sevdik
ve bu ülkeyi.
işte bağışlanmaz
korkunç suçumuz...

ahmed arif
turuncu gemi
sen

daldın sen,
serin su başlarında eyleşen,
bir söğüt dalı!...

baldın sen,
binbir bozkır çiçeğinden süzülmüş,
ankara balı!...

yapraktın sen,
uğruna yaşanmış ölünmüş,
vatan toprağı!...

mehmed kemal
mars yolcusu
.Derdimi Dökersem Derin Dereye.

Derdimi söylesem derin dereye;
Doldurur dereyi düz olur gider..
Irakipler sıra dağlar arada,
Korkarım yar benden yoz olur gider.

Pervane ateşten sakınmaz canı,
Uğruna koymuşum başı bedeni,
Doldur tüfeğini hedef et beni,
Yaram doksandokuz yüz olur gider.

Veysel der çıkayım bir yüce dağa..
Ağaçlar bezenmiş yeşil yaprağa,
Zaman olur tenim düşer toprağa,
Karışır toprağa toz olur gider.

Âşık Veysel
pasaj
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
.....
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.

turgut uyar, göğe bakma durağı
turuncu gemi
dön, geri bak

kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç,
insan mısın, bu pazarda mısın, iki pula mısın,
kaç bu kokudan, kaç bu pislikten, bu sürüden kaç.
at denize kendini, git boğul.
düş bir kör kuyuya, ordan çıkama.

bir kere dön ama, bir geri bak,
şu kolu gör bir kere, şu kolu,
pisliğin, sürünün içinden uzanan şu kolu,
durur dimdik, bembeyaz havada,
budaklı bir ağaç gibi güzel.

a. kadir
turuncu gemi
Gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim

bir de gecenin gözlerindeki baykuş
baykuş kötü kuş baykuş çirkin kuş
onu hüznümle güzelleştiririm. hüznümle
süsler. bir damın üstüne oturturum
süsler. Damımın üstüne oturturum

-sizi hiç bu kadar yakından görmedimdi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta

abimin acıyla yontulmuş yüzü
yaşlı bir güvercin gibi düşer avuçlarıma
dağılır ses olur acısı
ezberlediğim bir öğüdü yineler bana

-çocuğum üşütme yüreğini
şimdi hüzün mevsimidir bütün şiirleri gezen

ben doğma büyüme evciyim göç benim harcım değil
hasret bana çabuk dokunur yalnızken karanlıktan
korkarım

mesela mevsim kışsa yağmur yağıyorsa
mesela annem de yoksa yanımda
mesela, şimşek de çakıyorsa ben çok korkarım ağlarım

-ana bana kurşun dök. dua oku. üfle ana
ana ben daha çok küçüğüm. bana ninni söyle ana

yalnızım. bunu hep söylüyorum
yalnızım. bunu hep söylüyorum

geceyi çarmıha geriyorum kimseler tapmıyor
hüznümü ölçeğe vuruyorum yüreğine sığmıyor
her şey ne kadar olabilir meraklanıyorum
yüzüme dokundukça tırnaklarım kanıyor
yalnızlığımı hüznümle yoğuran gece
öyle basitsin ki sen bütün şiirlerin içinde
biliyorum. biliyorum bunu da biliyorum
gökteki yıldızlar kadar dizeler yazılsa da
kendime kendimden başka kendim yok
ne utancımı kuşanan bir sevgi
ne çirkinliğimi öpen bir kız

yalnızlığımdan yalnızlığım yalnız

-ana bana bir hal oldu. hep böyle titriyorum
ana çok üşüyorum, ıhlamur ısıt bana

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey insanlar
ey gecede unutulmuşluğumun yargıçları
iğrenerek öpüyorum parmaklarınızı
iğrenerek. hepinizi kucaklıyorum ilkin
ağzınızı dudaklarınızı dişlerinizi öpüyorum
bilmiyorsunuz. ben kendimi öpüyorum

cinsel bir çiftleşmedir çarşaflar
ıslak bir gece en fazla kendini çoğaltır
bir solucan vücuduna yeni bir halka ekler
döllenir acı. sevişme daha da erselikleşir

-hü'yü tanıdım size anlatmalıyım bir gün
size bir gün mutlaka hü'yü anlatmalıyım

geceyse
tükenmişse güneşin güçlülüğü
gök gözlerinin buğusunu yansıtır
senin acın acıların ölümüne gebedir
korkma yavrum
ne gece ne geceler senin
suçsuz mızıkçılığını küçültemez
bir çirkini öpmek için uzattığın yüreğini

güzelleşip bir sevginin göğsüne yatmak biraz
biraz yorgun biraz korkak bir insan sevmek biraz
dayayıp sırtını gecenin duvarına
bir ölünün ağzını dudağını öpmek biraz

