etimolojisi dolayısıyla kaynak olarak anlamı konusunda farklı söylentilerin dillendirildiği sözcük. sanksritçe "arkadaş, yoldaş" anlamındaki "mitra" sözcüğünün farsçaya "mihr" olarak "güvenme, sözleşme, antlaşma" anlamıyla evrildiği oradan da arapçaya geçtiğini varsayanların ağırlıkta olduğu düşünülürse; "arkadaş canlısı" anlamına gelen bir ad, "dostluğuna, yoldaşlığına güvenilebilecek insan" anlamında bir sıfat olarak düşünülebilir.
türküyü yakan usta abdürrahim karakoç sanki bunlardan daha fazlasını biliyormuşcasına içtenlikle içini döktüğü yaren olarak görmüş kendisini.
"aşk kağıda yazılamıyor, sınırı da çizilemiyor."
yazabilen beri gelsin, sınır çizebilen ırak dursun.
türkü baba'nın kendine özgü biçemiyle gönülleri dağlayan yapıtlarından biri.
her sözcüğü buram buram içtenlik, sadelik ve insan kokuyor.
"zülüf dökülmüş yüze
kaşlar yakışmış göze (aman aman)
usandım bu canımdan (aman aman)
dert ilen geze geze.
bu ellerde gez gayrı
katip ol da yaz gayrı (aman aman)
bir kazma al bir kürek (aman aman)
mezerimi kaz gayrı.
gün doğdu aştı böyle
gonüldü düştü böyle (aman aman)
sen orada ben burda (aman aman)
ömrümüz geçti böyle."
her sözcüğü buram buram içtenlik, sadelik ve insan kokuyor.
"zülüf dökülmüş yüze
kaşlar yakışmış göze (aman aman)
usandım bu canımdan (aman aman)
dert ilen geze geze.
bu ellerde gez gayrı
katip ol da yaz gayrı (aman aman)
bir kazma al bir kürek (aman aman)
mezerimi kaz gayrı.
gün doğdu aştı böyle
gonüldü düştü böyle (aman aman)
sen orada ben burda (aman aman)
ömrümüz geçti böyle."
farsça saç. özel olarak ise yüzün her iki tarafından sarkan saç.
e tabi ışıklar içinde uyusun neşet baba'dan;
(bkz:zülüf dökülmüş yüze)
e tabi ışıklar içinde uyusun neşet baba'dan;
(bkz:zülüf dökülmüş yüze)
arapça bir sözcük. tdk tarafından karşılığı sayılan "kararlılık" da aynı kökten, dolayısıyla türkçe değil.
istikrar ne çağrıştırıyorsa kararlılık da aynısını çağrıştırıyor olabilir ne var ki türkçesi konusunda tarihimiz boyunca zayıfız. tamam inatçıyız belki ama öncelikle tutarlı olamıyoruz, süreklilik konusunda eksiğiz. bu yüzden "türk gibi başlamak" gibi bir deyim hediye etmişiz literatüre.
yeri gelmişken son on beş yıldır türkiyemiz yaklaşık yüz yıllık ömründe görünenin aksine en istikrarsız dönemini yaşıyor. bunun acısını öyle yaşayacağız ki bugünleri mumla arayacağız. her şey bir yana kendi kendine yeten bir tarım ülkesi iken insanları boşverin hayvanların samanını ithal eden ülke durumuna evrildik. toprakları vilayetlerimizin birçoğundan küçük bir hollanda, bir isviçreden dahi geri duruma düştük tarımsal yeterllk konusunda.
istikrar ne çağrıştırıyorsa kararlılık da aynısını çağrıştırıyor olabilir ne var ki türkçesi konusunda tarihimiz boyunca zayıfız. tamam inatçıyız belki ama öncelikle tutarlı olamıyoruz, süreklilik konusunda eksiğiz. bu yüzden "türk gibi başlamak" gibi bir deyim hediye etmişiz literatüre.
yeri gelmişken son on beş yıldır türkiyemiz yaklaşık yüz yıllık ömründe görünenin aksine en istikrarsız dönemini yaşıyor. bunun acısını öyle yaşayacağız ki bugünleri mumla arayacağız. her şey bir yana kendi kendine yeten bir tarım ülkesi iken insanları boşverin hayvanların samanını ithal eden ülke durumuna evrildik. toprakları vilayetlerimizin birçoğundan küçük bir hollanda, bir isviçreden dahi geri duruma düştük tarımsal yeterllk konusunda.
orgazmdan daha zevkli anların yaşanmasına neden olabilirler.
