iz bırakan kitap cümleleri

khemri
''söz vermiştim kendi kendime: yazı bile yazmayacaktım. yazı yazmak da bir hırstan başka neydi ? burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. hırs, hiddet neme gerekti? yapamadım. koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. oturdum. adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. kalemi yonttum. yonttuktan sonra tuttum öptüm. yazmasam deli olacaktım.''

(bkz:sait faik abasıyanık)
minduser
"suallerden, sorgulardan uzak durmaktır sevmek. beraat ettirmektir her bir şüpheyi teker teker. öncesini, sonrasını unutmaktır; zamanı kendi haline bırakmak. hülasa, anılarla yaşamak değil, anlarla yaşamaktır sevmek."
minduser
"hayat çok garip, değil mi ruhi bey ? bir yandan insanın rüyaları gerçek oluverirken, bir yandan da bildiği gerçekler onun kabusu olabiliyor. üstelik bir anda. hayat garip ruhi bey, hayat garip..."
minduser
"ne zaman aynaya baksam hep aynı yüz hikmet bey, sabah "günaydın" diyen de aynı yüz, işe uğurlayan da aynı yüz, gece olunca "iyi geceler" diyen de... neden hep bu yüzle muhatap oluyorum ben hikmet bey? oysa insan farklı yüzler de görmek ister. ben bu yüzden nefret ediyorum hikmet bey. sırf bu yüzden..."
putintin
''benim beklediğim aşk başka! o bütün mantıkların dışında, tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey. sevmek ve hoşlanmak başka; istemek bütün ruhuyla, bütün vücuduyla, her şeyiyle istemek başka… aşk bence bu istemektir. mukavemet edilmez bir istemek!''

(bkz:Sabahattin ali)
kozmos
25 nisan 1970
selim gibi, günlük tutmaya başlayalım bakalım... sonumuz hayırlı değil herhalde, onun gibi. bu defteri bugün satın aldım. artık senin olmadığına göre ve başka kimseye de konuşmak istemediğime göre, bu defter kaydetsin beni.. dert ortağım olsun. kimseye söyleyemeden içimde kaldı, kayboldu, dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. kimse dinlemiyor ise beni, ya da istediğim gibi dinlemiyorsa, günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. canım insanlar, sonunda, bana bunu da yaptınız.

29 ocak 1977
bu deftere herhalde hastanede düşündüklerimi, hissettiklerimi, gördüklerimi yazacaktım. 4 ocak'ta st. teresa'dan çıktım, 17 ocak'ta ışın tedavisi başladı. geçen hafta sonunda nezle, sonra öksürük. gene de soğuk kış günlerini ayakta geçirmeye çalışıyorum hafta sonları dışında her gün surrey'e tedavi için gidiyorum. bu arada çok mektup geldi istanbul'dan berber ilhami'ye engin ardıç'a kadar herkes yazdı. birçokları benim iyileştiğimi, 'eylembilim'e filan devam ettiğimi düşünüyor (bende bunları istiyorum doğrusu). herhalde hayat-ölüm-trajedi gibi karmaşık ilişkileri olan şeyler bekleniyor. oysa çoğu anlarda her şey -acıklı da olsa- çok sade ve basit geçiyor.

mesela ameliyat günü -24 aralık-sabah önce zenci bir berber geldi, bütün saçlarımı tıraş ettirdi bir de takke giydirdi. sonra genç bir hemşire -güzeldi- iğne yaptı. soyundum bu arada. bir garip gömlek gibi bir şey giydim. ameliyathanenin kapısında,'şimdi bir iğne daha yapacağız, hemen uyuyacaksın' dediler. pek inanmadım ama gene de düşündüm:şimdi, dedim uyusam ve ameliyatta ölsem, hiçbir şey duymayacağım. hepsi bu kadar... çok kötü hissetmedim...

