ablacığım çocuğuna ceza vermek için koridora çıkarıyorsun. çocuk ağlıyor. böyle yaparak sadece çocuğa değil bize de ceza vermiş oluyorsun.
okumayacağını bile bile
serkan ibnesi getir lan kitabımı geri.
haykırıştır, ağlayıştır, buram buram isyandır ve aslında yalnızlıktır. onun okuması içindir ama o okumayacaktır bundan dolayı yalnızlıktır. bir tutam hüsran, birkaç damla da gözyaşıdır. aslında o okumayacak kişiye aittir o sözler ama o okumayacaktır ya bundan dolayı kimsesizdir.
bu arada yazmayı unutmuşum... bugün senin yerine 2 tane mandalina yedim. sen çok severdin gerizekalı.
tatlı rüyalar. eskilerde dediğim gibi..
tatlı rüyalar. eskilerde dediğim gibi..
Biraz Hüzünlü bir cümle girişi.
Okumayacağını bile bile yazmak yine de iyidir.
Benim tuzum kuru, bana konuşması çok kolay geliyor. Şimdiye dek hiç umurumda olmayacağını düşündüğüm, gerçekleşse dahi çok acıtmayacağını düşündüğüm felaket senaryolarım oldu. Hem de binlercesi. Çünkü ben boş kaldığım her an bir senaryo yazarım. Psikolojik bir hastalık. Yine de hayatta kalmama engel olmuyor. Bu işi uzun süre yapınca duygularını törpüleyebiliyorsun mesela. Ben yapabiliyorum bunu. Hayatta bana en çok acı vereceğini düşündüğüm olaylara kayıtsız kalabileceğim ruh halini tasarlayarak bir anda bürünebiliyorum o kimliğe. Daha önce de öyleydim. Ve bir anda ne olduysa sanki hiç o insan olmamışım, sanki daha önce bir hiç olmamışım gibi canımın yandığını hissettim.
Kolayca veya zorlanarak engel olamayacağımız ve fiziksel etkilerden kaynaklanan, hormonal bozukluk ya da benzeri rahatsızlıkların yol açtığı ağır bunalım hallerinde, duygusuz bir hiçlik benliğine erişebilmek adına çaba harcamadan önce, hayatımın şokunu yaşamıştım. Acı hissetmeyeceğime inandığım ve kemiğime saplanan bir demirden daha fazla acı veren bir zaman diliminden sonra. Artık daha fazlasını yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Canınızı yakan Ateşin daha da üzerine gittiğinizde sinirleriniz yanar, sinirleriniz yandıktan sonra ise acı hissetmezsiniz. Aslında bu hemen hemen fiziksel olduğu kadar duygusal bir duyarsızlaşmaya da örnek teşkil ediyor. Eğer kendinizi tahmin edebileceğiniz tüm acılarla sınarsanız hiç değilse kısa süreli şok geçirmediğiniz acılarınızı hafifletebilir ve önceden bildiğiniz duygulara evriltilmiş, başa çıkması nispeten kolay duygularla boğuşursunuz. Hatta boğuşmazsınız. Aslında her şey bir et parçası ve ardından da bir hiç olmayı kabullenmekte bitiyor. Size sizden başka kimse acı çektiremez. Kendinizi acı çekmemeye eğitin.
Okumayacağını bile bile yazmak yine de iyidir.
Benim tuzum kuru, bana konuşması çok kolay geliyor. Şimdiye dek hiç umurumda olmayacağını düşündüğüm, gerçekleşse dahi çok acıtmayacağını düşündüğüm felaket senaryolarım oldu. Hem de binlercesi. Çünkü ben boş kaldığım her an bir senaryo yazarım. Psikolojik bir hastalık. Yine de hayatta kalmama engel olmuyor. Bu işi uzun süre yapınca duygularını törpüleyebiliyorsun mesela. Ben yapabiliyorum bunu. Hayatta bana en çok acı vereceğini düşündüğüm olaylara kayıtsız kalabileceğim ruh halini tasarlayarak bir anda bürünebiliyorum o kimliğe. Daha önce de öyleydim. Ve bir anda ne olduysa sanki hiç o insan olmamışım, sanki daha önce bir hiç olmamışım gibi canımın yandığını hissettim.