örnek mi?
herkesin seyretmekten zevk aldığı şeyler farklı.
nitekim.
ben yakamozu seyretmeye doyamam,
bir başkası gurup vaktini.
bir diğeri de trene bakmaktan hoşlanır.
örnek mi?
herkesin seyretmekten zevk aldığı şeyler farklı.
nitekim.
ben yakamozu seyretmeye doyamam,
bir başkası gurup vaktini.
bir diğeri de trene bakmaktan hoşlanır.
diğer bilinen eşanlamlısı gelişigüzel. arapça eşanlamlısı lalettayin.
dikkat etmeden özensizce yapılıveren.
dikkat etmeden özensizce yapılıveren.
(bkz:baştan savma)
sürekli içine sıçmakta sakınca görmediğimiz bu dünya için sıradan bir varsayım.
bu yüzden teolojik bağlamda kıyametin kaçınılmaz olduğuna inananların ezici çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşadığımız için "uzun vadede herkes ölüyor" deyip geçiyorum. keşke çoğumuz kıyamete inanmak yerine o meşhur sözü söyleyen kızılderili kadar akılcı olabilseydik:
" biz dünyayı torunlamızdan emanet aldık."
bu yüzden teolojik bağlamda kıyametin kaçınılmaz olduğuna inananların ezici çoğunlukta olduğu bir dünyada yaşadığımız için "uzun vadede herkes ölüyor" deyip geçiyorum. keşke çoğumuz kıyamete inanmak yerine o meşhur sözü söyleyen kızılderili kadar akılcı olabilseydik:
" biz dünyayı torunlamızdan emanet aldık."
örneğin kalpazan derler "kalp" para yapanına.
bir şehir söylencesi midir bilmiyorum da:
paranın aynısının tıpkısını yapabilse de yapmazmış. ne ki yakalanırsa cezası çok ağırmış.
bir şehir söylencesi midir bilmiyorum da:
paranın aynısının tıpkısını yapabilse de yapmazmış. ne ki yakalanırsa cezası çok ağırmış.
"toplumbilim sosyolojinin türkçesi iken sosyoloji toplum bilimidir." der ziya gökalp.
hatta tümcesi o zamanki sözcüklerle şöyle;
"içtimaiyat" fransızca sosyolojiye karşılıktır ancak sosyoloji içtimai ilimdir."
neyse efendim sözü fazla dolandırmayayım birer bilim olarak insanın toplumsal (sosyal) yönünü ilgilendiren bilimlerin her biri toplum bilimidir. ekonomi, hukuk, tarih, coğrafya gibi.
hatta tümcesi o zamanki sözcüklerle şöyle;
"içtimaiyat" fransızca sosyolojiye karşılıktır ancak sosyoloji içtimai ilimdir."
neyse efendim sözü fazla dolandırmayayım birer bilim olarak insanın toplumsal (sosyal) yönünü ilgilendiren bilimlerin her biri toplum bilimidir. ekonomi, hukuk, tarih, coğrafya gibi.
dolaylı vergilerin tamamı bu kapsamdadır. örneğin geliri ne olursa olsun herkes satın aldığı 1 kg ekmek için aynı oranda ve miktarda dolaylı vergi verir. tuz örneğinde bu, katma değer vergisidir. doğalgazda özel tüketim vergisi
sosyoloji'nin türkçesi.
batı dillerindeki etimolojik kökeni "birlikte gitmek" anlamındaki "sek" köküne dayanır. sanksritçedeki "arkadaş, yoldaş" anlamındaki "sakha", latincede "ardından gitmek" anlamındaki "secutus" ve "sequi" deyimleri aynı köktendir. felsefi bağlamda da latince "arkadaş" anlamındaki "socius", "topluluk" anlamındaki "socieetas", "toplumsever" anlamındaki "socialis" sözcükleri sosyoloji kavramının temelini oluşturur. sosyoloji kavramını ya da deyimini bugünkü anlamıyla ilk kez kullanan fransız kuramcı auguste comte bu bilimin babası sayılır.
