confessions

aragorn

1. nesil Yazar - Seviyor ve seviliyor

  1. toplam entry 127
  2. takipçi 10
  3. puan 3981

erkeğin hasta olması

keskin nisanci
bu iş cinsiyet meselesi değil, fıtratla alakalı. yaradan eksikliklerini göstermesin anne ve babam hasta olduklarında dünyadaki tek hasta insan kendileri olduklarını zannediyorlar. istiyorlar ki hastaneye gittiğimizde başhekiminden, temizlikçisine kadar bütün çalışanlar kendileriyle ilgilensinler.

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

azrailin regl donemi
bir insanın ne için yaşadığını ve ne istediğini bilmesi çok önemli.. ne istediğini bilmeyen ve cidden bir olayı olmayan bir insanla karşılaşırsanız ki bu sevgiliniz bile olabilir, siktir edin derhal.. uzaklaştırın hayatınızdan. size zarar verir.

son 2 yılımı çok boktan geçiyorum. en mükemmel zamanlarım hem de.. tam da kişilik olarak kendimce bir olgunluğa erişmişken.. acı çekiyorum. bitmiyor, bitmesini istiyor ama bitiremiyordum bir türlü. alışmış kudurmuştan beterdir derler. haklıymış dallamalar.

yıllar yılı hep bireysel yaşadım. birkaç dost ve ara sıra edindiğim 2-3 günlük önemsemediğim flörtler.. insan namına sadece buydu hayatım. daha önemlisi yoktu. olmamalıydı da. hedeflerim ve yaşam tarzıma hayrandım, mükemmeldim ulan. espritüel, şen şakrak ve zevki şahaneydim.

tam çıkışa geçiyorken her şey yolundayken hayatıma bir insanı ciddi anlamda aldım. biliyordum ki bu benim genimde yoktu, beni aşk bitirirdi, kendimi böyle de iyi tanırdım, öngörü konusunda ne derece mükemmel olduğumu bilen bilir, ne dediysem çıkardı. çıktı da.

2016 yılında hayatıma biri girdi. mükemmeldi benim için.. ama mantığım her sabah kalktığımda beni deliler gibi uyarıyordu, hep akşamdan kalma gibi uyanıyordum. defalarca bitirmek istedim. çünkü diyordum ya hep ya hiç. çünkü ya hiç olunca hayatımı ona göre düzenleyecektim. diğer yandan bitecekse vakit kaybından başka bir şey değil. hele bir de benim gibi prensipli biri için. olur da bir gün biterse ben de biterim. ya böyle devam edecek ben de devleşeceğim bu sevgiyle ya da bitecek ve ben de sürünmeye başlayacağım. koktuğum gerçek başıma geldi. gitti. deliler gibi sevdiğini söyleyen her dediğimi onaylayan ve ne yaparsam yapayım vazgeçmeyen kişi bir anda gitti. dünyam başıma yıkıldı. yıllarca bununla yaşamayan sadece kendi egomdan ve zevklerimden beslenen ben yıllarca ciddiye almadığım bir şey tarafından fena halde kazık yedim..

