meclis tv izleme zamanlarında kalma olacak ki, akla hep kamer genç'i getiren parlemento kavramı.
1 büyük akıllı sığırın 50.000 kişiye girmesi olayıdır.
Adamın yaptığı dolandırmayı geçtim de böyle reklamlarda, yok tesis açılışlarında boy gösterip millete güven verme amaçlı "yarı ünlü" insanların orda bulunması çok ağır bi adilik.
Tamam insanımız da salak hemen kanıyor. Ama yeri geldiğinde sanatçı addedilen o şerefsizler nasıl bi vicdana sahip de kendilerini öyle bir dolandırıcılığa alet ediyorlar.
Millet "aa falanca dizide oynayan falanca da burda. Bak adamlar reklama ne kadar önem veriyor. Onları bile yanına çekmişler" derken adamlar bu insanların yüzüne baka baka yalan söylüyorlar.
Bu pis dolandırıcılık vakası içinde en çok kurulduğum nokta bu oldu.
Ama en nihayetinde başarılı bir iştir ve abartılmaması gerekendir.
Bu ülke banka hortumlamaları da gördü, ülkeyi dolandırıp yurtdışına uzayan siyasiler de gördü, ayakkabı kutularında yapılan yolsuzlukları da gör(me)dü.
Adamın yaptığı dolandırmayı geçtim de böyle reklamlarda, yok tesis açılışlarında boy gösterip millete güven verme amaçlı "yarı ünlü" insanların orda bulunması çok ağır bi adilik.
Tamam insanımız da salak hemen kanıyor. Ama yeri geldiğinde sanatçı addedilen o şerefsizler nasıl bi vicdana sahip de kendilerini öyle bir dolandırıcılığa alet ediyorlar.
Millet "aa falanca dizide oynayan falanca da burda. Bak adamlar reklama ne kadar önem veriyor. Onları bile yanına çekmişler" derken adamlar bu insanların yüzüne baka baka yalan söylüyorlar.
Bu pis dolandırıcılık vakası içinde en çok kurulduğum nokta bu oldu.
Ama en nihayetinde başarılı bir iştir ve abartılmaması gerekendir.
Bu ülke banka hortumlamaları da gördü, ülkeyi dolandırıp yurtdışına uzayan siyasiler de gördü, ayakkabı kutularında yapılan yolsuzlukları da gör(me)dü.
bir yalan.
kibirli insan, sevmek dediği o duygunun yalnızca bir kere ve bir kişi içinmiş olduğunu düşünerek kendini ve sahip olduğu o duyguyu yüceltir ve kutsallaştırır. O noktadan sonra karşıdaki kişinin ne yaptığı da önemsizdir. Sevmese bile, terk etse, ağzına sıçsa bile insan gururundan "benim sevgim senle ilgili değil ki, benim sevgim bir nedene bağlı değil ki" diyerek o kendini mahveden insanı hala sevmeye devam eder.
her şeyin sonu olduğu hayatında sonsuzluğa karşı büyük bir haz duyan insan bu hayranlığını kendi duygularına da yansıtmaya çalışır ve "insan bir kere sever" "öyle bir sevdik ki bir daha sevemedik" gibi sözlerle zamanla, tıpkı varolan her şey gibi, sönüp gitmesi gereken duygusunu boşu boşuna besler de besler
kibirli insan, sevmek dediği o duygunun yalnızca bir kere ve bir kişi içinmiş olduğunu düşünerek kendini ve sahip olduğu o duyguyu yüceltir ve kutsallaştırır. O noktadan sonra karşıdaki kişinin ne yaptığı da önemsizdir. Sevmese bile, terk etse, ağzına sıçsa bile insan gururundan "benim sevgim senle ilgili değil ki, benim sevgim bir nedene bağlı değil ki" diyerek o kendini mahveden insanı hala sevmeye devam eder.
her şeyin sonu olduğu hayatında sonsuzluğa karşı büyük bir haz duyan insan bu hayranlığını kendi duygularına da yansıtmaya çalışır ve "insan bir kere sever" "öyle bir sevdik ki bir daha sevemedik" gibi sözlerle zamanla, tıpkı varolan her şey gibi, sönüp gitmesi gereken duygusunu boşu boşuna besler de besler
bazen böyle dinleyici olmasa konuşası geliyor insanın. Tek başınayken yüksek sesle monologlar yapmayı çok seviyorum mesela ben. Hatta bazen kafam güzelken ses kaydına alıyorum bunları. Sonrasında dinliyorum ve bazen şaşırıyorum kendime. Yeni bir şey keşfediyormuşum gibi oluyor kendimle.