dil devrimiyle birlikte türetilen toplum ve bilim sözcükleri cemiyet ve ilim sözcüklerini unutturup günlük konuşma diline yerleşmiş, çağdaş türkiyenin aydınları ve halk tarafından yadsınmamış, aksine benimsenip yaygınlaşmıştır. sıradan insanlarda bile sosyoloji sözcüğünün çağrıştırdığından çok daha fazlasını çağrıştırmayı başarmıştır.
batı dillerindeki etimolojik kökeni "birlikte gitmek" anlamındaki "sek" köküne dayanır. sanksritçedeki "arkadaş, yoldaş" anlamındaki "sakha", latincede "ardından gitmek" anlamındaki "secutus" ve "sequi" deyimleri aynı köktendir. felsefi bağlamda da latince "arkadaş" anlamındaki "socius", "topluluk" anlamındaki "socieetas", "toplumsever" anlamındaki "socialis" sözcükleri sosyoloji kavramının temelini oluşturur. sosyoloji kavramını ya da deyimini bugünkü anlamıyla ilk kez kullanan fransız kuramcı auguste comte bu bilimin babası sayılır.
dil devrimiyle birlikte türetilen toplum ve bilim sözcükleri cemiyet ve ilim sözcüklerini unutturup günlük konuşma diline yerleşmiş, çağdaş türkiyenin aydınları ve halk tarafından yadsınmamış, aksine benimsenip yaygınlaşmıştır. sıradan insanlarda bile sosyoloji sözcüğünün çağrıştırdığından çok daha fazlasını çağrıştırmayı başarmıştır.
felsefi olarak kökeni insan soyu yerleşik düzene geçmeden önce de var olmakla birlikle yerleşik düzenle anlam kazanmaya başlayan bir kavramdır. idealizm dolayısıyla teizme göre bireyden soyutlanan bu kavram diyalektik felsefede bireyle birlikte ele alınır. diğer bir anlatımla idealist anlayışta birey yani insan toplumla sürekli çatışma halindedir ve ona toplumla uzlaşma yolları önerilmelidir. nitekim idealist temelli felsefelerin tamamı bireyle toplumu uzlaştırmak temeline dayanır. oysa diyalektik anlayışta, toplumsuz birey bireysiz toplum olamayacağı için bireyle toplum ayrı ayrı düşünülemez bile. idealizmde toplumun karşısına konan toplumla zıtlaştırılan birey (insan) diyalektik felsefede birey toplumsal ilişkilerinin bütünüdür öznel (kişisel) yanı nesnel (toplumsal) yanının ayrılmaz parçasıdır. idealizm kişisel bekayı vadederken materyalizm toplumcudur. uzlaşmazlık bireyle toplum arasında değil toplumun bir kısmıyla diğerleri arasındadır. eş ve basit deyişle köle-efendi emekçi-anamalcı, serf-senyör, ırgat-ağa çıkarlarının çatışmasıdır aslolan.
ikiden fazla anlamı olan ve deşeledikçe anlamı artan işlevsel bir sözcüğümüz.
topu olan. örneğin toplu iğne.
düzenli. örneğin derli toplu
ayrıca; kilolu ya da balıketli anlamı yanında birliktelik beraberlik demektir.
(bkz:toplu gösterim),
(bkz: toplu konut)t,
(bkz:toplu tabanca),
(bkz:toplu taşıma),
(bkz:topluca),
(bkz:topluluk),
(bkz:toplum)
ve aynı kökten türeyen daha niceleri.
topu olan. örneğin toplu iğne.
düzenli. örneğin derli toplu
ayrıca; kilolu ya da balıketli anlamı yanında birliktelik beraberlik demektir.
