holding tarzı kurumsal yönetişim (corporate governance) gerektiren şirketlere mahsus bir unvandır ama pek çok havalı unvan gibi bu da güzel ülkemizde, 3 kişi çalıştıran firmalar tarafından bile kullanılmaktadır.
ceo ne şirketin sahibi (hakim hissedarı) ne de genel müdürü (ticari vekil) olur. yönetim kurulu başkanı dahi değildir.
şirketlerde genel kurul yılda bir kere toplanır. en genel kararları alır, kuralları koyar. gündelik işlere bakan icraat organı ise yönetim kuruludur. fakat bazı şirketlerde o kadar geniş bir faaliyet alanı vardır ki yönetim kurulu da gündelik işlere bakmaktan çok ancak gündelik şirket politikasını belirleyebilmekte, o politikaları uygulamaya geçirmek daha da ihtisaslaşmış olan icra kuruluna düşmektedir. aynı anda 50 bin kişi çalıştıran oluşumlardan söz ediyoruz.
işte ceo dediğimiz kişi o icra kuruluna (ya da icra kurullarına) başkanlık ederek yönetim kuruluna hesap veren kişidir. yönetim kurulu da ceo'nun sağladığı eşgüdüm sayesinde yürüttüğü politikaların sonuçlarını faaliyet raporu haline getirip genel kurula sunar. genel kurulu oluşturan hissedarlar "aferin iyi gidiyorsunuz" derse yönetim kurulu da muhtemelen işlerini söz konusu ceo'ya yaptırmaya devam eder.
ceo'ya maaş ve yan haklara ilave olarak şirketten hisse verilebilir. temettü verilebilir. ama bu kişi şirketin sahibi değildir. yönetim kurulu başkanı da değildir.
murahhas üyeyi de bazen ceo zannederler. hayır. eğer şirketin yönetim kurulu başkanı aynı zamanda genel müdür (ticari vekil) gücüne sahipse yani tek başına attığı imzayla tüzel kişilik adına üçüncü kişilerle her tür işlemi yapabilecek güçteyse ona murahhas aza denir. işte onlar genelde aynı zamanda şirketin hakim hissedarı olur. cem boyner gibi.
ceo'nun da imza yetkisi çok geniştir ama şirket içinde çok güçlüdür. şirketi dışarı bağlayacak her konuda işlem yapabildiği pek görülmez. atom karıncadır sonuçta o. "baba" değildir.
trabzonspor'un bulunduğu, halkının çoğunluğunun trabzonspor'u tuttuğu şehir.
roma imparatorluğu'na başkentlik yapmış olmak, iran'dan italya'ya pek çok ülkenin temsilciliğini barındırmak, ipek yolunun ana duraklarından biri olmak gibi pek çok özelliği varsa da bunlar geçmişte kalmıştır. doğu bloku yıkıldığında hafiften parlar gibi olan yıldızı birkaç yıl içinde tekrar sönmüştür. futbola siyasetin karışmasına ses çıkarmayan bu zihniyetle trabzonspor da mazi olacak gibi görünmektedir.
son yıllardaki tek özelliği katarlıların gözde tatil mekanı olmasıdır. yılın 12 ayı yağmur yağan ormanı bile cumhurbaşkanımızın helikopter gezisinde katarlı işadamlarına göstermesinin ardından nazar değmek suretiyle yanıp yok olmuştur.
trabzon'un doğası, tarihi trabzon'a değer katar da bu katarlılar trabzon'a ne katar pek emin değilim.
roma imparatorluğu'na başkentlik yapmış olmak, iran'dan italya'ya pek çok ülkenin temsilciliğini barındırmak, ipek yolunun ana duraklarından biri olmak gibi pek çok özelliği varsa da bunlar geçmişte kalmıştır. doğu bloku yıkıldığında hafiften parlar gibi olan yıldızı birkaç yıl içinde tekrar sönmüştür. futbola siyasetin karışmasına ses çıkarmayan bu zihniyetle trabzonspor da mazi olacak gibi görünmektedir.
son yıllardaki tek özelliği katarlıların gözde tatil mekanı olmasıdır. yılın 12 ayı yağmur yağan ormanı bile cumhurbaşkanımızın helikopter gezisinde katarlı işadamlarına göstermesinin ardından nazar değmek suretiyle yanıp yok olmuştur.
trabzon'un doğası, tarihi trabzon'a değer katar da bu katarlılar trabzon'a ne katar pek emin değilim.
