Tatyos Efendi tarafından bestelenen türk sanat müziği eseridir.
çoğu kişi buradaki "gazmedeyim" ifadesini bazı insanların yüzünde bulunan minik çukurun içerisinde bulunma hali olarak bilir ama öyle değildir.
tasa, keder anlamına gelen gam kelimesinin sonuna, kelimeyi türetmek için -zede eki gelmiştir. böylece tasalıyım, kederliyim anlamında olan gamzede kelimesi türemiştir. depremzede, kazazede gibi...
şarkıyı da buraya bırakalım :
tolstoy'un son haline getirmek için 8 defa en baştan başlayarak tekrar yazdığı baş yapıt.
şu ana dek sözlükteki herkes gibi olan yazardır. zira geldiğim andan itibaren denk geldiğim her yazar, sözlüğün adına yakışır karakterde. samimi, bilgili, dostane.
internette ilk dün gördüm bu kitabı. dün akşam iş çıkışı ofisime çok yakın olan d&r mağazasına gittim. çünkü ilk bu haberi gördüğüm tweette bir başka ekran görüntüsünde, d&r'da tükendiği gözüküyordu. mağazaya gittiğimde kitabı sordum. kitabın satışının durdurulduğunu söylediler.
d&r'ın sitesinde ürün de kalkmış gözüküyor fakat önbellekten bakınca kitap satışına dair bilgileri görebiliyorsunuz.
ISBN: 9786053700159 bandrol kodu ile satışa sunulmuş. bu bandrolü kitaba verenler kitabı hiç okumadan bu bandrolü veriyor demek. oysa çocuk kitaplarında bilhassa gözden geçirmeden onay verilmemeli. ama ben kime diyorum ki ?
d&r'ın sitesinde ürün de kalkmış gözüküyor fakat önbellekten bakınca kitap satışına dair bilgileri görebiliyorsunuz.
ISBN: 9786053700159 bandrol kodu ile satışa sunulmuş. bu bandrolü kitaba verenler kitabı hiç okumadan bu bandrolü veriyor demek. oysa çocuk kitaplarında bilhassa gözden geçirmeden onay verilmemeli. ama ben kime diyorum ki ?
kanadalı, türk halk müziği sanatçısıdır.
kanada toronto'da bir hocasının verdiği araştırma ödevi için kaynak toplarken türk ve balkan müziği ile tanışır. çok ilgisini çeker ve daha çok araştırmaya devam eder. kanada'da bunun kendisine yetmeyeceğini anlar anlamaz da atlayıp türkiye'ye gelir. burada eğitim alır, türkçe'yi çok iyi öğrenir. ve çok iyi öğrendiği bu dilde çok da güzel şarkılar söyler.
kendisini ilk fatih akın'ın crossing the bridge the sound of istanbul adlı belgeselinde tanımıştım.
baba zula ile beraber ben bir martı olsam şarkısını seslendirmişti. o günden beri sesine ve diline hayranım.
(bkz:crossing the bridge the sound of istanbul)
kanada toronto'da bir hocasının verdiği araştırma ödevi için kaynak toplarken türk ve balkan müziği ile tanışır. çok ilgisini çeker ve daha çok araştırmaya devam eder. kanada'da bunun kendisine yetmeyeceğini anlar anlamaz da atlayıp türkiye'ye gelir. burada eğitim alır, türkçe'yi çok iyi öğrenir. ve çok iyi öğrendiği bu dilde çok da güzel şarkılar söyler.
kendisini ilk fatih akın'ın crossing the bridge the sound of istanbul adlı belgeselinde tanımıştım.
baba zula ile beraber ben bir martı olsam şarkısını seslendirmişti. o günden beri sesine ve diline hayranım.
(bkz:crossing the bridge the sound of istanbul)
ilk yudumu aldıktan sonra alkolün kişi üzerinde bıraktığı etkinin oranına göre isimlendirme yapılmış.