işte tam da bu boşluk anımda çivi çiviyi söker diyerek biri ile görüşmeye başladım. ilk zamanlar mükemmeldi. 2 sene önce olsa işim olmazdı ama ben buna alışmıştım ve ihtiyacım vardı. sonra bir gereklilik bir görev kabul ederek asla geri dönüş hakkı tanımadım bu işe. sevmeye çalıştım ama bir önceki gibi şefkat duygularım kabarmıyordu. çünkü bu şahıs öyle lanet bir şeydi ki 1000 yıla bedel bir sabır gösterebileceğimi de kendime kanıtlama fırsatı verdi.. halleri gelince deliriyor ve hakaret etmeye başlıyordu.. yahu bir kadın sinirlenince rahat bırakmak gerek, bırak sövsün saysın canı sağ olsun kafasındaydım hep. elimden geldiğince şefkat ile yaklaştım ses etmedim. olur da bu hallerinden dolayı kızıp telefonu kapatırsam suçlu bendim. eğer ki ben sinirlenip ufacık bir şey desem ya da ilgi göstermesem de yine suçlu bendim. kavgayı kendini çıkarır fakat ben kötü bir şey dersem düşman kesilir ve kötü davrandığımdan yakınırdı. her şeye rağmen hep sevdiğimden bahsettim. duygularımla körü körüne değil, mantığımla yaptım bunu bir de.. bu denli de güçlü sevdim.. ama yaranamadım.. hem seviyor hem de lanet tavırlar sergiliyor. şimdi biri çıkıp demesin sen anlayamamışsın diye. ulan kadınları yalayıp yutmuş biriyim ve iddialıyım bu konuda. hem benim gibi anlayışlı bir insan nasıl hata yapabilir ki. sen ne istersen onu yapalım demişim hiç kimseye yapmayacağım bir şekilde. ki bunu bile başına kakmamışım.
işte bugün bitirdim artık. görüşmeyeceğim. ama insanım sonuçta.. yine de onsuz yaşanmamalı diyorum fakat görüyorum ki bu iş beni bitiriyor. benim gibi birinin zihniyetini önemsemeyen insan da insan değildir bu denli de açık konuştum! bahsetmek istemediğim çok daha fazla iğrenç şeyler var dostlar, cidden bıktım.
2 yılım çöp oldu. hem maddi hem manevi büyük tahribat yaşadım. kişiliğim çöp oldu.

lütfen arkadaşlar ya. n'olur.. kendinizden vazgeçmeyin, değmez. fanatik olun değerlerinize karşı. mesela rock müzik dinliyorsanız ortama uyum sağlayayım diye oyun havası dinlemeyin.. kendinizde değer olarak gördüğünüz ve kişiliğinizin bir parçası olan şeylerden hiç kimse ve hiç bir şey için taviz vermeyin.. yoksa içi boş, şeffaf bir adam olursunuz.. kimse de sizin bu özverinizi takdir etmez. kalırsınız öyle.

ne aptalım ben. ah ulan ne saf bir insanım ben!! prensiplerimden vazgeçince bunalrın olacağını bile bile büyük aptallıklar yaptım... salağım bazan.. salaklığıma dek gelmişse demek ki.

offfffff.

geceye bir şiir bırak

quares
Ben sana kürk alamam doğrusu
Güzel bileklerine bilezik alamam
Bir kap yemek, bir elbise
Öyle bir tad var ki fakirliğimizde
Başka hiçbir şeyde bulamam..

Sokağımız arnavut kaldırımı,
Evimiz ahşap iki oda.
Daha iyisi de olabiridi ya,
Şükür buna da.

– Ama Hamdi beylerin..
– Hamdi beylere bakma sen,
Tencere maltızda, fasulye tencerede
Çocuklar kapının önünde oynuyor mu?
Ona bak sen..

– Perdemiz kadife olmalıydı..
– Basma da güzel olur, sevince.
Biliyorsun ancak boğazımıza,
Olmuyor ha deyince.

– Kimbilir bir gün belki..
Adam sen de, aldırma,
Bunlar düşünmeye değmez
Hem hayat dediğin ne ki?..

Turgut Uyar

geceye bir şiir bırak

quares
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir asaf

geceye bir şiir bırak

quares
gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların,göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.

bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasiz kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.

Edip cansever

az eşya ile yaşamak

kozmos
minimalizm ile sınırlandırılamayacak bir perspektife sahip olmaktır.
odamda elbise dolabı, ayna bile yok.

her odada olduğu gibi klasik bir zemin var.
ek olarak yatak, küçük çalışma masası ve küçük kitaplık.

hafif sıyrık bir adamım. kendimi tanıyorum. laf olsun diye demiyorum amk, raporum ciddi ciddi var. duvar köşesine çöküp oturamayacaksam sokarım o odaya.

sıkışmışlık hissi

john overmars
Anksiyete halini özetleyen bir kelime.hareket alanı bulamamak.kitlenip kalmak gibi bir şey.eylemlerin kısır bir hali alması bazen erkenden uyanmak.beyin ağrısı.düşünceler düşünceler.kötü olasılıkların geçmiş deneyimlerden hareketle tahmin edilebilirliğinin verdiği o kasvetli bezgin hal.ilerleyememek sürekli engeller kör tuzaklar dolambaçlar içinde aklın pusulası bile şaşırınca böyle hisseder insan.bu rutinleşirse sıkışık bir yaşam tarzına dönüşür.geçmiş artık çok geride özlenen gelecek çok belirsiz ve olasılıksız iyi ihtimallerle dolu bugünse çok cimri ve poker yüzlü.sıkışmak diye bir his varsa böyle bir şey olsa gerek.büyüdükçe kirlenen bu dünyada organik bir güven hissi yaşamak zor.