Antiterörizm sloganı zannedilmemesi gereken ifade.
Devlete hiçbir karşılık almadan sadık kalma beklentisi terörle mücadele değildir. Bunun adı (ekonomik olmayan anlamda) devletçiliktir. Kendi içinde tutarlı bir siyasi görüştür ve otorite kurmakta etkili olduğu için teröre karşı da ilk aşamada gayet etkilidir. Lakin bu söze karşı olmaya terörizm değil (yine ekonomik olmayan anlamda) liberalizm denir.
"Efendim liboşlukla terör meselesi çözülür mü?"
çözülmeyebilir. Otoriter bir anlayış terörle mücadelede daha etkin olabilir. Lakin o otoriter anlayış kendi gibi düşünmeyen herkese devlet düşmanı (terörist) damgası vuruyorsa onun adı artık otoriter devlet değil faşizm olur.
Liberalizmin olumlu ya da olumsuz etkisinden bağımsız olarak terörizm, bir devlete karşı mücadele etmek amacıyla o devletin kamu görevlileri yerine (onlara güç yetiremediği için) o devletin sivillerine saldırmak demektir. Ya da askeriyle boy ölçüşmek yerine köye hizmet etmeye giden öğretmenini, doktoru kurşuna dizmektir.
Vatana ihanet ise çuval gibi, içine her şey atılabilen bir eylemdir. Çözüm sürecinde PKK'yla masaya oturulmasına karşı çıkanlara da "hain" dendi. "Ergenekoncu" dendi. Atilla Taş'a da hain deniyor. Katar'da askerlik yapmayı kabul etmeyenlere de yarın hain denmesi muhtemeldir.
Terörle mücadele etmenin birinci şartı akla karayı ayırmaktır. Terörün en başarılı yöntemlerinden biri devleti bir yöre halkındaki teröristle sadık vatandaşı ayırt edemez hale getirip azami kutuplaşma temin etmektir.
Mesela 1800'lerdeki Yunan adalarındaki ayaklanmalarda hali vakti yerinde olan hiçbir rum, ayrılıkçıları desteklememiştir. Bunun üzerine rum çeteciler sivillere terör uygulayarak (kız kaçırma, tecavüz, baskın, kurşuna dizme vs) devlet yetkilerinin gözlerini karartmış ve o zamanki bazı devlet adamlarının rumlara genelleyerek verdiği tepkiler sayesinde rumların tamamını kendi tarafına çekmiştir.
Bunun pek çok ülkede pek çok örneği vardır. Türkiye cumhuriyeti bitme noktasına gelmiş terörü çözüm süreci denen saçmalıkla diriltmek gibi bir acemilik yapmış olsa bile durumu telafi etmek için faşizmin fabrika ayarlarına dönmek zorunda değildir. Atatürk milliyetçiliği de dediğimiz asgari müşterekler, demokratik cumhuriyet'ten taviz vermeden meseleyi çözecek kadar belirgindir ve türk milleti, birtakım münafık gafilleri başındam savabilse bu zorluğu aşabilecek kadar güçlüdür.
Hain'in gerçek anlamı ise kendisine emanet edilmiş kamu görevini kişisel menfaati ya da yabancı devletr sadakati gereği ihmal ve ihlal etmektir. Bu anlamda kullanılırsa evet vatan hainlerinin muhatabı yüce divandır.
Devlete hiçbir karşılık almadan sadık kalma beklentisi terörle mücadele değildir. Bunun adı (ekonomik olmayan anlamda) devletçiliktir. Kendi içinde tutarlı bir siyasi görüştür ve otorite kurmakta etkili olduğu için teröre karşı da ilk aşamada gayet etkilidir. Lakin bu söze karşı olmaya terörizm değil (yine ekonomik olmayan anlamda) liberalizm denir.
"Efendim liboşlukla terör meselesi çözülür mü?"
