confessions

bonnie

1. nesil Yazar - samimi

  1. toplam entry 2
  2. takipçi 49
  3. puan 26155

20 nisan

miyesmikcih
Nisan musa muhammed peygamberlerin doğduğun ay.
Mesih isa'nin ölüler diyarında dirilip göğe alındığı ay.
Dahası 20 nisan adolf bitlerin 21 nisan v.i
leninin doğum günü.
Merkür tanrıya en yakın gezegendir yani astrolojide koç olarak sembolize edilir
uzattıkça uzattım "Bugün benim doğum günüm"
yasta da değilim.
Corona günlerinde doğum günü mü kutlanır?
hepiniz mutlu olun.

80 derece kolonya

rene
Şimdi bu korona denen virüsün dış kısmında koruyucu bir dış tabaka varmış. Bu dış tabakayı margarine benzetebiliriz. O yüzden 20 saniye veya daha uzun elleri yıkayın diyorlar. Hani eliniz tamamen yağ olduğunda burger köftesi falan hazırlarken sabunla yıkadığınızda hemen geçmez ve elinizdeki kaygan tabaka uzun süre durulama sabunlama gerektirir. İşte o hesap

İbu yağ benzeri tabaka alkole maruz kalınca yapısı bozulup dağılıyormuş bu da virüse zarar veriyormuş o yüzden virüse karşı 80 derece artı olan kolonyalar etkiliy-miş.

Bak aklıma eski kolonyacılar geldi, dedemle ara sıra giderdik. çocukken kolonya doldurdukları o ilginç doldurma sistemlerine bakar şaşırırdım. Ah nerede o eski kolonyacılar diyelim ve konuyu kapatalım.

corona günlükleri

rene
Bir kaç senedir yazlar dışında home ofis ve izole yaşadığım halde, meğer ne kadar çok dışarı çıkıyormuşum dedim bu pandemi patlak verdikten sonra. İnsanın bilinçli bir şekilde kendi isteyerek sosyal izolasyona girmesi ile kurum ve kuruluşların belirli nedenlerle sizi evde tutmak istemesi çok bambaşkaymış. Az insan çok huzur mottosu ile geçirdiğim günlerin ardından bu evdekal düzeni bende strese yol açtı. Kendi isteğim dışında zoraki bir şeyleri hayatım boyunca çok kısa dönemler yaptım belki ondan.

Korona'nın "eşitlik" kavramına getirdiği yeni soluk da ilerleyen günlerde mutlaka tartışılacaktır. Öncelikli, ölümcül derecede Yaşlılara ve kronik hasta olanlara etki etmeyen, genç, yaşlı, at gibi sağlıklı herkeste benzer etkileri yapan bir virüs olsaydı ne olurdu diye soruyorum bazen düşünürken. Gerçi toplumları, devletleri, ülkeleri, milyonları etkileyen bir virüs işin içinde olduğunda bu detaylar ortadan kalkıyor. Şöyle düşünelim, Filipinlerde sokağa çıkanlara vur emri çıkaran bir başkan, başka bir ülkede ailesiyle tatile giderek yasağı bölen bir devlet başkanı, başka bir ülkede, çalışmak zorunda, dışarı çıkmak zorunda olan, paraya ihtiyacı olan fakir nüfusuna evde kalın ve bize sms le yardım edin diyen bir başkan. Başkanlar, başkanlar, devletler. Birbirinin maske kargosuna el koyan devletler. Çalmayı normalleştirmiş, baskı ve çaresizlik timsali koca koca hükümetler.

Kısacası, bunca yıldır besleyip büyüttüğünüz, sofradaki aşınıza, maaşınıza, hemen her şeyinize ortak olan devlet çatısının çatır çatır çatladığı, insanlara "evde kalın" dan başka bir öneri sunamadığı günleri görüyoruz.

Sağlık çalışanlarının pencerelerden alkışlarla motive edildiği, varlıklı insanların 500 m2 evlerinde evde kalın bak biz evde kalıyoruz diye sosyal medya da gündem oluşturduğu. Tüm bu medya baskısına rağmen işe gitmek zorunda olan adamın, para kazanmak zorunda olan minibüsçünün tıka basa doldurduğu minibüse yüzündeki ince bir ameliyat maskesiyle bindiği günler.

Virüsün ülkede patlak vermesinden daha bir kaç gün önce sınırlara yığılan suriyeli mültecileri düşünüyorum. Vatansız, evsiz, parasız, aç ve açıkta. Kocaman medya kuruluşlarının sadece "bir" günde unuttuğu kalabalıklar. Gece gündüz aynı şeyleri söylerken akıllarına yarım saatlik bir mülteci haberi yapmanın gelmediği satılmış ruhlar. Ucuz hayatlarını kendilerine ait hissettikleri o haber kanallarının binalarında üzerlerine giydirilen konum ve mesleklerle kapatan yığınlar.