1- keyif
2- çakır keyif
3- zil zurna
4- matiz
5- fitil
6- Kör Kandil
7- Kör kütük
8- Turşu
9- Bulut
10-Küfelik
11-Zom
1- keyif
2- çakır keyif
3- zil zurna
4- matiz
5- fitil
6- Kör Kandil
7- Kör kütük
8- Turşu
9- Bulut
10-Küfelik
11-Zom
lisedeyken en sevdiğim şarkılardan biriydi.
dream tv'yi açıp beklerdim. number one'da pek çıkmazdı.
dream tv'de "lyrics" diye bir program vardı. şarkının türkçe'si yazardı alt yazıda. şarkının sözlerini yazmak için pause-play yapardım. o zaman evde interneti bırak bilgisayar bile yoktu.
klibini çok severdim. halen de severim ve dinlerim.
dream tv'yi açıp beklerdim. number one'da pek çıkmazdı.
dream tv'de "lyrics" diye bir program vardı. şarkının türkçe'si yazardı alt yazıda. şarkının sözlerini yazmak için pause-play yapardım. o zaman evde interneti bırak bilgisayar bile yoktu.
klibini çok severdim. halen de severim ve dinlerim.
ilkokul 5. sınıfta aşık olup, 6. sınıftan itibaren çıktığım bir kız vardı. kumraldı ve yeşil gözleri vardı. süper lise vardı o zaman. puanlarımız iyiydi, aynı liseye gittik. ilişkimiz devam etti.
lise 1'deyken de el ele tutuşup, sarılıyorduk. fakat en ufak bir öpüşme girişimimiz bile olmuyordu. zaten el ele tutuşmak bile benim için zor bir olaydı en başlarda. neyse bir gün çamlıca'ya çıktık.
karşımızda istanbul manzarası vardı. o zamanlar üzerinde şiir yazan kitap şeklinde banklar vardı, o soluna ben sağına oturmuştum. sohbet edip, manzarayı izliyorduk. ufak ufak bana sokulduğunu iyi hatırlıyorum. benim elim ayağıma dolaşmıştı, çok seviyordum onu. salağa yatıp sağda yerde olan çantadan su alma ayağına eğildim. eğilirken de biraz daha sağa kaydım. fakat eğildikten sonra yüzümü ona çevirdiğimde artık çok geçti. nefesler dudaklarda hissediliyordu, aha gözünü kapadı kız dedim. ve ben de kapadım. sonra öpüştük. kafamdan kaynar sular döküldü sanki, karnım ağırdı o an. sonra öpüşme bitince gözler açıldı. bu utandı ben ise kafayı yedim. salakça bir ayağa kalkıp bir oturuyorum. bir süre hiç konuşmadık. sadece güldük ve ardından sarıldık. daha sonra da el ele sallana sallana çamlıca'dan geri indik.
bu arada bankın üzerinde de ümit yaşar oğuzcan'ın bir şiiri yazıyordu ama unuttum onu da.
lise 1'deyken de el ele tutuşup, sarılıyorduk. fakat en ufak bir öpüşme girişimimiz bile olmuyordu. zaten el ele tutuşmak bile benim için zor bir olaydı en başlarda. neyse bir gün çamlıca'ya çıktık.
karşımızda istanbul manzarası vardı. o zamanlar üzerinde şiir yazan kitap şeklinde banklar vardı, o soluna ben sağına oturmuştum. sohbet edip, manzarayı izliyorduk. ufak ufak bana sokulduğunu iyi hatırlıyorum. benim elim ayağıma dolaşmıştı, çok seviyordum onu. salağa yatıp sağda yerde olan çantadan su alma ayağına eğildim. eğilirken de biraz daha sağa kaydım. fakat eğildikten sonra yüzümü ona çevirdiğimde artık çok geçti. nefesler dudaklarda hissediliyordu, aha gözünü kapadı kız dedim. ve ben de kapadım. sonra öpüştük. kafamdan kaynar sular döküldü sanki, karnım ağırdı o an. sonra öpüşme bitince gözler açıldı. bu utandı ben ise kafayı yedim. salakça bir ayağa kalkıp bir oturuyorum. bir süre hiç konuşmadık. sadece güldük ve ardından sarıldık. daha sonra da el ele sallana sallana çamlıca'dan geri indik.
bu arada bankın üzerinde de ümit yaşar oğuzcan'ın bir şiiri yazıyordu ama unuttum onu da.
fatih akın'ın çekimlerini yaptığı ve yönettiği istanbul ve müzik temalı belgesel.
istanbul'un kozmopolitik hali, sınıflara bölünmüş şehir hayatı, şehrin müziği ile müthiş anlatılmış.
belgeselde Alexander Hacke adlı bir bass gitarist gün be gün farklı bir müzik insanı veya grubuyla bir araya geliyor. ve onlarla beraber içindeki müzik ile İstanbul'un nasıl değiştiğini konuşuyorlar.
