hayattaki istikrarsızlığım sözlüğe sürekli gelip gitmemden çok kolay anlaşılabiliyor. bazı kötü alışkanlıkları bırakmak gerekiyor
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
beni deli mi sikti de sabahın 4 46'sında sözlükteyimin cevabını vermek istiyorum. korkunç bir kabus gördüm. rüyamda yüzlerce kişi olarak bir gemi kazasından kurtulmaya çalışıyorduk. bir süre önce kaybettiğim en iyi dostumu gördüm gemide. elimi tuttu ve beni kendine çekmeye çalıştı. ben de ona gitmeye gönüllüydüm. bu esnada hiç tanımadığım bir insan beni kendine çekti güç olsa da kurtuldum.
belki sabah uyandığımda bana skimsonik bir rüya gibi gelecek ama şu an bütün varlığımla kabusun etkisindeyim. çok uzun yıllardır yalnız yaşamanın bedellerinden biri evde başka bir nefesten güç alamamak böyle durumlarda.
anlayacağınız deli falan skmedi. herkesin yalnızlıktan böğür böğür böğürdüğü bu çağda ona bile bir şans olarak bakmak lazım belki de.
belki sabah uyandığımda bana skimsonik bir rüya gibi gelecek ama şu an bütün varlığımla kabusun etkisindeyim. çok uzun yıllardır yalnız yaşamanın bedellerinden biri evde başka bir nefesten güç alamamak böyle durumlarda.
anlayacağınız deli falan skmedi. herkesin yalnızlıktan böğür böğür böğürdüğü bu çağda ona bile bir şans olarak bakmak lazım belki de.
hani derler ya hayatta her şeyin bir çaresi bulunur diye. nah bulunur. bir dayanışma eli arar durursunuz. olay sadece zavallı çırpınışlarınızdır.
artık eskisi gibi her gece yapmıyorum ama bir kaç gündür pek iyi değilim idare edin biraz beyninizin güzel hücrelerini kemireyim bu başlık altında. allahım çok facebook klişesi ve kötü edebiyat gibi olacak ama umudumu falan kaybettim. kendimi bildim bileli herkese umut zerk etmeye çalışırken ki, bana uzaylıymışım gibi bakan gözlere yeni alışmıştım oysa ki. dün bu hal geçicidir dedim fakat bugün de geçmedi. kötü kelime espirisi yapmaktan odin'e sığınırım fakat işte halim artık fiiliyata dönüşen ülkenin ohal koşulları kadar karanlık.
ilkay akkaya'dan ''güneşin olsun gönlünde'' şarkısını açtım, gram kandıramadı ilkay abla da. hani diyor yaa
Güneşin olsun gönlünde
Kar bile yağsa
Ya da fırtına olsa
Gök bulutlarla
Dünya kavgayla dolsa
Başkaları için de bir diyeceğin olsun
Tasada ve bunalımda
Ve seni mutlu edecek herşeyi
Söyle onlara da
Bir şarkın olsun dudaklarında
Yitirme sakın cesaretini
Güneşin olsun gönlünde
Ve herşey iyi olacak...
ilkay abla ''ve her şey iyi olacak'' dediği anda içimden saygısız bir söz çıkacak diye korktum mübarek kadına. zira halım tam da;
Şimdi iyi niyetlerimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun, bu son olsun!...
Lanet olsun!
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun gözüm olsun, ne olacaksa olsun!
yine de gecenin kapanışını ilkay ablayla yapıyorum.
