confessions

turuncu gemi

2. nesil Yazar - Eski sevgili hüznü

  1. toplam entry 1820
  2. takipçi 11
  3. puan 16950

arkadaşın ölümü

turuncu gemi
(Bundan 2 ay önce kaybettiğim dostum hakkında çektiğim acıları kaleme dökmüştüm. Hüseyin'in anısına saygıyla)

ben bütün canlıları severim. ama beraber vakit geçirmekten haz ettiğim sadece iki insan var yaşamda. ukelalık gibi olacak ama o kadarcık kusuruma bakmayın artık bir de ben üç. bundan çok memnun değilim ama yazık ki ben bir süre daha hayattayım.

bugün o en çok sevdiğim iki dostumdan birini kaybettim. ben kimsenin yanında ağlayamam, bu anonim platformlar hariç pek kimseye derdimi de anlatmam. yanında ağlayabildiğim bir kaç insandan birini kaybettim ben bugün. vefatını öğrenir öğrenmez içimden hemen onu arayıp dertleşmek geçti. nasıl bencil bir insanım ben yahu.

2007'den beri her şeyim olmasa da, bir çok şeyimdi hüseyin benim. arabaya atlar uzun uzun tatillere çıkardık. delikanlılıkta sayısız kavgaya dalmışlığımız var onunla, ve tabii sayısız dayak da yemişliğimiz.

ben küfür etmeyi bilmezdim de sevmezdim de onunla tanışmadan önce. o çok küfür ederdi ve yakışırdı da ona küfür etmesi. bir yolculuğumuzda çok kızdırdı beni. ağza alınmayacak küfürlerle sövmüştüm ona. durdu durdu ''ahlakını skym senin memo, ne pis ağzın var senin'' dedi. küfür etmeyi öğrendiğim insanın bana bunu söylerken ki tatlılığı her zaman aklıma geldikçe güldürmüştür beni, şu anda bile göz yaşlarımın içinde o anımız gülüyor.
otlakçı bir insan değildi hüseyin. ama benim sigara paketimden, elimde içtiğim su şişesine kadar otlanmaya bayılırdı. buna çok sinirlendiğim olurdu arada. o zamanlarda meşhur sakinleştirme cümlelerini yazıyorum;

''memo hani abd'li bir aktör vardı, adı neydi onun? (bruce wilis'i kast ediyor) sen ona acaip benziyorsun''

bunu dediklerini yer ve sakinleşirdim.

bunun sonraları bir gün evleneceği tuttu. gerçekten de çok iyi bir eş ve baba oldu. eşi de bana çok iyi bir ablaydı her zaman. onlar benim güçlü sığınağımdı. benim babam ben doğmadan ölmüş, hüseyin gerektiği zaman öyle güçlü bir insandı ki, bana da az babalık etmemiştir sağ olsun. hala sağ olsun çıkıyor gayrı ihtiyari ağzımdan ama bugün babamın öldüğü yaşta öldü hüseyin.

5 ay önce dünya tatlısı bir kız çocuğu daha olmuştu. o günden beri başında dönmelerle ağrıların dans ettiğinden dert yanıyordu. ben de ona diyordum ki ''oğlum yeni beben oldu normaldir, pskikolojik olarak olur böyle şeyler. en fazla panik ataktır sendeki. bir ara bir nöroloğa baktırırız.''

beş ay bana başının ağrıdığını neredeyse iki güne bir söyledi durdu. 3 güne bir çalıştığım hastaneye ya çayımı içmeye, ya da bir yakınını muhayeneye getirirdi. kulağından tutup da sokmadım hüseyinimi bir nörolog muhayenesine.

on gün kadar önce kaynanasını getirmişti hastaneye. bundan on lira para istedim. normalde cebinde akrep vardır vermez, kaynanası yanında diye utandı verdi. otomatik makinadan kahve aldım o parayla, son bir kahve kalmıştı makinede, hüseyinime de çay aldım. ben kahveyi içtikçe ''lan memo ne kadar güzel koktu o kahve'' dedi durdu. ben de gözüne soka soka gıcık vererek içtim o kahveyi. sonra günlerce vicdan azabını çektim bunun. dört gün önce yine gelmişti yanıma. hastanede kahve bulamadım ona ikram edecek.

3 gün önce eşi aradı. önce istifrağ etmiş. hastaneye yetiştirmişler. beyin kanaması geçiriyormuş. ameliyat falan derken yoğun bakımda yatıyordu hüseyin'im. doktorlar eşine ''her an her şeye hazırlıklı olun'' dedi.

ben ise ''yenge bu doktor cahilliğinden böyle konuşuyor, hüseyinim kalkacak merak etme'' dedim. kadını o neşeli ve umutlu haliylen bıraktım.

bugün sabah vefat etti hüseyinim. oysa ben o uyandıktan sonra en iyi fizik tedavi uzmanından, konuşma terapistini bile hazırlamıştım.

seni hiç unutmayacağım hüseyinim. zaten sen unutulacak adam değildin. söz veriyorum çok geç kalmayacağım ben de. gelince kahveler söz veriyorum benden. on liranın üzerini cebe atmıştım, onu da helal et olum artık.

yazarların ilk öpüştüğü mekan

turuncu gemi
asansör. daha 17 yaşımdaydım. komşunun kızıyla birbirimize derin hisler içindeydik. öpüşme denen eylemselliği o günlere kadar televizyonda görmüştüm. hiç de dikkatli izlememişim, bir şey öğrenememişim. komşumuzun kızının öpüşme gibi eylemselliklerde ki pratiği sır değildi. bir keresinde asansörde beni öpmek istemişti ben anlamazcalığına gelip yanağımı falan uzatmıştım. allahtan 4. kata hemencecik gelmiştik.
sonrasında yine yolda bizden ileride giden bir komşu arkadaşa sormuştum ''kardaş öpüşme nasıl yapılır?'' diye.
bana ''allah belanı versin'' şeklinde cevap vermişti. sonrasında ''kız seni öpmeye başlayınca dilini dudağını şöyle böyle yap'' dedi. bir halt anlamamıştım ama nedense o fikir bana dahiyane gelmişti.

