Ukrayna ve Güney Rusya yerli halklarının karışımı ile 15. yüzyıl dolaylarında Don ve Dinyeper nehirleri civarında ortaya çıkan etnik topluluk.
Rusya'da 1917-1922 yılları arasında gerçekleşen Rus İç Savaşı sırasında Çarlık yanlısı Beyaz Orduların Kızıllara ve kendilerine destek vermeyen sivil halka yönelik şiddet ve katliam hareketlerine verilen isimdir.
Bolşevik Devrimi , Rus Devrimi ya da Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, ayrıca bilinen adı ile Ekim Ayaklanması. Rusya'da Jülyen takvimi'ne göre 25 Ekim 1917'de, (Miladi takvime göre 7 Kasım 1917) Petrograd'daki geçici hükümetin devrilerek iktidarın Lenin önderliğindeki Bolşeviklere geçmesini sağlayan ve Sovyetler Birliği'nin kurulmasına yol açan olaydır.
herhangi bir kültürel, etnik, aşiretsel, dini, ırksal grubun genel ülkeden sınırlarından ayrı bir otonom ya da özerklik talebini içeren terim. Günümüzde bazı devletlerin anayasaları (özellikle üniter devletler) bu ayrımların devletin ve toplumun temel esaslarını sarstığını iddia ederek ülkenin ulusal güvenliğine ciddi tehlike kaynağı kabul etmektedirler.
İrlanda Cumhuriyet Ordusu . Kuzey İrlanda'nın Birleşik Krallık'tan bağımsızlığını savunan, 1969 yılında aynı adı taşıyan yapının parçalanmasıyla ortaya çıkan ayrılıkçı örgüt.
İspanya ve Fransa sınırları içinde yaşayan Bask kökenli topluluğa ait bağımsız bir devlet kurma amacı güden Marksist-Leninist, ayrılıkçı örgüt. 20 Ekim 2011'de silahlı mücadeleye son verdiğini açıklamıştı.
bay pipo olarakta bilinen türk istihbaratçı.
Leonardo da Vinci'ye ait eski küçük bir not defterinde, daha önce sadece alakasız bir karalama gibi görülen notların tekrar incelenmesiyle , üstatın sürtünme kuvveti yasalarını öne sürülmeden 200 yıl önce tanımladığı anlaşıldı. Cambridge Üniversitesi'nden Prof. Ian Hutchings; da Vinci'nin sürtünme ile ilgili bu bilgiyi 20 yıl boyunca tasarladığı makinelerde nasıl uyguladığını gösterdi.
1493 tarihli da Vinci'ye ait mini not defteri (92 mm x 63 mm) bugün halen Victoria ve Albert Müzesi'nde tutuluyor. 1920'lerde müzenin önceki direktörü bu çizimleri , alakasız notlar olarak nitelendirmişti. Daha çok sayfanın üstünde Truvalı Helen olduğu düşünülen yaşlı kadın resminin altında yer alan, “ölümlü güzellik geçicidir ve devam etmez – mortal beauty passes and does not last” yazısına odaklanmıştı.
Fakat Prof. Hutchings çizimleri dikkatli inceledi ve daha önce ilişkisiz görülen kırmızı çizimlerin triboloji(sürtünme bilimi) ile alakalı olabileceğini belirledi. Sürtünme, aşınma ve yağlanma ile alakalı olan bu çizimler, sürtünme yasalarına ilişkin en erken yazılı kayıtlar olma özelliğini taşıyor. Bu çizimlerde askıda bir makara, birbiri üzerinde sürtünen birkaç blok görülüyor ki, zaten bu sürtünme ilişkisini göstermek için gerekli olan çizimlere benziyor.