muhteşem uygulama.
xl Uber'e 6 kişi biniyoruz. nereye gidersek gidelim fazla gelmiyor. bölüşüyoruz en nihayetinde. hem de rahat bir yolculuk yapıyoruz. yıllardır sektörde tekelleşen taksicilerin kinlenmesi de tabiki de doğal bir reaksiyon. Ama uygulamadan Uber çağırıp da şöförü dövmek hiçbir şekilde açıklanamaz bir adilik.
xl Uber'e 6 kişi biniyoruz. nereye gidersek gidelim fazla gelmiyor. bölüşüyoruz en nihayetinde. hem de rahat bir yolculuk yapıyoruz. yıllardır sektörde tekelleşen taksicilerin kinlenmesi de tabiki de doğal bir reaksiyon. Ama uygulamadan Uber çağırıp da şöförü dövmek hiçbir şekilde açıklanamaz bir adilik.
İsminden ötürü muhakkak yanlış gelenlerin olacağı festivaldir. (bkz:illegal festival)
(bkz:three billboards outside ebbing missouri) başlığında yazdığım gibi Frances McDormand ve sam rockwell beni şaşırtmadı. Fakat shape of water'ın best picture alması cidden beni derinden yaraladı.
Ayrıca roger deakins da 14 adaylığın sonunda aldı oscarı.
Gary Oldman hak etti kesinlikle. "PUT the kettle on, i am bringing Oscar" bitirişi süperdi
Adettir;
T: seneye jimmy kimmel sunmasın dediğim organizasyon.
Ayrıca roger deakins da 14 adaylığın sonunda aldı oscarı.
Gary Oldman hak etti kesinlikle. "PUT the kettle on, i am bringing Oscar" bitirişi süperdi
Adettir;
T: seneye jimmy kimmel sunmasın dediğim organizasyon.
bir Martin McDonagh filmi.
Bu sene akademi ödüllerinde 7 adaylığı bulunuyor.
kızının tecavüz edilip öldürülmesinden 7 ay sonra olayın hala aydınlanmaması ve katillerin bulunmaması nedeniyle kasabanın polis güçlerine öfke besleyen Mildred Hayes (Francis mcdormand) radikal bir karar alıp bu öfkesini medyaya taşımak istiyor. İnsanların dikkatini çekmek için de kasabanın girişinde uzun zamandır kullanılmayan 3 billboard'u kiralıyor.
best picture ödülünde de adaylığı var ama call me by your name benim favorim. Fakat Francis mcdormand öyle bir oynamış ki best actress kategorisinde Oscar'ı alır diye düşünüyorum. Ayrıca sam Rockwell de polis memuru dixon rolüyle best supporting role'u alır gibi.
Bu sene akademi ödüllerinde 7 adaylığı bulunuyor.
kızının tecavüz edilip öldürülmesinden 7 ay sonra olayın hala aydınlanmaması ve katillerin bulunmaması nedeniyle kasabanın polis güçlerine öfke besleyen Mildred Hayes (Francis mcdormand) radikal bir karar alıp bu öfkesini medyaya taşımak istiyor. İnsanların dikkatini çekmek için de kasabanın girişinde uzun zamandır kullanılmayan 3 billboard'u kiralıyor.
best picture ödülünde de adaylığı var ama call me by your name benim favorim. Fakat Francis mcdormand öyle bir oynamış ki best actress kategorisinde Oscar'ı alır diye düşünüyorum. Ayrıca sam Rockwell de polis memuru dixon rolüyle best supporting role'u alır gibi.
https://www.postcrossing.com sitesi ile yaptığım eylem.
mektuptan çok kartpostal aslında sitenin olayı. Üye oluyorsunuz. Kendiniz hakkında kısa bir bio yazıyorsunuz. adresinizi yazıyorsunuz. Daha sonra site size rastgele başka bir üyenin adresini veriyor. Siz de kartpostal gönderiyorsunuz. Kartpostalı gönderirken sistemin size vermiş olduğu bir kodu da kartpostala yazıyorsunuz. Böylece kartpostalı alan kişi kartpostal eline ulaştığında siteye o kodu girerek kartpostalın ulaştığını teyit ediyor. Böylece siz profilinizde bir adet kartpostal göndermiş olarak görünüyorsunuz ve ayrıca sistem sizin adresinizi de başka birine gönderiyor.