komşu kızıyla yine bir gün ekmek alıp eve dönüşün asansör yolculuğunda dudaklarımızı ve dillerimizi ''şöyle böyle'' yapmıştık. ve güzeldi.

bu da böyle bir anım ve hikayemdir.

sizi sevmiyorum

turuncu gemi
muhteşem bir ahmet telli şiiridir;

sesimden arındım ve ufku
bir harmani gibi giyindim
kahraman bir korkaktım
kavmimin kadim tarihinde
ki onlar için umutsuzluk
kendim için haramiydim

böyle bilindiydi bu hikâye
yarından bugüne kaldıydı

tersine akan bir ırmaktım
sözün şaşkın serinliğinde
kendi deltasında boğulandım
ve sizi sevmiyorum ey kavmim
yakın beni rüzgârın ıslığa
ıslığın hükme döndüğü yerde

derim ki ey kavmim, zulmünüz
payidar, yurdunuz çığlığımdı
ki hükmümü kendim veriyorum
yakın beni sesim sorulara dönmeden
küllerimin altında kalacak
mutluluk sandığınız ne varsa

böyle yaşandıydı bir ömür ve söz
giyotindi sözün belleğinde

ahmet telli

turuncu gemi
memleketimizin 72 yıllık ulu bilge şairidir. bugün hacettepe üniversitesinde bir ete kemiğe saldırdığını sananlar bilsinler ki, bilgeliğe saldırmışlardır. yazık ki çağ böyle bir çağ.

zaman kekemeydi
gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur

zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı

rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları

bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluyor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar

saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendimi, seni ve bütün dünyayı

herkesin sevgilisi olması

turuncu gemi
geçenlerde istanbul'dan çok sevdiğim bir kadın arkadaşım aradı. kendisi genç, mesleğinde iyi bir kariyeri olan espiritüel kişiliği yüksek bir kadındır. ama yarı şaka yarı ciddi sızlanmaya başladı ''ayy memosh, bu yaşa geldim bir alanım çıkmadı. ayy ben evde kaldım! ay ben mafh oldum, ayy yaşıtlarım evlendi çoluk çocuğa karıştı ben niye böyle kaldım''

bu arkadaşım tanıdığım günden beri bu sözlerle sızlanır durur. ama yani normalde 6-7 cümlesinde bir sızlanırken bu sefer üç cümlesinden birinde böyle sızlanıyordu.
ona dedim ki;
''sen yalnızken mutluluğu öğrenememiş ve başaramamış bir insansın, bunu tek başına öğrenmeden başlıyacağın bir ilişki ve sonrasında ki evlilik ikili mutsuzluktan başka bir şey olmayacaktır.''

bu sefer ''ay ben mutsuz değilim ki böyle, ama yani olsa iyi olurdu'' demeye başladı.

ay şiştim patladım sohbet boyunca. herkesin sevgilisi olmak zorunda değildir. herkesin sevdiği bir insan olsa tabii ki iyi olur. ama yani dünyada yaşayan herkesin sevgilisi olsa da, siz sırf bu temelli bir ilişkiye başlarsanız, emin olun pişman olursunuz.

hemşerim memleket nire

turuncu gemi
sözlüğümüzün ırkçı ve milliyetçi yazarlarına yıkılacakları bir gerçeği açıklamak isterim. biyolojik anlamda ''millet'' diye bir kavram yoktur. hele ki insanlar arasında ''ırk'' diye bir kavram hiç yoktur. biz kendi kendimizi ''milletler'' olarak tasnif etmekteyiz. ve neden 5000 yıldır, dünya milletleri olarak, güzel kültürlerimizle insanları şaşırtıp etkilemenin güzel yolları varken, sığlık içinde birbirimizi öldürüp duruyoruz anlamıyorum. biyolojik olarak ''ırk'' kavramı elbette vardır. fakat bu ayrışım sadece birbiriyle sevişip üreyemeyen türler için geçerlidir. dünyada, her deri renginden, her lisandan insanlar sevişip üreyebilirler. ve bu da mutlaka çok iyi bir şeydir.

barış abinin buna benzer çelişkileri kendince kaleme, notaya döktüğü güzel şarkısıdır.

''zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız
daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok''

hani kurşun sıksan geçmez geceden

turuncu gemi
muhteşem bir ahmed arif şiiridir;

yiğit harmanları, yığınaklar,
kurulmuş çetin dağlarında vatanların.
dize getirilmiş haydutlar,
hayınlar, amana gelmiş,
yetim hakkı sorulmuş,
hesap görülmüş.
demdir bu...

demdir,
derya dibinde yangınlar,
kan kesmiş ovalar üstünde mayıs...
uçmuş, bir kuştüyü hafifliğinde,
çelik kadavrası korugan'ların.
ölünmüş, canım,ölünmüş
murad alınmış...

gelgelelim,
beter, bize kısmetmiş.
ölüm, böyle altı okka koymaz adama,
susmak ve beklemek, müthiş
genciz, namlu gibi,
ve çatal yürek,
barışa, bayrama hasret
uykulara, derin, kaygısız, rahat,
otuziki dişimizle gülmeğe,
doyasıya sevişmeğe,yemeğe...
kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri,
asıl, bizim aramızda güzeldir hasret
ve asıl biz biliriz kederi.

içim, bir suskunsa tekin mi ola?
o malta bıçağı,kınsız,uyanık,
ve genç bir mısradır
filinta endam...
neden, neden alnındaki yıkkınlık,
bakışlarındaki öldüren buğu?
kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
nasıl da almış aklımı,
sürmüş, filiz vermiş içimde sevdan,
dost, düşman söz eder kendi kavlince,
kınanmak, yiğit başına.
bu, ne ayıp, ne de yasak,
öylece bir gerçek, kendi halinde,
belki, yaşamama sebep...

evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
anlatamam, nasıl ıssız, nasıl karanlık...
ve zehir - zıkkım cıgaram.
gene bir cehennem var yastığımda,
gel artık...

mansur yavaş'ın devredilemez yetkilerini koruması

turuncu gemi
son yıllarda halkımızda garip bir psikoz seziyorum. son 4 yılda hızla olan fakirleşmemiz herkesçe malum. fakat ister muhalif, ister yandaş bir çok kişi, tamamen iç siyasete yönelik dışsal babalanmaların nevruzsal haline bayılıyor. en kirli histerilerin orgazmlarını yaşıyor bu çirkin boşalmalar içinde. neden sahte kabadayılığın bizim ülkemizde bu kadar çok alıcısı var ki?
akp muhalifliği de çok ilginç bir hale gelmiş durumda. toplum içinden bir çok kişi muhalefette olsa da, fikirleri iktidarda habarları yok.

gördüğüm kadarıyla mansur beyin de çıkışı bu kapsamda değerlendirilmiş. lakin ben başgan'ın çıkışında hiç bir sahte kabadayılık ve hatta kabadayılık sezmedim. sakin, kararlı bir hukuksal ders niteliğindeydi konuşması. hele ki toplantıyı terkederken ''biz başkanvekiliyle oturuma devam ederiz'' şeklinde gelen bir sataşmaya ''toplantıyı açma kapama yetkisi bende, sen neyin toplantısına devam ediyorsan et'' alaycılığı takdire şayandı.

nikola tesla

turuncu gemi
son dönemde internetin büyük bir bilgi kirliliği nehrine dönüştüğü herkesin malumudur. internetteki bilgi kirliliğiyle ilgili en çok canımı acıtan husus, bir lise talebesinin bile yazmayacağı kadar kötü şiirlerin ve metinlerin, can yücel, nazım hikmet, cemal süreyya gibi yazarlarımızın imzalarıyla dolaşıma sokulması ve insanlarımızın bunu yemesidir.

nikola tesla ile ilgili güvenilir kaynaklardan çok sayıda kitap okumuşumdur. şurası çok enterasan ki, internetin bilgi kirliliğinde tesla ile yazılanların eksiği vardır abartısı yoktur.

sayın tesla, mezun olduktan sonra gencecik bir çocukken hocası onu sağlam bir referans mektubuyla abd'den ahbabı olan edison kapitalist müptezelinin yanına gönderir. halk arasında edison'la ilgili en yanlış bilinen bilgi, edison denen kapitalist kavasın elektiriği bulduğudur. oysa edison elektiriği değil, ampülü icat etmiştir.
tesla abd'ye geldiği günlerde her yerde çirkin bir kablo kirliliği gözüne çarpar. buna çözüm olacak fikrini patronu olan edison'a açar. edison, tesla'ya ''bu fikri gerçekten hayata geçirebilirsen sana üç milyon dolar veririm'' der.

işte o zaman bu gencecik mühendis, bugün hala evlerimizde kullandığımız şebeke elektirğini geliştirir. evlerimizde hala kullandığımız prizler de tesla'nın icadıdır.
yazık ki edison hiç bir zaman tesla'ya vaad ettiği parayı ödemez. tesla başkan buna çok öfkelenir ve istifa eder.
genç tesla, edison'un rakip firmasında işe başlar. o yıl new-york'da çok büyük ve önemli bir fuar yapılacaktır. ihaleyi edison kaybeder ve tesla'nın çalışmaya başladığı firma alır. edison buna öfkelenip ampülün kullanma hakkını bu firmaya vermez. bunun üzerine nikola tesla, üç ay gibi bir sürede ampülden daha az enerji harcayıp, daha çok ışık veren florasan lambayı icat eder.

sayın tesla'nın beynindeki yüksek bilim ışığı kadar, kalbi de halk sevgisiyle çarpmaktaydı. elektirik enerjisinin halk yararına sıfır bir maliyete yakın üretilebilileceğinin farkındaydı. kullandığımız telefonların ana işleme mantığı sesi elektirik enerjisine dönüştürmesidir. bu yolla bütün dünyaya temiz ve ucuz enerji götürebileceğini biliyordu. ama bu yol petrol devlerinin ekmeğine kan doğramaktı. ve oldukça esrarengiz bir şekilde fbi tarafından tesla ortadan kaldırıldı.

aynı zamanda ''din kitaplarını okuyup anlamayanlara dindar, okuyup anlayanlara ateist denir'' özdeyişinin sahibidir.

bana kendisinde en ilginç gelen yanlarından biri de, a seksüel olmasıdır.

sevdiğim ikinci kadınsın sen

turuncu gemi
38 saat hiç uyumadığım bir günün ardından üç saat uyuyup işe geldim. mesainin yarısına doğru dinlenme odama geçip radyoyu açtım ve bu şiir çıktı. sevdiğim onlarca kadın oldu benim ama sadece sevdiğim ilk ve son kadın var. resmiyette ayrıldık, bir seneye yakındır görmüyorum ama eti etimde sanki. hatta kalbimin beyaz kaslarında güzelce uyumuş kalmış sanki.

bu şiirin radyoda çıkmasıyla geçip karşıma oturduğuna yemin edebilirim sevdiğim ilk kadının. hiç konuşmadı ama. ben konuştum tabi ki. bir insan hem şefkatli hem alaycı gülümsiyebilir mi, o hep öyle gülerdi. her mısrada onunla olan yıllara gittim, ona minnettimi anlattım durdum, şiir zaten tamamen onu anlatıyordu.

bir ceyhun yılmaz şiiri beni çarpamaz, bu hale getiremez, bunu ağlarken gülerek anlattım ona. "bugüne kadar hiç birşey anlamadın ve halâ anlamıyorsun" olarak baktı bana. konuşmadı ama sadece baktı. gitti.