“Bu çizimler ve yazı Leonardo'nun 1493 yılında sürtünmenin temellerini anladığını gösteriyor. O iki yüzey arasındaki sürtünme kuvvetinin yüzeyler arasındaki yükle doğru orantılı olduğunu ve sürtünmenin iki yüzey arasındaki görünen alandan bağımsız olduğunu biliyordu.Bugün sürtünme kanunları genellikle Fransız bilim adamı Guillaume Amontons'un, Leonardo'dan 200 yıl sonraki çalışmaları ile anılır,” diyor Prof. Hutchings.
Yine de tabi Amontons'da övgüyü hak etmiyor demiyoruz. Belki Vinci sürtünme kanunlarını keşfetmiş olabilir, fakat çalışmasının bu konuda bir etkisi olmamıştır. Öyle ki; Amontons çalışmalarını bağımsız olarak sonuçlandırmıştır.
Gerçekten da Vinci sürtünmeye ilişkin ilk sistematik çalışmalarını burada sergilemiştir. Bu mucit 20 yıllık çalışmasında tekerler ve akslar,vida dişleri ve makaralar arasındaki etkileşimleri analiz ederek sürtünmenin nasıl yararlı olabileceğini ve verimi düşürmede faydalı olabileceğine açıklık getirmiştir.
“Leonardo'nun çizimleri ve notları şüphesiz bazı deneylerden temel alıyordu, muhtemelen yağlanmış kontak noktalarından. Doğada yüzeylerin ve yağlanmanın sürtünmeye bağlı olduğuna minnettar olmalı. Bu sayede sürtünme kuvveti ve ağırlığı oranlarını anlayarak , diğerlerinin öngördüğünden çok daha incelikli bir kullanım yaratmış olmalıdır, “diyor Prof. Hutchings. Araştırma Wear araştırma dergisinde yayınlandı .
Kaynak : http://www.gizmag.com/da-vinci-laws-friction/44518/?li_source=LI&li_medium=default-widget
1493 tarihli da Vinci'ye ait mini not defteri (92 mm x 63 mm) bugün halen Victoria ve Albert Müzesi'nde tutuluyor. 1920'lerde müzenin önceki direktörü bu çizimleri , alakasız notlar olarak nitelendirmişti. Daha çok sayfanın üstünde Truvalı Helen olduğu düşünülen yaşlı kadın resminin altında yer alan, “ölümlü güzellik geçicidir ve devam etmez – mortal beauty passes and does not last” yazısına odaklanmıştı.
Fakat Prof. Hutchings çizimleri dikkatli inceledi ve daha önce ilişkisiz görülen kırmızı çizimlerin triboloji(sürtünme bilimi) ile alakalı olabileceğini belirledi. Sürtünme, aşınma ve yağlanma ile alakalı olan bu çizimler, sürtünme yasalarına ilişkin en erken yazılı kayıtlar olma özelliğini taşıyor. Bu çizimlerde askıda bir makara, birbiri üzerinde sürtünen birkaç blok görülüyor ki, zaten bu sürtünme ilişkisini göstermek için gerekli olan çizimlere benziyor.
“Bu çizimler ve yazı Leonardo'nun 1493 yılında sürtünmenin temellerini anladığını gösteriyor. O iki yüzey arasındaki sürtünme kuvvetinin yüzeyler arasındaki yükle doğru orantılı olduğunu ve sürtünmenin iki yüzey arasındaki görünen alandan bağımsız olduğunu biliyordu.Bugün sürtünme kanunları genellikle Fransız bilim adamı Guillaume Amontons'un, Leonardo'dan 200 yıl sonraki çalışmaları ile anılır,” diyor Prof. Hutchings.
Yine de tabi Amontons'da övgüyü hak etmiyor demiyoruz. Belki Vinci sürtünme kanunlarını keşfetmiş olabilir, fakat çalışmasının bu konuda bir etkisi olmamıştır. Öyle ki; Amontons çalışmalarını bağımsız olarak sonuçlandırmıştır.
