2014 yapımı, polisiye/komedi türünde bir onur ünlü filmi. başrolde, leyla ile mecnun dizisinin ismail abisi serkan keskin resmen döktürmüş. filmde bol bol dini, siyasi ve sosyolojik göndermeler yapılmış. imbd puanı; 8/10
en beğenilesi sahnesini de şuraya iliştiriverelim.
Selman Bulut, bir zamanlar antropolojiyle ilgilenmiş eski bir boksör, şimdilerdeyse bir camide görev yapan sıradışı bir imamdır. Bir gün camide namaz kıldırdığı sırada caminin içi silah sesleriyle yankılanır. İçeride bulunan kişilerden biri yere yığılır ve hayatını kaybeder. Olay yerine gelen polis ilk delilleri toplar ve araştırma süreci başlar. Selman Bulut bu olay sonrasında harekete geçer ve şüphelendiği kimi kişi ve durumların üzerinden davayı çözmeye karar verir. Her ipucu işleri beklemediği bir noktaya götürür ve olaylar gittikçe daha gizemli bir hal almaya başlar...
gazi m.kemal atatürk'ün başyaveri. dahası, hem mahalleden çocukluk arkadaşı hem de okul arkadaşıdır. gazi'nin can yoldaşıdır. günümüzde, atatürk ile ilgili bir çok bilgiye yine onun günlükleri ve notları sayesinde ulaşılmıştır. atatürk'ün vefatından sonra "başkomutan yaversiz gidemez" diyerek kalbine silahı dayayıp intihara kalkışmıştır. çok şükür ki bu girişiminde başarısız olmuştur. (şükür ki birisi manevi diğeri ise kalan ömründe atatürk ile ilgili bıraktığı hatıratlardır) "selanik'in elimizinden gideceği hayalimizden bile geçmezdi, üstüne şakası bile yapılmazdı. bir gün selanik elimizden gitti'' sözünün sahibi bozok'u daha iyi tanıyabilmek için, yaveri atatürk'ü anlatıyor kitabı ve zülfi livaneli'nin veda filmi mükemmel kaynaklardır. günümüzde bırakın normal hayatı, devletin en tepesinde adamın adamı sattığı bu dönemlerde böyle devlet adamları ve böyle dostlar artık maalesef ütopik geliyor.
Daha önce başka sözlükte yazdım. Orada iki kelime okuyanın kendini kral ilan ettiğini görünce yazdığım entry'ları siliyordum. Sözden anlamayacak adamlar oldukları belliydi.
Aradığım şeyin sakin bir sosyal mecra olduğunu anladım. Şimdi entry'imi yazıyorum, iki satır sohbetimi ediyorum. Açıkçası bu sözlüğün popüleritesi artınca ortamın bozulacağından endişeliyim.
ecr, ücr, ücret kelimeleri ile aynı kökten gelen arapça kelime. son yıllarda kız çocukları için çokça tercih edilmesinin sebebi sanırım bilgisizlik ya da yanlış bilgilendirilme. "yaradanın mükafatı" anlamına geldiğini söyleyenlerin dayanağı yasin süresinin yanlış yorumlamaları olsa gerek. hamdım oldum ukdeydim doldum. ukde sahibi: bir istanbul trajedisi
-şimdilik- dinginlik ve sakinliğiyle devam ediyor. şuraya bilgi, buraya bilgi. tamamız, bilgide tamamız. buna hiç kimsenin itirazı olamaz.
ama birine buraya girme amacımı "bilgileniyom ehe" diye açıklayamam mesela. kimse inanmaz ki. yetmiş altı yıldır falan tanıdığım birini getirdim sözlüğe. "sen çok minnoş olmuşsun. bye." diyerek engelledi beni. en son 2004'te falan tartıştığım biriyle minnoş olmam hasebiyle küstük. böyle bir şey olabilir mi? ses çıkaramadım çünkü haklı. sözlüğe her girdiğimde bana bir masal anlat baba'yı söyleyesim geliyor. hatta elimin altında flüt olsa çalacağım. o derece! valla bu sakinlik, bu huzur beni evlendirir. beni evliliğe götürür bu sezen cumhur önallık. türkiye büyük bir iç savaşa sürükleniyor.
İlk kez a scandal in bohemia hikayesinde ortaya çıkan, Sherlock Holmes ile tanışan ve onu alt eden kadın. Kadınlara ilgisi pek olmayan Sherlock'u zekası ve kurnazlığı ile etkilemiştir.
Hikayenin başında Holmes şöyle tanıtır; "1858 New Jersey doğumlu. Kontralto. Varşova kraliyet operasında prima donna! Operayı artık bırakmış. Londra'da yaşıyor. "
Evli ve bir kız çocuk sahibi iken madden ailesine destek olmak için yazmaya başlayan ve zamanla polisiye edebiyatın en önemli kalemlerinden olan yazar.
Ünü yazarını gölgede bırakan ünlü dedektif karakteri.Bircok kez filme çekilmiştir, Sherlock adlı dizi uyarlamasiyla gençlerin de ilgi alanına giren Holmes, dostu Doktor Watson' la gizemli olayları çözer bunu yaparken çapulcu olarak bilinen insanlardan yardım alır, en büyük düşmanı ise Doktor Moriarty' dir.
güreş esnasında rakibin koltuk altından güçlü olan kolu geçirip enseyi tutup, daha sonrasında da diğer el ile rakibin elini tutup koltuk altından geçirilen elin aksi yönünde rakibin çevrilmesiyle kle hareketini tamamlayan güreşçinin; her rakip için bunu yapmayıp, rakibini sen buna değmezsin şeklinde aşağılaması olayı.