Tek temennim, bu pandemiden herkes doğru dersi çıkarsın. türümüzün vandallığı en azından halk kitleleri nezdinde etkisini kaybetsin. Devlet, hükümet, siyaset, sınırlar gibi kavramlara daha objektif daha adil milliyetçi, şovenist, yandaş gözlerle bakmayı bıraksınlar.

Rene bilinçli karantinadan bildirdi.

ücretsiz izne çıkarılanlar

rene
Memurlarınkini düzenlediler az çok, haftada bir veya iki günde bir gidiyorlar, veya hiç gitmeyeni var. Peki özel sektör ne olacak? Özel sektör bırak ücretli izni, personel çıkarıyor, küçülüyor. Peki birikmiş parası olmayan, ay sonu alacağı o maaşa yaşamsal giderleri için ihtiyacı olan insanlar ne yapacak?

Bilmiyoruz. Biz mi bileceğiz? Tabi ki hayır. Bilmesi gerekenler ne yapıyorlar peki? İBAN atıyorlar yardım gönderin diye? Ülkedeki şanslı azınlığın damlatacağı bir kaç damlaya dahi göz koyuyorlar. Peki diğer insanlar? Onlara da ücretsiz maske veriyoruz diyorlar. Maskele ücretsiz daha ne yapacağıdık?

kafa kağıdı

pasaj
Nüfus cüzdanının halk ağzına yerleşmiş biçimi. Eski topraklar bu ifadeyi sıklıkla kullanır, jenerasyon farkından müzdarip gençlikte ise bu kullanım kafa karıştırma görevi üstlenir.

eski yazarlar

kombiwankenobi
geleli bir sene kadar oldu eski miyim neyim bilmiyorum ama bana da birkaç sözlükten(2) davet, teklif geldi. peki ben ne yaptım? tabii ki sözlüklere üye oldum ama burayı da bırakmadım. sadece akmayan bir sol frame olduğundan dolayı yazdıklarım azaldı. neticede buraya da başka bir sözlükten gelen bir davet vesilesiyle üye olmuştum. bu döngü böyle sürer gider ancak ufak minicik birazcık tefecik önem verilmesi gerekiyor. şimdilik bu kadar. teşekkürler.

corona virüs

hak yeme hell yeah
Evet gençler. Aylar sonra bu entrymle herkese, başta evim zengin sözlük'e merhaba diyorum. 1 aydır hayatım laboratuvarda ve hastanede geçiyor... Bu hastalıkla savaşın yılmaz fedailerinden biri olarak sizinle paylaşmak istediğim birkaç şey var. Çoğu bildiğiniz şeyler, ama bilmediğiniz şeyler de olabilir yazımda.

1) Bu virüsten gerçekten korkun. İnanılmaz ötesi bir hızlı bulaş gücü var. Hele ki gırtlak mukozasına yerleşti mi ciğerlere inmesi çok ama çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor.

2) sanıldığı gibi sadece yaşlıları vurmuyor. Türkiye'deki genç ölümler insanı hayrete düşüren cinsten. 20-30 yaş arası çok entübe hasta var.

3) kronik rahatsızlıkların bir dezavantaj olduğu doğru. Lakin kronik rahatsızlığım yoksa ölmem veya entübe olmam derseniz, hayatınızın hatasını yaparsınız.

4) virüsün havada asılı kaldığı veya sıçradığı ise tamamen safsatadan ibaret. Virüsler asılı kalmaz ya da sıçramaz. Pire deği ya bu.

5) bir hastadan virüsü direkt almak ile hastanın dokunduğu veya virüsünü bir şekilde bulaştırdığı yerden almanız arasında fark var. İnsan bünyesindeki virüs inanılmaz güçlü ve yaşam formları çok aktiftir. Lakin virüsün dışarıdaki canlılığı zaman geçtikçe azalır ve zayıflar. Tabii bu demek değil ki gidin dokunduğu yere dokunun. Siz her türlü bu virüsten uzak durun.

6) virüsler aslında bizi öldürmek istemezler. Çünkü bizim ölümümüz demek, onların ölümü demektir. Peki o zaman neden ölüyoruz? Çünkü, bu virüsü tanımıyoruz... Virüs de bizi tanımıyor. Muhtemelen bizi hâlâ yarasa zannediyor. Biliyorsunuz. Yarasa bu virüsü taşıdığı halde bu virüsten ölmeyen bir canlı. Virüs insandan insana yayıldıkça muhtemelen öldürücü özelliğini kaybedecek.

Peki ne yapmalıyız?

1) öncelikle evde bile kalsak elleri dirseklere kadar 20-30 saniye boyunca sabunla yıkıyoruz. Tırnak içlerini ve aralarını güzelce sabunluyoruz. Sabun virüse ne yapar? Öldürür. Virüslerin dış katmanı yağdır. Bildiğiniz yağ. Zeytinyağı neyse virüsteki yağ da odur. Biliyorsunuz ki yağlar suda çözünmez, sabun bir tuzdur ve tuz yağı çözer. Dış katmanı yok olan virüsün de tabiri caizse içi dışına çıkar.