Kolayca veya zorlanarak engel olamayacağımız ve fiziksel etkilerden kaynaklanan, hormonal bozukluk ya da benzeri rahatsızlıkların yol açtığı ağır bunalım hallerinde, duygusuz bir hiçlik benliğine erişebilmek adına çaba harcamadan önce, hayatımın şokunu yaşamıştım. Acı hissetmeyeceğime inandığım ve kemiğime saplanan bir demirden daha fazla acı veren bir zaman diliminden sonra. Artık daha fazlasını yaşamayacağıma dair kendime söz verdim. Canınızı yakan Ateşin daha da üzerine gittiğinizde sinirleriniz yanar, sinirleriniz yandıktan sonra ise acı hissetmezsiniz. Aslında bu hemen hemen fiziksel olduğu kadar duygusal bir duyarsızlaşmaya da örnek teşkil ediyor. Eğer kendinizi tahmin edebileceğiniz tüm acılarla sınarsanız hiç değilse kısa süreli şok geçirmediğiniz acılarınızı hafifletebilir ve önceden bildiğiniz duygulara evriltilmiş, başa çıkması nispeten kolay duygularla boğuşursunuz. Hatta boğuşmazsınız. Aslında her şey bir et parçası ve ardından da bir hiç olmayı kabullenmekte bitiyor. Size sizden başka kimse acı çektiremez. Kendinizi acı çekmemeye eğitin.
malum kişiye ithafen okumayacağını bile bile yazılanlardır. nafile.. en iyi ihtimalde sanal ortamın tozlu kodlarında yok olur gider. aslında en güzeli de bu.
içime atıyorum Zeynep. bildiğin gibi değil.
hiçbir şey göründüğü kadar basit ve kütle halinde değil. hele ki insanın iç dünyası. öylesine derin ki onlarca yıl hiç kimseyle paylaşmadan içine gömdüğün şeylerin ucu bucağı yok. uzandığın zaman asla geri gelmiyorlar, hafızan da bu konuda pek işe yaramıyor. suskunluk ve sakinlik çatısında eriyip gidiyorlar. halbuki o içine attığın şeyler senin en çok özendiğin, himaye ettiğin fakat bir öznesi olamayan çok kıymetli koleksiyonlar. maalesef ne kadar gereksiz şey varsa dilimizde ve ortada. ne kadar kıymetli ve samimi şey varsa içimizde, çok derinlerde. fakat derinlik kavramı da kişiye ve yaşadıklarına göre değişir. duymak istediklerinin, görmek istediklerinin peşinden gitmekten başka bir şey düşünmeyen insanların iç dünyasından bana ne. ben söyleyemediklerini, göremediklerini, gidemediklerini içine atan ve onun derinliğiyle yaşayan insanların içe dönüklüğünden söz ediyorum. iyi düşünürler, iyi hissederler, iyi susarlar....
konuşmak daha doğrusu fikir beyan etmek bu dünya üzerinde karşılaşabileceğimiz en sinsi düşmandır. sen de konuşma. fikirlerin sana kalsın. dile getirme, kırılmasın kalpler benimkisi gibi.
biliyorum.. anahtar kelimemdir sen de bilirsin. biliyorum hayallerin var, yapman gerekenler var. heyecanlısın hayata karşı. bu yüzden birbirimize karşı geç kalmışlığı sorgularken ben, sen anın tadını çıkarıyordun. senin gibilerini iyi bilirim.
sevgiyi ara.
bul.
sev.
mümkün olursa sevil.
anın tadını çıkar sorgulamadan.
biterse git. ya da bitmesi gerektiğine inan.
bitmesini istemezsin canım ya bilirim seni. ama "sevmiyorum artık işte" diyebiliyorsun da.