sıkışmışlık hissi

ihtiras limani
insan her şeye her yere bakabiliyor da insanların yüzüne bakamayınca, yüzüne bakacak insan bulamayınca ya da yüzlerden kaçınca, bütün dünya kendi üstüne çökmüş gibi hissediyor. insanoğlunu, toplumu reddetmek çok zor bir iştir. insanın doğasına da aykırı zaten. fakat bunun yokluğu iç gücünüze göre sizi ya sertleştirir ya da bir kutu kola şişesi gibi ezip hacimsizleştirir. veya büyük basınç altında içinizdeki elmas ışıldayıverir.

aşkabat

zorya polunochnaya
uçak iniş için anons verdiğinde eğer gece vakti şehre iniş yapıyorsanız ışıl ışıl bir manzarayla karşılaşırsınız fakat şehre girdiğiniz bunun sadece bir göz boyama olduğunu, yeni inşa edilen zevksiz mermer rezidanslar ve hükümet binalarının sadece rejimin gücünü yansıtması için yapıldığını görürsünüz.

tipik bir eski sovyet şehri gibi bir şekilde eğlenmeye, yaşamaya çalışan insanlarla dolu ruhsuz bir yerleşimdir.

cinsiyet belası

nalbantyani bezirgan
özgün adıyla "gender trouble: feminism and the subversion of identity" yani "cinsiyet(toplumsal cinsiyet aslında) belası: feminizm ve kimliğin altüst edilmesi" isimli 1990 yılında yayımlanan bir Judith Butler kitabı.
Judith Butler toplumsal cinsiyetin anlamını kendi pratiğinin önvarsayımlarıyla sınırlandıran her feminist kuramın aslında feminizmin içinde dışlayıcı cinsiyet normları oluşturduğunu ve bunun da homofobik sonuçlar doğurduğuna inan bir kuramcı olarak toplumsal cinsiyet için bir imkan sahası yaratmak ve bunu dikte etmeksizin yapmak amacıyla bu metni yazmıştır.
cinsiyetin doğallığını sorgulayan yönüyle cinsiyetin performatif yönüne dair birçok sav vardı metinde. bununla birlikte yeni yeni feminizm okumaları yapan kişiler için de birçok referansın olduğu, kitabın 1999 baskısında yazmış olduğu önsöz ile de kitabı yazdıktan sonraki 9 sene içerisinde ve dahi öncesinde çalışma yapmış birçok kuramcıya atıfta bulunuyor ve görüşlerini birçok yapıcı yönden eleştiriyor.
Kitabın geri kalan kısmında da ana ve alt başlıklarla birlikte
cinsiyetin, toplumsal cinsiyetin ve arzunun öznelerini, feminizmin politiğe bakan yönünü, Freud'un gender melankolisinden, Foucault'a birçok şeyi okuyucuya sunuyor.
Tek eleştireceğim nokta dilinin zorluğudur. Gerçekten tüketimi kolay olmayan bir kitap.

çoban yıldızı

icgqhs

teoman'ın seslendirdiği efsane şarkılardan biri. her şarkının yeri başka ama bu çok başka.


Yüzme bilmeden
Daha deniz görmeden
Hiç güneşte yanmadan
Şimdi ölmek istemem
Bir kalbi sarmadan

Aşkı tatmadan daha
Onla sarhoş olmadan
Hiç sevişmeden daha
Şimdi ölmek istemem
Daha hiç gülmeden

Çoban yıldızı
Sen benle kaal
Çoban yıldızı
Hep benle kal
Zamanın varsa

Ben hiç kimsem olmadan
Tepeden tırnağa ona
Hiç sarılmadan
Şimdi ölmek istemem
Kalbine dokunmadan

Hadi al götür beni
Hala benimmişler gibi
Evime yurduma
Taze meyve tatları
Yağmurlarında

Çoban yıldızı
Sen benle kaal
Çoban yıldızı
Zamanın varsa
Biraz daha

anlaşılamadan ölmek

kozmos
Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir Denilse de, hala yaşayan biri bu konuda pek tabii düşünebilir, korkabilir.