2) dışarı asla çıkmıyoruz. Tabii bu pek mümkün değil. Çünkü dünya lideri ve Avrupa'nın kıskandığı ülkemizin vatandaşları olarak erzak almak, fatura ödemek, kredi kartına para yüklemek, para çekmek zorundayız.

3) sosyal mesafeyi iyi ayarlıyoruz. Gerçi bu da imkansıza yakın bir şey. Az buçuk türk insanının profilini ve kültürel kapasitesini biliyorsunuz. Geçen gün para çekerken dallama ve hatta afedersiniz dalyarağın teki o pis elleriyle maskesini boğazına kadar indirip, sigarasını içip, yüzüme yüzüme üfleyip maskesini tekrar taktı. Şimdi ben senin takacağın maskeyi sikeyim demek isterdim ama diyemiyorum çünkü RTÜK ceza kesiyor. Neyse siz elinizden geldiği kadar 2 metre uzak olun insanlardan. Hâlâ yere tükürmek için maskesini açıp, tükürdükten sonra maskesini geri takan hoşaf kazanları ile dolu ortalık. Siz onu 3 metre yapın.


4) maske takmadan asla ve kat'a dışarı çıkmayın. Maskeyi taktıktan sonra, burun kısmını yanlardan kapatın ki hava girmesin. Maskeyi ikide bir ellemeyin. Çıkarırken bez kısmından değil, ip kısmından çıkartın. Hatta gerekirse güneş gözlüğü falan bile takın. Göz de bulaşma yollarından biri.


5) eldiven takın. Atm, asansör, para vb. gibi şeylere eldivenle dokunun. Hatta asansör kapılarını dirseğinizle açın.

6) dışarı çıkarken tişört gibi şeyler değil, gömlek gibi yanlardan çıkacak şeyler giyin. Tişörtü çıkarırken ağzınıza, burnunuza değiyor illaki.

7) eve geldiğinizde derhal banyoya girin ve kıyafetlerinizi kirli sepetine atın. Ellerinizi, hiçbir yere dokunmadan 20-30 saniye yıkadıktan ve duruladıktan sonra. Gözlerinizin altını, burun ve dudak arasını (bıyık) sabunlayın. Telefon ve ev anahtarını da kolonya ile silin.

8) evinizi 2 saate bir olmak üzere 20 dakika havalandırın.

9) saat 12-7 arasında muhakkak uykuda olun. Geceler boyu İnternet, televizyonda kalmayın. Bu bir tatil değil. Ortada doğa ile ciddi bir savaş var. Doğa ana homo sapiensi yok etmeye ant içmiş şekilde saldırıyor. Önce doğa ananın virüs silahını yok edip sonra onunla masaya oturmamız lazım. Sizin bu saatler arası uykuda kalmanız virüse karşı bir silah. Bu işin şakası yok.

10) sigara kesinlikle içmeyin. Gerekirse krizden geberin, eliniz ayağınız titresin. Yoğun bakımda bir tek nefes için çırpınan hastaları görseniz, sigara krizinin hiçbir şey olmadığını anlarsınız.

11) su tüketimini arttırın. Günde içtiğiniz su miktarını en az 4-5 bardak arttırın. Öyle ki çişiniz su renginde olsun.

12) marketten aldığınız her ambalajlı şeyi su ve sabunla yıkayın.

13) elleriniz yokmuş gibi yaşayın. Sakın ola ki dalgınlıkla ağzınıza, burnunuza dokunmayın.

14. Ve son madde) bu virüsü hafife almayın ama saçma sapan paranoyalar geliştirmeyin. Psikoloji bağışıklık sistemi üzerinde çok etkili. Korkmak iyidir. Ama fazlası zarardır.

Umarım bu kabusu en az zararla atlatırız. Sağlık ve sevgi dileklerimle...

hayat okulundan mezun olmak

pasaj
hayat okulu diye bir okul olmuş olsa buradan mezun olacak elbette ki çok değerli, alaylı insanlar var. belirtmeliyim ki onların hatırı sayılır bir kısmına, bazı okumuş kesimden daha saygı duyuyorum. öte yamdan bu lafı ağzına sakız eden, eğitimsizliği maharet sayarak bu sözü serseriliğine bir kalkan olarak yerleştirmiş itici insanlar da mevcut.

nilüfer

pasaj
"ara sıra bazı bazı gelsen bile gönlüm razı" sözleriyle ve birçok şarkısıyla insana adeta şölen yaşatan sanatçı. aynı zamanda kendine yağmur ormanlarında yaşama alanı bulan bitki türü olan çiçeğin ismi.

corona günlükleri

pasaj
Araştırma - çalışma, kitap okuma, arada dizi izleme, sosyal medyaya göz atma, bazen televizyona bakma ekseninde gidiyor. Evden çıkmadan geçiriyorum bütün vakti haftalardır. Normalde ev bu kadar sıkmaz belki, ama özellikle kısıtlayıcı ve elzem bir sebepten durulduğundan dolayı insanı psikolojik olarak kötü hissettiriyor. Tuhaf bir duygu, biraz hırçınlaşabiliyor insan. Her ne olursa olsun can sıkmamak, zor da olsa neşeyi olabildiğince yüksek tutabilmek; endişeleri ve bunaltıları en alt düzeye indirgemek gerekiyor