Gerçekten da Vinci sürtünmeye ilişkin ilk sistematik çalışmalarını burada sergilemiştir. Bu mucit 20 yıllık çalışmasında tekerler ve akslar,vida dişleri ve makaralar arasındaki etkileşimleri analiz ederek sürtünmenin nasıl yararlı olabileceğini ve verimi düşürmede faydalı olabileceğine açıklık getirmiştir.
“Leonardo'nun çizimleri ve notları şüphesiz bazı deneylerden temel alıyordu, muhtemelen yağlanmış kontak noktalarından. Doğada yüzeylerin ve yağlanmanın sürtünmeye bağlı olduğuna minnettar olmalı. Bu sayede sürtünme kuvveti ve ağırlığı oranlarını anlayarak , diğerlerinin öngördüğünden çok daha incelikli bir kullanım yaratmış olmalıdır, “diyor Prof. Hutchings. Araştırma Wear araştırma dergisinde yayınlandı .
Kaynak : http://www.gizmag.com/da-vinci-laws-friction/44518/?li_source=LI&li_medium=default-widget
kısa/uzun giri ayırt etmeksizin okumaya çalışıyorum. arkadaşın dediği gibi birileri üşenmeyip araştırıp bu bilgileri bizim okumamız için yazmış.
iki kez rektefiye edilmiş aktif kömürden süzülmüş ve içilebilecek düzeye dek sulandırılımış saf alkoldür. Bunun için özel tat ve kokusu yoktur ve renksizdir.
birinci şahıs nişancı ve üçüncü şahıs nişancı türü aksiyon oyunları serisidir. Serideki oyunların dağıtımcısı Electronic Arts firması, geliştiricisi ise Digital Illusions CE'dir. Seride ilk olarak II. Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı gibi tarihsel konular ele alınmış, daha sonra ise modern savaşa geçilmiştir.
Colt's Manufacturing Company, Samuel Colt tarafından 1847'de ABD'nin Connecticut eyaletinde kurulmuş silah üretim şirketi.
genel anlamıyla suç karşılığında uygulanan bir yaptırımdır. Ceza Arapça kökenli bir kelimedir. Anlamı, yapılan kötü bir eylemin karşılığıdır.
Amerika Birleşik Devletleri'nin en kalabalık şehri ve dünyanın en kalabalık metropolitan alanlarından New York metropolitan bölgesinin merkezidir.
Emmy ödülünü kazanmış Amerikalı komedyen, yazar ve televizyon kişiliğidir. En çok NBC'nın talk show'u The Tonight Show with Conan O'Brien programıyla tanınmaktadır.
çoğunlukla içildiğinde yarattığı zihinsel ve fiziksel uyarıcı etkisi nedeniyle tüketilen yüksek kafeinli içecek türü. Enerji içecekleri gazlı veya gazsız olmalarının yanında içeriklerinde birçok bitki özü ve amino asitler ile şeker ve tatlandırıcılar bulunur. Sıklıkla spor içecekleri ile karıştırılan enerji içecekleri, hatalı olarak bu amaçla da kullanılır. Birçok markanın enerji içeceği çeşidi mevcuttur.
Tayland'daki bir enerji içeceğinin Avrupalı damak tadına uyarlanması ile oluşturulmuş Avusturyalı içecek ve aynı marka altında sportif organizasyonlar düzenleyen firma.
sagopa kajmer'in yeni şarkısı dinlemeye değer.
