anne

mızrabımda ızdırap
Uzun uzun içerdiği mana;
*ellerinin sımsıcak tutuşuna güneşin imrendigi,
*müşfik yüreğine duyguların kifayetsiz kaldığı,
*mücadele ruhuna karşılık, karşısında duran hayatın düğmelerini iliklediği,
*evladının en zor zamanında hızırı arkasında bırakan,
*hastalık nöbetinde 21 aralığı 3'e 5'e katlayan,
*kainatın, sırrını çözemediği bir insandır. Biz kendisine kısaca anne deriz.
hanc deil yolcu
can ciğerdir. yıllardır da özlediğim tek şeydir. ayrıca bugün doğum günüdür bu hatunun. doğum günün kutlu olsun cancağızım. benim girdiğim her platforma senin de girdiğini biliyorum. sırf bu yüzden herkes beni küfre karşı sanıyor. canımsın sen. hep yanımda ol da ben temiz kalmaya razıyım.
turuncu gemi
anti militarist, muhteşem bir yaşar kurt şarkısıdır. bu vesileyle bir fıkra anlatmak isterim. osmanlı zamanında devlet köylünün kapısına dayanır der ki; ''padişahımız falanca ülkeye savaş ilan etti oğlunu ver.''
adam der ki, ''padişahım çok yaşa al.''
çocuk gelmez. ve bu iki defa daha tekrarlanır. en son köylü baba der ki; ''söyleyin o padişahınıza benim skime güvenip kimseye savaş ilan etmesin''

bu kadar asker milettiz de, bu kadar çok bedelli tagını içimizdeki grönlandlılar mı açıyor? sanmam, dünyada o kadar grönlandlı da, irlandalı da yaşamıyor.

korkuyorum anne
al beni içine
alışamadım anne
al beni yine
büyüdüm anne
eller büyüdü
büyüdü pabuçlar yollar büyüdü
orduya istiyorlar
savaş çıkar diyorlar
silah veriyorlar anne
bana öldür diyorlar
yat
diyorlar anne
kalk
diyorlar
beynimi yiyorlar anne
beynimi yiyorlar
kapat televizyonu anne
senide kandırıyorlar
kapat televizyonu anne
senide kandırıyorlar
oyunu verme anne
oyunu verme anne
oyuna gelme anne...

turuncu gemi
uzun zaman sonra youtube'de karşıma çıkan yeni türkü şarkısıdır. aklıma ahmed arif'in bir anısını getirmiştir. diyabakır'da, ahmed'in annesinin arkadaşları üniversite okuyan çocuklarıyla övünmektedir. diğer anneler der ki; ''benim oğlum ankara'da üniversite okudu mimar oldu, benim kızım, istanbul'da okudu ekonomist oldu...''
ahmed'in gariban anası da şöyle övünür ''hmm, o da bir şey mi? benim oğlum da ankara'da üniversite okudu komünist oldu''

anne ben yapamadım
herkes bir şey oldu
ben olamadım

anne ben bilemedim
yasalar varmış
ben öğrenemedim

anne ben seçemedim
oyunlar oynandı
ben kazanamadım

anne ben bulamadım
inecek duraklar vardı
ben duramadım

anne ben kaçamadım
yaşamak güzeldi
ben saklanamadım
kozmos
gittiği yerden gecenin kör bir saati tam uykuya dalacakken arayıp ''dolapta pekmez vardı onu da ye.'' gibi birkaç cümle kurup kapatan insana denir.
helalboi
bir insan karşısındaki insanı koşulsuz ve her daim sevip özler mi sorusuna cevap verilebilecek iki özneden bir tanesidir.

babalar pek belli etmez ama anneler daha bir duyguludur, çok içinde tutamaz
kıymet bilelim.
adreanna
kime kızayım, nazım senden başka kime geçer
benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok...

tartışıyoruz. çok sık oluyor bu. inadım, sert mizacım hep ondan geçti bana. tartıştıktan sonra susuyoruz biraz ve ben bu şarkıyı söylüyorum.
sahiden benim onsuz kolum, bacağım, ocağım yok.
keskin nisanci
hakkında ne kadar zorlasak da resmi şeyler yazamadığımız canımız, ciğerimiz. ''evladım sen kaç yaşında olursan ol benim gözümde her zaman küçüçük olacaksın'' derken belki de dünyadaki en saf en temiz duygularla karşı karşıyasınızdır. onun o sevecen, tatlı, korumacı hallerinin ömür boyu sizinle beraber olmasını isterseniz. dangalak gibi her sene hediye almayı unutup sonradan gönlünü almaya çalıştığınızda ''evladım dünyadaki hiçbir hediye senin kadar değerli değil'' dediğinde gögsüne yaslanıp hüngür hüngür ağlamayı istediğiniz kişidir. onun çok tanımlaması, çok tarifi olabilir ama tek bir adı vardır. o sadece bir ''anne''dir.