çözülmeyebilir. Otoriter bir anlayış terörle mücadelede daha etkin olabilir. Lakin o otoriter anlayış kendi gibi düşünmeyen herkese devlet düşmanı (terörist) damgası vuruyorsa onun adı artık otoriter devlet değil faşizm olur.
Liberalizmin olumlu ya da olumsuz etkisinden bağımsız olarak terörizm, bir devlete karşı mücadele etmek amacıyla o devletin kamu görevlileri yerine (onlara güç yetiremediği için) o devletin sivillerine saldırmak demektir. Ya da askeriyle boy ölçüşmek yerine köye hizmet etmeye giden öğretmenini, doktoru kurşuna dizmektir.
Vatana ihanet ise çuval gibi, içine her şey atılabilen bir eylemdir. Çözüm sürecinde PKK'yla masaya oturulmasına karşı çıkanlara da "hain" dendi. "Ergenekoncu" dendi. Atilla Taş'a da hain deniyor. Katar'da askerlik yapmayı kabul etmeyenlere de yarın hain denmesi muhtemeldir.
Terörle mücadele etmenin birinci şartı akla karayı ayırmaktır. Terörün en başarılı yöntemlerinden biri devleti bir yöre halkındaki teröristle sadık vatandaşı ayırt edemez hale getirip azami kutuplaşma temin etmektir.
Mesela 1800'lerdeki Yunan adalarındaki ayaklanmalarda hali vakti yerinde olan hiçbir rum, ayrılıkçıları desteklememiştir. Bunun üzerine rum çeteciler sivillere terör uygulayarak (kız kaçırma, tecavüz, baskın, kurşuna dizme vs) devlet yetkilerinin gözlerini karartmış ve o zamanki bazı devlet adamlarının rumlara genelleyerek verdiği tepkiler sayesinde rumların tamamını kendi tarafına çekmiştir.
Bunun pek çok ülkede pek çok örneği vardır. Türkiye cumhuriyeti bitme noktasına gelmiş terörü çözüm süreci denen saçmalıkla diriltmek gibi bir acemilik yapmış olsa bile durumu telafi etmek için faşizmin fabrika ayarlarına dönmek zorunda değildir. Atatürk milliyetçiliği de dediğimiz asgari müşterekler, demokratik cumhuriyet'ten taviz vermeden meseleyi çözecek kadar belirgindir ve türk milleti, birtakım münafık gafilleri başındam savabilse bu zorluğu aşabilecek kadar güçlüdür.
Hain'in gerçek anlamı ise kendisine emanet edilmiş kamu görevini kişisel menfaati ya da yabancı devletr sadakati gereği ihmal ve ihlal etmektir. Bu anlamda kullanılırsa evet vatan hainlerinin muhatabı yüce divandır.
ingilizcesi fucking federals olsa gerek.
hollywood filmlerinde fbi işe el atınca dosyadan el çekmek zorunda kalan yerel polislerin otomatikman sarf ettiği küfür. bazen fbi haklı çıkar bazen fbi komploya alet olmuştur yerel polisin fendi fbi'ı yendi olur. olaylar bir şekilde gelişir.
zenginsozluk.com/foto
hollywood filmlerinde fbi işe el atınca dosyadan el çekmek zorunda kalan yerel polislerin otomatikman sarf ettiği küfür. bazen fbi haklı çıkar bazen fbi komploya alet olmuştur yerel polisin fendi fbi'ı yendi olur. olaylar bir şekilde gelişir.
zenginsozluk.com/foto
thomas hobbes'çu bakış açısıdır:
"devlet olmasa birbirimizi yerdik. allah devleti başımızdan eksik etmesin. en kötü devlet, hiç devlet olmamasından iyidir. devlettir ne etse yeridir"
hanefi devlet felsefesinin bakış açısı da benzerdir gerçi: "islam dininden çıkmaya zorlamadıkça ne yaparsa yapsın devlete isyan etmemek gerekir"
john locke, jean-jacques rousseau gibi düşünürler ise bunu aşmışlardır. insanların rasyonel varlıklar olduğunu, devlet yokken de asgari ahlak sahibi olduklarını, devletin görevinin insanlarına devletsizlikten daha iyisini sunmak olduğunu, aksi takdirde insanların direnme hakkının doğacağını doktrinleştirmişlerdir.
bizim sığırlar 700 yıl hatta 1500 yıl geriden geldiği için o bilgeliğe eremezler.
