confessions

kozmos

1. nesil Yazar - Pazar mahmuru

  1. toplam entry 3201
  2. takipçi 53
  3. puan 44827

ölümden sonra hayat

kozmos
''ıslığı bu, gürleyen göğün
--bestecisi doğanın
şekilsiz, elleri de ayakları gibi
-biçimsiz,
zaman nehri aşınmış
birkaç yılgın grilik,
grilikte besteci, mekan gibi tekinsiz.''
**
tüm dinlerin ortak vaadi bir hülya.
(bkz:ölünce bilinç nereye gidiyor sorunsalı)
*
insan öldükten sonra, ruhun* varlığına devam edip etmediği meselesi yüzyıllardan beri dinsel inanç ve metafizik düşünceler arasında önemli bir yer tutmuştur. yalnız ahlak ve poetika değil, aynı zamanda zihnin kendi kaynak ve alın yazısı hakkındaki merakının da bir eseri olan bu mesele, bugün, hatta ruhbilim alanından da çıkarak sadece insanların kişisel din ve imanlarına bağlı kalmış, fakat felsefenin en eski ve derin konularından biri olarak önemini muhafaza etmiştir. ruhun ölmezliği meselesi, ruhun mahiyeti meselesiyle ve bu meseleye bağlı bulunan diğer bir takım meselelerle ilgilidir. fakat biz burada yalnız sunduğumuz konuyu incelemeyi yeter bulmaktayız.

doğmak, Dante Alighieri'nin deyimiyle, ölüm koşusuna katılmak demektir.
ölmek, organsal enerjinin dönüşmesi demektir. ruhun ölmezliğini kabul etmek için, kırılan zembereği onaran veya saati yeniden kuran bir sanatçıya ihtiyaç vardır. insan imgelemi bu sanatçıyı yaratmakta güçlük çekmemiştir. çünkü -tek başına- fanilik, düşünen ve duygulanan, bilen ve isteyen bir varlığın mahiyet ve tutkularına aykırı olaydır. organsal enerji ise, tabiatın evrensel enerjisi içine ışın olarak, ısı olarak, ses, renk, hareket ve kuvvet olarak karışacaktır. bunu bildiğimiz halde, bu kuvvetin, bilincini, irade ve hürriyetini bu dünyadaki niteliklerle bozulmamış bir benlikte devam ettirip ettirmeyeceğini belirtecek hiçbir müspet işarete malik değiliz. esasen o kadar çok özlediğimiz ölmezliğin insan için bir saadet mi yoksa bir felaket mi olduğu meselesi de ayrıca düşünülebilir. bir saadet ise, bunun bir takım şartlara bağlı olması gerektir. bu alemde kavuşamadığımız nimetleri tatmak gibi, bedenin her çeşit zevk ve lezzetleri kendisi ile beraber diğer bir takım isteklerimiz gerçekleşmedikçe bu ölmezliğin bir değeri yoktur. ölmezliği, ruhun ve bedenin gittikçe sağlık ve kuvveti azalmış olan uzun bir ömür gibi tasarlamakta ise, hiçbir saadet yoktur. böyle bir ölmezlik, cezadır. işkencedir. ölmezliğin lehinde olanlar, bu ebediliği, dünyada kandırılmamış istek ve tutkuları kandıran ve bu alemde uğradığımız haksızlıkların ve mahrumiyetlerin acısını çıkaracak olan bir aleme kavuşma vaadi ile süslerler.

denebilir ki, böyle anlaşılmış olan bir ölmezliğin ahlak bakımından yüceltilecek bir değeri yoktur. bu adeta açlıklarımızı, öç alma arzularımızı, kinlerimizi ölümden sonraki bir aleme, bir zaman sonsuzluğuna kadar götürmek demektir. dünyada kazandığımız mükafatların daha zenginine, dünyadaki nefretlerimizin, düşmanlıklarımızın daha şiddetlisine kavuşmak için böyle bir alemini, zalim olduğu kadar da affetmeyen cömert adaletine sığınmak demektir. bu inanç, biraz da insanın kendisini, diğer bütün insanlardan ve yaratıklardan üstün ve her çeşit nimetlere olduğu kadar tanrı katına layık bir varlık zannetmesinden doğmaktadır. diğerlerinin kendimizden daha az insanlığa sahip olduğunu görme eğilimi evrenseldir. bu bencillik, dünyaya sığmayan insan oğlunun dünya ötesi bir alemde yayılmak için duyduğu sonsuz tutkusunun işaretidir. bu tutkuda tanrıyı da kendi amaçlarına hizmet ettirmek isteği gibi küstah bir dava da saklıdır.

