-neden "başlangıçta söz vardı…? Sorusu uzerine tarkovski'nin şöyle bir yorumu var;
tarkovski: söze karşı her birimiz suçluyuz. söz, hakikatli olduğunda güçlü bir etki bırakıyor. günümüzdeyse düşünceleri gizlemek için kullanılıyor. afrika'da yalanı bilmeyen bir kabile bulmuşlar. beyazlar, onlara yalanı anlatmaya çalışmış ama anlamamışlar. böylesine yaratılışların mükemmelliğini görmeye çalışın, o zaman başlangıçta neden sözün olduğunu anlayacaksınız. sözle onun manası arasındaki mesafe artık büyüyor. çok ilginç, değil mi? bir bilmece gibi...
Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin Çünkü aşk şiirden önce gelir sende Oysa şiir önünde gitmelidir herşeyinSen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin Çünkü aşk Kavganın içindedir Çünkü sen İçindesin kavganınElmayı kokusundan Güvercini biçiminden soyutlamaktır Yaşamak denilen kavagyı aşksız düşünmekSen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin Çünkü sen Gagasından tutup kuşu Öt kuşum öt kuşum demiyorsun Çünkü sen Yedirip çiçekleri ineğe Koklayıp gerisini ineğin Kok çiçeğim kok çiçeğim demiyorsunÖpüşmek başka şeydir yiğidim Öpüşmeyi düşünmek başka Sevişmek başka şeydir güzelim Sevişmeyi düşünmek başkaSende yaprak -iki gözüm- Sende yıldız -yürek sızım- Sende su Sende bu dört boyutlu kaçma tutkusu atlıkarıncadan geceleyin Bakmaktır lunaparkaSen aşk şiiri yazamazın Hasan Hüseyin Çünkü sen ilkyaz yağmurlarında çırılçıplak Dolaşır gibi sıcak morlarda İçer gibi morları Düşer gibi morlara Yaşarsın aşkı iliklerindeÇünkü sen iki düşman ucun bileşkesisin Acısısın kavuşmanın Ayrılmanın sevincisin Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan HüseyinÇünkü aşkın kendisidir şiirin Oysa sen Oysa aşk Oysa sen Sen Sen aşk şiiri yazamazsın Hasan Hüseyin
Marx, "filozoflar hep dünyayı anlamaya çalıştılar oysa mesele onu değiştirmektir" demisti. Ama anlamadan olmuyor bu kesin. Once anlamak sonra değiştirmeye çalışmak gerek. Anlama eyleminin belli bir yere vardirilmasi sart.
En büyük zevklerimden biri. Bunu iki kişi yasayabilmek için 8 saat yok gidecektim. Aşk neydi iki yalnizin yalnizliklarini paylasmasi değil miydi zaten.
Asil konu o değil de abilerin yaşça büyük olmasinin insani şahit ettiği bazi şeyler oluyor. Beraber cizgi film izleyecek kimsem yoktu. Ama onlar bu filmi izlerken sharone stone russel crow la olan atesli sevişme sahnesine maruz kaldim. Bi insanin hayatin gördüğü ilk meme sharone stone un memesi olabilir mi?
Montaigne in 16. Yy da cesitli toplumsal konular uzerine 'deneme' olduğu adindanda aşikar olan ve türün geregi olarak ispat kaygısı taşımayan görüşlerini derlediği güzel eser.
Eski mufredatta okuyun diye ogutledikleri kitaplarin degerini zamaninda bilemedik. Akp Türkiyesi de anlıyoruz.
En güzel bölümlerden biri de aşk üzerine yazdıkları
Ters orantılı bu iki şey arasinda sürekli kaliyoruz.
İşte bu yuzden bir çok insanın evinde binilmeyen bisiklet, calinmayan müzik aleti vs hobi ürünleri dolu ama hicbir şey olamamışligi doyamamisligi örtmüyor. Sevisirken bile insanlar sevdiginin solugunda bir anlam varken onun solugunda ya da sesinde bencilce sadece kendini ölçüyor.
fiziksellik ruhsal olana giden bir yol değil de amaç haline geldiginde hizlica yok oluyoruz fazlası değil...
Milan kundera nın yavaşlık kitabını ikinci defa okuyorum. Mükemmel bir kitap.
6 ay sonra tekrar ziyaret etme sansi bulduğum Hatay'ın merkez ilçesi olan tarihi şehir. Ulucami nin ilerisinde ilk soldan iceri döndüğünüzde hamamin karşısındaki "bizim künefe"bence en iyisi. :)
2. Sinif ogrenci isi bir cafe bardan çıktıktan sonra saat gece 3 gibi yag oraninin %50 olduğunu tahmin ettiğim köfteleri seyyar saticinin önünde 4 tl götürüp ayni zamanda varoluşsal sorunlar tartışırken iliklerime kadar hissettiğim kimligimdi bir zamanlar.