Ölüm her ne kadar kalanlar için anlam sahibi ise de, ölmeden önce, hala hayatta olan birinin hissedebileceği bir korkudur. Benim korkularımdan biri ayrıca. Goygoycu, içi pek de dolu olmayan, ne bileyim munzur bir piç olarak anımsanmak, hatırlanmak ya da böyle biri gibi tanınmak dolayısıyla da tam anlaşılamadan ölmekden korkuyorum sözlük.

-E öylesin amına Koyim?
Öyleyim de abicim, akılda öyle kalmak, ne bileyim güzel olsa da tam manayı ihya etmiyor be.

Ayrıca;
“Dünyada mevzubahis edilmekten daha kötü bir şey varsa o da mevzubahis edilmemektir...”

yetersizlik duygusu

avni
"her işi yaparım" diyenlerle, bakarız, yaparız, hallederiz diyenlerden çok çekmiş biri olarak bu tarz insanların benden uzak inandıkları her neyse ona yakın olmalarını temenni ediyorum.
demem o ki bir kişinin bu haleti ruhiyede olduğunun belirteçlerinden biri de yeterli olduğunu anlatmaya çalışan yukarda örnek verdiğim kalıplardır. ne istediğini, ne yapabileceğini bilen kişi yuvarlak cümleler kullanmaz. net olur.
elbette her insanın çaresizlikle dönem dönem istemeden içine düşebileceği durumdur. yadırgamıyorum.
ha diyeceksiniz ki madem çaresizliklerini biliyorsun, anlıyorsun. neden benden uzak dursunlar diyorsun? cevabım net. hayat çok acımasız. acıdığın zaman acınacak duruma düştüğünü çok geç farkına varıyorsun. sikmişim iyiliğini. iyilik yapacaksan gerçekten ihtiyacı olana balık verme elinden geliyorsa balık tutmayı öğret. artık felsefem bu.

sevgi ve nefret

ontolojik sancilarimin merhemi
Bir kadın bir erkeğe dedi, “ seni seviyorum” ve adam dedi, “sevgine layık olmak, yüreğimdedir.”

Ve kadın dedi, “ sen beni sevmiyor musun ?” Ve adam ona baktı yalnızca, ve hiçbir şey söylemedi.

Ardından kadın bağırdı, “ senden nefret ediyorum.” Ve adam dedi, “ o zaman nefretine layık olmak da yüreğimdedir.”

hayal etmek

john overmars
Bir tür mastürbasyon sevmiyorum bu yüzden hayal kurmayı.düşsel evrende kendi dünyanın idealini dizayn etmek.hayallerimin çoğunu gerçekleştiremedim çoğu zaman.o yüzden olan ve olası olan üzerine rutin ve haddini bilen motivasyonlarla eylem halinde olmak daha rasyonel.

kendini keşfetmek

ontolojik sancilarimin merhemi
geçenlerde bu konuya dair bir arkadaşımla konuşurken şöyle bir şey dedi farkında olmadan, "senin içinde olan, keşfetmeye çalıştığın şey de zaten dış faktörlerin etkisinde oluşuyor bu yüzden de ne olduğunu keşfetmek yerine istediğini zannettiğin her neyse ona inandırıp kendi kendini yaratıyorsun."


Bu bakış açısı, neredeyse psikanalizin gelişmeye başladığı 1920'li yılların insana bakış açısını andırıyor. kendi kendini yaratan insanın büyük bir yenilgiye uğradığı zamanlar bunlar. özellikle freud'un "bilinçdışı" kavramıyla birlikte (ki soren bunu daha kendi zamanında sezgisel olarak keşfetmiş gibiydi), insan dediğimiz şeyin aslında tahammül edemediği sırlarla birikte var olduğunu anladık. hepimiz iyi birer sır saklayıcıyız. sır saklayamaz hale geldiğimizde antidepresan kullanır, analiste gideriz. işte bu anlamda kendini tanımak veya keşfetmek aslında imkansız. çünkü ne olursa olsun, insanın kendisine dair bilmeye tahammül edemeyeceği şeyler var ve bunlar, "bilinmemeleri için" bilincin dışında istif ediliyorlar. sokrates "kendini bil." öğretisini yankılarken, freud bir anti-sokrates yaratıyor bu söylemle. hayatın bir keşif değil, yüzleşme senaryosu olduğunu söylüyor. dolayısıyla "dış faktörler" diye tanımlana etkeni öteki veya diğerleri olarak ele alırsak, bir noktada haklı hale geliyor. öteki hep bir tahammül meselesi, hep biçimi belirleyen sınır gibidir bu açıdan.