nazım hikmet ran

turuncu gemi
lambayı yakma, bırak,
sarı bir insan başı
düşmesin pencereden kara.
kar yağıyor
karanlıklara.
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.
kar...
üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar..
ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.
lambayı yakma, bırak!
kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların
dilsiz olduklarını anlıyorum.
kar yağıyor
ve ben hatırlıyorum.

dizelerinin sahibi büyük şair.

insanlar kötü müdür

turuncu gemi
insanın dünyaya masum bir varlık olarak geldiği kocaman bir yalan ve safsatadan ibarettir. insan doğaya, her maymun gibi vahşi bir hayvan olarak gelir. erdem, terbiye, iyilik yapmak sonradan öğrenilir.
sorun şu ki, bu çağda insanlığın binlerce yılda yoğurarak insanlık onuru olarak harmanladıı nice değeri çok kimse öğrenme çabası içinde değil. öğrenenler de bu hızlı ve kötü çağda çabuçak unutuluyor.

kendi içinde yalnız olmak

turuncu gemi
aklıma aziz nesin'in ''okul'' şiirini getirmiş başlıktır.

''mapus damı bana çok şey öğretti
ama en çok sabretmeyi
yalnızken kalabalık olmayı
kalabalıktayken de kendimle kalmayı
ve sürekli kavga edip
durmadan kendimle barışmayı
hiç gocunup yüksünmeden
ihanetlere katlanmayı
beş metrede beşbin metreyi yürümeyi
ve duvarların darlığında
dünyaları dolaşmayı
ve hepsinden de çok
bütün yuvarlakları yüreğimde bileyip sivriltmeyi
insan olmayı insan olmayı''

günümüzde evli olsun, bekar olsun, ailesiyle yaşasın yaşamasın herkesin ağzında bir şikayet var yalnızlıktan. yalnızlık bir staj olarak görülmelidir. bir insan yalnız başına mutlu olmayı beceremiyorsa, bir ilişkiye başlama cesaretini nasıl göze alabilir anlamak güçtür. bilikte bir kaos kümesi oluşturmaktansa, her zaman için bir huzur adası kalmak yeğdir. tabii ki ideal olan insanların beraber bir huzur adası kurabilmesidir.

diyanet turistlere islam'ı anlatacak

turuncu gemi
diyanet'in yeni projesi.

http://www.cumhuriyet.com.t...

dinle hiç bir sıkıntım yok. sol külliyattan daha fazla, dini eserleri okumuşluğum vardır. bir ateist olsam da hala dinlerden öğreneceğim çok şey olduğunu düşünmekteyim. ve bunca yüz yıldır insanlığı allahın bile yola getiremediğini gördükçe çok üzülmekteyim.

1950'lerden beri devletimizin dine bakışı çok büyük çelişkiler içerir. laik bir devletizdir, devlet her dine eşit mesafededir ama kışladan, okullara kadar sadece mescid vardır. kuran-ı kerimde kul hakkı yemek en büyük günahtır ama ehli kitaptan, islamın diğer mezheplerinden vatandaşlara, ateistlere kadar herkesten kesilen ve bir çok insanın hakkını helal etmediği vergiler sünni diyanete gider. sünni diyanet bu vergilerle sünni camileri yaptırır. imamlar bu helal edilmeyen kul hakkı dolu vergilerden maaş alır. ve cuma günleri vatandaşlara hutbede kul hakkının ne kadar büyük günah olduğuyla dolu bir dini satarlar.

dinde zorlama yoktur ama zorunlu din dersi eğitimi vardır. ve hatta bu dersin adı avrupa insan hakları mahkemesinden dönmesin diye iki yüzlülükle yıkanmıştır. ''din kültürü ve ahlak bilgisi''
hadi canım oradan. verdiğiniz eğitim gün gibi bir sünni islam külliyatıdır. öğretmen masalarında kız çocuklarına masa örtüsü giydirilerek namaz falan kıldırılır.

şimdi de turistlere içinde zorlama olmayan dinin, zorla eğitimi verilecekmiş. ne kadan da iyi bir fikir.

benim helalim beni duvardan duvara vurabilir

turuncu gemi
twitter'da bir ak trol'ün sıçmığıdır.

sözlük yazarı bütün arkadaşlarım bütün olaylara mümkün olduğunca sınırsız bir özgürlük penceresinden baktığımı bilir. ama bir insanın bir insanı rızası dahilinde duvardan duvara vurması özgürlük kapsamında değerlendirilemez.
hukukta her türlü cezai müeyidesi vardır ve olmalıdır.
aynı zamanda böyle bir duruma rıza gösteren kişiyi yakınları hakim kararıyla bir pskiyatri kliniğine yatırabilir.

yaran tweetler

turuncu gemi
toptepe'den inerken arabayı gizli buza kaptırdım. arka tarafı attı ama panikleyip frene atıyorum ama nasıl savuruyor. arkamdaki dayı galatasaray'ın uefa kupasını alan kadrosunu sayıyor. dedim dayı napıyon. oğlum dua bilmiyom o kupayı alan kadro da allah katında mübarektir dedi.

şeref düzyatanlar

turuncu gemi

turuncu gemi
14 şubat'a çok üzgün giren ve birazdan uyuyup akşam karanlığa kadar uyanmayacak yazardır. güzel düş görmek falan istemiyorum, gerçekliğe uyanmak fena oluyor. belki kozmoz bir kıyak geçer de kabus görmem. mutlu birlikteliği olan tüm dostların sevgililer gününü kutlarım ve ömür boyu mutluluklar dilerim. güzel şiirler bıraktım sözlüğe okuyup sevdanıza daha çok sarılmanızı da dilerim. bir insanı şiir olmadan sevmek, kitapsız Allaha tapmaya benzer. fakat güzel aşk şarkısı yok bugün size. bu güzel moskof marşıyla idare edin. aşk şarkısı ben de dinlemiyorum ve dinlemeyeceğim bugün.

yaşasın halkların sevişmesi!!!