(bkz:direnme hakkı)
"devlet olmasa birbirimizi yerdik. allah devleti başımızdan eksik etmesin. en kötü devlet, hiç devlet olmamasından iyidir. devlettir ne etse yeridir"
hanefi devlet felsefesinin bakış açısı da benzerdir gerçi: "islam dininden çıkmaya zorlamadıkça ne yaparsa yapsın devlete isyan etmemek gerekir"
john locke, jean-jacques rousseau gibi düşünürler ise bunu aşmışlardır. insanların rasyonel varlıklar olduğunu, devlet yokken de asgari ahlak sahibi olduklarını, devletin görevinin insanlarına devletsizlikten daha iyisini sunmak olduğunu, aksi takdirde insanların direnme hakkının doğacağını doktrinleştirmişlerdir.
bizim sığırlar 700 yıl hatta 1500 yıl geriden geldiği için o bilgeliğe eremezler.
(bkz:direnme hakkı)
charles bukowski kitaplarının türkçesini avi pardo'dan okumak, slyvester stallone filmlerini sezai aydın dublajıyla izlemek gibidir; orijinalinden iyidir.
27 mayıs ihtilalinden sonra demokrat parti'nin gayriresmi ardılı olarak adalet partisi'nin sürpriz bir şekilde seçilen genel başkanı olmuştur. adı-sanı pek duyulmamışken kendisinden çok daha eski ve ünlü rakibini yenebilmesi, sırrını hala korumaktadır.
24 ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren meşhur 24 ocak kararları ile türkiye'nin ekonomik sistemini karma olmaktan çıkarıp liberal hale getirmiştir.
seçim mağlubiyeti, darbe, yasak gibi sebeplerle defalarca başbakanlıktan indirildiği halde 7 defa başbakanlık makamına gelmiştir. süleyman hep başbakan şarkısı bunu anlatmaktadır.
herkese bir ev bir araba anahtarı vaat edecek kadar popülist seçim vaatlerinde bulunmuştur. tütün (ya da başka bir tarım ürünü) baş fiyatları seçim taahhütlerinde ise "kim ne veriyorsa ben iki katını vereceğim" diyerek popülizmde kırılması güç bir rekora imza atmıştır.
yine aynı popülist politika çerçevesinde insanların 30'lu yaşlarında emekli olabildiği bir sosyal sigorta sistemi kurmuştur. söz konusu sistemin kendi kendini uzun vadede yürütmesi imkansız olduğu için 2000'lerde emeklilik yaşı aniden 65'e çıkarılmak zorunda kalmıştır.
- 50 sente muhtacız
- petrol vardı da biz mi içtik
- dün dündür bugün bugündür
- verdimse ben verdim
gibi siyaset tarihine kazınmış pek çok sözü, bir o kadar da yakıştırma aforizması vardır.
daha sayıp dökülecek pek çok günahı, gafleti vs. vardır ama nereden baksan bak, o bile günümüzdeki yöneticilerden iyiydi. mesela katar'ı korumak için suudi arabistan'la savaşmak üzere türk askeri göndermek filan diye bir şey onun hiçbir döneminde bile söz konusu olamaz, rüyada, mizahta bile akla gelmezdi.
24 ocak 1980 tarihinde yürürlüğe giren meşhur 24 ocak kararları ile türkiye'nin ekonomik sistemini karma olmaktan çıkarıp liberal hale getirmiştir.
seçim mağlubiyeti, darbe, yasak gibi sebeplerle defalarca başbakanlıktan indirildiği halde 7 defa başbakanlık makamına gelmiştir. süleyman hep başbakan şarkısı bunu anlatmaktadır.
herkese bir ev bir araba anahtarı vaat edecek kadar popülist seçim vaatlerinde bulunmuştur. tütün (ya da başka bir tarım ürünü) baş fiyatları seçim taahhütlerinde ise "kim ne veriyorsa ben iki katını vereceğim" diyerek popülizmde kırılması güç bir rekora imza atmıştır.
yine aynı popülist politika çerçevesinde insanların 30'lu yaşlarında emekli olabildiği bir sosyal sigorta sistemi kurmuştur. söz konusu sistemin kendi kendini uzun vadede yürütmesi imkansız olduğu için 2000'lerde emeklilik yaşı aniden 65'e çıkarılmak zorunda kalmıştır.