1 nisan

miyesmikcih
abimin doğum günü, londra'da olduğundan telefonla kutladım.
eskiden olsaydı şakalar yapardık, geyikler döndürürdük, bu coranavirus hepimizi kıçımızın üzerine oturduk.

corona günlükleri

miyesmikcih
narına günlükleri gibi olmuş. ingiliz bir arkadaşımın hediyesi çocuk klasiği.
bir diğer çağrışım: corona günlerinde aşk. bir diğeri ise corona günlerinde evde tek başına.
kısıtlılık veya evde tutsaklık kaç gün, ay sürecek ciddi bir açıklama yok.
uzadıkça yarım kalmış yazıları elden geçirme şansım olacak. oysa elim hiç varmıyor.
hepinize iyi esaretler.

corona günlükleri

icgqhs
Herkesi ailesine sevdiklerine bağladı. Fena olmadı aslında, insanlar paranın pul olduğunu ve sağlığın çok önemli olduğunu ilk defa anladı.
Para pul derken başka bir şey daha oldu.
60 yaş üzerine hayli korktu, kim bunlar mı?
Tüm dünyada çocuklar ölürken seyredenler ya da masa başında petrol pazarlığı yapanlar.
Çocuklar ve hayvanlar ölürken izleyenler şimdi can derdinde ve kaçacak yer yok.
Zenginlerin Amerika da özel okullarda okuyan çocukları devletin kyk yurtlarında kaldı iyi mi!
Corona mı günlükleri mi?
Hayat akıp giderken avuçlarımızdan sadece seyrediyoruz fakat yıllardır biz seyrettik olan oldu, şimdi ise oynuyor hayat biz izliyoruz.
Çin ile Amerika arasındaki savaş bu.

corona günlükleri

pasaj
Bilim kurgu dizi ve filmlere hayretle bakıp bunun mümkün olamayacağını düşünürken, aynısını hatta belki daha da beterini yaşıyoruz. Black mirror dizi bölümlerini aratmıyoruz. Ben efsaneyim filmini seyrederken, bu şekilde bir şey olabilir mi hiç diye sorgulardım, bunun mümkün olmayacağı kanaatine varırdım. Fakat daha neredeyse daha kötüsünü tüm dünya yaşıyoruz. Bir distopya gerçek oluyor gibi. Yine de Felaket senaryoları kurmak istemiyorum, umarım bir an evvel düzelir.

corona günlükleri

kombiwankenobi
kaç gündür evde olmanın bana verdiği yetki ile artık düşüne düşüne kendimi şizofrene çevireceğim. duvarlar bir süre konuşuyormuş gerçekten. şikayetçi miyim? kesinlikle hayır. her fırsatta keşke evde olsam diyen biri olarak kendime şikayeti hak görmüyorum ancak bazı düşünceler artık beynimi kemiriyor. daha kötüsü bu düşüncülerin doğru olduğunu da biliyorum. of. çok zor işler.

kuş mitingi

turuncu gemi
muhteşem bir adnan yücel şiiridir;

sonbahardan sonra ağaçlar
hep duman açar ankara'da
saksılarda yeşil bir yalnızlık
uzayıp gider ev tutsaklığında
kış boyu rüzgârsız ve çiçeksiz
ne gün kalır güneşin yüreğinde
ne şafak ne sabah
kar altında dilsiz ve sessiz
bir tohum gibi bekler baharı
taş üstünde topraksız çaresiz

sonbahardan sonra ankara'ya dair
hep aynı sözler söylenir
ama yağmur
yine utanır yağarken
kar yine yağmadan kirlenir

sonbaharda sonra ankara'da
yalnızca kuşların isyanı vardır
bakarsınız bir akşamüstü
bütün ağaçlar kuş açmıştır
ve gökyüzü meydanında
kuş dilinde bir miting başlamıştır

bir çığlıktır artık yaşanan
sözcükler yetmez anlatmaya
notalar fırçalar susar
çünkü mitingden sonra kuşlar
kırıp kanatlarını
ankara'ya ölüm bırakırlar

gecenin şiiri

turuncu gemi
göz göze değilse bile yan yana seninle
bir akşamın
utançları perdeleyen sessizliğinde
gel seyrine koyulalım
birlikte koşturduğumuz bütün yolların
hani güneşle yükselip göklere
coşku saçan uçmaların ve çoğalmaların
gel seyrine koyulalım birlikte
bıçaklaşırken kağıt kağıt yırtılan
ve gittikçe sancılaşan tavırların

geçmişin umutsuzluk doğuran gecelerinde
sönmeden yanan kim
sonuçsuz sevinç ateşlerinde
tutuşmadan küllenen ve kaybolan kim
dünyanın bütün dil bahçelerinde
iki tek sözcük dolaşıyor yalnızca dilinde
hırs ve para
birinin
diğerinde kaybolduğu ihanet şarkısı
yüreği alıp mühürleyen
ve onurun
ölümüyle bütünleyen iyileşmez bir yara