anlaşılıyor ki, ölmezlik inancında, sonsuz bir surette hayatı sevmek, yaşamaya kanamamak gibi insanın acizliğini olduğu kadar kuvvetini de yaratan duygular vardır. öyle zannediyoruz ki, bu inancın en değerli ve verimli tarafı da budur. bu duygu sayesindedir ki insan, kendisini ebedileştirecek olan büyük işleri başarmak, büyük ve yüce ülküleri gerçekleştirmek gücünü kazanabilir, kendisini düşünerek veya küçültecek olan adiliklerden korunabilir. bilebildiğimiz kadarıyla bu alemden kendimizle beraber götürebileceğimiz hiçbir servet ve nimet yoktur. fakat bu aleme bırakabileceğimiz şeyler çoktur. üstelik, bizi insanlar olarak da şekillendiren en etkili güçlerden biri de bir miras bırakma isteğidir. biz ancak insanlığa miras bırakabileceğimiz eserlerin, işlerin, fikirlerin ve hizmetlerin büyüklüğüyle övünebilir ve bunlara verdirebildiğimiz değerlerin unutulmazlığı nispetinde ebedi oluruz. hayat sevincini tadabilmek, hayatı sevebilmek ve sevdirebilmek için, ölümün ötesinde ne korkulacak, ne de özlenecek bir şeylerin var olup olmadığını düşünmemek lazımdır. yoksa din ve geleneğin yarattığı ölmezlik inancının boşluğu hakkındaki en kuvvetli delil, anaksimenes'in deyimiyle ölümdür. ölüm olmasaydı kaybolurduk, bizi yüceliğe ulaşmaya sevk eden de ölümün varlığı ve yaşanma ihtimalidir.

yaşadığımız dünyadan daha yetkin(mükemmel) ve daha iyi bir alemi, ölümden sonraki bir karanlıkta araştırıp durmaktansa, her türlü haz ve elemlerimizin kaynağı olan bu dünyayı, o aradığımız ve rüyasını gördüğümüz alem haline getirmek için çalışmaktan daha doğru ve yüce bir ödevimiz yoktur. umutsuzluğa kapılmadan, bu dünyaya istemek için değil, vermek için gelmediğimizi anlayarak elimizden geleni esirgememek, ölmezliğin birinci şartıdır. ancak insanlığa yaptığımız hizmet nispetinde ebedileşiriz. fazilet sevgi, bilgi ve şefkatle süslü bir kalbin insan hayatını kolaylaştıran ve ıstıraplarını azaltan fikir ve eser yaratıcılarının ölmezliğine inanmalı. bir faninin en büyük mükafatı, ölümden sonraki bir aleme değil, şu içinde doğup büyüdüğümüz, yaşayıp öldüğümüz alemde saklıdır.
seviniz, acıyınız, öğrenin ve öğretiniz. insanlığı kendilerine minnettar eden ebedilerin yolunu tutunuz.

ağlamak

kozmos
bunu adeta spor haline getirmiş, ağlamayı sığınak bellemiş bünye oluşun dışında, bu noktaya gelmek bir çözülümdür, kişi için bir kilometre taşıdır.

içinde bulunulan çevreye karşı çizilmeye çalışılan imajın/etiketin dökülümüdür, insanın kendi oluşuna kapı aralamasıdır.

manifesto

kozmos
(bkz:sanat öldü)
*
''burada, bizler zengin bir zemine demir atıyoruz. enerji sarhoşu hayaletler olarak bizler, mızrakla masum teni kazıyoruz.
sağanak bir bedduayız, tropikal bir bolluk...
ve baş döndürücü bir bitki örtüsüyüz.
kauçuk ve yağmur bizim terimiz.
kanıyor ve yanıyoruz.
susuyoruz.
kanımız dinç.
size söylüyorum, başlangıç yok.
ve ürpermiyoruz.
duygusal değiliz.
öfkeli bir rüzgârız, bulutların ve duacıların kirli çamaşırlarını parçalıyoruz, afetin, ateşin ve bozuşmanın merasimini hazırlıyoruz.
yakarışa son vereceğiz ve göz yaşlarını bir kıtadan diğerine yayılan sirenlerle değiştireceğiz.
yoğun zevkin pavyonlarını ve dullarını da zehrin üzüntüsüyle.
yarıgölgeyi yalayıp, bal ve dışkıyla dolu ağıza dolmak için.
gittiğim her yere umutsuzluğu yayıyorum ve cennetten cehenneme elimi savuruyorum.
gözlerimi de cehennemden cennete.
biri kahraman veya aptal olarak ölür, ikisi de aynı şeydir.
fani olmayan tek kelime, ''ölüm'' kelimesidir.
muhtemelen hayattan keyif alıyorsunuz, ancak kötü huylarınız da var.
neye düşkün olmanız gerektiği öğretisine çok düşkünsünüz.
mezarlıklar, melankoli, trajik sevgili, venedik gondolları.
ay'a karşı bağırıyorsunuz.
bu kadar korkak olmasaydınız, kibirli düşüncelerin ve maruz kaldığınız mevcut olmayan tecritlerin altında ezilmeseydiniz, işaretçi gibi giyinip kuşanmasaydınız, bizlerin yaptığı gibi, katliam oyununa karşı doğru durabilirdiniz.
daha fazla inançsızlıktan oldukça korkuyorsunuz.
birinin bir şeye bağlı kalmadan da mutlu olabileceğini anlamıyorsunuz.

