örneğin zaman makinasını icat edilebilen pekala gerçekleştirebilir. atıyorum hitlerin doğum tarihine gidip onun doğmasını engelleyebilir gibi.siz hitlerin değil de sevmediğiniz başka birinin doğumunu engellersiniz gibi gibi.
önünde sonunda gen bencildir tezine dayanan eylem. en aşırısı ırkçılıktan en hafifi birini kıskanmaya kadar hepsinin temelinde canlıların özü veya tözü olduğu kanıtlanan genler yatar. beynine, ağzına, eline, ayağına, kalemine, genine sağlık richard dawkins.
suçu azıcık da olsa karısına yükleyenler dikkat edin karısı yüzünden sizin ananızı, bacınızı, bir yakınınızı falan becermesin bu adi abazanlar.
"örgen" "organ"a karşılık olarak önerilmiş fakat benimsenmemiştir. örneğin benzer şekilde "-gen -gan -ken -kan" yapım ekiyle türetilen "murabba" yerine "dörtgen", "müselles" yerine "üçgen" sözcükleri ve "sürüngen", "dövüşken", "değişken", "yalıtkan", "somurtkan" sözcüklerinde benimsenerek günlük konuşma dilimize yerleşmiştir.
ilk kez yunan düşünür aristoteles "organon" deyimini "uzuv" anlamında kullanmış buradan diğer batı dillerine benzer anlamlarla evrilmiştir ve bu anlamıyla canlıların organlarını inceleyen yaşambilim dalıdır.
ilk kez yunan düşünür aristoteles "organon" deyimini "uzuv" anlamında kullanmış buradan diğer batı dillerine benzer anlamlarla evrilmiştir ve bu anlamıyla canlıların organlarını inceleyen yaşambilim dalıdır.
her türlü canlının organlarını, bu organların oluşumunu ve işlevlerini inceleyen bilim. osmanlıcası "garizavat" veya "mebhası vezaifi aza"
(bkz:organbilim)
(bkz:örgenbilim)
(bkz:organbilim)
(bkz:örgenbilim)
basit, sade, anlaşılır. deyim yerindeyse tam amatör ruhlu bir çalışma olmuş. daha iyilerini, belki de profesyonelce olanlarını eleştiren canlardan bekliyoruz.
abaza halkları ile karıştırılmaması gerekir. ne ki genellikle oldukça alıngan olup sert mizaca sahiptirler.
biyolojinin türkçe karşılığı. insanın usunun kavrayabildiği bütün canlıları kapsar. temelleri antik çağ yunan düşünürleri tarafından atılmış olmakla birlikte çağdaş anlamda kurucuları başta lamarck olmak üzere aydınlanma çağı biliminsanları ve kuramcılarıdır. antik çağda yaşamın kaynağı konusuyla ilgilenen birçok düşünürün teist dolayısıyla idealist yaklaşımları kuşkusuz o çağın kısıtlı koşullarıyla açıklanabilir.
kökeni yunanca "hayat", "yaşam", "dirim" anlamındaki "bios" ve "bilgi", "bilim" anlamındakı "logos" sözcükleridir. fransız biliminsanı "lamarck" tarafından ilk kez "biologie" olarak kullanılmıştır.
(bkz:hayat bilgisi)
(bkz:yaşambilim)
(bkz:dirimbilim)
(bkz:hayat bilgisi)
(bkz:yaşambilim)
(bkz:dirimbilim)
dönersen ıslık çal albümünde yer alır.
yusuf atılgan'ın aylak adam'ı şöyle diyor:
“Dünyada gereğinden çok kadın vardı; ama yalnız bir teki yoktu...”
“Dünyada gereğinden çok kadın vardı; ama yalnız bir teki yoktu...”
düşündüğünü sanarak dünyadaki canlılar pramidinin en üst basamağına kendini uygun gören homo sapiensin en çaresiz olduğu olgulardan biri. onurlu bir şekilde ölmektense sürünerek yaşamayı göze alan bu canlı türünün mantıklı olduğu da söylenemez. mantıken her canlı öncelikle sağ kalmayı hedefler bu doğru fakat eğer homo sapiens türü diğerlerinden üstün olduğunu savında ve nasılsa öleceğini biliyorsa neden bu kaygı, neden bu korku. öldükten sonra dirileceğine inananlar anlaşılabilir belki. ne ki ölümden sonraki hayata inananlar bilinçli olarak korkarlar ölümden, çünkü günahlarının ağırlığı altında ezilirler...
ölüm kaygısı ya da korkusu.
(bkz:ölüm korkusu)
(bkz:ölüm korkusu)
o değil de 17-25 aralık olaylarına kadar fetullah gülen'i yere göğe sığdıramayan, laf söyletmeyen, fetullah gülen'i eleştirenleri din düşmanı olarak gören ve "fetullah gülen'e ne istediniz de vermedik" diyenlerin şimdilerde fetullah gülen'i atatürk düşmanı olarak görmeleri çok gülünç. fetullajh gülen dün ne idiyse bugün de o. en başından beri atatürk ve devrimlerinin en bilinen düşmanlarından biriydi. ya dün fetullahçı, başka gün apocu, sonra ergenokon davasının savcısı şimdi atatürkçü kesilenlere ne demeli. bence kısaca birgün öyle birgün böyle olanlar iğrençten de ötedirler
hem sözleri, hem de mizğiyle özgün bir Bâki Çallıoğlu yapıtı. makam olarak nihavent, üsül olarak düyek cuk oturmuş bu özel satırlara.