insan hayvanı çok ilkel. henüz modern insanlar değiliz.
içgüdülerimizle hareket etmiyor sanıyorsun ama büyük insanların? savaşma arzusu, insanın ilkel zamanlardan kalma hakimiyet kurma güdüsüne açıkça isabet ediyor sayın zeki kadın.
sen de iyi bir örneksin insan hayvanının içgüdüsel yaşayışına. tepeden tırnağa her halinle. kıyafetlerin bile.
havalar soğuk dikkat et kedine bu aralar.. evden çıkma. aksi halde ısınmak için şefkat sandığın ama seni hasta edecek kollara kendini bırakabilirsin. üşütecek olmanı felan önemsemiyorum.
harcarlar seni güzelim. kimse göremezki ben gibi seni. tekerlekli sandalyeye düşmeni ve bu sebepten sana çorba hazırlamak isteyen ben değil kimse. dikkat et yani. sikebilirler.
içime atıyorum Zeynep. bildiğin gibi değil.
hiçbir şey göründüğü kadar basit ve kütle halinde değil. hele ki insanın iç dünyası. öylesine derin ki onlarca yıl hiç kimseyle paylaşmadan içine gömdüğün şeylerin ucu bucağı yok. uzandığın zaman asla geri gelmiyorlar, hafızan da bu konuda pek işe yaramıyor. suskunluk ve sakinlik çatısında eriyip gidiyorlar. halbuki o içine attığın şeyler senin en çok özendiğin, himaye ettiğin fakat bir öznesi olamayan çok kıymetli koleksiyonlar. maalesef ne kadar gereksiz şey varsa dilimizde ve ortada. ne kadar kıymetli ve samimi şey varsa içimizde, çok derinlerde. fakat derinlik kavramı da kişiye ve yaşadıklarına göre değişir. duymak istediklerinin, görmek istediklerinin peşinden gitmekten başka bir şey düşünmeyen insanların iç dünyasından bana ne. ben söyleyemediklerini, göremediklerini, gidemediklerini içine atan ve onun derinliğiyle yaşayan insanların içe dönüklüğünden söz ediyorum. iyi düşünürler, iyi hissederler, iyi susarlar....
konuşmak daha doğrusu fikir beyan etmek bu dünya üzerinde karşılaşabileceğimiz en sinsi düşmandır. sen de konuşma. fikirlerin sana kalsın. dile getirme, kırılmasın kalpler benimkisi gibi.
biliyorum.. anahtar kelimemdir sen de bilirsin. biliyorum hayallerin var, yapman gerekenler var. heyecanlısın hayata karşı. bu yüzden birbirimize karşı geç kalmışlığı sorgularken ben, sen anın tadını çıkarıyordun. senin gibilerini iyi bilirim.
sevgiyi ara.
bul.
sev.
mümkün olursa sevil.
anın tadını çıkar sorgulamadan.
biterse git. ya da bitmesi gerektiğine inan.
bitmesini istemezsin canım ya bilirim seni. ama "sevmiyorum artık işte" diyebiliyorsun da.
insan hayvanı çok ilkel. henüz modern insanlar değiliz.
içgüdülerimizle hareket etmiyor sanıyorsun ama büyük insanların? savaşma arzusu, insanın ilkel zamanlardan kalma hakimiyet kurma güdüsüne açıkça isabet ediyor sayın zeki kadın.
sen de iyi bir örneksin insan hayvanının içgüdüsel yaşayışına. tepeden tırnağa her halinle. kıyafetlerin bile.
havalar soğuk dikkat et kedine bu aralar.. evden çıkma. aksi halde ısınmak için şefkat sandığın ama seni hasta edecek kollara kendini bırakabilirsin. üşütecek olmanı felan önemsemiyorum.
harcarlar seni güzelim. kimse göremezki ben gibi seni. tekerlekli sandalyeye düşmeni ve bu sebepten sana çorba hazırlamak isteyen ben değil kimse. dikkat et yani. sikebilirler.