- 50 sente muhtacız
- petrol vardı da biz mi içtik
- dün dündür bugün bugündür
- verdimse ben verdim
gibi siyaset tarihine kazınmış pek çok sözü, bir o kadar da yakıştırma aforizması vardır.
daha sayıp dökülecek pek çok günahı, gafleti vs. vardır ama nereden baksan bak, o bile günümüzdeki yöneticilerden iyiydi. mesela katar'ı korumak için suudi arabistan'la savaşmak üzere türk askeri göndermek filan diye bir şey onun hiçbir döneminde bile söz konusu olamaz, rüyada, mizahta bile akla gelmezdi.
askeri okulda öğrenciyken ırkçılık-turancılık davasından yargılanmıştır.
27 mayıs ordu müdahalesinde çok etkin rol oynamış ve radyo bildirisini okumuştur.
27 mayıs sonrasında nüfuzunu iyice güçlendirince cemal gürsel ve cemal madanoğlu tarafından ordudan uzaklaştırılmış, akabinde ordudan ayrılmıştır.
sonrasında millet partisi'nin başkanlığını osman bölükbaşı'ndan devralıp antikomünizm odaklı milliyetçi hareket partisi haline getirmiştir.
27 mayıs ordu müdahalesinde çok etkin rol oynamış ve radyo bildirisini okumuştur.
27 mayıs sonrasında nüfuzunu iyice güçlendirince cemal gürsel ve cemal madanoğlu tarafından ordudan uzaklaştırılmış, akabinde ordudan ayrılmıştır.
sonrasında millet partisi'nin başkanlığını osman bölükbaşı'ndan devralıp antikomünizm odaklı milliyetçi hareket partisi haline getirmiştir.
Eski california valisi olan avusturya doğumlu oyuncu, yapımcı, işadamı, politikacı...
Gençliğinde biraz spor yapmışlığı da var derler.
Her şey bir yana kariyerini "schwarzenegger" şeklindeki iğrenç gerçek soyadıyla yapabilmiş olması başlı başına saygı duyma nedeni. İlk başlarda "arnold strong" falan demişler ama çok uzattırmamış. Kişilikli adam vesselam.
zenginsozluk.com/foto
Gençliğinde biraz spor yapmışlığı da var derler.
Her şey bir yana kariyerini "schwarzenegger" şeklindeki iğrenç gerçek soyadıyla yapabilmiş olması başlı başına saygı duyma nedeni. İlk başlarda "arnold strong" falan demişler ama çok uzattırmamış. Kişilikli adam vesselam.
zenginsozluk.com/foto
Beyoğlu'nda bir sokak adıdır.
İstiklal caddesi'ne meydandan girip ağa camii'ni geçtikten sonra sağa dönünce başlayan bu sokak, türk sinema endüstrisine adını vermiştir.
zenginsozluk.com/foto
Yapımcı, yönetmen, senarist, teknik eleman ve oyuncular için buluşma yeri haline gelen bu semt 1950'lerden 1980'lere kadar hareketli bir sektör olan türk sinemasının kalbinin attığı yer olmuştur.
Hatta rivayete göre jönler kahvesi ayrı, kötü adamlar kahvesi ayrıymış. Branşlaşma da varmış yani.
Son söz ismail abi'den gelsin:
- benim babam türk sinemasına yeşil çamı diken adamdır! ben de gidip kozalakları toplayayım...
İstiklal caddesi'ne meydandan girip ağa camii'ni geçtikten sonra sağa dönünce başlayan bu sokak, türk sinema endüstrisine adını vermiştir.
zenginsozluk.com/foto
Yapımcı, yönetmen, senarist, teknik eleman ve oyuncular için buluşma yeri haline gelen bu semt 1950'lerden 1980'lere kadar hareketli bir sektör olan türk sinemasının kalbinin attığı yer olmuştur.
Hatta rivayete göre jönler kahvesi ayrı, kötü adamlar kahvesi ayrıymış. Branşlaşma da varmış yani.