mansur yavaş

turuncu gemi
ben ülkemi çok severim. şimdi bu da cümle mi diyebilirsiniz, tabii ki herkes ülkesini çok sever, bunun için kimse kimseye madalya verecek değil. fakat ben türkiye'yi, salt kendi ülkem olduğu için sevmem. ben kendi annemi bile sırf annem olduğu için sevmem. türkiye, bu yaşıma kadar gezdiğim onlarca ülke içinde gördüğüm ve yaşadığım en güzel ülkedir. ülkemi neden bu kadar çok sevdiğimle ilgili on binlerce sayfa yazı yazabilirim. fakat konumuz şimdilik bu değil.

ankara benim en çok sevdiğim 4. kenttir. hem çok sevdiğim ülkemin, hem de benim en güzel sevdalarımın başkentidir. mansur beyle siyasi olarak en zıt kutup evrenlerin insanlarıyız. lakin kendisini iyi tanırım. onurlu bir insandır. insanları ayırmadan sever. vicdan sahibi, ahlaklı, halk adamıdır mansur bey. ankara'da da çok sevilir ve sayılır. hatta ankara'nın görevdeki olmasa da, seçilmiş belediye başkanıdır.

bu defa görevdeki başkanı da olacağından hiç şüphem yok. seçimden sonra bu başarıyı kılıştarlıbey hanesine yazan olursa ona çok büyük sitem ve teesüf ederim. ağır da kafa bulurum o kişiyle şimdiden uyarayım. bu başarı kılıştar'a rağmen olacak bir başarıdır.

sevgisinin güzelliğini çok az insanın içinde hissedeceği, hem ülkemin, hem de benim kalbimde atan başkente yakışan başkana selam olsun.

nihat hatipoğlu

turuncu gemi
bir ateist olarak söz söylemek bana düşer mi bilmiyorum ama bu adamı ne zaman tv'de görsem aklıma bir kuranı kerim ayeti gelmekte;

''seni allahın adıyla kandırırlar, kanma''

keşke müslüman halkımız da kendisini kötülüklerden kuran ayetleriyle korumayı başarsa. fakat kim taptığı kitabı okumuş güzel yurdumda o da ayrı bir paradoks. benim gibi bir allahsızın okumuş olması ve hala başvuru kitabı olarak öğrenip faydalanması ayrı bir paradoks.

tevrata da şöyle bir ayet vardır;

''aldanmak isteyen aldanır''

halkımızı aldanmak istemenin kolaylıcılığından kurtarmak için canımı bile veririm fakat kar eder mi bilmiyorum.

''allah aklını çalıştırmayan toplumların üzerine pislik yağdırır''

mory kante

turuncu gemi
çılgın siyahi abilerimizin en çılgınlarındandır. daha çılgını boney m. abimiz mezardadır. sevgili mory kante, beynelmilel bir şöhret uğruna ingilizce saçmalıklar üretmemiştir. kendi ulusal dili ve ulusal onuruyla başarıyı yakalamıştır. müzikalite evreninin en siyah derili güzel insanlarındandır.

levent üzümcü'nün atatürk'ü sevmeyenlere hain demesi

turuncu gemi
fatih tezcan'ın sıçmık söylemleriyle kardeş bir söylemdir. mustafa kemal her ne kadar cumhuriyetimizin kurucusu ve gelmiş geçmiş cumhurbaşkanları arasında en iyisi olsa da son tahlilde bir siyasetçidir. kimse mustafa kemal'i, abdulhamt'i, erdoğan'ı sevmeye zorlanamayacağı gibi sevmiyor diye de hainlikle suçlanamaz. zira aklı selim düşünüldüğünde ikisi de faşizmdir.

ben bir komünist olarak, genç cumhuriyeti milli burjuva değerler üzerinde yükseltmeye çalışan gazi paşayı korkmadan eleştirebilmeliyim. bunun adı demokrasidir. hatta ilerlemedir. ama tabii ki bu eleştiriler ideolojik temelli olmalıdır. ülkemizin çok büyük bir kısmının saygı, sevgi, minnet duyduğu bir insana asla saygısız bir üslup geliştirilmemelidir. demokrasi kültürünün en önemli temeli olan bir arada yaşamanın gereğidir bu.

fakat kim olursa olsun sevmemenin bedeli hainlikle itham etmenin hiç bir demokraside yeri yoktur.

zorunlu din dersi eğitimi

turuncu gemi
hayatım boyunca savunduğum felsefelerden biri 16 yaşından evvel bir çocuğa dini eğitim vermenin en büyük çocuk istismarlarından biri olduğudur. geçenlerde bir caminin kapısında ''7 yaş çocuklara kuran kursu kayıtları başladı'' türünden tabela gördüm. hüznümden iki saatte kendime zor geldim.
din olgusu dimağımda asla kötü bir olgu değildir. fakat çocuklara cezalandırıcı bir tanrıyı neden o yaşta anlatmaya başlarız ki? o yaştaki masumlara karanlık ortamlarda arap harfleri ve kızgın bir tanrıyı anlatmanın kime ne faydası var?

dün tam da beni haklı çıkartan bilimsel bir çalışmaya denk geldim. evrim ağacı sitesinde yer alan bir habere göre dine maruz bırakılan çocuklar gerçek ile kurguyu ayırt etmekte zorlanıyor. bu çocuklarda ileriki yaşlarda şüphecilik gelişmiyor. böyle bir toplumda bilim de gelişmez. insanlar sosyal yaşamlarında sürekli bir mucize bekleyerek gerçekliği öteler.
son 17 yılda baskın din eğitiminin malak nesli içimizdedir. bu felakete bile yabancılaşmış bir sürüde yaşıyorum gibi hissediyorum kendimi bazen. rasyonaliteye savaşı 7 yaşında çocuklardan başlatmışlar.

bu toplumdan artık yerli ve milli hiç bir şey çıkmaz. ancak milli gazlar çıkar çıkarsa. ve var olan gerçeklik bütün teknolojiyi ithal etmemizdir. hatta hayvan besininden, yediğimiz gdo lu her şeye kadar ithal olmasıdır. konu aslında bu kadar geniş ve can alıcıdır.