Hayatımda hic bi sevgilimde kavga ederek ayrılmamıştım bu gune kadar. Hep kendiai soğuyup bitmisti. En sonuncusunda sözümde duramadim olsun ama yine de kötü söz soylemedim.
Umarim hayatinda hep ama hep mutlu olur.
Ne olursa olsun 'ayrılıklar da sevdaya dahil' ve o Ahmet Telli nin dizisinde ' sesindeki tipiye tutulduğum çocuk'
Yan yana gecen geceler unutulur gider belki ama bu dünyanın kahpeligi seni bana düşman edemez!
Cahillere, ırkçılara, dincilere, erkek egemen toplum yapısını kutsayan çomarlara keskin ve net bir şekilde tavır koyan yazdıklarıyla hadlerini bildiren ve ufuk açan yazar. Seviliyor hem de çok. İyi ki var.
Yarin sabah 8 30 da mesai var. Ama 'gunaydin diye beni uyandıracak kimse yokken' tedirgin edici olsa da care yok. Yoksa durulmayacaktı içim baska türlü.
Geleceği ipotek altina sokmaktan başka bir şey değildir. Şu an otobüste yanımda giden kadin kredili ev icin parasını ödediği kadarıyla kurtararak evini satma pazarlığı yapiyor.
Ev fiyatları daha dusecek 2018 de lakin yine de gerekli satışı sağlayacak gelir artışı Türkiye'de yok.
- çocuk neden sakat abi? ... + ''bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı'da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan... bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı... sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan... nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder.... dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar... pırlanta anlıyacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma... dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagora kesikmiş. zagorda kaftiden içerde o sıra. bi gün, süslenmiş püslenmiş; zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı; minibüs otobüs, geldik sağmalcılar'a benim içimde bi sıkıntı... işi anladım tabii: zagoru ziyarete gidiyo. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk; kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi; kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor: biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle... önce öldü dediler zagor'a, sonra komalık. ankara'da oluyor bunlar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldu. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat... ama bu sefer başka güzel orospu. orhanın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor'a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya biz de, "nasıl?" diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bişey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! işte o gün bi inandım orospuyla tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor'a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs; o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyo. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım: ben de onun peşinden... önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu tınmıyo hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyo milletin altına.gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor'a bakarız: yok. kancık köpek gibi izini sürüyo itin. ne yaptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul'a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde yine peşinde buldum kendimi.bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile... beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, oh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyo. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyo başka bişey demiyo. sinop'ta oluyo bunlar. ben de döndüm istanbul'a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyo gene; o halinle kalk git sen diyarbakır'a, üç gün ortadan kaybol... herif kafayı yiyo tabii. dönünce bi dayak buna: eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden.sonra çocuğu doğuruyo. durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyo herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır'a, zagor'un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyo da şikayet etmiyo. ben o ara istanbul'da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor'un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıralar. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım: karlı dağlar geçiyo. bi daa açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır'a geldik diyo. baktım, sahiden diyarbakır'dayım. bi soruşturma... kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiç bişey demedik.
o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını,usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte. ''
Finansal istikrar ve katma değerli üretim olmayan bir ülkede hic mantıklı degildir. Bu ulkede kamu çalışanları bile artik dahil 15 yil sonrasını bilen var mi?
Sistemin oturduğu ülkelerde bu mantıklıdır degilse para tirtiklama aracıdır.
Kişilerin kendi birikimlerini sürekli ispatlamak güdüsüyle hareket etmesi dolayısıyla etrafina uyguladığı terör.
Sabah sabah başım çatlıyor. Dün gece buna öylesine maruz kaldım ki ; 21. Yüzyılda Mustafa Kemal in Türkiye solu için iki kelamda açıklanabilecek önemini uzun uzadıya adam Cebren ve hile ile bana anlattı ve dinletti. Aklima150 lik şarap içtiğim gün geldi ama sabahinda başım bu kadar agrimamişti.
Entelektüelitenin bir parçası olan politik sohbetler bu durumu en net şekilde yansıtmakta. fikir değil de sloganlar konuşmaya başladı mi terör de başlıyor.
Yillardan 2004 aylardan mayıs'ti. Mayis aylari hep özeldir benim için. Abimlerin komşusu olan benimde utanarak çekinerek konuştuğum kivircik hoş bi kız vardi. Evlerine misafir olduğumuzda beni bilgisayarda paintte resim yapalım diye odasına çağırdı. Oyun degil belki fakat o yillarin teknolojisiyle bir seyler yapmaya çalışıyordu. Yanyana oturduk o anlatiyor ben dinliyordum.
O gün ilk kez bilgisayarla orda tanıştım, ilk kez oyun oynadım bilgisayarda ve ilk kez karşı cins tarafindan öpüldüm. :) 14 yaşındaydım. Böyle bir gündü bu da günlerden.
Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı. Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan acılar bile duymadım kof yürekler önünde beynim her sabah devrimcinin beyniydi _____________ İsmet Özel