telaffuzu çift a varmış ya da a üzerinde inceltme işareti yani şapka varmış olduğundan sıkça yazım hatasına düşülen fiil. kale alınmamak ya da kale alınmadığını düşünmek insanı incitir ve içten içe hatta ortama göre yüksek sesle "ulan burada başçavuşun beygiri osurmuyor" dersiniz.
bilindiği üzere zaman fizikte tüm varlıkların etrafını sarmalayan 4.boyut olarak tanımlanıyor. zamanın en gizemli özelliği evrende farklı yerlerde farklı akıyor olması. en somut örnek uydular ve dünya saatleri arasındaki fark. çok hassas dijital saatlerle donatılmış tüm uydularda zaman, her gün saniyenin milyarda birinden az bir süre ileri kayıyor. tüm uydular bu saatleri her gün düzeltecek mekanizmalarla donaltılmış. sebep ise enistein'ın yıllar önce ispatladığı üzere dünya'nın kütlesi. kütle arttıkça zaman bükülüyor. bir başka deyişle zaman, gayet somut bir varlık. saatler ve güneş sadece onu fark etmemize yarıyor, tıpkı yol şeritleri gibi. zamanda evrenin bütünlüğüne tabi olarak, gözeneklere sahip. bu gözeneklere fizikte ''solucan deliği'' adı veriliyor atomlardan dahi küçükler. kimi bilim insanları bu solucan deliklerini kullanarak zaman içinde atlama yapılabileceğini ve yolculuğun gerçekleşebileceğini öne sürüyor. hawking'e göre bunun imkansızlığı paradokslardan kaynaklanıyor. ''evrende her şey ileri doğru giden ve kendini imkansız hale getirmeyecek varoluşa sahip. söz gelimi solucan deliğinden geçen bir bilim adamı geçmişteki kendisiyle karşılaştığında kendisine ateş eder ve öldürürse gelecekten kim ateş etmiş olacak? bu ve benzeri paradokslarla geçmişe yolculuğun imkansızlığı ispatlanabiliyor. geleceğe gidiş ise ışık hızı sayesinde mümkün.
kâşgarlı mahmut'un "dîvânu lugâti't-türk" adlı eserinde (11. yy.) "namaz" olarak açıklanan kelime.
[Namaz kelimesi Farsça, Arapçası salâ(t).]
Kâşgarî'ye göre Türkler namaza "yükünç" der, Oğuzlar ise namazı düzgün kılmak anlamında "yükünç itmek" der.
Yükünç kelimesinin kökü "yükün(mek)" fiilidir ki Kâşgarlı Mahmut'a göre yükünmek "secde etmek" anlamındadır. Aynı zamanda, saygı göstermek için "baş eğmek" anlamına da gelir.
kâşgarlı mahmut'un "dîvânu lugâti't-türk" adlı eserinde (11. yy.) "yüce ve aziz Allah" olarak açıklanan kelime.
Fakat Kâşgarî aynı kelimenin başka bir anlamını da vermiş:
"Kâfirler (yüce Tanrı onları yok etsin) göğe teñri (tanrı) derler. Gözlerine büyük görünen dağ, ağaç gibi şeylere de teñri derler ve bu gibi şeylere secde ederler. Bundan hareketle "bilgin" için de "teñriken" derler. Sapkınlıktan Allah'a sığınırız."
Tahmin edileceği gibi, Kâşgarlı Mahmut'un kâfir dediği bu kişiler, Türklerin henüz İslam dinini kabul etmemiş olan boylarıdır.
Eski Türkçede "teñri" (tengri) olarak söylenen tanrı kelimesi esasen "yaratıcı" değil, "gök" anlamındadır.
Orhon Abideleri'nden Kültigin Abidesi'nin doğu yüzünün giriş cümlesi "Üze kök teñri, asra yagız yer..." diye başlar. Günümüz Türkçesiyle: "Üstte mavi gök, altta kara toprak..."
kâşgarlı mahmut'un "dîvânu lugâti't-türk" adlı eserinde (11. yy.) "köle" olarak açıklanan kelime.
Günümüzde biz bu kelimeyi "tekin" olarak kullanıyoruz.
Aşağıdaki açıklamaların tamamı Kâşgarlı Mahmut'a ait:
"Asıl anlamı köledir. Kümüş tigin: Gümüş gibi temiz renkli köle. Alp tigin: Dayanıklı köle. Kutlug tigin: Uğurlu köle. Daha sonra bu isim özel olarak Hâkaniye (Karahanlı) oğulları için kullanılmaya başlandı."
Asıl anlamı "arzulayan, özleyen" olmakla birlikte dil biliminde aynı kökten türemiş kelimeleri ifade eder. (Mesela "şerbet, meşrubat, şurup, şarap" kelimeleri birbirinin müştakkıdır.)
Aynı zamanda, bizim "türemiş kelime" dediğimiz kelimelere de müştak denir.
Bunların yanı sıra matematikteki "türev"e de müştak denir.
Hamamda, gerekli olan ısıyı sağlamak için kullanılan ocak. Genelde hamamın altında bulunur. Aynı zamanda "cehennemlik" de denir.
Popüler yazarlarımızdan biri, bir romanında "hamamın kazan dairesi" diye bir ifade kullanmıştı da kızcağızı "külhan" kelimesini bilmediği için topa tutmuşlardı.
kâşgarlı mahmut'un "dîvânu lugâti't-türk" adlı eserinde (11. yy.) "savaşta safları düzenleyen ve askeri zulüm yapmaktan uzak tutan görevli" olarak açıkladığı kelime.
Kelimedeki "v" harfi, bildiğimiz v sesi değil; aslında teknik metinlerde "w" ile gösterilir, b ile f arası bir sese tekabul eder. Eserin yazmasında üç noktalı f ile gösterilmiş (bildiğimiz ف harfinin üç noktalısı).