geceye bir şiir bırak

quares
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeğe elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eder
Benim can vermeğe dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki, ismim öğerler
Ağı oldu yediğimiz şekerler
Güzel sever diye isnad ederler
Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var

KARACAOĞLAN
quares
ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
sevmekse gönlümce sevmeliyim
kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam,
her şey bambaşka olmalı seninle
alışılmış şeylerden öte
yalanlardan, düzenlerden uzak...

ümit yaşar oğuzcan
kozmos
eski bir kaldırım taşında oturmuş otobüs bekliyorduk
henüz sigara içmiyor, ikimiz de güzel kokuyorduk
ne o beni aldatmıştı ne de ben onu
en masum aşkı o kaldırımda bıraktık.
quares
"haydi abbas, vakit t a m a m;
akşam diyordun işte oldu akşam.
(...)
katıp tozu dumana,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş'tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.”

cahit sıktı tarancı
quares
Karşı sınıfın çocuğu zarifoğlundan bir şiir bırakmak gerek bu geceye...

Acını yaşa

Öfkeni de yaşa

Ve seyret

Kendini sakın bastırma

Öyle su üste akan yaprağa bakar gibi bak

Uzanıp onu almaya kalkışma

Kendini suçlama, başkalarını da suçlama

Olacak olandan kaçınamazsın

O yüzden hiç bastırma kendini

Baskılama

Çünkü insan, bastırdığı duygunun esiri olur.

Cahit Zarifoğlu
quares
yalanım yok dünyada en çok sana hiddetlendim
çünkü sevdim
çok sevdim buna inandırdım imamı
allah ve şahitler huzurunda sevgilim
belediye ikimizi topluma inandırdı
çoğu zaman bir öpücük kâfi mutabakattır
öyleyse attığımız imzaya ne gerek vardı
aşkımız hukuki bir gerekçeyle vurulmuştur
o imza devleti üstümüze bulaştırdı

ben seninle müşterek bir dert içindeyim
bizi yakan ateşe odun toplar gibiyiz
ben sana emir üzre esasen rezerveyim
seni türkçe düşünerek seviyorum sevgilim
anlıyorum ve derdimi anlatacak miktarda
seseni kekeleyebibiliyorumm
öyle çok kuş vurduk ki öyle çok havada
vurulacak kuşu dalından tanıyoruz
bak bu senden yaptığım uçurtmayla sevgilim
göğe kurşun sıkmayı artık yasaklıyorum
iç içe iki bozkır susuzluktan kudurmuş
bir seyyar pilavcı, bir zabıta ve köpek
çok şiddetli şeyler oluyor aramızda
seni bazen parçalara ayırmak istiyorum
sevgilim seninle pilav yemek istiyorum
kuş yerine bir zabıta vurabiliriz
bu tüm pilavcıları çok sevindirir
zabıta düşer yere köpek koşup getirir
çünkü bir zabıtayı öldürmek
seninle pilav yemek için hukuki bir gerekçedir!

yalanım yok dünyada en çok sana hiddetlendim
çünkü sevdim
çok sevdim buna inandırdım imamı
imamı inandırdım seni de inandırırım
bana empati yapma al götür bütün mal senin
beni anlaman ilişkiyi rasyonelleştirir
bir anlamı ortasından bölmek sevgilim
eve geç döneceğinin aleni bir resmidir
kör olsam ne yazar, parmak uçlarımla
sana dokunmam seni alfabeleştirir
bize bir muallâk bul gizem beslemeliyiz
kafesin kilidini bu gece indir
bırak kaçsın rahatımız hayvan gibidir
çok yıprandık daha da yıpranacağız
çünkü süratli bu mesafesizlik
fecaatle yorucu bir mesaidir
yorulmamız bu açıdan bizi meşrulaştırır
bu elimizdeki sermayedir üstelik
konformizm insanı gayrimeşrulaştırır
bu beni yanlış yerde aradığını gösterir
bana kuduz bir toplum çok yerimden yeltenmiştir
çocuk yaşta vazgeçtim insana aşılanmaktan
ben seni ısırırsam bil ki af dileyeceğim
sen benim dişlerime çok aldırma ne olur
ben onları bu yaşlara gelmek için sivrilttim

anlaşamıyoruz gibi duruyor ya o ceket
tam o sıra geçiyorum bütün üşümelerimden
tam o sıra bilesin bütün gücümle
titreyerek geçmiyorum, geçmiyorumdur senden
ben çok ceket yaktım ısınmak için
manyağın tekiyim manyağın tekisin manyağın teki!
manyak mıyız neyiz bildiğin mücevher elimizdeki!?
haritasız bir definecinin gömüyü bulmasından daha zorlu bir iştir
iki insanın birbirini diğer bütün haritalardan silebilmesi