Kartpostallar mektuptan daha az masraflı olduğu için kullanılıyor hem sizin adresiniz de kartpostal da yazmak zorunda değil gönderirken. Fakat isterseniz mektup zarfıyla da gönderebilirsiniz. Böylelikle zarfın içine küçük hediyeler koyma şansınız da oluyor.
Yapın, çevrenizdekilere de yaptırın.
mektuptan çok kartpostal aslında sitenin olayı. Üye oluyorsunuz. Kendiniz hakkında kısa bir bio yazıyorsunuz. adresinizi yazıyorsunuz. Daha sonra site size rastgele başka bir üyenin adresini veriyor. Siz de kartpostal gönderiyorsunuz. Kartpostalı gönderirken sistemin size vermiş olduğu bir kodu da kartpostala yazıyorsunuz. Böylece kartpostalı alan kişi kartpostal eline ulaştığında siteye o kodu girerek kartpostalın ulaştığını teyit ediyor. Böylece siz profilinizde bir adet kartpostal göndermiş olarak görünüyorsunuz ve ayrıca sistem sizin adresinizi de başka birine gönderiyor.
Kartpostallar mektuptan daha az masraflı olduğu için kullanılıyor hem sizin adresiniz de kartpostal da yazmak zorunda değil gönderirken. Fakat isterseniz mektup zarfıyla da gönderebilirsiniz. Böylelikle zarfın içine küçük hediyeler koyma şansınız da oluyor.
Yapın, çevrenizdekilere de yaptırın.
Regl olan kadının doğal afete sebep olacak kadar "lanetli" ve "pis" olması
Kadının yalnızca doğurganlığı nedeniyle bir değere sahip olması ve çocuk sahibi olamayan kadınların hor görülmesi
Kadının erkek tarafından korunmaya ihtiyaç duyan zavallı bir varlık olarak görülmesi..
Bu ve bunun gibi aşağılık düşünceler din menşeili oluyor nedense. Herhangi bir spesifik dini -islam, hinduizm- hedef almadan yazıyorum. Ama tüm bu kadın istismarı ve hatta ileriye giderek kadını metalaştırma kültürü tamamen olmasa da birçok toplumda din temelli.
Şimdi denecek ki x dini kadınlara değer veriyor onları koruyacak kurallar, teamüller getirmiş.
Sorun da bu kesinlikle. Yalnızca eril bir olgu tarafından korunulacağı düşünülen kadın toplumda yalnız kaldığında başına gelmeyen kalmıyor.
"Yalnız gezmeseymiş" "babası abisi yok mu bu ne" "bi yere giderse takın kuzenlerini peşine" vs vs
Bu erkek olmadan kadın zayıftır yanılgısı ve tabusu yüzünden dolmuşa yalnız binen kadınlar tecavüze uğrayıp yüzü tanınmasın diye yakılıyor. Yalnız yaşayan üniversite öğrencisi kız evine modem bağlamaya gelen yaratık tarafından işkence edilip tecavüze uğradıktan sonra kendi evinde elleri bağlı ölü olarak bulunuyor.
Başlıktan saptı konu biraz farkındayım. Ama inanın bu uygulama ile en masum sandığımız kız-erkek ayrımı yapan kültürel ögelerin hiçbir farkı yok. Zamanla bunlar patriarkal düzende toplum normu haline geliyor ve kadını yaşadığı biyolojik durumdan dolayı kınar ve lanetler hale geliyoruz.
Din bunu emrediyor demiyorum tabiki de. Bu anlaşılmasın. Demek istediğim küçük ve önemsiz sandığımız din kaynaklı öğretiler bilinçli bir şekilde aşılanmadığında çok kolay bir şekilde istismar edilmeye uygun.
Bu nedenledir ki toplumsal cinsiyet eğitimi başlı başına öncelik olması gereken bir şeydir çocuk eğitiminde. Dinden, kültürden bağımsız bir şekilde bireylerin kadın-erkek ilişkisini öğrenmesi gerekiyor sağlıklı bir toplum olabilmemiz için.
