Benmişim. Bugünden itibaren kibrime karşı savaş açtım. Onu anlayabilmek için ondan uzaklaşmak... Belki, isa gibi yaklaşıp bana zarar verse bile diğer yanağımı uzatmak. (: Anlama çabasını buraya oturtabiliriz. Ego, insanın öteki hakkında hiçbir düşüncesi olmadığında olanaksız kılınıyor zaten ( dolayısıyla kendisi hakkında da ).
yerini tatlı ve huzurlu bir doğurganlık dönemine bırakmışsa ne mutlu. kibele hiç de 25 yaşında durmaz mesela. varsın aphrodite'in aldatıcı güzelliği 25 yaşında olsun; yüce verici hera'dır sonsuz olan.
Midesi bulanıyor biraz, zihinsel anlamda. Okurken, cümleye başlarken bütün bu şeylerin fazla, çok fazla olduğu hissi. Gerek olmadığı hissi bunlara. Daha doğrusu bir his değil bu; düşünce. Beyhude görünen şeyler karşısında değerli hissetmek değil; beyhude görünen şeyler karşısında beyhude hissetmek.
bünyesinde "samimiyet" ve benzeri kelimeler barındıran bir dili konuşan yerli insanlar, genellikle samimiyetsizlik ve güvensizlik üretirler. samimiyetin gerçekten yaşandığı topluluklarda herhangi bir kelimeye ihtiyaç duyulmaz. Dil en çok da tahammülsüzlüklerimiz sırasında devreye girer.
hayatından memnun olmayan; etraflıca öngöremediği diplomasıyla birlikte birden pazarlanmaya başlanan insanın öfkesi, samimiyet kılığına girer (nefretiyse aşk kisvesinde sunar kendisini). ondan uzak durmak gerekir ama ondan uzak durmak, neredeyse ona yakın durmak demektir; birinden uzaklaşmaya çabalanırken, gayriihtiyari, bir başkasına yaklaşılır (en iyi ihtimalle kendine yaklaşır insan). sonra, samimiyetsiz, yalan`ı dışlar. hayatında hiç yalan söylemediğini düşünür; çünkü söylediği yalanlar öylesine dehşet vericidir ki, sarıp sarmalayarak kendi derinliklerine gömmüştür onları -artık göz önünde değillerdir. insanın kanını donduracak işkence sahneleri için, uykularına misafir olmak gerekir onun.
son olarak bir hitler ya da bir neron güzellemesi yapmayacağım, fakat belki şaşırtıcı farkındalık düzeyiyle neron'u, samimi olduğunu başkalarından öğrenmek zorunda kalan (onay almak zorunda kalan) hitler'den ayırabilirim. bir topluluğun önünde edilmiş ve edilecek bütün yeminler, insanın dehşet verici tarihinden izler içerir. tarihinden dehşet almayan insandır samimiyetsiz.
hayatından memnun olmayan; etraflıca öngöremediği diplomasıyla birlikte birden pazarlanmaya başlanan insanın öfkesi, samimiyet kılığına girer (nefretiyse aşk kisvesinde sunar kendisini). ondan uzak durmak gerekir ama ondan uzak durmak, neredeyse ona yakın durmak demektir; birinden uzaklaşmaya çabalanırken, gayriihtiyari, bir başkasına yaklaşılır (en iyi ihtimalle kendine yaklaşır insan). sonra, samimiyetsiz, yalan`ı dışlar. hayatında hiç yalan söylemediğini düşünür; çünkü söylediği yalanlar öylesine dehşet vericidir ki, sarıp sarmalayarak kendi derinliklerine gömmüştür onları -artık göz önünde değillerdir. insanın kanını donduracak işkence sahneleri için, uykularına misafir olmak gerekir onun.
son olarak bir hitler ya da bir neron güzellemesi yapmayacağım, fakat belki şaşırtıcı farkındalık düzeyiyle neron'u, samimi olduğunu başkalarından öğrenmek zorunda kalan (onay almak zorunda kalan) hitler'den ayırabilirim. bir topluluğun önünde edilmiş ve edilecek bütün yeminler, insanın dehşet verici tarihinden izler içerir. tarihinden dehşet almayan insandır samimiyetsiz.
“Son çığlığım
bari sen
yandığımı bildir, inleyerek, yüzyıllara.”
bari sen
yandığımı bildir, inleyerek, yüzyıllara.”
Balık restaurantlarının vazgeçilmezi. Portakal aromalısı fena yedirir.
insan, benliğinin en güzel kısmına, onu verince sahip oluyor; birine, bir şeye, bir bilinmeyene, neye olursa. onun kendi içinde, müspet bir değere sahip pek az şey oluyor ve o, bunlar ya da başka şeyler üzerinde hak iddia ettikçe ya da bunda ısrar ettikçe kendi içine kaçıyor bütün değerler.