varsın küllenen yürekler utansın
ne aşk giriyor artık sözlerine
ne dostluk
ne de inancımız olan kavga
konuştukça sayılar doluşuyor bakışlarına
konuştukça ayak oyunları
yalanlar
ve kurt dumanlı havaların

ben yine sevinçten ve coşkudan yana
bildikleri gibiyim dostların
iki çiçek büyütüyorum
yaz göğünü kucaklasın penceremde
bir gürültülü kokusuyla fesleğen
bir de haykıran moruyla menekşe
suladıkça diyorlar bana sessizce
aşkı tutsak edersen cüzdanlara çeklere
suların ışıklı türküsünü
bir daha taşıyamazsın çiçeklere

adnan yücel

batan gemi

turuncu gemi
güzel bir cahit sıtkı tarancı şiiridir;

insanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!
sağa sola sallanıp,bakın,çırpınıyorum;
fakat bilmem ki sarhoş onlar mıdır,ben miyim;
insanlar dalgasına tutulmuş bir gemiyim!

deliklerim açıldı tazyikinden suların;
kudurmuş denizinde hakkın çırpınıyorum!
güverteyi yıkıyor çığlığı yolcuların.
kudurmuş denizinde hakkın çırpınıyorum!

gittikçe kabarıyor,amanın,bu dalgalar;
ufuk sise gömülü,ne gelen var ne giden.
kaptan imdat düdüğü durmadan çalar!
kaptan imdat düdüğü beyhude çalar!

ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman!
bir ümit dağılıyor çıkan her nefesimden.
batacağım galiba bir limana varmadan!
ne zaman kara yüzü göreceğim,ne zaman

bekçi kimlik sorabilir mi sorunsalı

miyesmikcih
Bu ülkede sorabilir. 12 eylül arefesinde sıkıyönetim zamanı oyundan çıkan farhan şensoy tiyatrosu oyuncular gestapo kıyafetiyle kollarında ss bantlarıyla halkı duvara yaslayıp kimlik sormuşluğu var. belki hazırlayanlar çıkabilir.
sorar, koyun gibiyiz kardeşim bekçi de sorar çöpçü de.

sopalarla ay çekirdeği hasadı yapan tarım işçileri

miyesmikcih
makinalar türkiye'ye gelmeden önce babalarımız, annelerimiz de aynen öyle yapardı. sıraya girilir ellerde bağ bıçkısı ayçiçek kalfaları kesilir çuvallara dolduruyordu.
o zamanlar evlerimizin önünde hanay dediğimiz geniş alanlar vardı veya harmanda sopalarla döverdik. bi dünya kafa elle ayıplanacak değil a!.
hırsızlar, şehir çocukları ayçiçek kafalarını birbirine sürterek çiğ çekirdekleri yerlerdi.
şimdi ayçiçek hasat makineleri var, haznesine dolduruyorsun o sana çekirdek olarak alıyorsun.
TEKNOLOJİ geldi, bizde ne ana, ne baba ne de bir karış toprak kaldı.
babam sağolsun diyeceğim ama aralığa yedirdi. ne varsa anamdan var.
aklım olsaydı okumak yerine köyde malı mülkü sahiplenirdim.
olsun be her ikisi de rabbe hesap vermek üzere gittiler.
tabi ki babamın ikinci karısı da. allahın çekeceği var ondan.
analığı yaratacağını bilseydi şeytanı yaratmazdı.

turgut uyar

turuncu gemi
kanaatimce dünya şiirinde edip cansever'in çağrılmayan yakub'un dan sonraki bilinç akışı türünde en güzel şiiri yazmış insandır. türk şiirine ''palyaço'' diye muhteşem bir eser hediye etmiştir. turgut hoca ankaralıdır. ben ankara'da doğmadım. fakat fahri den öte, ciğeri bir ankaralıyımdır. büyük ustayı da ankara'yı da ciğerlerime kadar çok özledim.

bu şiiri biraz zaman ayırıp okumanızı yürekten rica ederim.


i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan" dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
"duyamadım", derdim, "tekrar et!"
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan!" dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan"
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz

yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin

miyesmikcih
diğer müslümanlara dokunmuş anlaşılan. kurandan uzaklaşan müslüman bir ak gençlik kapımızda.
yahu niye alınıyorsunuz ki kur'an-ı kerim maide 51 de aynen öyle yazıyor. yoksa cebrail vasıtasıyla bu kitap gökten indirilmedi mı?
o kadar telaşlanmayın kutsal kitap 1.ahit (antlaşma) da pek masum değil.
lan her dinin inananı yani müminleri sakın ola kafanıza göre yorum yapmayın allaha şirk koşmuş olursunuz.
allahın kelamı değişmez diyorlar.

beni unutma

turuncu gemi
esas itibarıyla bir ümit yaşar oğuzcan şiirinin selda bağcan tarafından muhteşem yorumlanışıdır. bazı şiirler ve şarkıların hakiki anlamda zaman makinaları olmadığını kimse iddia edemez zannımca. insanı her yerinden cam kırıklarıyla paramparça eden bir zaman makinası hatta.