Arkada kalmış gözlerin sahipleri dertte
Yumuruktan güçlü sözlerle bu adam harpte
Ataklarım atak
An gelir, zaman “geIdim” der
Zevkten 4 köşe olan ring bana “savaş” der
Bir sert tavırla karşılarsa seni hayat
Bir dirsek darbesi kadar da can yaksa
Buna da dayanacak o gücü bulursun
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı hayatım? anlattım ben
Kaçıyorum iyi olmanın yetmediği o yerlerden
Karartan içimi kopkoyu renklerden
Topladım beni yerden, yerIe bir olduğum yerlerden ben
Eldivenler ellerimde, hayat ringimde
“Ding-dong” sesi ile king-kong uyanır içimde
Bir gong çalar, ben buz, soğuk kanlı
Fedaim biIeklerinden ilhaamlı
Güler yüzlü mü sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk arbedesi değil, sonuncusu asla, onun değil umrunda
Kendin gibi mi sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk saldırısı değil, sonuncusu asla
Kimisi dayanamaz fazla
Geleceği yakınıma alıp ona bakıp bakıp dalsam
Eğer bana iyi gelecekse
Gelmeyecekse yakınıma yanaştırmayıp uzak edebilsem kilometrelerce
Hey, bekle!
Beni al ve götür gitmek istediğim yerlere acele
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı? Anlattım!!
Karanlık hüküm sürer eğer ışıktan zerre yoksa
Bir an karanlık çöker güneş orada olsa da
Ben yalnızım kalabaIıkta
Milyon insan ortalıkta
Gördü gözüm, satıIık da kiralık da
Ne işim var değerIiyken şu değersiz parsada?
Dağıtırım toparlanmam biraz güç olsa da
4 tarafı tedirginlik çevrili bu arsada korkmuyorum
Korku çevremi aç kurt gibi sarsa da
Bildiğim şey biImediğimin üzerinde değil şu an
Sichuan biberi gibi aroması bir garip gelir tadana
Rutubetin çürüttüğü duvarlara badana
Olanları yapan olacaklar için daha hırslı
Gündüzler akşamIarımdan daha hızlı geçiyor
Yine beni seçiyor rastgele
Olsun, o çakaIsa ben hergele
Kemiklerin sağIam mı?
Bugün de hayatta olduğun için sevincimden ağlayayım mı?
Ben hep kendime böyle derim
Aynam şikayet yerim
Hikaye buysa kahraman benim
Eğer yaptıysam var bir nedenim
GüIer yüzlü mü sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk arbedesi değil, sonuncusu asla, onun değil umurunda
Kendin gibi mi sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk saldırısı değil, sonuncusu asla
Kimisi dayanamaz fazla
Geleceği yakınıma alıp ona bakıp bakıp dalsam
Eğer bana iyi gelecekse
Gelmeyecekse yakınıma yanaştırmayıp uzak edebilsem kiIometrelerce
Hey, bekle!
Beni al ve götür gitmek istediğim yerlere acele
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı? Anlattım!
Arkada kalmış gözlerin sahipleri dertte
Yumuruktan güçlü sözlerle bu adam harpte
Ataklarım atak
An gelir, zaman “geIdim” der
Zevkten 4 köşe olan ring bana “savaş” der
Bir sert tavırla karşılarsa seni hayat
Bir dirsek darbesi kadar da can yaksa
Buna da dayanacak o gücü bulursun
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı hayatım? anlattım ben
Kaçıyorum iyi olmanın yetmediği o yerlerden
Karartan içimi kopkoyu renklerden
Topladım beni yerden, yerIe bir olduğum yerlerden ben
Eldivenler ellerimde, hayat ringimde
“Ding-dong” sesi ile king-kong uyanır içimde
Bir gong çalar, ben buz, soğuk kanlı
Fedaim biIeklerinden ilhaamlı
Güler yüzlü mü sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk arbedesi değil, sonuncusu asla, onun değil umrunda
Kendin gibi mi sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk saldırısı değil, sonuncusu asla
Kimisi dayanamaz fazla
Geleceği yakınıma alıp ona bakıp bakıp dalsam
Eğer bana iyi gelecekse
Gelmeyecekse yakınıma yanaştırmayıp uzak edebilsem kilometrelerce
Hey, bekle!
Beni al ve götür gitmek istediğim yerlere acele
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı? Anlattım!!