ayşe hür

turuncu gemi
bizim tarihçiliğimizde bilimsel namusu olan tarihçiyi elde fener aramak lazım gelir bazen. ama sevgili ayşe yıllardan beri bu konuda güzelliğiyle bir ateş gibi parlar. osmanlı ve türkiye tarihini en doğru darvinist bir tarih anlayışıyla ele alan ufuk açıcı bir kalemdir kendileri. tarihi cesur ve bilimsel bir paradigmayla öğrenmek isteyen herkese önereceğim bir bilim kadınıdır.

yaran tweetler

turuncu gemi
96 afşin kazısında latif hoca soğukta dua ederken ağzından çıkan buharları gören nebi dayım;transa geçip ektoplazma çıkardı. demateryalizasyon haline geçince ektoplazma kaybolacak ve levitasyona uğrayıp uçacak deyince latif hoca;beni dua etmeye getirdiniz bu kadar işi yapmam dedi

şeref düzyatanlar.

hayvanlarla konuşmak

turuncu gemi
uzun yıllar hayvan beslemiş bir insan olarak bana garip gelmeyen durumdur. hayvanların bizimle tek farkı bir alfabeleri olmamasıdır. siz de gerçek bir hayvan severseniz bir süre sonra onların ne demek istediklerini anlarsınız. o güzel dostlarımız zaten bizim ne dediğimizi her zaman anlıyorlar.

yuvarlağın köşeleri

turuncu gemi
özdemir asaf'tan yine muhteşem bir şiir;

aşka gönül ile düşersen yanarsın.
zeka ile düşersen kavrulursun.
akıl ile düşersen çıldırırsın.
duygu ile düşersen gülünç olursun.
aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.

bonnie

turuncu gemi
Beni zengin sözlükte daha önce hiç bir platformda kimsenin kimseyi karşılayamacağı güzellikte karşılamış güzel insandır.
Bugün hâlâ sözlükler anlamında bir kaliteden bahis edilebiliyorsa, Bonnie ve bir kaç yazar daha sayesindedir bu. Zengin sözlükte en anlamadığım husus, herkes yazmakta çok nazlı. Bonnie ise kaliteden hiç ödün vermeden paylaşımlarıyla bizi zenginleştiren bir yazar.
Beni sadece Bonnie okuyor olsa bile yazacağım bu sözlükte.

Bir de, bonniecim bir ara muhallebiciye gitme teklifim ne dersin?

bananas

turuncu gemi
büyük usta woody allen'ın yazdığı, yönettiği ve yine muhteşem bir performansla oynadığı 1971 yapımı filmidir. her zaman ekşi sözlükteki yorumları okuyup da bir filmi izleyip izlememe aşamasına gelinmemesi konusunda iyi bir örnektir.

filmde woody allen ''tamam arkadaşım, mahsuni şerif'in dediği gibi amerika katil katil de, her defasında aynı oyunlara gelen halklar hiç mi eşşek değil?'' sorunu da yöneltmektedir.

ve bir woody allen filminde daha, lumpen kadın karmaşası çok iyi bir şekilde perdeye yansıtılmıştır.

modern insanın en büyük problemi

turuncu gemi
yaşam içinde her somut ve soyut varlık diyalektik bahsinin konusudur. yani yaşamda her şey karşıtıyla mahfuzdur. modernite denen kavram da bundan müstesna değildir. modernite denen kavramı da özü itibariyle kapitalist modernite ve sosyalist modernite olarak ikiye ayırabiliriz.
hiç unutmuyorum, eskilerde çok güvendiğim bir büyüğüme "insan ne için yaşar" diye bir soru sormuştum. cevabı tabii ki de "insan şerefi, haysiyeti için yaşar" olmuştu. bu bahsettiğim insan gerçekten de öz yaşamında şeref ve haysiyet için yaşamanın en gerçek örneklerinden birisiydi.

bu çağın insanının en büyük talihsizliği, kapitalist modernitenin en hayâsız haydut nitleğine bürünmesidir. din gibi bir kurumdan, aile kurumuna kadar her olguyu insana savaşta güçlü bir silah olarak kullanabilmekte. kapitalizmin topluma karşı yürüttüğü bu savaş, devlet aygıtı gücüyle de gayet örgütlü bir savaştır.

bunların dışında günümüz insanından çok sıkılmaktayım. bülent ortaçgil bir şarkısında fevkâlade bir cümle etmiştir "bu iş zor yonca, çünkü insanlar yıllar boyunca hiç soru sormadan durur." günümüz insanı merak etmekten çok sıkılıyor. ibni haldun da demiş zamanında "insan ana babasının değil, ezberlerinin çocuğu olmuş" yazık ki günümüz insanı bundan beter yoz bir mahlukâta dönüşmüş ve bu haliyle acayip hayvanlara benziyor. bu durum eskiden bir tek onları çürütüyor sanmaktaydım. artık ben de çürümekten korkuyorum.

düğün yapmak yerine dünyayı gezelim diyen kız

turuncu gemi
benim de kafamda öncesinde "aaaa! ne kadan daa övülmesi gerek bir kız çeşididir" diye şimşekler çaktırsa da, sonrasında "memo feodal düğün isteyen kızı buldun da, istemiyor diye övecek halın mı var senin olum?" diye kafamdan fikirler geçirmiş başlıktır.

bu arada "kız" ne demek? toplumu daha "bayan" sıfatı cinsiyetçiliğinden kurtaramadık, şimdi bir de "kız" la uğraşıyoruz.
evlenme çağına gelmiş her dişi insan yetişkin bir kadındır.