bir gün gelir de unuturmuş insan
en sevdiği hatıraları bile
bari sen her gece yorgun sesiyle
saat onikiyi vurduğu zaman
beni unutma

çünkü ben her gece o saatlerde
seni yaşar ve seni düşünürüm
hayal içimde perişan yürürüm
sende karanlığın sustuğu yerde
beni beni unutma

o saatlerde serpilir gülüşün
bir avuç su gibi içime ey yar
senin de başında o çılgın rüzgar
deli deli esiverirse bir gün
unutma

ben ayağımda çarık elimde asa
senin için şu yollara düşmüşüm
seneler sonra sana dönüşüm
bir mahşer gününe de rastlasa
beni beni unutma

hala duruyorsa o yeşil elbisen
onu bir gün yalnız benim için giy
saksındaki pembe karanfil geç değil
ve bahçende yorgun bir düş görürsen
beni unutma

büyük acılarla tutuştuğun gün
çok uzaklarda da olsan yine gel
bu ölürcesine sevdiğine gel
ne olur tanrıya kavuştuğum gün
beni unutma . .

emin igüs

turuncu gemi
kadri kıymeti bilinmemiş çok değerli bir müzik insanımızdır. çok uzun süre ezginin günlüğü grubunun bel kemiği olmuştur.

bir sabah uyanıp işe gitmek için hazırlanırken kendisinden muhteşem bir alevi nefesi olan ''gam elinden benim zülfü siyahım'' nefesini dinlemenizi ivedilikle öneririm. gününüz olduğundan güzel ve duru akacaktır. veya işte bir süre çok iyi gelecek de diyebiliriz.

burcu kanatlı

miyesmikcih
emin olun kim olduğunu bilmiyordum eşinin kim olduğunu da.
mynette geçen " burcu kıratlı eşi sinan akçıl'ı sildi" hanımefendi kızımız sinan akçıl'ı boşayacakmış.
ülkenin birinci gündem maddesi bu şahisların uçur davasıydı. ülke bitmiş, iç ve dış düşmanlar boğazımıza çökmüşken burcu hanım ve sinan beyimizin üreme organları ve sidikliği birinci meselemizdir.
la havle ve la kuvvete.

zavallılar

miyesmikcih
reji ve senaryo yılmaz güney ve atıf yılmaz.
oyuncular : yılmaz güney, yıldırım önal güven şengil.
bu kadrodan kötü film çıkmaz.
bir de yavru emrah diye birinin oynadığı aynı isimde film var. her filminde olduğu gibi annesi rahmetli oya aydoğan'ın eray özbal tarafından becerebildiği film.
bir de ortalıkta dolaşıp açık kollayan zavallılar. daha çok sözlüklerde uvertür olarak bulunurlar.

birhan keskin

turuncu gemi
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık
kaç şiirin dölüdür üstüme
örttüğün bu ince sessizlik
kalbim alış artık, kır kendini
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.

tesadüfen birbirine rastlamış
başka başka aşklarsızın siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.

her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer
kendi sabrını deneyen taş,
kendi uykusuzluğunda yatak oldun.
kül koy şimdi yanına korunun
seni kavuran onu da yakmasın.
aşkla besle kendini, gül yetiştir,
sardunya çoğalt.
ki, sen aşktan ve ayrılıktan
başka ne anlıyorsun.

muhteşem dizelerinin yazardır.

sarma tütün

turuncu gemi
1950 yılından beri türkiye halklarının yüzde 70 lik tarihi hükümetleri tarafından kazım kazım kazzıklanma tarihidir. türkiye cumhuriyeti hükümetleri hiç bir alanda göğsümüzü kabartacak işlere imza atmasalar da vatandaşı zamlarla skip belini, kolunu kanadını kırma konusunda birbirlerine tur bindirmişlerdir.

turgut özal 1980'lerde bu konuda ilk çığırı açmıştır. kdv diye geçici bir vergi koymuştur. 30 yıldan fazladır hayatımızda bu geçici vergi. bu çığırı 90'ların sonunda halkçı ecevit sürdürmüştür. 1 seneye mahsus çıkarttığı ötv 20 yıldan fazladır hayatımızda. kimse de bir gün sormuyor ki bu iki sikik, ucube dolaylı vergi neden hayatımızda? hatta akp hükümeti bu iki vergiyi hayatımızdan bir kaç aylığına indirerek neden ve nasıl seçim kazanabiliyor?

sonuncu malum hükümetten önce vatandaşlar olarak sikicimiz bir taneydi, bu hükümetle birlikte eline kazzığı alan bize koşuyor maşallah. yığınla yandaş mütahitinden diyanetine kadar durum böyle. ulan soktuğumun bir sigara paketi 18 lira olur mu? tamam hadi sigarayı içkiyi bıraktık ölmedik bu yolla. dinsiz imanzsızca yapılan benzin zamlarından sonra kaçak mazot yakan bir otobüste de ölmessek eğlenceli bir ülkeyiz aslında.

gelelim sarma tütüne. alışınca bok gibi tekel sigaraları içmiyorsunuz bir daha. heves edip, ekipman alıp kendiniz sarmanızı önermem. bunun yerine 4-5 liraya hazır sarılmışlar mevcut. hemen hemen aynı paraya gelmekte.

kaçışa gazel

turuncu gemi
ülkü tamer çevirisiyle güzel bir lorca şiiridir;

Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Yeni kesilmiş çiçeklerle dolu kulaklarım
Dilim sevgiyle, acıyla dolu.
Birçok kere yitirdim denizde kendimi
Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi.