(bkz:toplu gösterim),
(bkz: toplu konut)t,
(bkz:toplu tabanca),
(bkz:toplu taşıma),
(bkz:topluca),
(bkz:topluluk),
(bkz:toplum)
ve aynı kökten türeyen daha niceleri.
köken olarak arapça medine (medeni) sözcüğünden türemiş olmakla birlikte osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde fransızca daha doğrusu latince civilization sözcüğüne karşılık kullanılmaya başlanmıştır. türkçesi uygarlıktır. bu bağlamda sözcüğün asıl manası şehirliden, kentsoyludan farklı olarak günün koşullarına uygunluk anlamındadır.
diğer taraftan geçmişte var olan bir toplumdan ya da ülkeden veya devletten sözederken de kullanıla gelir. asur medeniyeti, pers medeniyeti, mısır medeniyeti, aztek medeniyeti, roma medeniyeti ya da toptan hepsini kapsayacak şekilde kadim medeniyetler gibi.
diğer taraftan geçmişte var olan bir toplumdan ya da ülkeden veya devletten sözederken de kullanıla gelir. asur medeniyeti, pers medeniyeti, mısır medeniyeti, aztek medeniyeti, roma medeniyeti ya da toptan hepsini kapsayacak şekilde kadim medeniyetler gibi.
kapsama alanı birey doğmadan başlar öldükten sonra da devam eder. öyle de kenedir insana. yanisi bazı şeylerden ölseniz de kurtulamazsınız. örneğin borç ve alacaklarınız dolayısıyla borçlu ve alacaklı olduklarınız. ölüm tarafı tamam da doğmadan nasıl yani demeyin. doğmadan kazandığımız bir sürü hak ve yükümlülükler geleceğimizi şekillendirir biz farkında olmasak da.
"senin sikiştiğin yerde ben cenabet geziyordum." cümlesiyle özetleyebiliyor bazıları. mevlana celaleddin rumi de aynı anlama gelen "hamdım piştim yandım" demiş sanırım. bence iki cümlenin sahibi de kendini üstün görme eğiliminde. "sikilmedik kulağımın arkası bile kalmadı" falan diyerek kendi kendimize böbürlenmiş oluruz. birine pişmiş önadını yakıştırmak için "bu insan olmuş" diyebieceğimiz sesiz sakin ve derin insanlar var mı çevremizde, onlara bakalım...
duruma göre her şey. içtenlikle sıkıntı yok denilebildiğinde hiçbir şey. çözüm bekleyen her neyse artık. duyar duymaz ya da görür görmez hallederiz diyenlerin çoğunun umrunda bile olmayan.
çözümsüz olduğunu düşünmek kendini merdiveni olmayan kuyuda sanmak gibidir. merdiveni olmayan kuyuyu yapan, o kuyuyu nasıl yaptı dersiniz.
çözümsüz olduğunu düşünmek kendini merdiveni olmayan kuyuda sanmak gibidir. merdiveni olmayan kuyuyu yapan, o kuyuyu nasıl yaptı dersiniz.
çoğumuza kurgusal gelebilir ancak tarihi dayanak noktası vadedilmiş topraklardır. bir zamanlar eşbaşkanı olmakla övünen kişinin kim olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? her türlü haltı yiyerek kandırılıldık diyen, sürekli madur olduğunu söyleyip duran bir topluma tanrıları yehova tarafından vadedilen topraklar bunlar.
ilkin dedemle dinlemiştim. yaşım gereği olmalı kuyu ve merdiven hem kavram hem de karşılık geldikleri nesneler olarak çekti beni. çoğu insanın cesaret edemeyeceği yüksekliklere ve derinliklere merdivenlerle çıktım ve indim yaşamım boyunca.
sonra babamla birlikte sayısız kere dinledim bu şarkıyı. her seferinde dedem aklıma geldi. bir keresinde babam "herkes herkesi merdivensiz bırakabilir evlat yaşamın kuralı bu sen kendini merdivensiz bırakma." demişti.
hala severek dinlerim ve dedemle babam aklıma gelir hep bu şarkıyı dinlerken. kendi merdivenim ve kuyumla birlikte ve gönül rahatlığıyla "kimse kimseyi merdivensiz bırakamaz." derim.