Yoldaş senin bir gülüşün
Bir dostunun yarasını saramıyorsa artık
Sen artık kendin değilsin
Vur öfkeni dostuna
Yazdım dağlarca göllerce
Dökülmeyen gözyaşım da boğulsun deryalarca
Yitip, giden devrimler gibi
Dost sesin, dost gülüşlerin
Şimdi çölde bir damla su
Sen artık kendin değilsin
Öfke çaresizliktir bilirim
Çaresizliğine ölürüm
Sesinde açan çiçeklere inan her şeyimi veririm
Sanma ki bir yitiktir
Hüzünlere sarılmam
Sanma ki gülüm bu hüzün
Ölgüğümde bitecektir
Bir gün mavi bulutlara
Biner sonsuza giderim
Dost sesini duyava dek
Karanlığa gülümserim...
ilkay akkaya'dan ''güneşin olsun gönlünde'' şarkısını açtım, gram kandıramadı ilkay abla da. hani diyor yaa
Güneşin olsun gönlünde
Kar bile yağsa
Ya da fırtına olsa
Gök bulutlarla
Dünya kavgayla dolsa
Başkaları için de bir diyeceğin olsun
Tasada ve bunalımda
Ve seni mutlu edecek herşeyi
Söyle onlara da
Bir şarkın olsun dudaklarında
Yitirme sakın cesaretini
Güneşin olsun gönlünde
Ve herşey iyi olacak...
ilkay abla ''ve her şey iyi olacak'' dediği anda içimden saygısız bir söz çıkacak diye korktum mübarek kadına. zira halım tam da;
Şimdi iyi niyetlerimi
Bir bir yargılayıp asıyorum
Bu son olsun, bu son olsun!...
Lanet olsun!
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun gözüm olsun, ne olacaksa olsun!
yine de gecenin kapanışını ilkay ablayla yapıyorum.
Yoldaş senin bir gülüşün
Bir dostunun yarasını saramıyorsa artık
Sen artık kendin değilsin
Vur öfkeni dostuna
Yazdım dağlarca göllerce
Dökülmeyen gözyaşım da boğulsun deryalarca
Yitip, giden devrimler gibi
Dost sesin, dost gülüşlerin
Şimdi çölde bir damla su
Sen artık kendin değilsin
Öfke çaresizliktir bilirim
Çaresizliğine ölürüm
Sesinde açan çiçeklere inan her şeyimi veririm
Sanma ki bir yitiktir
Hüzünlere sarılmam
Sanma ki gülüm bu hüzün
Ölgüğümde bitecektir
Bir gün mavi bulutlara
Biner sonsuza giderim
Dost sesini duyava dek
Karanlığa gülümserim...
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz
bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!
hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu
gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte
rakı doldurun! eksilmesin
bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan!" dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz
haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde
ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz
bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!
hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu
gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte
rakı doldurun! eksilmesin
bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz
geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan!" dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz
biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz
haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
Seninle insan sildiğimiz o bank var ya... Onun üstünde kendimi silmeye çalışıyorum amk. Çünkü insanları silemedim. Git gide çoğalıyorlar... Çoğalıyorlar ve üzerime geliyorlar gibi oluyor.
İşin kötüsü kendimi de silme yetisini kaybetmişim.
İşin kötüsü kendimi de silme yetisini kaybetmişim.
Şafak 120. Yanlış hatırlamıyorsam daha önce 220 yazmıştım. yarısı gitmiş. Hadi az kaldı , sabır.
KARAKOLDA KOVAYA OTURMAK İSTİYORUM.
hal hatır sorayım. nasılsınız?
yılın en sevdiğim zamanlarından sevgili eylül. bu sana açık bir mektuptur.
seni öyle ulu orta herkesle paylaşmam mümkün değil. atların, silahların ve güzel müziklerin ortak noktasını düşünerek, yorucu geçen bu gece, sonunda yerini sabaha bırakırken, böyle gitmen beni çok ama çok üzer. lütfen kalman için bir şeyler yapmama izin ver.
geniş zamanlardan beri açık konuşmaktan kaçındığım ölçüde sana söylediğim, senin de bana hatırlattığın o cümleler, öylesine söylenmiş şeyler değildi. onlar, uzun yıllar bastırılmış gerçeklerin bir bakıma dışavurumuydu. evrenden seninle ilgili aldığım -sevgili eylül- tek mesaj bu. diğer ihtimali düşünmeye bile lüzum yok.