bir de burada bu başlıktaki kadın yaklaşımını öven genç erkek dostlarımı uyarmak isterim.
artık iş ciddi ciddi evlilik yoluna girdikten sonra kızın ayağı pardon kazın ayağı hiç öyle olmuyor. "aşkııımmm, bana kalsa tabii ki düğün değil seninle dünyayı gezmek isterim, fakat annemler, babamlar, teyzemler, teyzem kızları buna çok üzülür" türü yaklaşımlar sizi hayal kırıklığına uğratmasın yolda.

almanya denince ilk akla gelenler

turuncu gemi
19 ve 20. yy'de çıkartmış olduğu büyük filozoflar ve besteciler. frankfurt okulu.

bir de allah yalanı sevmez, hakkını teslim etmek gerekir ki seksenli ve doksanlı yılların muhteşem porno filmleri. bir daha o sade hayal gücü derinliğindeki harkulade filmler yapılamadı. bunu da belirteyim dedim yani üzerime hak geçmesin, bu dünyanın bir de öbür dünyası var.

kavgam

turuncu gemi
dünyadaki her fikir mutlaka sonsuz bir biçimde, bilimsel bir diyalektikte tartışılmalıdır. tartışma, tartışmasız iyidir. tarih boyunca göğün altında söylenmiş hiç bir fikir, düşünce suçu sayılıp yargılanmamalıdır.
lakin bundan sadece faşizm denen habis ur müstesnadır.
faşizm bir fikir bütünselliği değil, nefret suçudur. bütün demokratik ulusların yasalarında ve uluslararası hukukta bu böyledir.

bu habis ur'un kutsal kitabının sözlüğümüzde iyi niyetli de olsa övülmesi beni geleceğimiz adına endişeye sevk etmiştir. günümüz kapitalist modernitesinde, lumpenleştirilmiş ve özünü oldukça zayıf hisseden çok fazla insan var. bu süslü ve güçlü görünen kişi kültünden kendilerine bir güç kimliği devşirmeye çalışıyorlar. korkarım bu çabaları, hayatta amaçsız ve belirsiz kağıt bir gemi gibi savrulan insanımızı daha fazla hasta edecektir.

hitler denen bıyıklı solucanın yahudi soykırımı amaç değil, bir araçtı. masum yahudi halkının bütün varına yoğuna çökülüp bu varsıllığın sağladığı savaş gücüyle dünyaya hakim olmak gibi bir amaç mevzu bahisti. alman halkının beyninin karanlık dehlizlerine bu araç, kutsal soslarla kendilerine sonsuz bir refah sağlayacak bir amaç gibi zerk edilip inandırıldı.

bugün, sonunu hitler gibi karanlık bir bodrumda ucuz bir itmişçesine gebermeyi de göze alarak dünyaya hakim olmak isteyen diktatörlere şunu söylemek isterim. hitler'in arkasında yüzde yetmiş halk desteği vardı. savaşta uzun süre öne geçmesinin en önemli etkilerinden biri de budur. avrupa yahut ortadoğu'da hiç bir diktatör adayı, yüzde 30-35 gibi bir halk desteğiyle böyle saçmalıklara girişmesin.

take the money and run

turuncu gemi
büyük usta woody allen'ın, yazarlığını, yönetmenliğini yaptığı, üstüne bir de muhteşem bir performansla oynadığı 1969 yapımı absürt komedi filmidir. ben normalde absürt komedilerden hiç haz etmem. stanley kubrick'in bile full metal jacket isimli bir absürt komedi filmi vardır ki, sinema eleştirmenleri tarafından öve öve bitirilemez ben onu bile sevmem. kanaatimce absürt komediyi sinemada en iyi kotarmış sinemacı bizim naytuk baytan'ımızdır.

woody allen'ın bu filmi de başarılı olarak gösterilebilecek örneklerdendir.

resmi din

turuncu gemi
türkiye'nin yüzde doksan dokuzu müslümandır safsatasıyla meşruuluk kazandırılmaya çalışılan türkiye'de ki egemen devlet islam-sunni anlayıştır. konuyu uzun uzun tartışmak yerine, murathan mungan'ın veciz bir sözünü paylaşmak isterim.

''türkiye'nin resmi dini iki yüzlülüktür''

akrabalık

turuncu gemi
toplumsal, riyakâr örgütlenme biçimidir. ne ben kimseyi biyolojik bir bağım olduğu için sevmek zorundayım, ne de kimse beni biyolojik bir bağı olduğu için sevmek zorunda. bunun yerini bir an önce gerçek sevgiye dayanan, dayanışma temelli özden ve yeniden yaratılan yeni bir anlayış almalıdır.

devlerin aşkı

turuncu gemi
baş rolerinde savaş başar, kadir inanır ve türkan şoray'ın oynadığı muhteşem bir yeşilçam filmi.
kadirizm hayata karşı böyle dik ve sağlam bir erkek duruşuysa ben en büyük kadiristim arkadaş.

birde kadir inanır'la savaş başar her an öpüşecekmiş gerim gerim germese seyirciyi daha iyi olurdu.
yalnız öpüşseler türk ve hatta dünya sinemasın da bu büyük devrim olurdu.

gecenin şiiri

turuncu gemi
yetişir

beni hatırladıkça,
arasıra gönlümü al.
sokakta görünce,gülümse,
yanıma yaklaş,
az elin elimde kal.

evine misafir geleyim,
kahvemi sen pişir.
taze doldurulmuş sürahiden
bir bardak su ver
yetişir...

ziya osman saba

yandı mı bu postaneler yıkıldı mı yoksa

turuncu gemi
kayahan'ın muhteşem şarkısı ''bir garip serçe'' şarkısında geçen sorudur. şimdi gel de, 20 yaş altı gençlere postane ve mevzuyu anlat. gerçi günümüzde memleketin neredeyse 7'de biri cezaevinde. aman postanelere zeval gelmesin. sosyo politik mesaj bu kadardı. şarkının muhteşem sözlerinden bir bukle paylaşıyorum.

olmasaydı hatıralar kahrolası yaşananlar
geceleyin deli eder beni
şu gözlerim olmasaydı yüreğim taştan olsaydı
ne kolaydı unutması seni...