sonra babamla birlikte sayısız kere dinledim bu şarkıyı. her seferinde dedem aklıma geldi. bir keresinde babam "herkes herkesi merdivensiz bırakabilir evlat yaşamın kuralı bu sen kendini merdivensiz bırakma." demişti.
hala severek dinlerim ve dedemle babam aklıma gelir hep bu şarkıyı dinlerken. kendi merdivenim ve kuyumla birlikte ve gönül rahatlığıyla "kimse kimseyi merdivensiz bırakamaz." derim.
takas aracı olarak kullanılır mı? güvenilir yatırım aracı mıdır? ihtiyat saikiyle mi elde tutulur? ya da her üçü birden midir? bilmem. benim bildiğim ya da sistemin bana öğrettiği anamalcı bu sistemde bir şeyin uzun vadeli değerini belirleyen sunum ve istem dengesidir. bu bağlamda bir şeyin uzun vadede değeri şu olacak falan demek tamamen spekülatiftir. diğer bir ifade ile kurguya dayanır. bir şeyin bundan bir yıl sonra alacağı değerini kestirmek kuru tahminden ibarettir. bu şeyin değeri için elinizdeki doneler ne denli inanılır, güvenilir ve kıymetli olursa olsun tahminin kesinliği de yoktur yaklaşıklılığı da. amerikadan başlayıp dünyaya yayılan emlak krizinin üzerinden henüz 10 yıl geçmedi ve kapitalist sistem bu tür krizleiri tarihi boyunca sürekli yaşıyor. durum buyken uzun vadeli fiyatını tahmin etmek kuru bir hayaldir. lotodan büyük ikramiye kazandığını, pokerde floş ruayel bulduğunu hayal etmek gibidir. at yarışında doğru ata oynadığından, iddaada maç sonucunu doğru tahmin ettiğinden emin olmaktan farkı yoktur gelecekteki fiyatını doğru tahmin ettiğini sanmanın.
spekülatif olmasa da bir kullanım değeri olan yüzlerce, binlerce seçenek varken ne idüğü belirsiz sanal bir şeye yatırım yapmak pek mantıkla bağdaşmaz. kumarı seven ya da kısa yoldan zengin olmak gibi hayalleri olan ve pek tabi buna ayıracağı parası olan için cazip bir seçenek olabilir.
kaldı ki değerini belirleyen reel paranın değerinin gelecekte ne olacağı da meçhul. kızılderili reisin dediği gibi beyaz adamın yeşil dolarları yemek zorunda kalacağı günlerin pek uzakta olmadığını da düşünmek gerek bu gibi durumlarda.
spekülatif olmasa da bir kullanım değeri olan yüzlerce, binlerce seçenek varken ne idüğü belirsiz sanal bir şeye yatırım yapmak pek mantıkla bağdaşmaz. kumarı seven ya da kısa yoldan zengin olmak gibi hayalleri olan ve pek tabi buna ayıracağı parası olan için cazip bir seçenek olabilir.
kaldı ki değerini belirleyen reel paranın değerinin gelecekte ne olacağı da meçhul. kızılderili reisin dediği gibi beyaz adamın yeşil dolarları yemek zorunda kalacağı günlerin pek uzakta olmadığını da düşünmek gerek bu gibi durumlarda.
varlıkları, kavramları karşılayan sözcükler. karşılık geldikleri varlık ve/veya kavramlarla karşılıklı ilgisi ait olduğu dilin anlaşılabilirliği ve işlevselliği açısından önemlidir. diğer bir deyişle bir sözcüğün karşılık geldiği nesneyi gördüğümüzde sözcüğü anımsamamız veya tam tersi sözcüğü gördüğümüz ya da duyduğumuzda karşılık geldiği nesneyi yahut kavramı zihnimizde canlandırmamız gerekir. örneğin giyecek sözcüğü ile kastedilen nesneyi, neşe sözcüğü ile de kastedilen kavramı zihnimizde canlandırmamız gerekir. keza neşeli hissettiğimizde hissimizi çağrıştıran kavram, giyeceği gördüğümüzde de onu karşılayan sözcük zihnimizde çağrışır.