Karanlık hüküm sürer eğer ışıktan zerre yoksa
Bir an karanlık çöker güneş orada olsa da
Ben yalnızım kalabaIıkta
Milyon insan ortalıkta
Gördü gözüm, satıIık da kiralık da
Ne işim var değerIiyken şu değersiz parsada?
Dağıtırım toparlanmam biraz güç olsa da
4 tarafı tedirginlik çevrili bu arsada korkmuyorum
Korku çevremi aç kurt gibi sarsa da
Bildiğim şey biImediğimin üzerinde değil şu an
Sichuan biberi gibi aroması bir garip gelir tadana
Rutubetin çürüttüğü duvarlara badana
Olanları yapan olacaklar için daha hırslı
Gündüzler akşamIarımdan daha hızlı geçiyor
Yine beni seçiyor rastgele
Olsun, o çakaIsa ben hergele
Kemiklerin sağIam mı?
Bugün de hayatta olduğun için sevincimden ağlayayım mı?
Ben hep kendime böyle derim
Aynam şikayet yerim
Hikaye buysa kahraman benim
Eğer yaptıysam var bir nedenim
GüIer yüzlü mü sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk arbedesi değil, sonuncusu asla, onun değil umurunda
Kendin gibi mi sandın?
Sertlik kanında var hayatın
Bu ilk saldırısı değil, sonuncusu asla
Kimisi dayanamaz fazla
Geleceği yakınıma alıp ona bakıp bakıp dalsam
Eğer bana iyi gelecekse
Gelmeyecekse yakınıma yanaştırmayıp uzak edebilsem kiIometrelerce
Hey, bekle!
Beni al ve götür gitmek istediğim yerlere acele
Sertlik kanında var hayatın, anladın mı? Anlattım!
Amerikalı elektronik müzik prodüktörü ve eski bestecidir. Los Angeles ve Kuzey Kaliforniya'da büyümüştür.
23 Temmuz 2004'de Londra'da kurulmuş bir e-spor takımı. Dünyanın birçok yerinde oyuncuya sahip olan Fnatic takımının Counter-Strike: Global Offensive, Dota 2 ve League of Legends gibi birçok oyunda takımı mevcut.
kötülükten, kavgalardan, savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sukunet, sessizlik, huzur içinde yaşamak olarak da tanımlanabilir.
kelime olarak barış ve uzlaşma anlamına gelir. Hukuki bir terim olarak sulh, ihtilaflı tarafların karşılıklı rıza ve fedakarlıklarıyla, aralarında bulunan hukuki ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlık ya da tereddütlü duruma son vermek için yaptıkları sözleşmeyi ifade eder.
istenmeyen tüylerden arınmak için kullanılan yapışkan çeşitli maddelerdir.
az önce berber'in beni yolmasıyla çektiğim acıya sebep olan cıvık madde.
az önce berber'in beni yolmasıyla çektiğim acıya sebep olan cıvık madde.
katlara, yatlara, çoook paraya mı ihtiyaç var gerçekten şen kahkahalar atabilmek için. üç kuruşa deniz kenarında yarım simit yesek, yarısını da tepemizde kanat çırpan beyaz deniz kuşlarıyla paylaşsak yetmez mi? parayla mı güneşe gülümsemek? içimizi ısıttığı için ona teşekkür etmek? yağmura topraklarımızı suladığı, ormanlarımızı beslediği için minnet duymak kaça? kaç para ister bizden, sabah uykulu gözlerle güneşin altında gerinen kediciğe "günaydın" desek? ne kadara mâl oluyor hırlı mıdır hırsız mıdır diye septik ruh hallerine girmeden yaşlı bir amcaya poşetlerini taşıması için yardım etmek? aman bugün de koyalım ekmek arası dometes peynirimizi çantaya, gidelim denizin kıyısına misafir olalım mavi sulara desek çok mu ediyor? birine "bugün harika görünüyorsun" demek, arkadaşın kızıyla iksir içip de ufalmış gibi akran olup çimenlerde yuvarlanmak (böylece kimse size manyak mı ne koskaca kadın/adam çimenlerde atlayıp zıplıyor diyemez), üzgün görünen bir dosta bir demet çiçek verip yüzüne ve dahası gözlerine yayılan gülümsemeyi izlemek gerçekten çok pahalı değil.. hemen şimdi annenizi arayıp "seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" demenin, telefonun karşı tarafında mutlulukla dolan gözlerinin, buğulu sesinin verdiği haz hayatta çok az şeyde var. ve bilin bakalım bu ne kadar? bedava!