soren'a gelince, onun içebakış kavramı dışa bağlı değil. doğuştan bir yönelimden bahseder hep; benim gibi içine kapanık insanların, aslında doğuştan bu yönelimi taşıdığını söyler. ancak ben bunun, ötekini ya da dış faktörleri, extrovert bir insanın ünlediğinden daha şiddetli bir şekilde ünlenmek anlamına geldiğini düşünüyorum. bilemeyiz, belki de soren'ın yönelimi gerçek bir içten kaynağa sahiptir...

kadınlar ne ister

john overmars
bir kadın görürsün.gözleri elleri ve sözleri sıcak davetkar ve sevgi doludur.biraz muabbet eder.hoş bir sohbet olur.ertesi gün yabancı gibi davranabilir.bazen hiç beklemediğin bir an tutkulu şeyler de söyleyebilir.uzun süre peşinden koşar sen vazgeçmeyeceğini sanırsın gider başkasıyla çıkmaya başlar.peşinden koştuğunu zamanları hatırlatınca da sadece arkadaştık der.bazen ilgiden bunaltırlar.ya da tamamen ilgisiz suspus olurlar. Bazen biriyle tanışırsın.iki saat ablanmış 2 3 saat sevgilinmiş bikaç gün sonra da patronunmuş gibi davranabilir.anlam veremezsin. Kadınlar hep beni korkutur bu açıdan.tutarlı şeyler pek yaşayamadım açıkçası.sorgulamıyorum.demek ki ben yetersizim.özellikle birini aradığım zamanlar da oldu hiç aramadığım zamanlar karşıma çıkanlar da ama sonunda hep bi kazık yedim.hepsi ağzım da ayrı kekremsi bi tat bıraktı.çözmeye çalışmıyorum.sadece soru işaretleri oluyor kafada o kadar.

aşk

john overmars
Aşk nedir bilmem ben.tanrı gibi sürekli insan zihninide yaşadıkları ve zamanla değişen bir kavram.birini tutkuyla sevince kıskanç ve öfkeli oluyorum.bu sevgi yerini daha şefkat dolu bir sevgiye bırakınca çocuk gibi oluyorum.öyle sevmeye başlıyorum.kızmıyor sorgulamıyor hoşuma gitmeyecek bir şey yapsa bile tutkulu zamanlarımdaki gibi sert çıkıp hesap sormuyorum.çünkü incitmek istemiyorum.aşk bu açıdan aşırı bir duygu.sevgi daha insancıl gibi.

kalemle yazmak

john overmars
Lis ve ortaokulda kompozisyon yazardım.iyi sayılırdım.genelde en yüksek notu alırdım.ingilizce writing sınavlarında da öyle.insanlar yazdıklarımı farklı bulurdu.ne zaman kalemi bırakıp klavyeyle bir hikaye bir deneme yazayım dedim gün geçtikçe fark ettim ki, kalemle yazdığım gibi yazamıyordum.kalemle yazmak duygu ve düşüncülerin aracısız doğrudan temasla dile dökülmesi gibi gelir bana. Kalemle insan parmağı arasında organik bir bağ var gibi.klavyede asla tam olarak kendimi ifade etme gücünü bulamadım o açıdan.

zengin itiraf

john overmars
Ne eğlenmenin ne çalışmanın hakkını verdim.korkaktım.tam özgüvenim yükselmişti ki hayat özgüvenli olmamı sağlayacak her şeyi elimden aldı.ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.insanların öyküleri bana çok yabancı hiç kimsenin öyküsünde kendi yaşadığım şeyleri göremedim.bu insanı iyice uzaylı hissettiriyor.zaman iyi hissederken hızlı kötü hissederken yavaş gidiyor.şu an saat donmuş vaziyette.ritimsiz bir hayat işte. İntihar ikliminde hangi mevsim bahar gelir ki.neyi umut edeyim.çabalıyorum da noluyor.