Son söz ismail abi'den gelsin:
- benim babam türk sinemasına yeşil çamı diken adamdır! ben de gidip kozalakları toplayayım...
İki acemi arasında oynanıyorsa şans oyunudur. Beklediği zarı atan kazanır.
Oynayanlar ne kadar ustaysa şans faktörü o kadar azalır, zeka faktörü o kadar öne çıkar.
zenginsozluk.com/foto
Oynayanlar ne kadar ustaysa şans faktörü o kadar azalır, zeka faktörü o kadar öne çıkar.
zenginsozluk.com/foto
günümüz milliyetçi hareket partisi'nin nüvesi olan kuruluş.
zenginsozluk.com/foto
demokrat parti ne yaparsa yapsın bu partinin genel başkanı osman bölükbaşı her seçimde kırşehir'den milletvekili seçilmeyi başarıyor ve mecliste çok sert muhalefet ediyordu.
en sonunda demokratlığı kendinden menkul demokrat parti kırşehir'i ilçe haline getirip nevşehir'e bağlamıştır. zira o zamanki seçim bölgesi il esaslıydı; bir ilde çoğunluk hangi partideyse o ilin sandalyelerinin tamamını o parti alıyordu. böylelikle kırşehir'den ne kadar oy alırsa alsın bölükbaşı meclise giremeyecekti.
27 mayıs ihtilalinin hızlı subaylarından alparslan türkeş ordudan zorla emekli edilince bu partinin yönetimine geçmiştir.
zenginsozluk.com/foto
demokrat parti ne yaparsa yapsın bu partinin genel başkanı osman bölükbaşı her seçimde kırşehir'den milletvekili seçilmeyi başarıyor ve mecliste çok sert muhalefet ediyordu.
en sonunda demokratlığı kendinden menkul demokrat parti kırşehir'i ilçe haline getirip nevşehir'e bağlamıştır. zira o zamanki seçim bölgesi il esaslıydı; bir ilde çoğunluk hangi partideyse o ilin sandalyelerinin tamamını o parti alıyordu. böylelikle kırşehir'den ne kadar oy alırsa alsın bölükbaşı meclise giremeyecekti.
27 mayıs ihtilalinin hızlı subaylarından alparslan türkeş ordudan zorla emekli edilince bu partinin yönetimine geçmiştir.
1950-60'lardaki cumhuriyetçi köylü millet partisi'nin kısa adı.
(bkz:cumhuriyetçi köylü millet partisi)
(bkz:cumhuriyetçi köylü millet partisi)
"hakkımı sonuna kadar arayacağım" demenin bir başka şekli:
- gerekirse avrupa insan hakları mahkemesi'ne kadar gideceğim! (gidemedi)
- gerekirse avrupa insan hakları mahkemesi'ne kadar gideceğim! (gidemedi)
kökleri 1958'de kurulan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne dayanıyor.
döneminde, kısaca millet partisi denirmiş.
zenginsozluk.com/foto
döneminde, kısaca millet partisi denirmiş.
zenginsozluk.com/foto
kapağında siyahi genç kadın resmi olan çikletlere eskiler kısaca arap mabel dermiş.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
Perugia ve inter galibiyetleriyle bir italyan takımını italya'da yenen ilk ve hala tek türk takımı.
Tayyip erdoğan destekli yıldırım demirören yönetimindeki tff tarafından hala tescil edilmeyen 2010-2011 şampiyonluğunu, formalarda ve her takımdan milyonlarca futbolseverin gönlünde yaşatmaktadır.
zenginsozluk.com/foto
Tayyip erdoğan destekli yıldırım demirören yönetimindeki tff tarafından hala tescil edilmeyen 2010-2011 şampiyonluğunu, formalarda ve her takımdan milyonlarca futbolseverin gönlünde yaşatmaktadır.
zenginsozluk.com/foto
gada, bildiğimiz "kaza" kelimesinin iç anadolu aksanındaki söylenişinden başka bir şey değildir.