şimdi unuttuğumuz bir rüyadan uyandık
şimdi düşman belliyoruz bu yüzden uykuları
şimdi bütün görüntüler acayip karıncalı
şimdi karım olarak sonsuza dek kalmalısın
beni zor bellemen senin kolay olmandan değildir
aslında ben çekilecek bir adam da değilimdir
yol üstünde aksamak güzergâhın şerrinden değildir
soyunmuş bir kral artık kral değildir
rüyayla düpedüz dalaşıyor gerçeklik
biz dünyayı rüyamızla donatalım sevgilim
gerçek dediğin devlet kadar puşt bir yalancıdır
seni benden ayıran her şey yalancıdır
görünen görenin körlüğüyle müttefik
kral çıplak değil,
kral pornografik!

alper gencer
ekim 2010
üsküdar
aragorn
Zorlu bir kış geçirdim, seninki gibi neftî
acıktım, bitlendim, bir yerlerim sancıdı
sökmedi ama hoyrat kuralları faşizmin
çünkü kalbim aşktan çatlayıp yarılırdı.
Her sabah çarpışarak çekilirdi karanlık alnacımdan
acılar bile duymadım kof yürekler önünde
beynim her sabah devrimcinin beyniydi
_____________ İsmet Özel
quares
beni bu güzel havalar mahvetti,
böyle havada istifa ettim
evkaftaki memuriyetimden.
tütüne böyle havada alıştım,
böyle havada aşık oldum;
eve ekmekle tuz götürmeyi
böyle havalarda unuttum;
şiir yazma hastalığım
hep böyle havalarda nüksetti;
beni bu güzel havalar mahvetti.

orhan veli kanık
quares
seni, anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
seni anlatabilmek seni,
namussuza, halden bilmeze,
kahpe yalana.

ard- arda kaç zemheri,
kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
bir ben uyumadım,
kaç leylim bahar,
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarına kan gülleri takayım,
bir o yana
bir bu yana...

seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara,
akan yıldıza,
bir kibrit çöpüne varana,
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.

yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamlardan,
bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...

ahmed arif
quares
Seni Düşünüyorum


T. K. P.'m benim,
seni düşünüyorum.
Sen dünümüz, bugünümüz, yarınımızsın,
en büyük ustalığımız,
en ince hünerimizsin.
Sen aklımız, yüreğimiz ve yumruğumuzsun.
Dünyada bir anılır şanlı soyun var:
sen küçük kardeşisin V.K.P.(B) 'nin.
Sen bana bugün
Mübarek alnındaki yara yerinle
ve işçi bileklerinde zincir izleriyle göründün.
yürüyorsun dimdik, pırıl pırıl.
Ömrümde yalnız seninle
ve senin safında olmakla övündüm.
Bacımınkiler gibi gök gözlü şehrim,
İstanbul`um
seni düşünüyorum.
Oturmuşum deniz kıyısına,
bakıyorsun limana giren Amerikan zırhlısına.
Hastasın, açsın, öfkelisin.
O da bakıyor sana,
hem de nasıl,
efendinmiş,
patronunmuş,
sahibinmiş gibi itoğlu it.
Bozkırdaki tarlalar sizi düşünüyorum.
Belki karasapanla sürülürdünüz,
kavruk olurdu ekininiz,
kavruktu mavruktu, buğday idi ya,
Amerikan şimdi beton dökmüş oraya,
ölüme uçak alanı yapmış sizi.
Uzun uzun şoseler sizi düşünüyorum.
Üstünüzden kervan geçmez, kuş uçmaz,
ölmeğe, öldürmeğe gidilir yalnız.

Seni düşünüyorum tornacı Rahmi.
Belki bu sabah basıldı evin,
belki şimdi Birinci Şubedesin,
kolların kelepçeli arkadan,

Kan içinde yüzün gözün.
Biliyorum söyletemezler:
“Barış Yolu” dergisini kimden alıp dağıttığını.
Seni düşünüyorum Hasan oğlu Hüseyin.
Mangalardan birinin bilmem kaçıncı eri. Selam vermedin diye,
çipil teğmen, basıyor tokadı sana. Sen sımsıkı duruyorsun,
yüzünde beş parmağın yeri. Biliyorum Hasan oğlu Hüseyin
kaçacaksın, katletmiye gitmeyeceksin Korede kardeşlerini
Seni düşünüyorum Hatçe kadın.
İnsandan çok arık toprağa benziyorsun,
hayır topraksızlığa.