her şeyi görüyoruz.
hiçbir şeyi sevmiyoruz.
mantığın ortadan kalkması, dada.
hafızanın ortadan kalkması, dada.
arkeolojinin ortadan kalkması, dada
geleceğin ortadan kalkması, dada.
dada, hala boktan, ancak şu an dan itibaren, şu andan itibaren farklı renklerin boktanlığını istiyoruz. sanat bahçesini konsolos bayraklarıyla süslemek istiyoruz.
dada ne delilik, ne bilgelik, ne ironidir.
dada hiçbir şey demek değildir.
hepiniz, arınmış uyku alkolünden elde edilmiş aptallarsınız.
umutlarınız gibi, hiçbir şeysiniz.
cennetiniz gibi hiç.
idolleriniz gibi, hiçbir şeysiniz.
politikacılarınız gibi, hiçbir şeysiniz.
kahramanlarınız gibi, bir hiç.
sanatçılarınız gibi, hiçbir şey.
dininiz gibi, hiçbir şey.

artık ressam yok.
yazar yok.
müzisyen yok.
heykeltıraş yok.
dinler yok.
cumhuriyetçiler yok.
kralcılar yok.
emperyalistler yok.
anarşistler yok.
sosyalistler yok.
bolşevikler yok.
politikacılar yok.
proleterler yok.
demokratlar yok
burjuvazi yok.
aristokrasi yok.
ordular yok.
polis yok.
vatan yok.
yeter artık bütün bu embesilliklerden,
hiçbir şey yok artık.
hiçbir şey yok artık.
hiçbir şey.
hiç.
hiç.

aranıza gelmeden önce, çürük dişlerinizi, yaralı kulaklarınızı çürüklerle dolu dilinizi parçalamadan önce, çirkin iradesiz, işe yaramaz pipinizi koparmadan önce, bunların hepsinden önce, ansitepsik büyük bir banyo yapacağız..
ve sizi uyarız; sizlerin o doğmamış ufacık bebeklerinizin katili biziz!

ihtiyacımız olan şey; sağlam, doğru, kesin ve daimi anlayışın ötesindeki sanattır. en iyi ve olağan dışı sanatçılar, hayatın taşkın ve coşkunluğunun arasında vücutlarındaki çaputları her saat söküp atanlardır.
kendi zamanlarının zekasına kanayan elleri ve başlarıyla tutunmaya çalışan kişilerdir.
bir an bile sandalyede oturmak birinin hayatını riske atmaktır.''

insancıklar

kozmos
kronolojik dostoyevski antolojisinde ilk sırada olan kitap. daha doğrusu bir mektup-kitap. çünkü kitap, varvara alekseyevna ile makar devuşkin arasındaki mektuplaşmaları içeriyor. dostoyevski'nin, puşkin güzellemelerinin yağmur olup yağdığı bölümler de çokça. yazıldığı dönemin rusya' sının özellikle alt kesiminde yer alan, fakir/çok fakir insanların dünyasını, gelir eşitsizliğini tadı damakta kalır bir üslupta ve oranda anlatıyor. yine dönemin rusya'sındaki gerçek ve hayal arasındaki uçurum, çok güzel şekillerde yedirilmiş.

--- spoiler ---
makar, varvara'ya derin bir tutkuyla bağlı, varenka'nın uzaktan sayılabilecek bir aile dostu ve biraz yaşını almış, hatta kelli felli denebilecek bir memurdur. saplantı düzeyinde, platonik bir bağlılıktır dillendir(e)mediği. makar, varvaraya olan bu saplantılı fakat dürüst aşkını ''aile dostu'' örtüsünün ardında çeşitli eylemlerle göstermeye çalışsa da, varenka'nın bunun tam idrakında olduğunu ve 'masum ve kırılgan bir melek' imajıyla makar'dan alabileceği tam faydayı almak için kadınlığının şeytani parçasıyla direndiği ihtimalini düşünmeden edemiyor insan. söz gelimi, varenka'nın makar gibi yaşlı ve bir ayağı mezarda olan, hiç evlenmemiş birine yazdığı mektupların bitiş cümlesi olarak, şunları adının başına sıfat olarak eklemesi ise, bir dizi şüpheye sevk ediyor okuru;