nitekim arapçada kaza'nın z'si d'ye çalar. (قضاءً)
gadasını aldığım = kazasını aldığım = sana gelecek olan, bana gelsin
nitekim arapçada kaza'nın z'si d'ye çalar. (قضاءً)
gadasını aldığım = kazasını aldığım = sana gelecek olan, bana gelsin
"aynı ırmakta iki kez yıkanamazsın" sözüyle hatırlanan, aslında bu sözü söylememiş olan sokrates öncesi filozof
herakleitos, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu esas alan bir felsefeye sahipti. ırmak alegorisi ise sadece onun felsefesini özetlemek için yapılmış bir yakıştırma. "bir tek, değişim değişmez" dense de felsefesi gayet güzel özetlenmiş oluyor halbuki.
herakleitos, değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu esas alan bir felsefeye sahipti. ırmak alegorisi ise sadece onun felsefesini özetlemek için yapılmış bir yakıştırma. "bir tek, değişim değişmez" dense de felsefesi gayet güzel özetlenmiş oluyor halbuki.
tdk'nın türk dilindeki durumunu doğru takdir edemediği yüzlerce kavramdan sadece biri.
mesele türk dil kurumu ile başka bir otorite arasında seçim yapma meselesi değildir.
mesele dilin insanlar arasında toplumsal uzlaşıyla doğan bir iletişim protokolü olduğunu anlayıp anlamama meselesidir.
bunu anlayanlar, tdk kurumu başta olmak üzere her tür otoriteye ama en çok da dilin gerçek sahibi olan halka başvurması gerektiğini bilir. bu bir tanrıya/puta takmak değil farklı bakış açıklarının hepsine açık olmaktır.
bu kelimede tdk yanlış, dil derneği isabetli tespit yapmıştır. başka pek çok kelimede dil derneği yanılmış, tdk doğru tespitte bulunmuştur. ve bunların toplamından daha çok sayıdaki kelimeyi her iki kurum gözden kaçırmıştır.
temennimiz, zengin sözlük'ün bu tutarsızlığı ve eksiği kapatabilecek kadar güvenilir bir otorite haline gelmesidir.
mesele türk dil kurumu ile başka bir otorite arasında seçim yapma meselesi değildir.
mesele dilin insanlar arasında toplumsal uzlaşıyla doğan bir iletişim protokolü olduğunu anlayıp anlamama meselesidir.
bunu anlayanlar, tdk kurumu başta olmak üzere her tür otoriteye ama en çok da dilin gerçek sahibi olan halka başvurması gerektiğini bilir. bu bir tanrıya/puta takmak değil farklı bakış açıklarının hepsine açık olmaktır.
bu kelimede tdk yanlış, dil derneği isabetli tespit yapmıştır. başka pek çok kelimede dil derneği yanılmış, tdk doğru tespitte bulunmuştur. ve bunların toplamından daha çok sayıdaki kelimeyi her iki kurum gözden kaçırmıştır.
temennimiz, zengin sözlük'ün bu tutarsızlığı ve eksiği kapatabilecek kadar güvenilir bir otorite haline gelmesidir.
lozan antlaşması'na çamur atan fesli delilerin aklına uyan bazı aymazların içine battığı siyasi bataklık belirginleştikçe değeri daha da iyi anlaşılacak eski cumhurbaşkanı.
gericilik hakkında 15 nisan 1966 günü tbmm kürsüsünde söyledikleri de bu günlerimize ışık tutmuş adeta:
"İrtica kuvvetini hafif görmeyiniz. İrtica kuvvetine rüşvet vermeyiniz. İrticaın, bu memlekete getirdiği zararların daha büyüklerini getirmeye istidadı, kudreti vardır. İrtica size masum bir adam şeklinde gelir, irtica size büyük bir gazete şeklinde fesat yuvası olarak gelir, irtica milletvekili olarak kürsüye çıkar, "İşte Son Peygamberiniz" diye hitabetmek cesaretini bulur. (CHP sıralarından alkışlar)
Muhterem arkadaşlarım, bizim yakamızı köprü üzerinde Saidi Nursi'nin, o zamanki adı ile Saidi Kürdi'nin mensup olduğu tarikatın piri Derviş Vahdeti'nin müritleri yakaladılar, müslüman mısın, gavur musun? Bununla bu memleketi uçuruma kadar sevk ettiler. Derviş Vahdeti... Oradan geliyoruz biz.