Velhasıl, amacımız bu konularda bir şeyler yazıp teorisyenlik yapıp negatif olarak eleştirel yaklaşmaktansa pratikte gerekeni yapmak olmalı. Doğuştan gelen doğru sandığımız birçok eğilim o kadar yanlış ki. Çocuklarımızı, küçük yeğenlerimizi yetiştirirken bile en küçük ayrıntıya kadar özen göstermeliyiz ki büyüdüklerinde kafaları bu yanlış algılarla dolu bireyler olmasınlar.
Adetttir, tanım: manasız bir kültürel tabu nedeniyle bir insanın hayatına mal olan olay.
Kadının yalnızca doğurganlığı nedeniyle bir değere sahip olması ve çocuk sahibi olamayan kadınların hor görülmesi
Kadının erkek tarafından korunmaya ihtiyaç duyan zavallı bir varlık olarak görülmesi..
Bu ve bunun gibi aşağılık düşünceler din menşeili oluyor nedense. Herhangi bir spesifik dini -islam, hinduizm- hedef almadan yazıyorum. Ama tüm bu kadın istismarı ve hatta ileriye giderek kadını metalaştırma kültürü tamamen olmasa da birçok toplumda din temelli.
Şimdi denecek ki x dini kadınlara değer veriyor onları koruyacak kurallar, teamüller getirmiş.
Sorun da bu kesinlikle. Yalnızca eril bir olgu tarafından korunulacağı düşünülen kadın toplumda yalnız kaldığında başına gelmeyen kalmıyor.
"Yalnız gezmeseymiş" "babası abisi yok mu bu ne" "bi yere giderse takın kuzenlerini peşine" vs vs
Bu erkek olmadan kadın zayıftır yanılgısı ve tabusu yüzünden dolmuşa yalnız binen kadınlar tecavüze uğrayıp yüzü tanınmasın diye yakılıyor. Yalnız yaşayan üniversite öğrencisi kız evine modem bağlamaya gelen yaratık tarafından işkence edilip tecavüze uğradıktan sonra kendi evinde elleri bağlı ölü olarak bulunuyor.
Başlıktan saptı konu biraz farkındayım. Ama inanın bu uygulama ile en masum sandığımız kız-erkek ayrımı yapan kültürel ögelerin hiçbir farkı yok. Zamanla bunlar patriarkal düzende toplum normu haline geliyor ve kadını yaşadığı biyolojik durumdan dolayı kınar ve lanetler hale geliyoruz.
Din bunu emrediyor demiyorum tabiki de. Bu anlaşılmasın. Demek istediğim küçük ve önemsiz sandığımız din kaynaklı öğretiler bilinçli bir şekilde aşılanmadığında çok kolay bir şekilde istismar edilmeye uygun.
Bu nedenledir ki toplumsal cinsiyet eğitimi başlı başına öncelik olması gereken bir şeydir çocuk eğitiminde. Dinden, kültürden bağımsız bir şekilde bireylerin kadın-erkek ilişkisini öğrenmesi gerekiyor sağlıklı bir toplum olabilmemiz için.
Velhasıl, amacımız bu konularda bir şeyler yazıp teorisyenlik yapıp negatif olarak eleştirel yaklaşmaktansa pratikte gerekeni yapmak olmalı. Doğuştan gelen doğru sandığımız birçok eğilim o kadar yanlış ki. Çocuklarımızı, küçük yeğenlerimizi yetiştirirken bile en küçük ayrıntıya kadar özen göstermeliyiz ki büyüdüklerinde kafaları bu yanlış algılarla dolu bireyler olmasınlar.
Adetttir, tanım: manasız bir kültürel tabu nedeniyle bir insanın hayatına mal olan olay.
Erzincanlı şair.
Senin
Emekçin
Olaydım
Şen
Olası
Türküsü
Elvan
Elvan
Burcu
Burcu
Kokun
Gelir
Bana
Türkiyem.
Senin
Emekçin
Olaydım
Şen
Olası
Türküsü
Elvan
Elvan
Burcu
Burcu
Kokun
Gelir
Bana
Türkiyem.
(bkz:harun yahya)
"Ben sadece görevimi yaptım. Görevimizi yaptığımız için övünemeyiz." Diyecek kadar alçakgönüllü, "bizim iki gücümüz var. Hak ve halk" diyecek kadar da milletine sadık bir siyasetçi.
Ayrıca çok beyefendi bir insan olduğunu birinci ağızdan dinlediğim insan. Komşumuz emekli polis ali abi anlatırdı. Korumalığını yaptığı dönemlerde Kendisine ali bey ve siz diyerek konuşurmuş.