Aşka gönül vermem, aşka inanmam
Yıllarca boş yere ağlayıp yanmam
Böyle bir arzuya meyledip kanmam
Unut sevme beni, bu aşkın sonu
Ne yazık ki hicrân, gözyaşı dolu
Nasıl olsa sonu gelmeyecek mi
Her güzel şey gibi bitmeyecek mi
Bırakıp da beni gitmeyecek mi
Unut sevme beni, bu aşkın sonu
Ne yazık ki hicrân, gözyaşı dolu.
candan erçetin de kendine özgü yorumuyla şarkıya ayrı bir güzellik katmış.
evet her şey gibi unut gitsin...
Aşka gönül vermem, aşka inanmam
Yıllarca boş yere ağlayıp yanmam
Böyle bir arzuya meyledip kanmam
Unut sevme beni, bu aşkın sonu
Ne yazık ki hicrân, gözyaşı dolu
Nasıl olsa sonu gelmeyecek mi
Her güzel şey gibi bitmeyecek mi
Bırakıp da beni gitmeyecek mi
Unut sevme beni, bu aşkın sonu
Ne yazık ki hicrân, gözyaşı dolu.
candan erçetin de kendine özgü yorumuyla şarkıya ayrı bir güzellik katmış.
evet her şey gibi unut gitsin...
(bkz:varlıkbilim)
köken olarak öztürkçe sözcük. 14. yüzyıla değin -lık- ekini almadan "varlık" anlamıyla da kullanılmış olması hiç de şaşırtıcı değil. gerek halk ozanları, gerekse saray kökenli dil ustaları sözcüğü benimseyerek günümüze dek yaşamasını sağlamışlar.
batı ve doğu dillerinin çoğunda karşılığı "olmak" anlamındaki sanksritçe "es" sözcüğünden türemiştir.
materyalist yaklaşımla "yok" karşıtı olması bir yana soyut bir kavram olmasından dolayı bir dilde benzer sözcüklerin eskiliği ya da kadimliği o dilin soyut kavramları anlatabilme yeteneğinin ne kadar zamandır var olduğunun da tanıt ve kanıtıdır.
kısacası nice diller gibi türkçemiz de ölü bir dil olmadıysa; bunu benzer sözcüklerin eski kökenli ve kullanışlı olmasına borçludur. arapça ve farsça boyunduruğunda 5 yüzyıl geçiren güzel türkçemizin atatürk devrimleriyle kendi özbenliğine kavuşturulmak istenmesindeki temel erek benzer sözcüklerin varlığıyla daha da iyi anlaşılır.
(bkz:olmak)
batı ve doğu dillerinin çoğunda karşılığı "olmak" anlamındaki sanksritçe "es" sözcüğünden türemiştir.
materyalist yaklaşımla "yok" karşıtı olması bir yana soyut bir kavram olmasından dolayı bir dilde benzer sözcüklerin eskiliği ya da kadimliği o dilin soyut kavramları anlatabilme yeteneğinin ne kadar zamandır var olduğunun da tanıt ve kanıtıdır.
kısacası nice diller gibi türkçemiz de ölü bir dil olmadıysa; bunu benzer sözcüklerin eski kökenli ve kullanışlı olmasına borçludur. arapça ve farsça boyunduruğunda 5 yüzyıl geçiren güzel türkçemizin atatürk devrimleriyle kendi özbenliğine kavuşturulmak istenmesindeki temel erek benzer sözcüklerin varlığıyla daha da iyi anlaşılır.
(bkz:olmak)
düne kadar atatürk ve devrimler deyince titreyen ve tiksinenlerin atatürk devrimleriyle aynı çizgide olduklarını söylemeleri hiç inandırıcı gelmiyor bana. ne ki her an kandırıldık diyerek onu ve devrimlerini yine yeniden satabilirler.
konuya dönersek erdoğana saldırmaları normal çünkü kendi bebeleri ve zaten atatürk ve devrimlerine olan güveni bitirsin diye onlar tarafından kukla olarak iktidar yapıldı. atatürk ve devrimlerine yapılan saldırılar ise bilinmeyen bir şey değil. başından beri yılmaz savunucuları vardı ve dünya durdukça savunulmaya devam edecek. emperyal düzenin maşası olanlar başta kendi halkı tarafından olmak üzere unutulup gitmeye mahkum.
konuya dönersek erdoğana saldırmaları normal çünkü kendi bebeleri ve zaten atatürk ve devrimlerine olan güveni bitirsin diye onlar tarafından kukla olarak iktidar yapıldı. atatürk ve devrimlerine yapılan saldırılar ise bilinmeyen bir şey değil. başından beri yılmaz savunucuları vardı ve dünya durdukça savunulmaya devam edecek. emperyal düzenin maşası olanlar başta kendi halkı tarafından olmak üzere unutulup gitmeye mahkum.