(bkz:bağlılık)
(bkz:bağlılık)
ıslak bir misantropist rüyası.
kendini gerçekleştirememiş bir özün, varoluşa duyduğu nefretin yansıması.
bir zamanlar "prensip olarak insan sevmiyorum." gibi bir duvar yazısı vardı. Hatırlayınız!
kendini gerçekleştirememiş bir özün, varoluşa duyduğu nefretin yansıması.
bir zamanlar "prensip olarak insan sevmiyorum." gibi bir duvar yazısı vardı. Hatırlayınız!
"boş vakit" kavramına sıkışıp kalmış bir takip, bir keşif, bir pursuit, bir la chasse seviyesine indirgenmiş çabalar toplamı.
(bkz:aylaklığa övgü)
(bkz:aylaklığa övgü)
“this be the verse"'e atıfta bulunmak gerekirse, tam çevirisiyle, anne-baba tarafından sikilip atılmamış evlatların yaşamı. kısaca, mütevazı bir boş küme. sanayi devrimi'nden ve fransız ayak takımının ihtilalinden önce kralların saraylarında ve düklerin şatolarında genişlemiş olan zaman, günün şartlarında daralıyor. insanlar geçmişte bir krala karşı hakiki (sevgi cinsinden ifadesi bulunmayan) bir nefret besleyebilmişken, günün dünyasında üst düzey bir idareciye yönelik gerçek (estetik haz kaynağı) bir nefret örneğine rastlamak oldukça zor -bulunabilecek en gerçek nefret, ifade edilememiş hayranlıktan ibaret.
etrafında dönüp duran, fakat asla içeri giremeyeceği için dışarıda kalan ve dolaylanan her şey, önemli hissetmeye ve terk edilmişliğe karşı bire bir çözüm sunar.
Bir ölçü birimi olmadığını düşünüyorum. Çünkü ölçmenin analitik; bölüp parçalama sevdalısı bir girişim olduğu fikrindeyim. Derinlik , yekpare bir duygu. Metresi, fiti yok. Her şeyin bir olduğu; birbirinden ayrı şeylerin ve dolayısıyla onların arasını dolduran bilginin olmadığı hissine gebe bu derinlik.
Bilincin karanlık yeraltına ya da dış dünyalarına sefer yapan seyyah olmaktır. Oysa akıl sağlığını tehlikeye atıyor görüntüsü veren kişi yalnızca delinin teki olarak görülüp bir kenara fırlatılma riskine girer.
Yollar tuzak
Nana nanana
Yare uzak
Nana nanana
Kader yalnız bırak beni
Sevdiğimle...
Nana nanana
Yare uzak
Nana nanana
Kader yalnız bırak beni
Sevdiğimle...
Çocuk şarkısı söyler gibi vurgulanmasına gerek yok. En nihayetinde onu terk ederek, sonsuza dek birlikte yaşamak üzere annemize geri döneceğiz.
(bkz:#99846) Ahahaha azıcık tahmin edilemez ol. (:
deneyimlemediklerimizi konuşur, deneyimlerimizden kaçarız. hatta belki dil denen şey bizi sadece yoracak bir kaçışın sahnesinden başka bir şey değildir. genelleme böyle, ancak içimizde deneyimlerinin pek azından kaçmak zorunda olanlar olabilir pek tabii. (: daha doğru ifade edersem deneyimlemediğimiz şeyler hakkında deneyimlediklerimize kıyasla daha çok şey bildiğimizi söylemek istedim nihai olarak. biraz da algının istekler aracılığıyla çarpıtılmasından söz ediyorum. karşımızda duran bir nesnenin sadece istediğimiz taraflarını görmemiz durumu. deneyimlemediklerimiz hakkında bildiklerimiz, deneyimlediklerimiz hakkında bildiklerimizden fazlaymış gibi yaşıyoruz ve bu da arzuladığımız deneyimlerden uzak durmamıza yol açıyor. zaten bizim için tahammül meselesi hâline gelmiş bir şeyin içine, onu terk ederek girme projesi de buna dair en güzel motif değil midir? sanki terk etmezsek ne olacağını ikna edici bir kesinlikle biliyormuşuz gibi... ilginç.
Sana gelsin. (:
(bkz:makine müziği)
Ahlâki doğruluk veya kalıcılık dediğimiz hede, hipermotivasyon veya tam bir motivasyonsuzluk; kafası karışmış kişinin afallamış zihinsel bulanıklığıdır.
Kullanışlı bir uygulamaya benziyor. Bir nevi not defteri görevini görebilir. Rastgele tıklanıp okunması da ayrı keyif verir gibi geliyor.
https://txt.fyi/+/276ddb62/
https://txt.fyi/+/276ddb62/
Chivalric'e gelsin en klişesinden, Hazır en yenisinden asker olmuşken.
kara listemdeki bir kelime. ben şu durumda konuşmayı, dinlememenin araçlarından biri ve en önemlisi olarak addedebilirim. konuştuğumuz şeylerin ne kadarını kendimizin seçtiğine; bazı (hatta çoğu) spesifik kelimenin nasıl da rüyalarımızdan fırlayan birer şarapnel parçasını andırdığına dair bir istatistik elimize geçseydi şaşırırdık bence.