umutsuzluk

john overmars
Sarhoş olmak bile artık iyi gelmiyor ya da artık kafam güzel olamayacak kadar kötü.işte orası umutsuzluğun başkenti.etki tepkisiz.tepki etkisiz.sadece akıyor zaman bir mezar taşı yazısı olana dek yokluk içinde; küçük umut kırıntılarıyla kendini kandırmak.didinip didinip yine yerinde saymak.

absolution

cisi gelen sanat tarihcisi
Muse'un, 29 Eylül 2003'te çıkan 3.stüdyo albümü.

zenginsozluk.com/foto
Origin of Symmetry gibi bir şaheserden sonra "Zamanımız henüz dolmadı, daha iyi işler yapacağız" dercesine çıkan bir albüm.

Amerikalılar sevemiyor böyle müziği, ağır gelir bu mangafalara dercesine, önce birleşik krallık, 6 ay kadar sonrasında ABD'de çıkmış olması da hoşuma giden detaylardan biri.

zenginsozluk.com/foto
1 Intro
2 Apocalypse Please
3 Time Is Running Out
4 Sing for Absolution
5 Stockholm Syndrome
6 Falling Away with You
7 Interlude
8 Hysteria
9 Blackout
10 Butterflies and Hurricanes
11 The Small Print
12 Fury" (Japon versiyonundaki ek şarkı)
13 Endlessly
Thoughts of a Dying Atheist
Ruled by Secrecy

zenginsozluk.com/foto

zengin sözlük'ün en iyi yazarı

kozmos
temelde en iyi şekilde tanım yapan yazardır. sözlük yazılımı tüm tarayıcılarda ve coğrafyalarda aynı. yazarları farklı kılan temelde üç şey var. etkileşim, aktiflik ve içeriğin kalitesi.
üç şey de sık değişen bir şey, aktiflik ve içeriğin kalitesi ise esasen kitle ile doğru orantılı olarak gelişir.

ayrıca zengin sözlük büyük ortadoğu projesinde de yer alan, yükselen bir yıldız, bir merkez olabilir;
zengin sözlük'ün BOP içinde yeri'ne gitmek için...

islamın bu konuda söyleyecekleri;
sizin en hayırlınız, zengin sözlük'e en faydalı olanınızdır.

konuşmamak

ontolojik sancilarimin merhemi
Susmak.

çoğu durumda konuşmamayı seçerek kendimizi cezalandırıyoruz ve bunun farkında olamıyoruz hatta. konuşmak çoğu kez iğrenç bir şey olsa da bazen iyi hissettiriyor, özellikle doğru şeyler söylemesini bilen biriyle olursa. insanlar bunun için psikanalistlere kucak dolusu para döküyor. ne için? gerçek anlamda konuşabildikleri için. yazıp yazıp kendimize ayırdığımız sayfalar bu anlamda bizi zehirliyor olabilir. onların dışarıda bir yankı bulması belki bir şeyleri daha ilginç kılar.

entelektüel terör

kozmos
Seven years in tibet filminden bir sahneyi akla getirmiş başlık;

sahnelerden birinde heinrich harrer, tibetli bir terzi kıza dağcılık başarılarını, kazandığı madalyaları ve çıktığı zirveleri böbürlenerek, iştahla ve gururla anlatır.

Ama tibetli terzi kız heinrich'in kültürü ile kendisinin kültürü arasındaki farklılığa takılır ve şöyle der;

“siz hayatın her döneminde zirveye tırmanmayı başaranlara saygı duyarken, biz kendi egolarını terk edebilene saygı duyarız.”

Günümüzde ne böyle bir terzi kız vardır, ne heinrich gibi başarılı bir figür. Sadece sefil kıvamda, acınası yüzeysellikte bir kendini ispat çabası ve buna bağlı olarak insanlar tarafından beğenilme isteği vardır. Bu istek haricinde tüm eylemler buna hizmet eder. Anormal değildir bu durum, ama yeterince normal de değildir.