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
ben sevgiye hasretim, sevgi uzakta

ey kanımda tefler çalan mevsimle gelen
sesimi çakallarla boğan gece
hüznüme vur acımı soy
beni de kuşat
boris karlof kadar masum yüzümü
karanlığınla frenkeştaynla
çünkü artık büyütmeliyim içimde nefreti
kalbim ki yıllardır iyiliğe abone
nerde bir insan görse
bırakır sevgi kuşlarını
çünkü o bağışlar yargıçlarını
kendi yasalarını kuramıyan yargıçlarını

ey gecede unutulmuşluğumun suçluları
ey yanlışlığımın yanlış yargılayıcıları
suçum: nefreti öksüz bırakmak
savunmam: sevgimi yüceltmek içindir
sakalım yok biliyorum ama kötü değilim
büyükleri sayarım küçükleri severim
çocukları incitmeden severim. kadını öpmesini
bilirim

sizi de sizi de öpmesini bilirim

-ana ben çok yalnızım. benim başka sevgim yok
içimde utanç çiçeği gibi büyüyor hü

kural tanımayan sevgim benim
aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım
aşkım. sevgili yanılgım benim başyargıcım
nefretim nefretim nerdesin

kalbim
bir gün elbette sana hükmedeceğim

elbet geçer bu hüzün mevsimi
bir baykuş bir serçeyle arkadaş olduğu gün
o gün size sevinci de anlatıcam
bir solucan bir leylekle çiftleştiği gün
o gün bahar mevsimidir size aşkı anlatacağım

ve bir gün elbette yıldızları sayacağım

-gelin kucaklayın beni. yıldızları sayamıyorum.

arkadaş zekai özger
turuncu gemi
ben sana teşekkür ederim

ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün,
ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün;
serinlik vurdu korulara, canlandı serçelerim;
sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata,
ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta.

sen bana çok güzeldin, senin ayakların da.

ülkü tamer
kombiwankenobi
Bana yaşadığı kentin kumunu gönderen
Bir sevgilim vardı
Bense merak ederdim hep oranın rüzgarını
Uslu mu deli mi sürekli mi
Apansız mı çıkar gökte savurur
Yerden aldığını

Paylaştığımız kentler oldu sonra
Rüzgar usta ben acemi
Esti geçti bir hışımla geçti
Kum doldurdu gözlerimi

gülten akın
turuncu gemi
ölü

hangi mahallede imam yok,
ben orada öleceğim.
kimse görmesin ne kadar güzel,
ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

ölüler namına, azade ve temiz,
meçhul denizlerde balık;
müslüman değil miyim, haşa,
fakat istemiyorum, kalabalık.
beyaz kefenler giydirmesinler,
sızlamasın karanlığım havada.
omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
ki bütün azalarım hülyada.

hiçbir dua yerine getiremez,
benim kainatlardan uzaklığımı.
yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
çılgınca seviyorum sıcaklığımı...

fazıl hüsnü dağlarca.
turuncu gemi
gurbet
gurbet o kadar acı
ki ne varsa içimde
hepsi bana yabancı,
hepsi başka biçimde.

eriyorum gitgide;
elveda her ümide.
gurbet benliğimi de
bitirmiş bir içimde.

ne arzum, ne emelim...
yaralanmış bir elim
ben gurbette değilim,
gurbet benim içimde.

kemalettin kamu
turuncu gemi
kadını bir gürültüye sapladılar.
evler tıkırtıydı, tıkırtıydı, tıkırtı
kahkahamın düşürdüğü çiçekleri bulamadılar
fırtınalı bir geceydi çünkü bulamadılar
bombalar, bö sesleri, savaş alaborası...
yaşamak bir tıkırtıydı, aldırmadılar.

çocukların düşlerinde bir markut
bir kurbağa zıplıyor yaşamamızdan
hergün zıplıyor, hergün eksiliyor, hergün

markuuuut! torbanı sarkıt.
her doğal güzelliğin bir ucunda aptallık
öbür ucunda o kambersiz geçen düğün.

kadın. kadını bir dilime katık ettiler
markuuuut! torbanı sarkıt.
siz büyüyün kan kuşları siz büyüyün
güzün gelişi bir öğürtüdür korkmayın
korkmayın ölüm bir başka ağzıdır yarasaların.
aşınmış eşikler, aşınmış yaygaralar
aslan gibi bir kocası var mıydı bu kadının?
gömleğimi zorlayan kuş sesleri.

ismet özel
kombiwankenobi
Maviye / Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine / Rüzgarda asi,
Körsem / Senden gayrısına yoksam
Bozuksam / Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık…
İtten aç / Yılandan çıplak,
Vurgun ve belâ
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille / Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık…
Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel,
Ay karanlık…

ahmed arif
bouii
Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;
Çalıda sarı bir çiğdemim ben
Ve senin çok eski cümlen.

Sen otursan, gitmemiş ki! olsan
Ben sana bir eski Endülüs avlusu
İstersen serin bir Portofino getirsem
Ya da Yedigöllerin yedisini birden.

