#tarih

bayramda çocuklara şeker yerine kitap dağıtmak

esdemirei
Bahsi geçen olay, Kırklareli'nin Lüleburgaz ilçesine bağlı Ahmetbey beldesinde beldenin belediye başkanı Mustafa Altıntaş'ın 4 Haziran 2019 tarihinde Pınarhisar ilçesindeki Sütlüce Köyü'nde düzenlenen şeker toplama etkinliğinde şeker yerine kitap dağıtması olayıdır. Bu dağıtımla ilgili Altıntaş “Sütlüce Köyümüzde yıllardır sürdürülen güzel bir gelenek olan şeker toplama etkinliğinde, biz de çocuklarımıza 200 kitap dağıttık” ifadelerini kullanmış. [K]

Açıkçası şeker gibi mideye zararlı bir abur cubur yerine zihni iyi şeylerle dolduran kitapların dağıtılması daha iyi olmuş.

10 temmuz 2019 nagehan alçı'nın köşe yazısı

esdemirei
Habertürk yazarı Nagehan Alçı'nın 10 Temmuz 2019 tarihli Ali Babacan hareketinde son durum başlıklı yazısıdır. Yazıda dikkat çeken ifadelerden bazıları Erdoğan muhafazakarların Mustafa Kemal'idir, Türkiye'nin son 150 yılına üç isim damga vurmuştur ifadeleridir. Yazının tam hâli şu şekildedir: “Bu köşede daha önce yazdığım gibi Ali Babacan Eylül ayını beklemedi ve 8 Temmuz itibarıyla istifasını vererek kurucu lideri olacağı partinin startını verdi. Onunla birlikte hareket eden ve kamuoyunun iyi tanıdığı epey sayıda AKP'li eski bakan ve üst düzey yetkili var. Ancak Ali Babacan'ın 8 Temmuz deklarasyonuna rağmen hâlâ hiçbiri demeç vermek istemiyor. İsimsiz açıklamalar devam ediyor. Ben epey zorlamaya çalıştım fakat kenetlenmiş biçimde bu kararlarını sürdürüyorlar. (1) İsim olarak Özgürlük ve Hukuk Partisi henüz kesin değil ama kuvvetli ihtimal. Öte yandan Huzur Partisi olması önerisi de var. Özellikle bu öneri parti içindeki 60 yaş üstü kuşaktan geliyor. Hareketin konuştuğum önemli bir kurmayı şöyle söyledi: 'Nagehan Hanım milletimizin özgürlüklere ve gerçek bir hukuk devletine ihtiyacı olduğu kesindir. Fakat Özgürlük ve Hukuk Partisi fazla entelektüel ve fazla liberal tınıda bir parti adı. Kısaltması da sevimsiz. Elbette sizler gibi halk içinde tanınan liberal-demokrat aydınların desteğinden memnun oluruz ama milletimiz çok daha yalın ve gündelik dilde yaygın bir şeyi talep ediyor bugün. O da tek kelimeyle huzur. Ülkemizde her kesimden hemen herkes huzursuz ve tedirgin. İşte o sebeple Huzur Partisi ismi kanaatimce daha isabetlidir.' 2019 Türkiyesi'nde özgürlük ve hukuk gibi temel kavramlar hâlâ fazla (bkz:#entelektüel) ve fazla liberal tınlıyorsa vah hâlimize diyesim geliyor ama ben böyle düşünenleri de anlıyorum. Huzur Partisi daha yerli ve milli gözüküyor olabilir. (2) Öte yandan 'Hukuk ve özgürlük halkımızın umrunda değil' diyenlere katılmıyorum. Bence o durum geride kaldı. Ülkemizdeki 5 kişiden 1'i hakkında bir şekilde adli işlem başlatılmış. Bu büyük toplumsal oran Türkiye tarihinde ilk kez oluyor. Şahıslar arası ihtilafları da katarsak toplumun çoğunluğu bir şekilde mahkemelere düşmüş durumda. Muhbirlik ve jurnalcilik mekanizması toplumu bir ur gibi sarmış. Yani özgürlük ve hukuk artık sadece entelektüelleri ilgilendiren bir konu değil. Herkes için yaşamsal bir olgu. (3) Mehmet Şimşek'in, Ali Babacan hareketinin içinde bulunup bulunmadığı çok tartışılmıştı. Kesin olarak söyleyebilirim ki Mehmet Şimşek bu hareketin bırakın içinde olmayı, tam da göbeğinde yer alıyor. Londra'daki finans ve iş çevrelerine bu oluşumun tanıtımını yapan bizzat Mehmet Şimşek. Yeni partinin Türkiye ekonomisini tekrar düze çıkarabileceğini anlatıyor. Yani Mehmet Bey Özgürlük ve Hukuk Partisi'nin nomenklaturasının içinde. (4) Dünyaca ünlü liberal iktisatçımız Daron Acemoğlu'nun bu hareketle ilişkisi de çok tartışılıyor. Şunu söyleyebilirim ki Ali Babacan, Daron Acemoğlu'nun bu partinin içinde ve kurucular kurulunda yer almasını çok istiyor. Öte yandan parti programının hazırlanması sürecinde Daron Acemoğlu'nun fikirlerinden çok istifade ediliyor. Yani bir yakın teması var. Fakat Daron Acemoğlu kurucular kurulu üyesi olmayı kabul eder mi? Sanmıyorum. Şimdi herkesin sorduğu sorulara gelelim. Ali Babacan'ın başında olacağı Özgürlük ve Hukuk Partisi ya da Huzur Partisi bir iktidar alternatifi olabilir mi? Siyasal hayatta başarılı olabilir mi? (5) Bu sorular Recep Tayyip Erdoğan olgusunun tarihsel sembol kişiliğini es geçen ve Erdoğan Bey'in tıpkı Turgut Özal gibi, Süleyman Demirel gibi, Adnan Menderes gibi bir siyasetçi olduğu bence ön kabulüyle yöneltilen sorulardır. Hâlbuki daha önce de birçok kez söylediğim gibi Erdoğan'ı artık bir siyasetçi olarak değil, tarihi bir şahsiyet olarak görmek gerekir. Erdoğan muhafazakârların Mustafa Kemal'idir. Onu, Adnan Menderes ve Turgut Özal ile birlikte anmak da bir yanılgı. Erdoğan artık Mustafa Kemal Atatürk gibi, İkinci Abdülhamid gibi bir tarihsel sembol şahsiyet. Sevin ya da sevmeyin ama objektif durum bu. Türkiye'nin son 150 yılına üç büyük isim damga vurmuştur. Sultan Hamid, Kemal Paşa ve Tayyip Bey. Birbirleriyle farklı siyasal çizgilerde olan ama tarihsel kimlik tanımında ortaklaşan üç şahsiyet. Adnan Menderes ve Turgut Özal'a olan sevgimi siz okurlarım biliyorsunuz ama bu iki ismi tarihsel şahsiyet olarak görmek yanlış olur. Erdoğan ise toplumun önemli bir kısmının gözünde, her ne kadar çevresindeki kimi isimlere kızılsa da hâlâ vazgeçilmez. Dindarların büyük çoğunluğu için onları ikinci sınıf insan olmaktan çıkartarak sosyolojik eşitlenmeyi sağlamış bir kurtarıcı Erdoğan. Hatalar da yapsa bu gerçek değişmez. Tıpkı laik kesim için Kemal Paşa'nın manevi konumu gibi. Dolayısıyla ben de Türkiye'nin başta Kürt meselesi olmak üzere kimi kronik sorunlarını hâlâ Recep Tayyip Erdoğan'ın çözebileceğine inanıyorum. Buna yalnızca Erdoğan'ın gücünün yeteceğini düşünüyorum. (6) Eğer Erdoğan kafaya koyarsa Türkiye bazı meselelerde 180 derece manevra yapabilir. Bir anda bambaşka ve herkesi şaşırtacak bir Türkiye fotoğrafı çıkabilir. Erdoğan'ın bunu yapmak için siyasal gücü var. AKP kadrolarının da önemli bir kısmının özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye yönünde istekleri olduğunu biliyorum. Ancak ufak bir azınlık daha otoriter ve Rusya tipi bir Türkiye istiyor. Ali Babacan hareketinin çıkışı eğer AKP içindeki daha özgürlükçü ve demokrat damarı harekete geçirirse faydalı olur. Yok eğer o ufak azınlık zihniyeti galip gelirse bu ülkenin yaşayacakları konusunu burada yazmak bile istemiyorum. (7)”

