İzmirin en sevdiğim hamurişi yiyeceğidir. O sıcacık ağızda bıraktığı o tat off olsa da yesek dedirten cinsten
“Mesafe koymak” bence oldukça kırıcı bir durumdur. Herkesin özel alanı vardır bu çok doğru ama insanlar hayatına aldığı kişiyi hayatını paylaşmak için alıyor. En yakını olması için kendine bile itiraf edemediğin şeyleri bilsin diye.Belirli bir zaman bu samimiyeti koruyup sonrasında mesafe koymak demek bana kalırsa senden beni dinlemenden derdime ortak olmandan sıkıldım biraz ben başkalarıyla samimi olayım onlardan sıkılınca sana gelirim demenin en kısa yolu.Bu dediğim ikili ilişkiler için geçerli mesafe koyma kavramı geldiğinde o ilişkiye bir üçüncü dahil olmuştur. Dostluk bakımından bakarsan artık o arkadaşlığın sona ermesi demektir. İnsanlar herkese güvenip dertlerini anlatamaz anlattığı insana da bunu yapmak arkadaşlığı bitirmek anlamına gelir. Tabi bu yazdıklarım kişisel görüşlerim karşı çıkmanız çok doğal ve olasıdır.
Bence her insanın bulunması gereken arkadaşıdır. Bu arkadaşlığı eleştirmek yerine daha da kuvvetlenmesini umut etmek en doğru karardır. Bakın bir kadın sevdiği adamın her şeyini ancak güvendiği başka bir adama anlatabilir. Bir kadına her şeyi anlatamaz kıskanır ya oda benim gibi görürse ya oda benim gibi bakmaya başlarsa korkusu içini kemirir. Ama bunu o güvendiği dostuna çok rahat bir şekil de anlatır çünkü kıskanacak bir durum olmaz. Hatta ondan taktikler alır bak erkekler bundan hoşlanmaz taktik verir bak bir kadına bunlar yapılmaz der. Ve her ne hikmetse o dostunuzu kıskanan sevgiliniz sizi öyle saçma bir anda bırakır gider ki günlerce o dostunuzun yanında ağlar onun tesellisine muhtaç olursunuz. İnsanların duygu düşünce ve hayalleriyle oynuyoruz hepimiz ama dostlarıyla oynamayı bırakın bu savaşta kaybeden her zaman siz olusunuz. Zeki insanlar kaybedecekleri savaşa girmezler.
Bir cinsiyete karşı düşmanlık beslemek varoluşu sorgulamadan yok saymaktır. Genel anlamda bakıldığında insan dışında hiç bir canlı türünde dişi yada erkek diye ayırım döz konusu olamazken insan ırkında kadın veyahut erkek diye ayırımın olması konuşmayı bilen ancak düşünemeyen toplumun gün yüzüne çıkarttığı içi boş bir kavramdır. İnsanlar doğarken dil din ırk ve cinsiyetini seçemezler.Kendi seçimi olmayan bir sebepten ötürü dışlanmak hor görülmek cinsel veya sözlü tacize maruz kalmak hiç bir insanlık etiğinde bulunmaz. Bizim seçmediğimiz bize sunulan özellikleri bir lütuf olarak algılamamız gerekirken bir şiddet türü olarak kullanmak acizliktir. Şiddetin her türlüsüne ayrım yapmadan karşı olmayı öğrendiğimiz zaman insan sıfatına layık olabiliriz. Herkes özgürdür. Herkesin hakları vardır ve herkes bu haklara saygı duymak zorundadır.
Üniversiteyi ilk kazandığım seneydi veda vakti gelmiş elimde valizler terminalde otobüsü bekliyoruz.Babam geldi gözleri dolmuş arada yanımızdan ayrılıp bir köşede ağladığını biliyorum.Neyse geldi yanıma otobüse bineceğim sarıldı bana gözyaşlarımı sildi “kızım kendinden başka kimseye güvenme ne olursa olsun baban her zaman yanında sen beni bir kere çağır ben dünyayı yıkar gelirim yanına değmeyecek insanlar için gözyaşlarını dökme sen benim en kıymetlimsin en değerlimsin seni sana emanet ediyorum” her sıkıntıya düştüğümde bu an belirir gözümün önüne derin bir iç çekip gücümü toplarım.