Bir çiçek açtığında
Bir eski avluda
Diyor ki;

Her şey çok eksik ve neredeyse yok gibiyken
Buldum buluşturdum kendime geldim
Tek eksik sensin! İncecik, çilli bir dille
sen de gelsen.

Ben sana kırmızı kiremitli bir çatı
Begonviller ve bir mavi kapı
Ve illa amansız bir avlu getirsem.

Dünya soğur, akşam serinlerken,
Benim sensiz sevinecek bir şeyim yok.
Kılı kırk yardım, altını üstüne getirdim,
Ve işte en geniş cümlem:

İçimi açtım sana.
İçini açmak için.

Birhan Keskin
turuncu gemi
Ölüme Yakın
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali.

Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti-
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.

Ölürüz diye üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
Kötülükten gayrı?

Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
turuncu gemi
tenis

teni, tenlere takılı kaldı adam'ın.
ve yüzyıllık yalnızlığa, utanca mahkum edildi.
üstelik doğurgan da değildi.
oysa doğurmak doğasında vardı kadın'ın,
aşk gibi.
sonunda tenini ümit burnu'nu dönünce
neyle karşılaşacağını bilmeyen,
yüreğini yalnızlıklarla büyütüp solduran
ve her zaferden yenilgiyle ç›kan
umutsuz korsanlara teslim etti.

tenini en gizli şifrelerle süsledi,
içindekiler anlatılanlardan daha az gizemli olsun diye...
ama eli, beli ve dili tenini bağışlamadılar.

o da aşka sığındı.
en büyük bağışlayandı aşk. yargıcı ve yargılayanı
yoktu.
korkusuzca aşkını gösterdi, teninde yatan aşkı.
adam tenine dokundu. mavi buz gibi ışıdı elleri.
gözlüklerini taktı kadın.
adam'ın tenini çarşaf gibi altına serdi.

yelda karataş
turuncu gemi
bir gün sevişmeyi bana

kandan
ve ceninden bir gün daha
başlarken
bir dalı kanatıyorum tırnaklarımla
ağzı açılmamış bir güle dokunuyorum

geceden kalma bir şeyle oynuyor kalbim
bugün biraz daha yorgun başlıyorum

sabah
yeni doğmuş çocuk çirkin ve sisli
vurdukça ilk ışıkları penceremden içeri
kımıldaşır içimin ölü dolu coşkusu
güneş bir ürkekliği gizliyemez
ne de olsa çözülmez yüreğimin kuşkusu
gün, o sevecen çığırtkan
beni yeni bir oyuna çağırıyor

yalnızlık yenilmeyen gladyatör
bana eski bir ölümü anımsatıyor

sabah
taşıyarak bir celladı odama
aşkımın ve bırakılmışlığımın celladını
hüznümle ve çirkinliğimle yargılamadan beni
tanıdığım bir ölümle tehdit ediyor
yalnızlık her sabah öldürüyor beni

çözerek gecenin ipliğini hızımla
hüznümü ve yalnızlığımı sarıyorum sabaha

adi bir etiketi yamayarak üstüne
boyna genişliyen bir orospu gibi
genişledikçe küçülen bir orospu gibi
aşksızlığım küçültüyor beni
korkum ve çirkinliğim utandırıyor beni
gecikilmiş bir aşkı yaşamıya
cinayet tek kurtuluşsa bir yanlışlıktan
önce acıya direnmesini öğrenmeliyim

eskitilmiş bir kurşunla kaplıyorum yüreğimi
acıya ve aşka hazırlıyorum


hergün yeniden yaşamak
boşalan bir birikimi kocamış acılarla
uzuyan bir ölümü bitimliyen vücudum
yani istek. o hep tiksinç görünen
çirkin ve güzel orospu. yeniyetme
bir çırpınışın yorgunluğu yüreğimde
o hep güzel görünen bana
çirkin ve güzel orospu
vücudum. seni seviyorum

acıyla büyütüyorum aşkımı
bir gün bana sevişmeyi öğreticek.

arkadaş zekai özger
turuncu gemi
mağara

mağaranın duvarına
hayvanları taştan oydum
kükrediler karanlıkta
türkülerle karşı koydum

karanlıktı mağara
ışığı taştan oydum
üşüyordum
bir de güneş koydum

aşk oydum mağaranın duvarına
aşk oydum
ağrıdı taşlar
yarıldı mağara

bülent ecevit
turuncu gemi
hatırlama

sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
rüyalarım kadar sade, güzeldin,
başbaşa uzandık günlerce ıslak
çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından,
bir masal meyvası gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.

ahmet hamdi tanpınar
turuncu gemi
çöl

son ufuk yitmiş de kervan bilmiyor;
çölde bin yol var da sarvan bilmiyor.
vahalardan gelmez artık ses ve su-
aşk ölüp gitmiş, şadırvan bilmiyor.

talât sait halman
2 /