mutlu olmak bedava! iş sadece mutlu olabilecek şeyleri görebilmekte. size ayrılan sürenin sonuna gelmeden, film bitmeden, son durağa varmadan ve toprağa karışmadan sahip olduklarınızı görüp onlara sarılmanın bence tam vaktidir...
mutlu olmak bedava! iş sadece mutlu olabilecek şeyleri görebilmekte. size ayrılan sürenin sonuna gelmeden, film bitmeden, son durağa varmadan ve toprağa karışmadan sahip olduklarınızı görüp onlara sarılmanın bence tam vaktidir...
gerçeklere giden yolun kapısını hayal kurmanın araladığını bilir, istediğin şeyin gerçekleşmesi için gözlerini kapatıp yumruklarını yeterince sıkman yetecekmiş gibi hissedersin. sonra sımsıkı gözlerinde imgeler belirmeye başlar. zamansızlık, mekansızlık ve kimsesizlik içinde giderek netleşir ve gerçeğe daha da yaklaşırlar. işte oradadır, elini atsan tutuverecekmişçesine yakın. paulo coelho'nun da dediği gibi, bir şeyi yürekten istersen, o gerçek olacaktır zaten. aşağıdaki masal tam da bununla ilgili:
eski ya da çok yeni zamanın birinde yaşayan bir 'hayalci kız'ın öyküsüdür bu. hayalci kız aklımıza ilk geldiği üzere çok hayal kurduğu için değil, hayal sattığı için 'hayalci' diye anılırmış. onun yaşadığı yerde ve zamanda insanlar hayal kurmayı ya unuttuklarından, ya çok zor bulduklarından ya da başkalarının hayallerini yaşamaya bayıldıklarından hayalci kız'a çok ihtiyaç varmış.
hayalci kız, satacağı hayalleri bazen kendiliğinden, bazen sipariş üzerine kurarmış. eli her işe yatkın olduğundan ve hızlıca gerçekleşsin diye hayallerin kah resmini yapar, kah ayrıntısını yazar, bunların hepsini hayalhane'de görücüye çıkarırmış. hayal peşinde koşanlar sık sık hayalhane'ye uğrar, duvardaki resimlere göz atar, hayal defteri'nden seçmece hayalleri okurlarmış. bir hayali satın almaya karar verdiklerinde, hayalci kız onları dinler, seçtikleri hayali kişiliklerine göre baştan yazar ya da çizer, hayalperestlerin içine sinince de güzel bir fiyata satarmış.
masal bu ya ve bütün masallarda olur ya, bir gün hayalhane'ye bir delikanlı gelmiş. hayal defterini pas geçip duvardaki resimlere yönelmiş. "işte", diye sevinçle söylenmiş kendine. "işte benim hayalim bu olmalı!"
"bunu bana verir misin?"
delikanlılarla arası işiyle olduğu kadar iyi olmayan bizim hayalci kız, yeni yazmakta olduğu hayallerden başını bile kaldırmadan cevaplamış:
"küçük hayallerin değeri küçük altın, büyüklerinkiyse büyük altın. siz küçük bir hayal seçtiniz, altını lütfen buraya ödeyiniz."
delikanlı şaşkın, bakakalmış. "hayalin küçüğü büyüğü olmasına mı şaşmalı, altınla satılmasına mı? ben bu hayali çok sevdim, ama altınım yok. ne yapabilirim?"
sinirden küplere binmiş bizim hayalci kız.