Aşk sonunda mutlaka yalnızlık var.
Bütün günümü birini düşünerek geçecek kadar rahat bir hayatım olmadı hiçbir zaman. Kira faturalar iş güç derken kendimi bile düşünemiyorum ama kendimi değilde başkasını düşündüğüm çok olmuştur.
Duayı bilmem ama şiiri çok güzeldir.
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı. Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa. Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı. Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir. İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı. Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı. Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için karnıma ve göğsüme
ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden
aşk ve ölüm bana yeniden
su ve ateş ve toprak
yeniden yorumlandı. Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak
rahma çağdaş terimlerle yanaşmak için
bana deha değil
belgeler gerekli
kanıtlar, ifadeler, resmi mühür ve imza
gençken
peşpeşe kaç gece yıllarca
acıyan, yumuşak yerlerime yaslanıp uçardım
bilmezdim neden bazı saatler
alaturka vakitlere ayarlı
neden karpuz sergilerinde lüküs yanar
yazgı desem
kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma
Tokat
aklıma bile gelmezdi
babam onbeşli olmasa. Meyan kökü kazarmış babam kırlarda
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler, Gide mesela.
Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm
her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana
gecenin anlamı tıkansın diye ıslık çalar
resimli bir kitaptan çalardım hayatımı
oysa hergün
merkep kiralayıp da kazılan kökleri
Forbes firmasına satan babamdı. Budur
işte bir daha korkmamak için korkmaz görünen korku
işte şehirleri bayındır gösteren yalan
işte mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
kelepçeler, sürgünler, gençlik acılarıyla
güç bela kurduğum cümle işte bu;
ten kaygusu yüklü ağır bir haç taşımaktan
tenimin olanca ağırlığı yok oldu.
Solgun evler, ölü bir dağ, iyice solmuş dudak
bile bir bir çınlayan
ihtilal haberidir
ve gecenin gümüş ipliklerden işlenmiş oluşu
nisan ayları gelince vücudu hafifletir
şahlanan grevler içinde kahkahalarım küstah
bakışlarım beyaz bulutlara karşı obur
marşlara ayarlanmak hevesindeki sesim
gider şehre ve şaraba yaltaklanarak
biraz ağlayabilmek için
fotoğraflar çektirir
babam
seferberlikte mekkâredir. İnsanın
gölgesiyle tanımlandığı bir çağda
marşlara düşer belki birkaç şey açıklamak
belki ruhların gölgesi
düşer de marşlara
mümkün olur babamı
varlık sancısıyla çağırmak:
Ezan sesi duyulmuyor
Haç dikilmiş minbere
Kâfir Yunan bayrak asmış
Camilere, her yere Öyle ise gel kardeşim
Hep verelim elele
Patlatalım bombaları
Çanlar sussun her yerde Çanlar sustu ve fakat
binlerce yılın yabancısı bir ses
değdi minarelere:Tanrı uludur Tanrı uludur
polistir babam
Cumhuriyetin bir kuludur
bense
anlamış değilim böyle maceralardan
ne Godiva geçer yoldan, ne bir kimse kör olur
yalnız
coşkunluğu karşısında içlendiğim şadırvan
nüfus cüzdanımda tuhaf
ekmek damgası durur
benim işim bulutlar arşınlamak gün boyu
etin ıslak tadına doğru
yavaş yavaş uyanmak
çocuk kemiklerinden yelkenler yapıp
hırsız cenazelerine bine bine
temiz döşeklerin ürpertisinden çeşme
korkak dualarından cibinlikler kurarak
dokunduğum banknotlardan tiksinmeyi itiraz
nakışsız yaşamakları
silâhlanmak sanarak
çıkardım
boğaza tıkanan lokmanın hartasını
çıkınımda güneşler halka dağıtmak için
halkı suvarmak bin saçlarımda bin ırmak
ıhtırdım caddeleri meğer ki mezarlarmış
hazırmış zaten duvar sıkılmış bir yumruğa
fly Pan-Am
drink Coca-Cola Tutun ve yüzleştirin hayatları
biri kör batakların çırpınışında kutsal
biri serkeş ama oldukça da haklı.