konu açık. gece uzun. mevzu -hangi dizi?- derin. konuşacağız. yalan söylemedim. mektupların, kelimelerin her köşesinde nefretim ve uğursuz bir ciddiyet, yapışmış gitmiyor, kendini yeterince açık anlatamayan insanların yakasında. sana yalan söylemeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. günlüğümü okuyacağını biliyordum :) benim sakladığım pek az şey vardır bu hayatta. biri sensin.
umarım çok uzağa gitmezsin.
seni öyle ulu orta herkesle paylaşmam mümkün değil. atların, silahların ve güzel müziklerin ortak noktasını düşünerek, yorucu geçen bu gece, sonunda yerini sabaha bırakırken, böyle gitmen beni çok ama çok üzer. lütfen kalman için bir şeyler yapmama izin ver.
geniş zamanlardan beri açık konuşmaktan kaçındığım ölçüde sana söylediğim, senin de bana hatırlattığın o cümleler, öylesine söylenmiş şeyler değildi. onlar, uzun yıllar bastırılmış gerçeklerin bir bakıma dışavurumuydu. evrenden seninle ilgili aldığım -sevgili eylül- tek mesaj bu. diğer ihtimali düşünmeye bile lüzum yok.
konu açık. gece uzun. mevzu -hangi dizi?- derin. konuşacağız. yalan söylemedim. mektupların, kelimelerin her köşesinde nefretim ve uğursuz bir ciddiyet, yapışmış gitmiyor, kendini yeterince açık anlatamayan insanların yakasında. sana yalan söylemeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. günlüğümü okuyacağını biliyordum :) benim sakladığım pek az şey vardır bu hayatta. biri sensin.
umarım çok uzağa gitmezsin.
bir nesil düşünün ki kendisi de hayattayken bundan feyz alamayıp, bu zatı muhteremden haberi bile olmayıp, popüler kültürün etkisiyle hayat yolunda savrulup duruyor.
erdem bey sadece bir bey değildir.
Bir fikirdir ve fikirlere kurşun işlemez.
level'i sorgulanmaz.
kaçlıktır denmez.
karşısında yüzüne bakılmaz.
erdem bey sadece bir bey değildir.
Bir fikirdir ve fikirlere kurşun işlemez.
level'i sorgulanmaz.
kaçlıktır denmez.
karşısında yüzüne bakılmaz.
Beni bu müzikler delirtti.
Sevdiğine,sevdiğini söyleme..!
Çok yavşaksın.
çay içmekten midem bulanıyor artık.
çay.
mesajı niye göndermiyorlar hala?
idare hukukunun da ticaret hukukunun da amına koyim.
murat aygen senin allah belanı versin.
ahmet yatkın kelaynak bir piçsin.
amfiye sıçılır mı lan?
hemingway deliymiş bolum.
gökyüzündeki arı kovanını kaldıralım.
hadi öyle bir şey yapalım.
çay.
mesajı niye göndermiyorlar hala?
idare hukukunun da ticaret hukukunun da amına koyim.
murat aygen senin allah belanı versin.
ahmet yatkın kelaynak bir piçsin.
amfiye sıçılır mı lan?
hemingway deliymiş bolum.
gökyüzündeki arı kovanını kaldıralım.
hadi öyle bir şey yapalım.
" sen ne istersen öyle, nasıl söylüyorsan öyle"
Balıkesir Bandırma boşver gitsin aldırma...
Amme hizmeti.