gül dalında bülbül değil, bir garip serçe...

fazıl say

turuncu gemi
bu günlerde sarayın ramazan piyanocusu olma yolunda yürüyen, kaliteli bir sanatçıdır. etme be fazıl abi, parası neyse biz verelim de kendini böyle hallere düşürme. aradığın hukuksal bir korumaysa, o da halkın içinde olmakla en sağlam şekliyle yapılabilir. krala yaslanarak olmaz o işler.

tranko buskas

turuncu gemi
macaristan polüt bürosu genel sekreter yardımcısı gibi ismi olan ilaçtır. bir süre önce iğne fobim dolayısıyla psikiyatr bir arkadaşın yazmasıyla aldım eczaneden. uzun süre iğne vurulmam gerekmedi. fakat arkadaş, bağımlılığının pis olabileceği hususunda beni uzun uzun uyardı. aslında uzun uzun uyarmadı. öyle ota boka atılacak hap değil falan dedi, ben anladım.

uzun bir süre iğne vurduracak gereksinim yaşamadığım için hap kutusunu evin köşesine attım öyle durdu uzun süre. sonra bir gün, yeğenimin beynimi sinirden tavana vurdurduğu bir an hapın antidepresan etkisi aklıma geldi ve bir tane içtim. yarım saat 40 dakika içinde helva gibi olmuştum. hayatımın en iyi uykularından birini uyudum. bir kaç gün sonra yine depresif bir günümde, gündüz içtim ve yine iyi geldi. o gün çalışmak zorundaydım, uyku yapmasından korkarak içim fakat bilakis uykumu açtı.

bir kaç gün sonra çok uykusuz bir günümde tekrar içtim bu sefer bir boka yaramadı. 2 haftadır falan hiç içmedim. aramıyorum. bağımlılık yapmadı. iğne fobisine bir etkisi yoktur. bağımlılığı da sanırım plesebo etkisi.

konuyu bir yere bağlayamadım. neyse, bu da böyle bir anım ve hikayemdir deyip bitireyim. ama isminden dolayı, mutlaka bir gün hastalanıp saplanması muhtemel iğnelere karşı yoldaşım olacağına karşı çok güvenmiştim yaa. tranko yoldaşı, sosyal medya aracılığıyla revizyonist ilan etmekten kendimi alamıyorum.

yakarım geceleri

turuncu gemi
sözleri yusuf hayaloğlu'na, müziği ahmet kaya'ya ait olan, ustamızın vefatından sonra çıkan 2001 tarihli hoşçakalın gözüm albümünden muhteşem bir şarkıdır.
ahmet abi sen yaşasaydın ve hatta bir daha böyle güzel şarkılar yapmasaydın bile, bir defa gözüm diye hitap etseydin bana, ömrümün 30 senesini hiç düşünmeden sana verirdim.

''ayrılık başımı döndürüyor
kavuşmayı özlettin
intiharlar kuşandım
bu aşkı sen kirlettin''

aşık veysel

turuncu gemi
lisede amatörce şiirler ve hadsiz tiyatro metinleri yazıyordum. hala en saygı duyduğum insanlardan biri olan edebiyat hocama okuttum. çok beğendiğini söyledi. fakat her hocanın öğrencisine böyle bir konuda vermesi gereken nasihatlerden birini verdi
''olum en az 500 tiyatro metni okumadan metin yazma. okuduktan sonra zaten sen kendi kalemine engel olamayacaksın. daha iyi şiirler yazabilmen için de, çok daha fazla şiir okuman lazım''

sanırım edebiyat icra etmek dünyanın en büyük entelektüel uğraşlarından biridir. çok büyük kültürel alt yapı gerektirir. sonsuz merak etme hırsı ve donanım çabası gerektirir. fakat sanki bizim güzel anadolumuz bundan müstesna. aşık veysel gibi muhteşem bir insan doğurmu bu güzel ana. ve pek tabii daha nicelerini. veysel, belki de bu dünyadan geçmiş en kıymeti bilinmesi gereken 2. şairdir. birincisi de yine benim kanaatimce anadolulu yunus emre'dir. 7 yaşında kör olmuş bir insan nasıl böyle eserler yazmış diye uzun uzun düşünürdüm. yanıt bir gün nazım'dan geldi.

topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
hoca nasreddin gibi ağlayan
bayburtlu zihni gibi gülendir.
ferhad'dır
kerem'dir
ve keloğlan'dır.
yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
o, «yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir,»
ağu içer su yerine.
fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeyegörsün önlerine
ve bir kerre vakterişip :
«—gayrık yeter!...»
demesinler.
ve bir kerre dediler mi :
«israfil surunu urur
mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
«dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...»


geceye veysel'in en muhteşem yapıtlarından birini bırakıyorum;

dünyada tükenmez murat var imiş
ne alanı gördüm ne murat gördüm
meşakkatin adın murat koymuşlar
dünyada ne lezzet ne bir tat gördüm

ölüm var dünyada yok imiş murat
günbegün artıyor türlü meşakkat
kalmamış dünyada ehl-i kanaat
insanlar içinde çok fesat gördüm

var mıdır dünyaya gelip de kalan
gülüp baştanbaşa muradın alan
muradı maksudu hepisi yalan
ölümlü dünyada hakikat gördüm

nuşveran'ı adil nerede tahtı
süleyman mührünü kime bıraktı
resul-ü ekrem'in kanunu haktı
her ömrün sonunda bir feryat gördüm

dönüyor bir dolap çarkı belirsiz
çağlayan bir su var arkı belirsiz
veysel neler satar narhı belirsiz
ne müşteri gördüm ne hesap gördüm

lamekandan içeri

turuncu gemi
değerli dersim'li sanatçımız, muhteşem ses özlem taner tarafından seslendirilmiş bir alevi nefesidir. alevi retoriğinde ''özünü dara çekmek'' vardır. belki bunu antik yunandaki sanat yoluyla arınmak anlamına gelen ''katharsise' de benzete biliriz.