Feminizm hareketlerinin başladığı onsekizinci yüzyılın sonlarına kadar, İslam`ın uygulandığı dönemler dışında, kadının durumu içler acısıdır.
Yahudilikte; erkek kadın olarak yaratılmadığı için dua eder,
Baba isterse kızını satabilir.
Hristiyanlıkta; Kadın hz adem i kandırarak cennetten çıkmasına sebep olduğu için, ölünceye kadar gebelik vedoğum sancısı görecek aşağılık bir şeytandır. Bu durumda evlenmediği taktirde kurtulabilir işte rahibelik budur. Tabiki bahsettiğim bozulmuş yahudilik ve hristiyanlık tır.
Bu durum mantığa ve kadının tabiatına aykırıdır. Din herkesin kurtulmasını hedeflediğine göre, kurtulmak isteyen tüm kadınlar evlenmezler ise erkekler kiminle evlenecek? Neslin devamı nasıl sağlanacak? Bu hirstiyanlığın din mantığına aykırı yönüdür.
İslamdan önceki cahiliye döneminde ise kadının durumu herkes tarafından bilinmektedir.
Zamanın hintlilerine göre kadın mundar bir varlıktır.
Batı uygarlığının temekli olan yunan'da kadın bir zevk aracıdır. Çok övündükleri eflatun kadının bir zevk aracı olarak elden ele dolaşması gerektiğini söyler.
İngiltere'de 11. yüzyıla kadar kocası karısını satabilirdi.
Batı'da kadın 18. yüzyıla kadar insan bile sayılmıyordu. Bu tarihlerde italyada toplanan bilimsel bir heyet kadın insan mıdır? değil midir tartışıyordu. Bu olayı Bu olayı Dostoyevski, Suç ve Ceza adlı romanında anlatır.
1830 yılına kadar avrupa'da kadın bir ticaret aracı olarak kullanılmıştır. yani mal gibi satılmışlardır.
Daha sora sanayii devrimi yapılmış işçi ihtiyacı doğmuştur. Çalışan az ücret vermek kazanmanın birinci şartı olarak görülüyordu ve bu durum için en elverişli olan kadınlardı. Kadınlara az ücret verilmesine kimse karşı çıkmazdı. Çünkü onlar insan bile değillerdi.
İşte bu yaşananlar sonunda batıda feminzm kaçınılmazdı.
Çünkü kadının insan olduğunu onlara öğreten
islam dünyasıydı.
Ve büyük mücadeleler sonunda kadın erkeklerle eşit haklara sahip oldu, kadın hakları beyannamesi yayınladı, kadına seçme ve seçilme hakkı tanındı. Bunlar olumlu ve güzel gelişmelerdi. Ancak "ifratların tefritleri doğuracağı" kuralı işliyor ve bir cinsin hakimiyeti, yerini öbür cinsin hakimiyetine devretmeye doğru gidiyordu.
Kadının istikrarsız duygusallığı, güzel bir kazanç aracı olmaya çok elverişli idi. Yani kadın, yine kazanç aracı, yine zevk aracı olarak kullanılacaktı. yine ezilecekti ve horlanacaktı ama, bunun yöntemi değişecekti. Yani kadın yine erkeğin arabasına koşulan at durumunda kalacak, ama ne var ki, arabayı arkadan kırbaçlanarak çekmesi yerine, önüne yeşil bir gözlük takılarak ve o, ilerisini yeşil görünce ota kavuşmak ümidiyle koşturacak ve yine aynı arabayı çekecekti.
Kadın sayesinde yeni endüstri kolları gelişti. kozmetikler ve moda gündeme geldi. kadınlar süslenip püslenip defilelere çıkartılıyor, bu olaylar bu yolda diğer kadınların tutkularını arttırıyor, ve erkek de, birbirini körükleyerek hızlanan bu kısır döngüden istediği sonucu alıyor, hem midesini sişiriyor, hem de erkekler gibi her sahada görev alma hakkını (!) elde eden kadın sayesinde, kadını her aradığında elinin altında bulabilip başka zevklerini de tatmin ediyordu.
Zavallı kadın ise, ot diye gösterilen yeşilliğin peşine koşabilmeyi hak olarak görüyor ve bu hakkı koruyabilmek ve daha ilerilere götürebilmek için kadın dernekleri kuruyordu. Evet, kadın artık erkeği geçmişti ama, göbeği şişkin, zevki pişkin erkeğin arabasının önünde olduğu için geçmişti.
Erkek de bu iyiliğe karşılık onu koruma hayırhahliği gösterip, ona karşı doğan minnet borcunu ödemeliydi. Önce etrafa şöyle bir "höyyt!" demekle işe başladı. Kadının bu hakkına (!) karşı çıkmak isteyenlerin alnını karışlardı. Çünkü o artık bunu kanunlaştırmıştı ve bunu kadına da inandırmıştı. Çünkü her fırsatta onunla beraber olduğunu söylüyor ve "hiç endişe etmeyin, sizin erkeklere fiziksel eşitliğinizi de sağlayacağız" diyerek sırtını sıvazlıyor ve "Tam Eşitlik Için Erkeklerin şey`ini Kesme Dernegi" kuruyordu. (Attilâ Ilhan, Yanliş Erkekler, Yanliş Kadinlar 196.)
Ama bütün bunların sonucu olarak bir yönden de kadın her arandığı yerde zorluk çekilmeden bulunabilen mebzûl bir varlık haline geldiğinden; erkeklerin gözünden düşüyor ve erkekler normal ve tabiî ilişkiden zevk almaz oluyor, cinsel sapıklıklar tarihin hiçbir döneminde şahit olunmayan boyutlara varıyor, eşcinsellik yer yer kanunlaşıyor, kadınlarda da yine yer yer erkeklerden nefret duygulan gelişiyor, onlar da lezbiyenleşiyorlar. Ama tabîîlik sınırı geçilince artık sınır yoktur. Konu hayvanlarla evlenmeye kadar vardırılıyor ve Avrupa`da bir kadına, kedisiyle resmen nikâh kıyılıyor. Sanki köpeklerle yaşayan diğer hemcinsleri gibi nikâhsız yaşasa olmayacakmış gibi... Ama tarih, fıtrata karşı çıkanların helâk olaylarıyla doludur. Tabiat, kendi kanunlarına karşı çıkanların gayretlerini sonuçsuz bırakır. Atın eşeğe çekilmesiyle doğan katır artık üreyemez. AIDS pusuda bekliyor gibi... İşte "feminizm"in serüveni ve günümüzde ulaştığı nokta bundan ibarettir.