Amme hizmeti.
bugün gene babamın stres topuymuşum gibi muamelesine kapıldım. bu muameleye kapılmamdaki olay şu: benden köydeki eve seneye yapacağımız alışverişe orada olup da bir daha götürmeyelim de liste oluşturmamı istemişti. bunu köydeyken beraber oluşturmuştuk. kendisi kendi ifadesiyle kuralcı birisi. bir de yaptığım şeyleri beğenmeme, üzerine konma ve kendi emeği geçmiş gibi oynama yapma gibi bir hastalık var. herneyse, listeyi oluşturdum. bu da kendince geçen cumartesi (19 ekim 2019) oynamalar falan yaptı. bu akşam gelmiş bana köy dışında şehir merkezinde kalan evde bıraktığımız malzemeleri neden o listeye eklememişim gibi bir soru sordu. be gtk, kendin evde sözde yük oluyor diye bırakmışsın, köye daha götürmemişsin, liste oluşturulurken kendi eklememişsin, yapın da öyleyken ne diye böyle aptal bir soru soruyorsun? cevap verirsen yine kendini haklı çıkaracak. bir de anneme gelmiş şey diyor: bu kâğıt israf değil mi? insanı sınayacak şeyler var derler ya. benimki kesinlikle babam. sayesinde tepki gösteremiyorum. sonumuz ne olacak onu bile bilmiyorum.
Hangisi yalan acaba? Maskem mi, yoksa yüzüm mü?
Kayboluşum on binlerin huzurlarında...
saçma sapan geçen bugünkü hastane nöbetimden alakasız bir kaç sıradan durumdan bahsetmek istiyorum.
kantinde ismi devrim olan 4 yaşında bir çocuk gördüm. saçma sapan bir şekilde çocuğa sarılıp ağlayasım geldi. sonra kantindeki bütün şeker ve çikolataları ona almak istedim. annesi yanlış anlar diye düşündüm önce. sonra yanımda hemşire bir kadın arkadaşımdan güç alarak biraz oynadım çocukla bir kaç da çikolata alıp içimi sevgi ışığıyla tatmin ettim.
sırf ismini devrim deniz koymak için çocuk yapılmaz mı yahu? tabii ki yapılmaz. fakat can işte bu çekiyor. neyse bakalım hele şu küresel ısınma falan mevzuları ne olacak. bu yaştan sonra bizi sevecek iyi bir kadın çıkar mı? böyle bir kadın aklını peynir ekmekle mi yedi? ben mi aklımı peynir ekmekle yedim? tabii hep bunlar devrim'in yan öğeleri.
sonra otobüs durağında 1 yaşında bebesi kucağında muhteşem bir cennet güzelliğinde uyuyan baba gördüm. çok şiir bilirim de, doğum hastanesinde çalıştığım zamanlarda, doğan çocuklarını ilk defa gören babaların gözlerinden daha güzel şiirler okumamamışımdır bugüne kadar. bu ayrı bir konu tabii. bu arkadaşımız bebesinin ateşini evdeki dijital ateş ölçerle yanlış ölçmüş 39.5 çıkmış. oysa bebenin ateşi normal 38.5. adamı o halde eşi aradı, doktorun ne dediğini öğrenmek için. adam eşini hınçla ''şimdi sana izahhat mı vereceğim, eve gelince konuşuruz'' şeklinde azarladı. bir erkeğin iyi bir insan olduğuna dair belki de yanlış olan bir genellemem vardır. karısını seven erkekler iyi insanlardır. çok az erkek tanıyorum ki karısını seviyor. bir de kız çocuklarının sevdikleri babalar iyi insanlardır. meğer bahsettiğim adam öküzmüş.
son olarak 19-20 yaşlarında iki genç ve annesi yaklaştı yanıma çevrede nöbetçi eczane olup olmadığını sordu. dedim gençler akıllı telefonunuzda gerekli bilgi var. nasıl bakıyoruz ona abi dediler. çıldıracaktım. her ski biliyonuz da akıllı telefonda bunu da ben mi öğreteceğim demedim tabii. googleyin dedim, sigaramı söndürdüm gittim.
bu da böyle bir anım ve hikayem oldu işte.
kantinde ismi devrim olan 4 yaşında bir çocuk gördüm. saçma sapan bir şekilde çocuğa sarılıp ağlayasım geldi. sonra kantindeki bütün şeker ve çikolataları ona almak istedim. annesi yanlış anlar diye düşündüm önce. sonra yanımda hemşire bir kadın arkadaşımdan güç alarak biraz oynadım çocukla bir kaç da çikolata alıp içimi sevgi ışığıyla tatmin ettim.