Kimse yoktur duymasın öpüşürken
Yüzü olmayan insanların gülümseyişini
Kimse yoktur dokunurken bir bebeğe unutsun
Durgun kafataslarını atların.

Çünkü aranır alında güller
O katı görünüşünü kemiklerin.
Başka işe yaramaz erkeğin elleri
Toprağın altındaki köklere benzemekten.

Bazı çocukların kalbinde yitirdiğim gibi
Birçok kere yitirdim denizde kendimi.
Gidiyorum aramaya, suyu bilmeden,
Beni çürütecek, ışık yüklü ölümleri.

açık kızlarla direkt cehenneme mi gitmek istiyorsunuz

miyesmikcih
hani cennette çırılçıplak şeffaf, bakınca karşıyı gören 72 huri veriliyordu, yalan mıydı tüm bunlar?
cehennemde çıplak kızın işi ne?
yeryüzünde ve cennette tüm güzellikler. görmediğimi merak ederim ama rağbet etmem. acayip bir şey de çıkabilir. zira islam düşünürü nefzawi "türk ve ermeni kadınları çok pasaklıdır; cinsel organı pis kokar ve sık doğururlar, huyları kötüdür" buyuruyor.

islam'da cinsel büyüler sayfa 153 nefzawi
faik bulut

yağmur altında öpüşmek

turuncu gemi
güzel bir ümit yaşar oğuzcan şiiridir;

hava kararmıştı,
yağmur yağıyordu,
dudakları sımsıcaktı,
elleri üşüyordu,
bir öptüm,
bir daha öptüm,
kimseler görmedi öpüştüğümüzü,
yağmurdan başka,
iki gözüm çıksın,
şimdi ne zaman yağmur yağsa,
utanıyorum...

denizi özliyenler için

turuncu gemi
güzel bir orhan veli şiiridir. başlıkta yazım hatası yoktur. şiirin orjinali ''özliyenler içindir''

gemiler geçer rüyalarımda,
allı pullu gemiler, damların üzerinden;
ben zavallı,
ben yıllardır denize hasret,
bakar ağlarım.

hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
bir midye kabuğunun aralığından:
suların yeşili, göklerin mavisi,
lapinaların en harelisi...
hala tuzlu akar kanım
istiridyenin kestiği yerden.

neydi o deli gibi gidişimiz,
bembeyaz köpüklerle, açıklara!
köpükler ki fena kalpli değil,
köpükler ki dudaklara benzer;
köpükler ki insanlarla
zinaları ayıp değil.

gemiler geçer rüyalarımda,
allı pullu gemiler, damların üzerinden;
ben zavallı,
ben yıllardır denize hasret

hürriyete doğru

turuncu gemi
muhteşem bir orhan veli şiiridir. haluk levent'in akdeniz akşamları yorumunda çok güzel şekilde levent tarafından okunur.

gün doğmadan,
deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
içinde bir iş görmenin saadeti,
gideceksin;
gideceksin ırıpların çalkantısında.
balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
sevineceksin.
ağları silkeledikçe
deniz gelecek eline pul pul;
ruhları sustuğu vakit martıların,
kayalıklardaki mezarlarında,
birden,
bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
heeeey!
ne duruyorsun be, at kendini denize;
geride bekliyenin varmış, aldırma;
görmüyor musun, her yanda hürriyet;
yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
git gidebildiğin yere.

yaşıyor musun

turuncu gemi
az bilinen bir orhan veli şiiridir;

takmaya çalışırken kuyruğunu
birlikte yaptığımız şeytan uçurtmasının
görürdüm çırpınırdı ufacık kalbin.
hatırımdan bile geçmezdi
sana duyduklarımı söylemek.
acaba hala yaşıyor musun?

deniz kızı

turuncu gemi
muhteşem bir orhan veli şiiridir;

denizden yeni mi çıkmıştı, neydi;
saçları, dudakları
deniz koktu sabaha kadar;
yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.

yoksuldu, biliyorum
-ama boyna da yoksulluk sözü edilmez ya-
kulağımın dibinde, yavaş yavaş,
aşk türküleri söyledi.

neler görmüş, neler öğrenmişti kim bilir.
denizle boğaz boğaza geçen hayatında!
ağ yamamak, ağ atmak, ağ toplamak,
olta yapmak, yem çıkarmak, kayık temizlemek...
dikenli balıkları hatırlatmak için
elleri ellerime değdi.

o gece gördüm, onun gözlerinde gördüm;
gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
onun saçları öğretti bana dalgayı;
çalkalandım durdum rüyalar içinde.