Ayrıca robert mezunudur. Harvard üniversitesinde de sosyal psikoloji üzerine de çalışmaları vardır.
Ayrıca çok beyefendi bir insan olduğunu birinci ağızdan dinlediğim insan. Komşumuz emekli polis ali abi anlatırdı. Korumalığını yaptığı dönemlerde Kendisine ali bey ve siz diyerek konuşurmuş.
Ayrıca robert mezunudur. Harvard üniversitesinde de sosyal psikoloji üzerine de çalışmaları vardır.
Samsung note serisi bir örneğidir.
Bunu malum insanlar için söyleyenlerin işveren oldukları yerde çalışanlarına da söyleyip söylemediği merak ettiğim beyan.
-insan kaynaklarındaki mustafa var ya. Çalıyormuş efendim?
+Olsun. Çalıyor ama çalışıyor
-insan kaynaklarındaki mustafa var ya. Çalıyormuş efendim?
+Olsun. Çalıyor ama çalışıyor
bir Netflix dizisi.
esas oğlan 17 James küçüklüğünden beri hava öldüren sayko bir çocuk. esas kızımız Alyssia ise babasız büyüyen topluma zerre saygısı olmayan bir tiptir. Dizi, alyssia'nın james ile sevgili olmak, James'in ise onu öldürmek için onla yakınlaşmak istemesi ile başlar.
bir teenage drama severi değilimdir. Fakat bu hikaye psikopat bir erkek ve sosyopat bir kızın nasıl zaman içerisinde ilişki kurduğuna yaşadıkları olağandışı olaylara rağmen birbirbilerine bağlanma ve aşık olma sürecini nasıl düzgün yaşadıklarını anlatış şekliyle çok hoşuma gitti. Ayrıca yan karakterlerin de, verilen çok küçük detaylarla, hayatları anlamaya çalışmak da dizinin eğlenceli tarafıydı.
dizi 20 'şer dakikalık bölümlerden oluşuyor.
esas oğlan 17 James küçüklüğünden beri hava öldüren sayko bir çocuk. esas kızımız Alyssia ise babasız büyüyen topluma zerre saygısı olmayan bir tiptir. Dizi, alyssia'nın james ile sevgili olmak, James'in ise onu öldürmek için onla yakınlaşmak istemesi ile başlar.
bir teenage drama severi değilimdir. Fakat bu hikaye psikopat bir erkek ve sosyopat bir kızın nasıl zaman içerisinde ilişki kurduğuna yaşadıkları olağandışı olaylara rağmen birbirbilerine bağlanma ve aşık olma sürecini nasıl düzgün yaşadıklarını anlatış şekliyle çok hoşuma gitti. Ayrıca yan karakterlerin de, verilen çok küçük detaylarla, hayatları anlamaya çalışmak da dizinin eğlenceli tarafıydı.
dizi 20 'şer dakikalık bölümlerden oluşuyor.
annemin hint dizilerine hasta olduğu zamanlarda Elazığ'da bir etkinlikte tanıştığım bir hint arkadaşa rica etmiştim. Video çekip anneme yollamıştık. Annem de whatsapptan "namaassttee" diye ses kaydı atmıştı. Bu da bir anımdır.
bütün kapıları kapar üstüme
bütün perdeleri inik
ne bir mendil mavilik
ne bir avuç yıldız.
bizi burda mı bastıracak ölüm
biz bu şehirden gülüm
çıkamayacak mıyız?
3 Ağustos 1959, Laypzig
bütün perdeleri inik
ne bir mendil mavilik
ne bir avuç yıldız.
bizi burda mı bastıracak ölüm
biz bu şehirden gülüm
çıkamayacak mıyız?
3 Ağustos 1959, Laypzig
Üstad, Mayakovski ile tanışmasını büyük insanlık kendi sesinden şiirler kitabında bulunan ve Paris'te yapılmış olan bir röportajda şöyle anlatıyor:
Onunla ilk Moskova'da tanıştım. Sene 1922'ydi. 1922'nin son günleri. Bir kız arkadaşım vardı, genç bir rus kızı. Beni oturduğu yere davet etti. bir otelde kalıyordu. odasına girdim. küçücük bir odaydı ve içerisi öyle dumanlıydı ki insan önünü zor görebiliyordu. içerideki herkes bağırıyordu. ama bir bas ses bütün bu haykırışların üstüne çıkıyordu, bir çan sesi gibi hepsini bastırıyordu. o çan sesini işitmekle kalmadım, çan kulesini de gördüm, deyim yerindeyse. dev gibi bir çan kulesi.