''sizi bütün kalbiyle seven minik kuşunuz v.d.''
''duacınız v.d.''
''biricik sırdaşınız v.d.''
''size minnettar köleniz v.d''

ve fakat makar'ın da bu temelde, esasında varvara'dan samimiyet temelinde çok da farkı yoktur. makar'da, okur olarak benim dikkatimi çeken, ''ben buradayım'' diyen, sezinlediğim ilk 'duygu', makar'ın kendine acı çektirerek varvara'dan almayı hedeflediği ilgi ve sevgidir; hatta kendi acı çektirmek, örneğin ayakkabıları yırtık iken zor duruma düşebilecek şekilde varvara'ya hediyeler alması, varvarayı üzdüğü gibi, varvara'da ona karşı şevkat, acıma veya sevgi duygularının da uyandıracağını düşünür. bu duygular varvara'da yer yer uyanmış olabilir, lakin varvara'nın hislerinde ne kadar samimi olduğunu görmemek, başarı dahi sayılabilir.
--- spoiler---

leyla ile mecnun

kozmos
herkesin deli taklidi yaptığı, bir yere varmaz cümlelerin zeka kokan mizah perdesiyle vitrine koyulduğu eski bir dizi. bitmesinin de bir anlamı vardı ama. ahahahaaha...
gülüyorum yarınsızca. yarasızca. ismail abiiiiğğğğ ahhahaha..

atatürk'ün en güzel sözleri

kozmos
Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müsbet ilimdir. Bunun içindir ki milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, milli birlik duygusunu, her zaman ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besliyerek geliştirmek milli ülkümüzdür.

geceye bir söz bırak

kozmos
-oğuz atay
“Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım”

suç ve ceza

kozmos
tasvirlerin alıp başını yürüdüğü bir koca tarih.
meyhane için, ellisini geçkin bir yarı meczup, tam sarhoş
tarafından getirilen, sefilliğin de içinde eritildiği şu tanım harikadır:

''--sayın bayım, -diyerek, oldukça ciddi bir tavırla yeniden söze başladı,
-yoksulluk ayıp değil, bir gerçek.
sarhoşluğun erdem olmadığı ise daha büyük bir gerçek. ama sefillik,
bayım, sefillik yüzkarasıdır. yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı
koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla! sefil bir kimseyi insanlar aralarından
uzaklaştırmak için sopa kullanmazlar, süpürgeyle süpürürler; onu daha çok
aşağılama içindir bu ve hakları da yok değildir böyle davranmakta, çünkü sefilliğe
düştüğünde kişioğlunun ilk kendisi hazır olmalıdır kendini aşağılamaya. meyhanelerin
çıkış noktası da burasıdır işte! sayın bayım, bundan bir ay önce bay levezyatnikov
karımı kendi elleriyle dövdü. döverken ben de oracıkta sarhoş yatarken, acaba hiç mi
acı çekmedim?..''

zengin sözlük roman

kozmos
bütün bunlar olup biterken, makar devuşkin vakur biçimde evinden sabahın ilk saatlerinde ayrılıyordu. 8. dereceden bir memurdu. üstünde o gün en şık redingotu ile emin adımlarla eski dostu ivan pavloviçin evine doğru gitmek üzere kalabalığa daldı. çalan iphone x'i idi. Mihail Saakaşvili idi telefonun ucundaki... devuşkin şaşırmış bir biçimde telefonu açtı:
''ooooo, hangi dağda kurt öldü, sen bizi arar mıydın dayıoğlu? hayırdır?'' dedi..

zengin sözlük roman

kozmos
...tam der gibi oluyordu ki, demedi. çevik bir hareketle cebinden çıkarttığı kartta yazan numarayı aradı. aradığı numara aranmayı beklercesine konuşuyordu, kozmos sadece ''hı-hı'' ''evet...'' gibi kısa kısa konuşuyordu. telefonun diğer ucundaki x kişisi, bu günü bekliyordu sanki..

zengin sözlük roman

kozmos
''oysa yozgat'ın nesi vardı..'' diye düşündü kozmos, sonra bir an ''hiçbir şeyi yok mesele de bu zaten..'' fikri ağır bastı, bileti düzeltti.
kozmos geniş omuzlarını geriye atıp nato karargahı boyunca, emin adımlarla gürlercesine yürümeye koyuldu.. uzaktaki sevgilisini düşünüyordu, tebessümdü yüzündeki..
5 /