ceza var, müzeyyen senar da var,
aynur doğan var, orhan gencebay da var.
duman var, sezen aksu da var.
brenna maccrimmon var, sokak müziği yapan gruplar da.
istanbul'un kozmopolitik hali, sınıflara bölünmüş şehir hayatı, şehrin müziği ile müthiş anlatılmış.
belgeselde Alexander Hacke adlı bir bass gitarist gün be gün farklı bir müzik insanı veya grubuyla bir araya geliyor. ve onlarla beraber içindeki müzik ile İstanbul'un nasıl değiştiğini konuşuyorlar.
ceza var, müzeyyen senar da var,
aynur doğan var, orhan gencebay da var.
duman var, sezen aksu da var.
brenna maccrimmon var, sokak müziği yapan gruplar da.
moria da fosforlum - cevriye
bu konuda ciddi anlamda sinirimi bozan bir durum var.
Türkçe olan bir kelime yerine, zamanla yabancı bir dilde olan kelime kullanılmaya başlanıyor. yetmiyor sonra o kelime yerine yine bir kelime daha ithal ediliyor.
örnek vermem gerekirse :
"dosyaları gözden geçirdim" demek zor geliyor, "kontrol" kelimesinin sonuna "etmek" getirilip "dosyaları kontrol ettim" diyor.
sonra plaza dili denen ve sinir harbi yaşatan abuk sabuk konuşma biçiminin de etkisiyle yetmiyor artık "dosyaları check ettim" diyor.
yazıktır, günahtır.
Türkçe olan bir kelime yerine, zamanla yabancı bir dilde olan kelime kullanılmaya başlanıyor. yetmiyor sonra o kelime yerine yine bir kelime daha ithal ediliyor.
örnek vermem gerekirse :
"dosyaları gözden geçirdim" demek zor geliyor, "kontrol" kelimesinin sonuna "etmek" getirilip "dosyaları kontrol ettim" diyor.
sonra plaza dili denen ve sinir harbi yaşatan abuk sabuk konuşma biçiminin de etkisiyle yetmiyor artık "dosyaları check ettim" diyor.
yazıktır, günahtır.
live aid ve live 8 gibi dünya çapında ilgi toplayan yardım konserlerinin organizatörüdür.
görüp de ulaşamadığın mesafe, en uzak mesafedir.
kimi zaman o mesafe yıldızlarla arandaki mesafedir.
kimi zaman bir masanın diğer ucundaki bir kişi ile arandaki yarım metrelik mesafedir.
kimi zaman o mesafe yıldızlarla arandaki mesafedir.
kimi zaman bir masanın diğer ucundaki bir kişi ile arandaki yarım metrelik mesafedir.
komser şekspir'de kadir inanır'ın atatürk büstü önündeki yakarışıdır.
yalnızken bazen ben de söylerim bu repliği ama bugün daha fazla söyledim.
"çok yalnızım be atam"
yalnızken bazen ben de söylerim bu repliği ama bugün daha fazla söyledim.
"çok yalnızım be atam"
Eğer rakı var ise masada ve de tek başına demleniyorsan...
yazarların hayatı film olsa, film sırasında çalacak şarkı veya fon müziklerdir.
pazarı pazartesiye bağlayan gece çalışmaya başlamak.
an itibariyle yaptığım gibi.
an itibariyle yaptığım gibi.
sokaktaki ayşegül ablayı içinde gördükten sonra sildiğim uygulamadır.
"şimdi iyi niyetlerimi bir bir yargılayıp asıyorum."
son minvalde iyi niyet bile olsan asılıyorsun.
son minvalde iyi niyet bile olsan asılıyorsun.
pilli bebek'in güzel şarkılarından biridir.
bana göre kabullenmişlik hissini yansıtan en iyi şarkı.
Bir siyah beyaz fotoğrafım ben
Tozlu raflardayım
Eski albümlerde
Yağmurlu günlerde
Alçak gönüllü bir su birikintisiyim
Şehrin karanlık sokaklarında
Donu düşük çocukların yaptığı
Kağıttan bir gemiyim
Yüzüyorum, yüzüyormuyum? Bilmiyorum ...
Bir gün batımıyım güneyde
Bir akşam vaktiyim
Ucuz bir şarabın şişesiyim denizde
Yüzüyorum, yüzüyormuyum?
Bilmiyormusun?
