confessions

berlinetta

1. nesil Yazar - Alıştı gibi sanki

  1. toplam entry 101
  2. takipçi 5
  3. puan 4903

çocuğu hayat boyu yük olarak görmek

keskin nisanci
şimdi bir erkek olarak kadınlar nasıl çocuk yapmaz gibi tribe girmeyeceğim. bekara karı boşamak gibi kadına da çocuk yap demek kolay. hamilelik süreci ve doğum evresinin sıkıntısını çeken onlar. bu yüzden annelik kutsal bir kavramdır. henüz bu sebeple çocuk yapmak istemiyorum diyeni görmedim ama bu her şeye rağmen kabul edilebilir bir durum.

bir de bu hamilelik ve doğum evresinden bağımsız çocuk yapmak istemeyen, çocuğa adeta bir taşınamaz eşya muamelesi yapanlar var ki benim sözüm onlara.

neymiş efendim insanın şu hayatta gezip,
tozacağı birçok yer varmış da çocuk olunca bunlar yapılamazmış. belki bir noktaya kadar haklı bir talep diyelim ama bir insan ömür boyu gezip tozacak değil ya bir süre sonra durması gerekecek. zaman gelecek yaşlanacak. belki bakıma muhtaç olacak böyle bir zamanda insan yanında onu gercekten seven birilerinin olmasını istemez mi? hem o kadar gezme işi yapılmışsa bir çocuğa dünyayı anlatmak, onu istediğimiz gibi büyütmek hem insanın kendisine, çevresine, insanlığa yapabileceği en büyük iyiliklerden biri değil mi?

kimseye çocuk yapın ya da yapmayın demek gibi bir hakkımız yok. yeter ki insan bir karar verirken artılarını ve eksilerini iyice hesaplayıp karar versin.

zengin sözlük

neptune
başka bir interaktif sözlükte tanıdığım, çok değerli bir dostun nazik daveti ile bugün dahil olduğum sözlük. aynı platformdan, yine çok değerli bazı yazar arkadaşları görmem ile yabancılık hissiyatını hiç yaşamadığımı da ayrıca belirtmek isterim.

zenginliği daim olsun...

pamuk prenses

neptune
Bazı bünyelerde , "ve yedi cüceler" şeklinde tamamlanma ihtiyacı hissettiren, masal kahramanı. Gerçekten de yalın halde "pamuk prenses" kelimesi kullanımında bir eksiklik ihtiyacı hissediyorum ve istemsizce beynimde "ve yedi cüceler" şeklinde kelime grubu beliriyor. Tik gibi bir şey bu.

pamuk prenses

patriyot
Prensese "neden kurbağayı öptün?" Diye sormuşlar. o da "hikaye bana başka seçenek tanımadı" demiş.

Güzel kız ve erkek birlikte olunca dünya daha kötü bir yer olmaktan kurtulmadı. Aksine dibe daha çok yaklaşıyoruz. Kurtuluş cücelerin elinde.

pamuk prenses

jean valjean
Grimm kardeşler tarafından yaZılan, elma sever çocuk masal kahramanı.

----------------spoiler------------------------
Masalın sonunda aslında yakışıklı prens, pamuk prensesi öpmez. Pamuk prensesin boğazındaki zehirli elma parçası takıldığı yerden düşer. Hep hollywood uydurması.
----------------spoiler-------------------------

charles manson

keskin nisanci
resmi olarak hiç cinayet işlemediği iddia edilen kişi. katil olmamasına rağmen tüm zamanların en önemli seri katillerinden biri olarak anılmaktadır. kendine ait bir katil çetesi vardır. her ne kadar çağ olarak çok farklı dönemlerde yaşamış olsalar da hasan sabbah ile birbirlerine benzediklerini iddia edenler var. tabi benzetmeyi destekleyecek bir veri yok. sadece ikisi de müridlerinin zihinlerinde oynadığı oyunlarla bilenen karakterler.

bir dönem ülkemizde cnbc-e kanalında gösterilen following dizisinin ana karakterinin charles manson'dan esinlendigini söyleyenler de var. herkes bir şeyler söylüyor iste.

kaldırımlar

keskin nisanci
üstat necip fazıl kısakürek'e ait güzel bir şiir.

sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
yolumun karanlığa saplanan noktasında,
sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

içimde damla damla bir korku birikiyor;
sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
iki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.

ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..

otuz beş yaş

keskin nisanci
cahit sıtkı tarancı tarafından yazılan ve 35 mısra olan ölümsüz şiir.

yaş otuz beş yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
gözünün yaşına bakmadan gider.

şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allah'ım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünürsünüz,
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim;
yalandır kaygısız olduğum yalan.

hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir.
hayata beraber başladığımız,
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.

gökyüzünün başka rengi de varmış!
geç fark ettim taşın sert olduğunu.
su insanı boğar, ateş yakarmış!
her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.

ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
her yıl biraz daha benimsediğim.
ne dönüp duruyor havada kuşlar?
nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

neylersin ölüm herkesin başında.
uyudun uyanamadın olacak.
kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
bir namazlık saltanatın olacak,
taht misali o musalla taşında.

ağlamak için gözden yaş mı akmalı

keskin nisanci
ünlü fransız yazar viktor hugo'ya ait enfes bir şiir.

ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

alışveriş merkezi

dirsegi iskemleye dayali
modern (bkz:agora)lardır kendileri. antik dönemde agoralar, insanları istihdam ve sosyalleştirme amacı güdülerek inşa edilmiş yapılardı. aynı zaman da insanların alışveriş yaptıkları bölgeler olurdu.

fakat modern toplumda, yani 20.yy sonlarında peydalanan avm manıtığı, somut bir biçimde kapitalizmin toplumu etkileme yöntemlerinden birisi olarak kurgulandı. şöyle ki;
avmler tüketiciler ve tüketici adayları olarak insanları ikiye ayırdı. fakat bu aleni gerçeklik, avmlerin cazibezi ve şatafatlı camekanları arasında görünmez bir ayrım olarak kaldı. yani tüketiciler ve özellikle tüketici adayları, kendi misyonlarının farkında olmadan salına salına gezinir ve bir gün tüketici olabilecekleri (bkz:mertebe) ışığında süzülür halde buldular kendilerini.
bu hamle ile sistem, insanların gelir dağılımının eşitsizliği konusunda kafa yormalarının önüne geçebilmiş oldu.
her tüketici adayı, tüketiciler ile aynı havayı solumanın rehaveti ile onlardan olduklarını sanmaya başladı. bu halde; mağazaların belirli dönemlerde, stok fazlası ürünleri ucuzlatarak halkı çekmesi ise, rehaveti derinleştiren bir strateji olduğu gerçeğine vardırdı bizi.

başka bir başlık altında, daha iyi incelenmesi gereken bir konu olarak burada kesmekte fayda olduğunu düşünmekteyim. fakat şunu da demeden geçmeyeyim,
kapitalizm; güçlü bir algı operatörüdür, kendinizi koruyunuz!