sırf ismini devrim deniz koymak için çocuk yapılmaz mı yahu? tabii ki yapılmaz. fakat can işte bu çekiyor. neyse bakalım hele şu küresel ısınma falan mevzuları ne olacak. bu yaştan sonra bizi sevecek iyi bir kadın çıkar mı? böyle bir kadın aklını peynir ekmekle mi yedi? ben mi aklımı peynir ekmekle yedim? tabii hep bunlar devrim'in yan öğeleri.
sonra otobüs durağında 1 yaşında bebesi kucağında muhteşem bir cennet güzelliğinde uyuyan baba gördüm. çok şiir bilirim de, doğum hastanesinde çalıştığım zamanlarda, doğan çocuklarını ilk defa gören babaların gözlerinden daha güzel şiirler okumamamışımdır bugüne kadar. bu ayrı bir konu tabii. bu arkadaşımız bebesinin ateşini evdeki dijital ateş ölçerle yanlış ölçmüş 39.5 çıkmış. oysa bebenin ateşi normal 38.5. adamı o halde eşi aradı, doktorun ne dediğini öğrenmek için. adam eşini hınçla ''şimdi sana izahhat mı vereceğim, eve gelince konuşuruz'' şeklinde azarladı. bir erkeğin iyi bir insan olduğuna dair belki de yanlış olan bir genellemem vardır. karısını seven erkekler iyi insanlardır. çok az erkek tanıyorum ki karısını seviyor. bir de kız çocuklarının sevdikleri babalar iyi insanlardır. meğer bahsettiğim adam öküzmüş.
son olarak 19-20 yaşlarında iki genç ve annesi yaklaştı yanıma çevrede nöbetçi eczane olup olmadığını sordu. dedim gençler akıllı telefonunuzda gerekli bilgi var. nasıl bakıyoruz ona abi dediler. çıldıracaktım. her ski biliyonuz da akıllı telefonda bunu da ben mi öğreteceğim demedim tabii. googleyin dedim, sigaramı söndürdüm gittim.
bu da böyle bir anım ve hikayem oldu işte.
Rigel... Benim kadar yalnız mısın?
bu gece ahmet erhan zaten söylemenmesi gereken her şeyi söylemiş ruh halim için. ben ne konuşsam gevezelik olur;
boğulmak benim hünerimdir
yağmurlara uzak o topraklarda
de ki öldü bu adam
halk diktatörlüğünün birinci yılında
boğulmak benim hünerimdir
su geçirmez şemsiyeler gibi kollarımı açıp da
yeni geldim, kurundum, şöyle ne oldum
o mel'un yalnızlığın çorak sayfasında
kendimi koşuya saldığım bir mevsimdir
yağmur beni kovalar, ben yüzümü yıkarım
kirliyim, arınmam, üç beş kadeh atarım
üstüne de bir cigara yakardım, ben adam olsam
derin uçurumlara tutkun bir ağaç gibi
boğulmak hüner midir ah, bir elimi tutsan.
boğulmak benim hünerimdir
yağmurlara uzak o topraklarda
de ki öldü bu adam
halk diktatörlüğünün birinci yılında
boğulmak benim hünerimdir
su geçirmez şemsiyeler gibi kollarımı açıp da
yeni geldim, kurundum, şöyle ne oldum
o mel'un yalnızlığın çorak sayfasında
kendimi koşuya saldığım bir mevsimdir
yağmur beni kovalar, ben yüzümü yıkarım
kirliyim, arınmam, üç beş kadeh atarım
üstüne de bir cigara yakardım, ben adam olsam
derin uçurumlara tutkun bir ağaç gibi
boğulmak hüner midir ah, bir elimi tutsan.
O kadar çok birikmişlik varki.
Yazar olmak istiyorum.