Bir gün bir yağmur sonrası
Siyah beyaz bir fotoğraf bulacaksın yerlerde
İşte o an bir kıpırtıyım yüreğinde
Ve iki damla yaş olacağım güneşli gözlerinde..
bana göre kabullenmişlik hissini yansıtan en iyi şarkı.
Bir siyah beyaz fotoğrafım ben
Tozlu raflardayım
Eski albümlerde
Yağmurlu günlerde
Alçak gönüllü bir su birikintisiyim
Şehrin karanlık sokaklarında
Donu düşük çocukların yaptığı
Kağıttan bir gemiyim
Yüzüyorum, yüzüyormuyum? Bilmiyorum ...
Bir gün batımıyım güneyde
Bir akşam vaktiyim
Ucuz bir şarabın şişesiyim denizde
Yüzüyorum, yüzüyormuyum?
Bilmiyormusun?
Bir gün bir yağmur sonrası
Siyah beyaz bir fotoğraf bulacaksın yerlerde
İşte o an bir kıpırtıyım yüreğinde
Ve iki damla yaş olacağım güneşli gözlerinde..
en az on defa izlediğim fakat yine de aklımdaki bir çok soruyu cevaplandıramadığım ve kurgusunu halen tam çözemediğim david lynch filmi.
kuzukulağı.
çocukken define arar gibi sokaktaki tüm bahçelerde, çimlerin arasında arardık. tadı ekşiydi, eriği andıran bir tadı vardı. Sanırım 10-15 senedir yemiyorum. ama tadı halen dilimde.
çocukken define arar gibi sokaktaki tüm bahçelerde, çimlerin arasında arardık. tadı ekşiydi, eriği andıran bir tadı vardı. Sanırım 10-15 senedir yemiyorum. ama tadı halen dilimde.
oğuz atay'ın bir kitabındaki cümleyi okumuş olan insandır.
" eğer tekrar kendin toplayacaksan, içini, derdini kimseye dökmeyeceksin."
" eğer tekrar kendin toplayacaksan, içini, derdini kimseye dökmeyeceksin."
bu savaş sonrasında yapılan kadeş anlaşmasının bir nüshası, halen istanbul arkeoloji müzesi'nde sergilenmektedir. tabi tabletin bazı parçaları artık yok.
efsanevi mavi sakal grubunun solistidir.
2012 yılında gökyüzü masmavi adlı bir solo albüm çıkarmıştır.
hiç sıkılmadan, yorulmadan dinlenecek bir albümdür.
sesi gerçekten sakinlik ve huzur veriyor. yorulmadan dinliyorsun. bir albüm daha çıkarsa pek fena sayılmaz.
albümdeki en sevdiğim şarkıyı da şuraya bırakayım :
"Küçük yalanlar ihtiyaçtan doğar"
2012 yılında gökyüzü masmavi adlı bir solo albüm çıkarmıştır.
hiç sıkılmadan, yorulmadan dinlenecek bir albümdür.
sesi gerçekten sakinlik ve huzur veriyor. yorulmadan dinliyorsun. bir albüm daha çıkarsa pek fena sayılmaz.
albümdeki en sevdiğim şarkıyı da şuraya bırakayım :
"Küçük yalanlar ihtiyaçtan doğar"
kara delik.
bir stephen hawking değiliz ama yine de konuşuruz bol bol.
bir stephen hawking değiliz ama yine de konuşuruz bol bol.
beyin yakan filmlerin başında gelir. insanı bir yerden alıp farklı bir yere götürüp orada bırakan bir film. burası spoiler olabilir ama film bir deja vuyu anlatıyor.
filmin sonunda olaylar açığa çıktığında, zincir tamamlandığında gary jules'un mad world şarkısı çalmaya başlar. o sahneyi çok severim. zira filmin soundtrackı da yine bu şarkıdır.
filmin sonunda olaylar açığa çıktığında, zincir tamamlandığında gary jules'un mad world şarkısı çalmaya başlar. o sahneyi çok severim. zira filmin soundtrackı da yine bu şarkıdır.
kulak memesinin 4-5 cm aşağısından, çene alt kemiği ile boynun birleştiği yerden.
bir de koklayarak öpmek elzemdir.
bir de koklayarak öpmek elzemdir.
niyeyse yakın bir zamanda bana intihar edip bu dünyadan göç edecekmiş gibi geliyor. ergenken dinlemeye başladığım bazı önemli isimler intihar ederek gitti (bkz:chris cornell), (bkz:dolores o riordan )gibi. umarım onun sonu öyle olmayacak.