(bkz:günlük)
ontolojik sancilarimin merhemi
"kalbinde çözülmeden kalan her şey için sabırlı ol. soruların kendisini sevmeye çalış, kilitli odalar ve yabancı lisanda yazılmış kitaplar gibi. cevapları şimdi arama. şu anda cevaplar sana verilemez, çünkü sen henüz onlarla yaşayamazsın. bu her şeyi yaşama meselesidir. şu anda senin, soruyu yaşaman gerekiyor. belki daha ilerde, farkına bile varmadan, günün birinde kendini cevabını yaşarken bulacaksın."
jasmine
"karıncaların yuvasını bozun, hemen onarmaya koyulurlar onu. gene bozun, gene onarırlar. kaç kez bozarsanız bozun, yılmazlar. her şeye yeniden başlarlar."

dostoyevski. "öyküler".
tanri
hayata yönelen aşırı sevgiden,
ümit ve korkudan kurtulan bizler,
kısa teşekkürlerle şükranlarimızı sunarız
tanrı diye ne varsa,
ki, hiçbir hayat ebediyyen yaşamaz,
ki, ölüler dirilemez;
ki, en yorgun nehirler bile
bir yerde denizle birlesirler.

(bkz:Martin eden)
putintin
"bu dünyada aramakla bulunamayacak birini arıyorsun! ama onu tanıdım, her halimi ona sergileyebildiğim için karşısında kendimi olduğumdan daha önemli hissettiğim o büyük insanı, o yüreği hissettim. onu asla unutmayacağım, ne onun sarsılmaz aklını, ne de sabrını unutacağım."

(bkz:genç werther'in acıları)
pass
"hiç kimseye prensesim diyemedim şimdiye kadar. kimin için heveslensem başıma yıktılar ülkemi.

aşkım da diyemedim ağız tadıyla hiç kimseye, 1 tek sefer dışında. o, tam gidiyordu o sıra.

'gitme' dedim yalvararak.

'gitme aşkım'

gitti."
pass
"senden ayrı kalmak, istanbul'dan uzak kalmak gibi.
her şeyini özlüyor insan.

'sen' çünkü...

sen, istanbul gibisin her haliyle sevilen.

istanbul'u trafiğiyle; seni bütün beklemelerimle, hasretle, sabırla.
istanbul'u yağmuruyla; seni bende bıraktığın gözyaşıyla, acıyla.
istanbul'u kırk yılda bir çıkan gökkuşağıyla; seni o gökkuşağının renkleri kadar.

nasıl istanbul'u binlerce yıl önce sevmeye başladıysa insanlar, sanki ben de seni o tarihten beri.
ve nasıl istanbul'u hâlâ seviyorsa insanlar, ben de benden gittiğin, cismimin alaşağı olduğu günden bu saniyeye kadar.

sorarsan 'sen de mi hâlâ' diye; ben de hâlâ."

pass
"istanbul'u yeniden inşa et deseler bana sevgili adına,

üsküdar'ın derim, adı heyecan olsun.

istiklal caddesi'nin, vuslat...
neler gizlidir mayın tarlası taşlarında.

galata, gerçekleşti bir hayal.

avcılar...
en çok ayrılık ismi yakışır oraya.
kalkıyor acılar-kadıköy metrobüsü. kalmasın kimse açıkta.
kar yağıyor kar!

ama yollar derim; gözyaşı tarlası. hani gülerek yürüdüklerim var ya, yürürken hüzünlerim olan.

~

beş duyuyu tarif ettirseler sevgilinin adına;

sesi derim, kanım olsun. ne kadar zamandır susmuşsa, onca zaman kanadığımı bilsinler diye.

suretin bir avuç şarkıda saklı senin, hâlâ duymaya dayanamadığım.

kokunun rengine kahpe derim. kahperengi... uyanıkken rüya görmekmiş onun kokusu. kahpeliği koku yapar bana.

nail olmanın adı rüya, rüyanın adı esrar olsun. uyanması acı, içmesi güzel.

dokunmak sana, imkansız.

gözyaşı derim. özlem...

özlem; hasret.

hasret; sen,

senden başkası; yetinmek."
2 /