aynı kusur bazen yasal olarak bireyi korurken bazen suçlu da sayabiliyor. bu yüzden çağdaş hukukta hangi kusurların hangi hallerde suç sayılmadığı yasayla düzenlenir. örneğin sarhoşken imzalanan bir sözleşme talep halinde geçersiz sayılabiliyor. ancak sarhoşken araç kullanılırsa "sarhoştum aydım ben bu işten caydım" deme şansı yok.
sarhoşluk araç kullanırken net bir şekilde suç sayılan bir kusur, sözleşme imzalarken kusurdan ziyade koruyucu bir melek. "dostlar meclisinde tadından yenmez" o da ayrı bir boyutu.
sarhoşluk araç kullanırken net bir şekilde suç sayılan bir kusur, sözleşme imzalarken kusurdan ziyade koruyucu bir melek. "dostlar meclisinde tadından yenmez" o da ayrı bir boyutu.
kuramsal olarak materyazlizmle idealizmin aykırılıkılarının nedeni. daha doğrusu idealimzme karşı materyalizlimin ortaya çıkış nedeni. idealizm düşünceyi her şeyin önceli olarak temel alırken materyalizm tüm var olanların temelini maddeye dayandırır. diğer bir ifade ile materyalizm her şey öz itibarıyla maddedir derken idealizm her şeyin nedenini düşünceye dayandırır.
"tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan" sorunu olmaktan öte var olanı algılama biçimidir aslolan. değilse hepimiz içten içe biliyoruz ki beyin olmadan düşünmek mümkün değil. ancak materyalizmi kabul etmek demek şeyleri yaradan, olayları kurgulayan geleceği tasarlayan bir varlığın olmadığına da kendini alıştırmak demek. insan beyninin sorunu da işte burada başlıyor. ya varsa?!?
"tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan" sorunu olmaktan öte var olanı algılama biçimidir aslolan. değilse hepimiz içten içe biliyoruz ki beyin olmadan düşünmek mümkün değil. ancak materyalizmi kabul etmek demek şeyleri yaradan, olayları kurgulayan geleceği tasarlayan bir varlığın olmadığına da kendini alıştırmak demek. insan beyninin sorunu da işte burada başlıyor. ya varsa?!?
ellerini çekip benden adıyla arif sağ yapıtı olarak da bildiğimiz bu türkü aslen azeri mahnısıdır. özgün dilinde de insanı hüzünlendirir.
Rubabe Muradova sesinden bulursanız kaçırmayın.
Rubabe Muradova sesinden bulursanız kaçırmayın.
oldukça sade ve anlaşılır ve aynı zamanda çok içten bir azeri mahnısı.
deyiptin baharda görüşelim
bahar geldi geçti sen gelmez oldun
yaradan eşkine ne olur dön
kuşlar kondu göçtü, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
yarim,
gözleyirem ben, isteyirem ben
sen gelmez, sen gelmez oldun
biz bu sonbaharda buluşacaktık
bahar geldi geçti, sen gelmez oldun
taşlara mı döndü kalbin, gelmedin?
aylar geldi geçti, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
yarim, gözlerim yolda beklerim ama
sen gelmez oldun.
aylar geldi geçti, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
demiştin kapına gelirim diye
kulağım kapıda, ses vermez oldun
boş yere mi yemin ettik ikimiz
kuşlar yuva kurdu, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun.
gülay yorumu güzeldir.
bulursanız aziza mustafa zadeh'ten de dinlemeyi ihmal etmeyin.
deyiptin baharda görüşelim
bahar geldi geçti sen gelmez oldun
yaradan eşkine ne olur dön
kuşlar kondu göçtü, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
yarim,
gözleyirem ben, isteyirem ben
sen gelmez, sen gelmez oldun
biz bu sonbaharda buluşacaktık
bahar geldi geçti, sen gelmez oldun
taşlara mı döndü kalbin, gelmedin?
aylar geldi geçti, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
yarim, gözlerim yolda beklerim ama
sen gelmez oldun.
aylar geldi geçti, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun
demiştin kapına gelirim diye
kulağım kapıda, ses vermez oldun
boş yere mi yemin ettik ikimiz
kuşlar yuva kurdu, sen gelmez oldun
sen gelmez oldun, sen gelmez oldun, sen gelmez oldun.
gülay yorumu güzeldir.
bulursanız aziza mustafa zadeh'ten de dinlemeyi ihmal etmeyin.
bildiğin hicaz'ın kürdeliyle harmanlanmışı, kürdeli hicazkar ritmiği. sözleri ise zamanla söylenceye dönüşecek tüm olası yaşamlar gibi söylenceden esinlenilmiş.. değilse gününü aydınlatan, güne gönençle başlatan birilerini yaşamında kim istemez ki.
kısacası gerçeklerle, duygular örtüştülemiyor.
kısacası gerçeklerle, duygular örtüştülemiyor.