Ölümler
ölümlere ulanmakta ustadır
hayatsa bir başka hayata karşı. Orada
aşk ve çocuk
birbirine katışmaz
nasıl katışmıyorsa başaklara ağustos sıcağı
kendi tehlikesi peşinden gider insan
putların dahi damarından
aktığı güne kadar
sürdürür yorucu kovalamacayı. Hanidir görklü dünya dünyalar içre doğan?
Nerde, hangi yöremizde zihnin
tunç surlardan berkitilmiş ülkesi
ağzı bayat suyla çalkanmış çocuğa rahim olan
parti broşürleri yoksa kafiyeler mi?
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
Hayat
dört şeyle kaimdir, derdi babam
su ve ateş ve toprak.
Ve rüzgâr.
ona kendimi sonradan ben ekledim
pişirilmiş çamurun zifiri korkusunu
ham yüreğin pütürlerini geçtim
gövdemi alemlere zerkederek
varoldum kayrasıyla Varedenin
eşref-i mahlûkat
nedir bildim.
Yetimhaneye terk edilmiş bir çocuk gibi duvarın bir köşesine iç çeke çeke ağlamak istiyorum ağlayınca geçmediğini biliyorum ama ne bileyim ya geçerse
ayakkabılarını kapımın önünde görmeyi istiyorum!
çünkü bu,
seni seviyorum içine nal salmak demektir.
çünkü bu,
seni seviyorum içine nal salmak demektir.
Bilinçli kullanıldığı yer ve zamanda küfüre bile ihtiyaç duyulmayan bir söz kalıbıdır. Genelde bir trip cümlesi olarakta karşımıza çıkar.
Kendi bildiği bir şeyi karşısında ki insan bilmediği için aptal yerine koyan insanların hislerine ve düşüncelerine saygı duymayan dünyada ki tek dert kendilerininmiş gibi davranıp ilgi bekleyen ilgi gördükten sonra da sıkılan insanların topluca yakılıp soylarının tükenmesini tüm hücrelerimle istiyorum.
Depresyonda olduğum dönemlerden birinde kullandığım ilaçların dozunun artması bir hayli dengemi bozmuştu. İnançsız biri olarak cem evine gidip zikir çekmiştim. Bunu yaparken istediğim tek şey hayatıma biraz renk katmak olmuştu. Zikir bitiminde dedelerden birinin gelip evlat ne kadar allah aşığı bir insansın diye yaptığı o ağlamaklı konuşmanın karşısında cevap veremeyip din kavramından soğumam yaşadığım garip olaylardan bir tanesidir.
Arkadaki fon müziği ve görüntülerin kalitesi pek hoşuma gitmedi ama düşünülüp yapılması açısından elinize emeğinize sağlık.
Cehennem insanın kendisidir. Kendi hür iradesiyle yaptığı hataların cezalarını çekme sürecidir. Hata yapan insanın bu suçu başkalarına mâl etmesi gereksiz bir tutumdur. Her insan cehennemini kendi elleriyle hazırlar.
Kısa paça pantolon giyen saçları her zaman joleli olan gittiği cafelerde araba anahtarı sigara paketi ve cüzdanını masanın üzerine bırakan baba parası zengin zübbelerinin ekmek almaya bile arabayla gittiğini kanıtlar nitelikteki snapleri.
“Azınlık” burjuva sınıfının “çoğunluk” köleleri yönetmesi.
Vizyonsuzluk tam da bu olsa gerek. Batmak üzere kendi kendini parçalayan az gelişmiş çok konuşmuş eğitim alanında dünyanın sayılı kötü şartlarına sahip bir ülkeye öğrenci olmak için gelmek acınılası bir durum teşkil ediyor.
Yeni ve güzel oyunculardan biridir yıldızı cennet'in gözyaşları dizisiyle parlamaya başlamış başarılarının daim olması dileğiyle
Tüm dertleri sıkıntıları kederleri yüklendiğinden mütevellit omuzlarından öpmek gerekir.
21. yüz yılın en utanç verici yanlarından biridir zannımca. Sahteliğin yapmacıklığın rövaşta olduğu toplumda fotoğrafta kalan gülümsemelere bile güvenmemek gerek.
Eski sevgililerinizle olan fotoğraflara bakın gülümsemek fotoğraflarda bile kalmadı.
Eski sevgililerinizle olan fotoğraflara bakın gülümsemek fotoğraflarda bile kalmadı.