ölüme yakın

turuncu gemi
benim en sevdiğim orhan veli kanık şiiridir;

akşamüstüne doğru, kış vakti;
bir hasta odasının penceresinde;
yalnız bende değil yalnızlık hali;
deniz de karanlık, gökyüzü de;
bir acaip, kuşların hali.

bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-akşamüstüne doğru, kış vakti-
benim de sevdalar geçti başımdan.
söhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
zamanla anlıyor insan dünyayı.

ölürüz diye mi üzülüyoruz?
ne ettik, ne gördük şu fani dünyada
kötülükten gayrı?

ölünce kirlerimizden temizlenir,
ölünce biz de iyi adam oluruz;
şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
hepsini unuturuz.

dalga

turuncu gemi
muhteşem bir orhan veli şiiridir;

mesut sanmak için kendimi
ne kâğıt isterim, ne kalem;
parmaklarımda cıgaram,
dalar giderim mavisinden içeri
karşımda duran resmin

giderim, deniz çeker;
deniz çeker, dünya tutar.
içkiye benzer bir şey mi var,
bir şey mi var ki havada
deli eder insanı, sarhoş eder?

bilirim, yalan, hepsi yalan;
taka olduğum, tekne olduğum yalan;
suların kaburgalarımdaki serinliği,
iskotada uğuldayan rüzgâr,
haftalarca dinmeyen motor sesi,
yalan.

ama gene de,
gene de güzel günler geçirebilirim;
geçirebilirim bu mavilikte,
suda yüzen karpuz kabuğundan farksız,
ağacın gökyüzüne vuran aksinden,
her sabah erikleri saran buğudan,
buğudan, sisten, aşktan, kokudan...

ne kâğıt yeter ne kalem,
mesut sanmam için kendimi.
bunların hepsi...hepsi fasafiso.
ne takayım, ne tekneyim.
öyle bir yerde olmalıyım,
öyle bir yerde olmalıyım ki,
ne karpuz kabuğu gibi,
ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...
insan gibi.

karşı

turuncu gemi
az bilinen bir orhan veli şiiridir;

gerin, bedenim, gerin;
doğan güneşe karşı.
duyur duyurabilirsen,
elinin kolunun gücünü,
elle güne karşı.

bak! dünya renkler içinde!
bu güzel dünya içinde
sevin sevinebilirsen,
insanlığın haline karşı.

durmadan işleyen saatlerde
dişli dişliye karşı;
dişlilerin arasında,
güçsüz güçlüye karşı.
herkes bir şeye karşı.
küçük hanım, yatağında, uykuda,
rüyalarına karşı.

gerin bedenim, gerin,
doğan güne karşı.

sabah kadar

turuncu gemi
çok haklı tespitleri olan bir orhan veli şiiridir;

şu şairler sevgililerden beter;
nedir bu adamlardan çektiğim?
olur mu böyle, bütün bir geceyi
bir mısranın mahremiyetinde geçirmek?

dinle bakalım, işitebilir misin
türküsünü damların, bacaların
yahut da karıncaların buğday taşıdıklarını
yuvalarına?

beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını
kullanılmış kafiyeleri yollamak için,
kapıma gelecek çöpçülerle,
deniz kenarına?

şeytan diyor ki: "aç pencereyi;
bağır, bağır, bağır; sabaha kadar."

gün olur

turuncu gemi
aynı zamanda dahi bestecimiz zülfü livaneli tarafından da müziğe uyarlanmış güzel bir orhan veli şiiridir;

gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.
dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
çiçekler gürültüyle açar;
gürültüyle çıkar duman topraktan.

hele martılar, hele martılar,
her bir tüyünde ayrı bir telaş!

gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur, başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi...

güneş

turuncu gemi
az bilinen bir orhan veli şiiridir;

ah aydınlıklardan uzaktayım
kafamda o dağılmayan sükûn.
ölmedim lâkin, yaşamaktayım
dinle bak: vurmada nabzı ruhun.

yarasalar duyurmada bana
kanatlarının ihtizazını.
şimdi hep korkular benden yana
bekliyor sular, açmış ağzını.

ah aydınlıklardan uzaktayım
kafamda dağılmayan sükûn.
ölmedim lâkin, yaşamaktayım
dinle bak vurmada nabzı ruhun.

siyah ufuklarin arkasında
seslerle çiçeklenmede bahar
ve muhayyilemin havasında
en güzel zamanın renkleri var.

ölmedim hâlâ.. yaşamaktayım.
dinle bak: vurmada nabzı ruhun!
ah aydınlıklardan uzaktayım
kafamda o dağılmayan sükûn.

ruhum ölüm rüzgarlarına eş,
ışık yok gecemde, gündüzümde.
gözlerim görmüyor... lâkin güneş
o her zaman, her zaman yüzümde.