utnapiştim

avni
günümüzdeki üç büyük inancadaki peygamber nuh'un sümer efsanelerindeki karşılığı.
sümer efsanesine göre öykü özetle şöyle;
tanrılar, baştanrı Marduk'u, okyanus tanrısı Tiamat'la savaşmaya çağırırlar. Marduk, Tiamat'ı yener ve denizlere sınırlar çeker. Tanrılara tapınan bir varlık bulunsun diye de balçıktan insanı yaratır. Sonraları insanların davranışlarından hoşnut kalmayan tanrılar, onları yok etmeyi kararlaştırırlar. Tanrı Ea, tanrılar kurulunun bu kararına karşı, çok sevdiği bir insan olan "Ut-Napiştim'i" kurtarmaya karar verir. Onun düşüne girerek bir gemi yapmasını fısıldar. "Ut-Napiştim", yaptığı geminin içine karısını, çocuklarını, isçilerini, hayvanlarını ve tohumlarını doldurur.
Tufan başlamıştır, bütün insanlar boğulmuşlardır. "Ut-Napiştim"'in gemisi yüzmektedir. İnsanların boğulduğunu gören tanrılar, kuşkuya kapılır ve Tanrılar kraliçesi olan baştanrıça İştar sızlanmaya başlar: İnsan yeniden balçık oldu. Tanrılar kurulunun bu kararına katıldığım için ben de sorumluyum bundan...

Fırtına, yedi gün sürdükten sonra kesilir: "Ut-Napiştim", önce bir güvercin salıverir, güvercin geri gelir: Ertesi gün bir kırlangıç salıverir, o da geri gelir. Üçüncü gün bir karga salıverir, karga geri gelmeyince, gemisini durdurur ve gemisinin konduğu dağın doruğunda bir kurban keser. Tanrılar, kurbanın çevresine sinekler gibi üşüşürler. Tufanı tertipleyen tanrı Enlil, tanrılar kurulunun kararına ihanet ettiği için tanrı Ea'ya bir güzel çıkışır. Tanrılar artık yapacakları bir şey kalmadığı için, "Ut-Napistim"'le karısına ölmezlik ya da sonsuza dek üremeyi bağışlarlar.
Nuh Tufanı öyküsünün aslı olan bu Sümer efsanesi, Tevrat'la İncil'den dört bin yıl (kırk yüzyıl) öncedir.
siz hepiniz ben tek
(bkz:Gılgamış destanı)
Bu destanda yer alan bu bilgiler, semevi dinlerin masal olduğunu değil ilahi bir kaynak olduklarını göstermektedir.
Gılgamış destanının en önemli özelliği ise anlatılan tufan öyküsünün üç büyük dinin kutsal kitaplarında yer almasıdır. Bu destan nuh tufanınında gerçek olduğunun bir göstergesidir.
Dikkat çekmek istediğim konu,
Gılgamış destanı 3 ayrı zamanda yazılmış ve kil tabletler üzerine yazılmıştır.
ilk bulunan M.Ö. 2000 yıllarında hakedilmiş Sümerce yazmadır. Uruk Beyi Gılgamış'ın maceralarını anlatır. Büyük bir bölümü daha sonraki yazmalarda yer almaz.
İkincisi, M.Ö. 1800 yıllarında yazılmış olan Babil nüshasıdır.
Üçüncüsü destanın son kısmını teşkil eder, M.Ö. 1250 yıllarında Kassitler çağında yaşamış Sin-Lekke-Unnini adında bir şâir tarafından yazılmıştır.
Diğer bazı kaynaklara göre, Gılgamış destanının ilk yazılış tarihi M.Ö. 2500-3000 yılları arasında olduğu tahmin edilen destan, Sümerce 12 tane kil tablete yazılmıştır. İlk yazılımın dışında destan, daha sonra Babil döneminde iki kez daha yazılmıştır. Bu destanın en önemli bölümleri eksiktir. Sadece %60 bulunan destan şiir şeklinde yazılmış ve bazı şiirlerin başı ve sonu yoktur.
Destanın Sümerce yazımının anlaşılması oldukça zordur. M.Ö. 1800 yıllarında Babil kralı Hammurabi (M.Ö 1792-1750) zamanında tekrar yazılan Gılgamış Destanı'nın üç tableti bulunamamıştır.
Gılgamış Destanı ancak 1855'te Ninova'da yapılan kazılarda, Asur Kralı Asurbanipal'in M.Ö. 7. yüzyılda derlettirdiği tabletler bulunmuş, daha sonra Türkiye-İran sınırında ve Irak'taki Nippur antik kenti kazılarında bulunan tabletler de eklenmiştir. Ayrıca Türkiye'de Sultan Tepe ve Boğaz köy'de yapılan kazılarda da destanın izi bulunmuşsa da henüz tümü gün ışığına çıkarılmamıştır.

Elimizde bu kadar teknoloji varken 150 sene önce bulduğumuz bu destanı, Hz. Muhammed'in yaklaşık on beş asır önce bunu keşfetmesi ve oradan kopyalarda bulunması ihtimali sıfırın altında binlerce sıfır değil midir? Eğer bu ihtimale ihtimal veren bir akıl varsa, buna ne denilebilir?