yaşlanmak

icgqhs
Bize acı veren duyguları tarif edemeyiz belki, tam olarak anlatamayız.
Ama bu çok başka bir şey.
Acının ötesinde, eriyip gitmeni ya da daha önce yaptığın şeyleri yapamamanın verdiği eziklik içerisinde sadece seyretmek...
Daha kötü bir insan durumu ya da ruh hali olamaz.
Başkasına üzülmek, hastalığa yakalanmak falan hepsinin bir çaresi ya da sebebi olabilir. Fakat bu bambaşka bir şey.
Hatırlayınca En çok güldüğüm şey ise, küçükken yaşımızı olduğundan büyük söylemek ve gösterme çabası.
Büyüdükten, kemale erdikten sonrada "kaç gösteriyorum" sorusundan sonra gelen cevap yaşımızdan az ise sevinmek!
Nasıl bir şey insan?
Acı çektiren, çeken, umut eden ve aşk beslediği şeylere zarar veren bir şey.
insan, doymayan bir şey!
insan, ne istediğini hiçbir zaman tam anlamıyla bilmeyen bir şey.
Deli gibi istediği bir şey olunca ve ona kavuşunca onu başka bir şeyle ile aldatan bir şey.
insan, insan mı dedim. Neyse...
john overmars
sikko bir ruh hali.napıyım bir daha üniversite okuyayım yeni kariyer planımı kasayım.yaş olmuş 31.napmalı bilmiyorum.fiziksel olmaktan ziyade mental olarak yaşlı hissetmek.10 yıl ne ara geçti anlamadım.artık olgun bir adam olarak toplum düzen sizden olmuş biri olmanızı bekliyor.olmadım hamım hala.vaktim geçti.dedim ya sikkofield bir his.
morunontonu
her zaman yaptığınız şeyleri yapmaya zorlandığınız zaman hissettiğiniz o garip olaya yaşlanmak deniyor. her gün birkaç hücremiz ölüyor vücudumuzda kırışıklar saçlarımızda beyazlar oluşuyor. olgunlaşıyoruz. yavaş yavaş ölüme yaklaşıyoruz.
john overmars
bazı şeyleri yaşanması gereken zamanda yaşayamamaktır.açığı kapama telaşıdır.gariptir.hem fiziksel hem mentaldir.hayat kısadır.bu hayatta herşeyi korkusuzca dibine kadar yaşamalı.yarına erteleyince keşkeler birikir de insanın vicdanı rahat bırakmaz ruhu.şimdiki aklım olsa heralde mükemmel bir noktadaydım derim hep kendi kendime.
neptune
"yaş almak" diyerek kendimi avuttuğum gerçek. öte yandan yaş almak kavramı da gerçek. sizi bu iki gerçekle baş başa bırakıyorum...
ihtiras limani
İnsanın içinde değişen mevsimlerdir yaşlandıran ruhu, ruhumuzun gördüğü baharlar kadardır çiçek açmalarımız, meyve vermelerimiz. Ve ruhumuzun gördüğü kışlar kadardır üşümelerimiz. Evsizliğimiz, yalnızlığımızdan anlaşılmamışlığımızdan sarılamamışlığımızdandır. Ve üşümelerimiz de hep bundandır. Evimiz bildiğimizin içinden kovulursak, evimiz bildiğimizi “ o” yapan her şey çatırdar ve yıkılırsa başlar evsizliğimiz. Rüzgarların uğultusu bize seslerin hayaletlerini taşır. Silüetler, gökyüzünde ve denizin yüzünde çizer o hiç unutmadığımız tebessümleri, bakışları, dudak kıvrımlarını, saçların akışını, bize yaklaşan adımlarını hatırlarız ve bizi koyup giderken ardında sürüklediği her şeyin sesini. Çöken karanlık sessizliği.