Bugün yakamıza, son Peygamberdir, son Peygamberlik iddia ediyorsun, doğru mudur, müslüman mısın değil misin? Bununla siyasi hayatımız mücadeleye giriyor. Bu yanlış bir yoldur. Bu tehlikeli bir yoldur. Bu yolda gayret sarf eden iktidarlar, isyancılar çok zarar vermişlerdir, muvaffak olamamışlardır. Fakat bütün geçmiş irticaların içinde hiçbir zaman iktidara sahibolan insanların bir hürriyet devrinde irticaa sahip çıktıkları görülmemiştir. Bunu size yakıştırmıyorum. Bir milletvekilinizin burada çıkıp bir gazetenin maksatlı, ayıp, yanlış ve iftira olarak uydurduğu, Hürriyet Gazetesinin uydurduğu "son peygamber" sözünü burada istismar etmesini Adalet Partili arkadaşlarıma yakıştıramıyorum. Bunun sonu fenadır. İrticaa heves etmeyiniz. İrticai teşvik etmeyiniz, irticaı komünizmden daha az tehlikeli görmeyiniz. Hangisi daha tehlikelidir, onu zaman gösterecektir. (Adalet Partisi aralarından "ya öyle mi?" Sesleri)
"Biz Anayasanın dediği gibi vatandaşların hissiyatına, itikadına hürmet etmek yolunda siyasi hayatımızı bir ahenk içinde yürütmeye çalışalım. Benim ricam ve tavsiyem budur. (CHP sıralarından "bravo" sesleri ve alkışlar)"
gericilik hakkında 15 nisan 1966 günü tbmm kürsüsünde söyledikleri de bu günlerimize ışık tutmuş adeta:
"İrtica kuvvetini hafif görmeyiniz. İrtica kuvvetine rüşvet vermeyiniz. İrticaın, bu memlekete getirdiği zararların daha büyüklerini getirmeye istidadı, kudreti vardır. İrtica size masum bir adam şeklinde gelir, irtica size büyük bir gazete şeklinde fesat yuvası olarak gelir, irtica milletvekili olarak kürsüye çıkar, "İşte Son Peygamberiniz" diye hitabetmek cesaretini bulur. (CHP sıralarından alkışlar)
Muhterem arkadaşlarım, bizim yakamızı köprü üzerinde Saidi Nursi'nin, o zamanki adı ile Saidi Kürdi'nin mensup olduğu tarikatın piri Derviş Vahdeti'nin müritleri yakaladılar, müslüman mısın, gavur musun? Bununla bu memleketi uçuruma kadar sevk ettiler. Derviş Vahdeti... Oradan geliyoruz biz.
Bugün yakamıza, son Peygamberdir, son Peygamberlik iddia ediyorsun, doğru mudur, müslüman mısın değil misin? Bununla siyasi hayatımız mücadeleye giriyor. Bu yanlış bir yoldur. Bu tehlikeli bir yoldur. Bu yolda gayret sarf eden iktidarlar, isyancılar çok zarar vermişlerdir, muvaffak olamamışlardır. Fakat bütün geçmiş irticaların içinde hiçbir zaman iktidara sahibolan insanların bir hürriyet devrinde irticaa sahip çıktıkları görülmemiştir. Bunu size yakıştırmıyorum. Bir milletvekilinizin burada çıkıp bir gazetenin maksatlı, ayıp, yanlış ve iftira olarak uydurduğu, Hürriyet Gazetesinin uydurduğu "son peygamber" sözünü burada istismar etmesini Adalet Partili arkadaşlarıma yakıştıramıyorum. Bunun sonu fenadır. İrticaa heves etmeyiniz. İrticai teşvik etmeyiniz, irticaı komünizmden daha az tehlikeli görmeyiniz. Hangisi daha tehlikelidir, onu zaman gösterecektir. (Adalet Partisi aralarından "ya öyle mi?" Sesleri)
"Biz Anayasanın dediği gibi vatandaşların hissiyatına, itikadına hürmet etmek yolunda siyasi hayatımızı bir ahenk içinde yürütmeye çalışalım. Benim ricam ve tavsiyem budur. (CHP sıralarından "bravo" sesleri ve alkışlar)"