Beş çocuk doğurdun, üçü öldü.
Fakir köy halkını peşine taktın.
gidiyorsun zaptetmeğe
süngülerin ardındaki bey toprağını.
Üniversiteli kız seni düşünüyorum.
İçerdesin bir yıldır,
en az üç yıl verecekler.
Bana bir şiirimi okumuştun,
sesin kulağımda hala.
Seni düşünüyorum sayacı İsmail Usta,
Marşal emretti, açıldı gümrük kapıları,
sen dükkanın kapısını kapattın,
zarf, kaat sattın

Galatasaray da, postanenin orda.
Dilendin sonra,
sonra öldün veremden
ev halkıyla beraber.
Seni düşünüyorum anne.
Büsbütün perde indi mi gözlerine?
Karanlıkta mısın?
Karıcığım, seni düşünüyorum.
Sütün kesildi mi büsbütün,

emziremiyor musun artık tosunumu

Memed'imi?
Ev kirasını bu ay verebildin mi?
Ben aklında mıyım?
Mavi bulutlar geçiyor altın kubbelerin üzerinden,
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin üzerinden mavi bulutlar geçiyor.
Bakıyorum Moskova'nın pencerelerinden birinden

seni düşünüyorum memleketim
memleketim, Türkiye'm seni düşünüyorum
zaten bir dakka çıktığın yok aklımdan,
hasretin dayanılır gibi değil
Moskova'da yaşamanın saadeti olmasa,
burda herkes sormasa seni benden,
Sovyet insanlarından her gün mektup gelmese,
sevmese seni onlar
benim onları sevdiğim kadar.

Nazım Hikmet
quares
gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.

gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların,göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.

bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dunyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.

öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzluklari bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasiz kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.

Edip cansever
quares
Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

Özdemir asaf
quares
Ayağı kırılan atların vurulduğunu öğrendiğimden beri
Umudumu kestim insanlardan!.
Bu yaşımdan sonra karşıma çıkan
Sen
Ve ben
Olsa olsa bir çeşit spekülasyon yaratırız hepsi o kadar..

Ayağı kırılan atlar öldükten sonra nereye gider?
Var mıdır onlara da cennet vaad eden bir kitap?
Gülümseyerek uzattığın alçı,
iyileştirmez ki ruh kırığımı..

Ayağı kırılan atları vurmasınlar diye
Çocuk yaşta kırdım bütün oyuncaklarımı.
Önce annem kesti benden ümidini, sonra öğretmenim.
Vurulan atlarla birlikte gömdüm çocukluğumu at mezarlığına
Boşuna uğraşma, geri getiremezsin sevgilim..

ali lidar
quares
biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan,
çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan,
hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.

büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.

sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.

insaf et anna!

gidelim buradan.

senin masumiyetini,
bilgelik zamanlarından kalma sırları,
dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.

hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.

ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.

sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların...

tamam sustum.

gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle,
sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak.
yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.

gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.

gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler...

bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.

hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.

gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.

sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

tanrı bizimle de konuşur belki.

tarık tufan
nalbantyani bezirgan
sevmek gibi geliyordu her şey,
sevmek gibi gidiyordu kadın
adının anlattığı, canın teni yakmasıydı,
bir bulut evet ama aslolan
bulutun suyu yağmasaydı...

"bir insanı sevmekle başlıyordu her şey"
ve boşanmak için
en az iki şahit gerekiyordu
kokoo
Bana güzel şeylerden bahset n'olur
Ne olur yani gelincikler dolaşsa damlarında şehrin
Ve gelmiş olsalar buraya, hayvanların yemi yüklü bir kamyonun sırtında
Sadece böyle şeyler olsa
Ve gazeteler yazsa:
“Üç çiçek açtı karayolunda
Arabalar feragat etti yoldaki ilk şeritten
On iki kişi birbirini sevdi dün
Sayılamadı sayıları bugün
Sur içinde el ele dolaşan yüz yirmi sekiz kişiydi
Mısır çarşısındaki böreklik peynir sırası, tam da şimdi bitti”
Olmaz mı?
Olmaz mı ben seni sevsem dondurmacı kuyruğunda
Ve üzülsek ikindi vakti
Bir arabanın şerit ihlaline, sundurmada oturan çocuğun üşüyüşün
Balkondaki çamaşır ipinin kısalığına
Ve yolların sabunla yıkanamayışına
Ne yani?
Toplasak hepsini
Senle ben olmaz mı?

Sardunyaları sarkıt pencereden
Başka bir hayat dileyelim,
Kimseye el etmeden
Ne olur yani?
quares
Varlığında ben
Karayiplerde korsanım
kılıcımı sana balık tutmak için kullanıyorum
müsade et ellerimle besleyeyim seni
ellerim temiz
ellerim eve ekmek götüren işçi eli..

Varlığında ben
Hüseyin'in matarasıyım
Kerbela'nın sıcağına inat
son nefesinde içtiği buz gibi
son damla suyum..

Varlığında ben
emperyalizme direnen bir devrimciyim
bütün tersaneleri işgal edilse de yurdumun
iki kişilik bir sal yapıp kuytuda
okyanus okyanus dolaşıp
illegal bildiriler dağıtabilirim..

Varlığında ben
gıyabında sevmekten kurtulup seni
gözlerinin içine bakıp
Seni seviyorum diyebilirim..

ali lidar
quares
bugün pazar.
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum,
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
toprak, güneş ve ben...
bahtiyarım...

nazım hikmet

3 haziran...
quares
66. SONE

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

William SHAKESPEARE
3 /