"sizin gibi çulsuz hayalperestler yüzünden zaten, piyasada kala kala kaldım bir ben. eskiden rekabet vardı, en büyük hayali kurup satan parsayı toplardı. her şeyin bir bedeli olmalı. karşılıksız hayal mi kaldı?"
"benim geldiğim topraklarda", demiş delikanlı, "hayal de bedava altın da. ikisinin değeri aynı olduğuna göre, ben de sana hayal vereyim bir kere. üstelik benimki büyük olacak, belki bu hayalhane'ye sığmayacak."
"vaktim fazla yok, karnım da senin hayaline pek tok. hayalini şuraya bırak, sonra da yoluna bak."
"peki", demiş delikanlı. çizivermiş oraya zihnindeki hayali, kırık ayrılmış hayalhane'den yüreği.
günler geçmiş sonra, aylar belki; hayalhane'yi temizlerken hayali buluvermiş bizimki. hiç görmediği renklerle bezeliymiş kağıt. kalbe benzer şekillerle, içinde en çok güneşin parladığı yıldızlarla, kendi boyu kadar çiçeklerle… bu kadar güzelliğe alışık olmayan hayalci kız gözlerini kapatmış, diğer bütün duyularını açmış: yıldızlara dokunmuş, çiçekleri dinlemiş, göğe kaldırmış başını, yağmurun tadına bakmış, eğilmiş toprağı koklamış. kalbe benzer şekillerin tam da kendi yüreği olduğunu fark etmiş sonra, afallamış. yıllardır minik hayalhanesinde ısmarlama hayaller peşinde kazanmışken parayı, nasıl da yok sayıverdiğini hatırlamış bizim delikanlıyı.
masal bu ya ve bütün masallarda olur ya, boyu kadar çiçeklerden güne en çok bakanı oluvermiş bizim delikanlı.
"sana", demiş "kalbimi sunmuştum işin başından aşkınken. benim geldiğim topraklarda yaşanacak hikayeler mutlaka tamamlanır ve hep mutlu sona ulaşır. aç şimdi gözlerini. karşında bulacaksın beni."
hayalci kız tereddütle açmış gözlerini, karşısında bulmuş delikanlıyı ve bütün sevgisini.
"ben" demiş delikanlı, "ders çıkarmayı çok severim her olaydan. sen söyle bakalım ne çıkarmalıyız bundan?"
"mutlu olmak için çok neden vardır" diye başlamış genç kız. "ne mutlu ki bunlardan en güzeli hayallerin aslında bedava olmasıdır."
"istediğin zaman gözlerini kapa ve açıver duyularını. tam da o an aralayacaksın hayallerine giden tüm kapıları."
eski ya da çok yeni zamanın birinde yaşayan bir 'hayalci kız'ın öyküsüdür bu. hayalci kız aklımıza ilk geldiği üzere çok hayal kurduğu için değil, hayal sattığı için 'hayalci' diye anılırmış. onun yaşadığı yerde ve zamanda insanlar hayal kurmayı ya unuttuklarından, ya çok zor bulduklarından ya da başkalarının hayallerini yaşamaya bayıldıklarından hayalci kız'a çok ihtiyaç varmış.
hayalci kız, satacağı hayalleri bazen kendiliğinden, bazen sipariş üzerine kurarmış. eli her işe yatkın olduğundan ve hızlıca gerçekleşsin diye hayallerin kah resmini yapar, kah ayrıntısını yazar, bunların hepsini hayalhane'de görücüye çıkarırmış. hayal peşinde koşanlar sık sık hayalhane'ye uğrar, duvardaki resimlere göz atar, hayal defteri'nden seçmece hayalleri okurlarmış. bir hayali satın almaya karar verdiklerinde, hayalci kız onları dinler, seçtikleri hayali kişiliklerine göre baştan yazar ya da çizer, hayalperestlerin içine sinince de güzel bir fiyata satarmış.
masal bu ya ve bütün masallarda olur ya, bir gün hayalhane'ye bir delikanlı gelmiş. hayal defterini pas geçip duvardaki resimlere yönelmiş. "işte", diye sevinçle söylenmiş kendine. "işte benim hayalim bu olmalı!"