sonra bizi tanıştırdılar. onun Mayakovski olduğunu söylediler. tabii onu ismen tanıyordum. o sırada rusça okuyamıyordum, ama adını biliyordum. daha o zamadan sovyetler birliği'nde çok tanınmış bir şairdi, ama sanırım tüm dünyada da, en azından edebi çevrelerde tanınıyordu. bizi tanıştırdıklarında 19 yaşımdaydım o sırada, beni genç bir türk şairi diye takdim ettiler. bana karşı o kadar sade bir içtenlik içinde davrandı ki, hemen gönlümü fethetti. sonra şiirlerinden birini söylemesini rica ettim. çünkü bizim devrimizde şiirler daha çok şarkı gibi okunurdu, büyük şairimiz Yahya Kemal'in stili böyleydi, her dize nostaljik ve oryantal bir şarkı gibi uzatılarak söylenirdi, çok neşeli şiirler bile biz söylediğimizde çok hüzünlü bir hal alırlardı.
Mayakovski şiirlerinden birini söylemeye başlayınca ki hiçbir şey anlamıyordum, kafama darbeler iniyor gibi oldu, enerji doluydu, çok dinamikti. o zaman birdenbire anladım ki o, bir merdiven çıkar gibi yazan bir şairdi; rusça bilmediğim için arkadaşlarımdan birine çevirmesini rica ettim. ama herhalde o da yeterince rusça bilmiyordu, bunun çevrilemez bir şey olduğunu söyledi. ama ben onun böyle yazdığını anlamıştım yine de, siz böyle mi yazıyorsunuz diye sordum, gülerek evet dedi.
Onunla ilk Moskova'da tanıştım. Sene 1922'ydi. 1922'nin son günleri. Bir kız arkadaşım vardı, genç bir rus kızı. Beni oturduğu yere davet etti. bir otelde kalıyordu. odasına girdim. küçücük bir odaydı ve içerisi öyle dumanlıydı ki insan önünü zor görebiliyordu. içerideki herkes bağırıyordu. ama bir bas ses bütün bu haykırışların üstüne çıkıyordu, bir çan sesi gibi hepsini bastırıyordu. o çan sesini işitmekle kalmadım, çan kulesini de gördüm, deyim yerindeyse. dev gibi bir çan kulesi.
sonra bizi tanıştırdılar. onun Mayakovski olduğunu söylediler. tabii onu ismen tanıyordum. o sırada rusça okuyamıyordum, ama adını biliyordum. daha o zamadan sovyetler birliği'nde çok tanınmış bir şairdi, ama sanırım tüm dünyada da, en azından edebi çevrelerde tanınıyordu. bizi tanıştırdıklarında 19 yaşımdaydım o sırada, beni genç bir türk şairi diye takdim ettiler. bana karşı o kadar sade bir içtenlik içinde davrandı ki, hemen gönlümü fethetti. sonra şiirlerinden birini söylemesini rica ettim. çünkü bizim devrimizde şiirler daha çok şarkı gibi okunurdu, büyük şairimiz Yahya Kemal'in stili böyleydi, her dize nostaljik ve oryantal bir şarkı gibi uzatılarak söylenirdi, çok neşeli şiirler bile biz söylediğimizde çok hüzünlü bir hal alırlardı.
Mayakovski şiirlerinden birini söylemeye başlayınca ki hiçbir şey anlamıyordum, kafama darbeler iniyor gibi oldu, enerji doluydu, çok dinamikti. o zaman birdenbire anladım ki o, bir merdiven çıkar gibi yazan bir şairdi; rusça bilmediğim için arkadaşlarımdan birine çevirmesini rica ettim. ama herhalde o da yeterince rusça bilmiyordu, bunun çevrilemez bir şey olduğunu söyledi. ama ben onun böyle yazdığını anlamıştım yine de, siz böyle mi yazıyorsunuz diye sordum, gülerek evet dedi.
iskoç olanında (bkz:scotch) ballantine's, amerikan olanında (bkz:bourbon) jim beam sevdiğim içki türü.
scotch mı bourbon mı versusunda ise Hollywood effect yüzünden bourbon derim.
zenginsozluk.com/foto
scotch mı bourbon mı versusunda ise Hollywood effect yüzünden bourbon derim.
zenginsozluk.com/foto