"bunu bana verir misin?"
delikanlılarla arası işiyle olduğu kadar iyi olmayan bizim hayalci kız, yeni yazmakta olduğu hayallerden başını bile kaldırmadan cevaplamış:
"küçük hayallerin değeri küçük altın, büyüklerinkiyse büyük altın. siz küçük bir hayal seçtiniz, altını lütfen buraya ödeyiniz."
delikanlı şaşkın, bakakalmış. "hayalin küçüğü büyüğü olmasına mı şaşmalı, altınla satılmasına mı? ben bu hayali çok sevdim, ama altınım yok. ne yapabilirim?"
sinirden küplere binmiş bizim hayalci kız.
"sizin gibi çulsuz hayalperestler yüzünden zaten, piyasada kala kala kaldım bir ben. eskiden rekabet vardı, en büyük hayali kurup satan parsayı toplardı. her şeyin bir bedeli olmalı. karşılıksız hayal mi kaldı?"
"benim geldiğim topraklarda", demiş delikanlı, "hayal de bedava altın da. ikisinin değeri aynı olduğuna göre, ben de sana hayal vereyim bir kere. üstelik benimki büyük olacak, belki bu hayalhane'ye sığmayacak."
"vaktim fazla yok, karnım da senin hayaline pek tok. hayalini şuraya bırak, sonra da yoluna bak."
"peki", demiş delikanlı. çizivermiş oraya zihnindeki hayali, kırık ayrılmış hayalhane'den yüreği.
günler geçmiş sonra, aylar belki; hayalhane'yi temizlerken hayali buluvermiş bizimki. hiç görmediği renklerle bezeliymiş kağıt. kalbe benzer şekillerle, içinde en çok güneşin parladığı yıldızlarla, kendi boyu kadar çiçeklerle… bu kadar güzelliğe alışık olmayan hayalci kız gözlerini kapatmış, diğer bütün duyularını açmış: yıldızlara dokunmuş, çiçekleri dinlemiş, göğe kaldırmış başını, yağmurun tadına bakmış, eğilmiş toprağı koklamış. kalbe benzer şekillerin tam da kendi yüreği olduğunu fark etmiş sonra, afallamış. yıllardır minik hayalhanesinde ısmarlama hayaller peşinde kazanmışken parayı, nasıl da yok sayıverdiğini hatırlamış bizim delikanlıyı.
masal bu ya ve bütün masallarda olur ya, boyu kadar çiçeklerden güne en çok bakanı oluvermiş bizim delikanlı.
"sana", demiş "kalbimi sunmuştum işin başından aşkınken. benim geldiğim topraklarda yaşanacak hikayeler mutlaka tamamlanır ve hep mutlu sona ulaşır. aç şimdi gözlerini. karşında bulacaksın beni."
hayalci kız tereddütle açmış gözlerini, karşısında bulmuş delikanlıyı ve bütün sevgisini.
"ben" demiş delikanlı, "ders çıkarmayı çok severim her olaydan. sen söyle bakalım ne çıkarmalıyız bundan?"
"mutlu olmak için çok neden vardır" diye başlamış genç kız. "ne mutlu ki bunlardan en güzeli hayallerin aslında bedava olmasıdır."
"istediğin zaman gözlerini kapa ve açıver duyularını. tam da o an aralayacaksın hayallerine giden tüm kapıları."