diyanet ya özerk olmalı ya da devletin böyle bir kurumu olmamalı

esdemirei

Gazeteci Çağlar Cilara'nın resmi YouTube kanalı üzerinden düzenlediği Onuncu Köy programına katılan ilahiyatçı yazar Cemil Kılıç'a “Kur'an'la aldatma kurumu olarak Diyanet İşleri Başkanlığını gösteriyorsunuz. Diyanet'in ne fonksiyonu var” sorusu üzerine verdiği cevapta söylediği ifade. İfadenin tam hâli şu şekildedir: “Diyanet, verdiği fetvalarda sadece belli bir Kur'an yorumunu esas alıyor. Ve resmiyette Sünni, Hanefi, Maturidilik çizgisini temsil ettiğini söylese de verdiği fetvalara bakıyoruz ki büyük ölçüde Selefi, Eşari ve Vehhabi zihniyetini yansıtıyor. Dolayısıyla bu açıdan bakıldığında Diyanet İşleri Başkanlığı bütün dinsel yorumlara eşit mesafede bir kurum olma hürriyetinde değil. Laiklik ilkesi doğrultusunda faaliyet icra eden bir kurum olma hürriyetinden çok uzaklaşmış durumdadır. Ve 'daki bazı hükûmlerin hangi dönem, hangi siyasi iktidar varsa o iktidarın lehine olacak şekilde yorumluyor. Yani sırf bugüne has değil bu. Geçmişte de oldu. Geçmiş dönemlerde de siyasi iktidarın lehine hep yorumladı. Bu nedenle ya Diyanet özerk olmalı ya da devletin böyle bir kurumu olmamalı. Çünkü bu her hâlükârda Diyanet iktidarda kim varsa onun lehine faaliyet icra ediyor. Maalesef ki hutbeler, iktidar lehine ayarlanıyor, düzenleniyor.” (Videoda 28:15/29:35 arasında bu ifadeler geçiyor)

İfadenin geçtiği kesit için: Alternatif 1 (Streamable)

1965 seçim güzelleri

esdemirei

zenginsozluk.com/foto
Akbaba Dergisi tarafından 1965 yılında piyasaya sürülen 38'inci sayı kapağında görülen olaydır. Kapakta 1965 Türkiye Genel Seçimlerine adaylığını koyan Cumhuriyet Halk Partisi'nden İsmet İnönü, Adalet Partisi'nden Süleyman Demirel, Millet Partisi'nden Osman Bölükbaşı, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nden Alparslan Türkeş, Türkiye İşçi Partisi'nden Mehmet Ali Baydar, Yeni Türkiye Partisi'nden Ekrem Alican görülmektedir.

6 haziran 2019 fatih tezcan'ın tweet'leri

esdemirei

Yazar Fatih Tezcan'ın resmi Twitter hesabı üzerinden 6 Temmuz 2019 tarihinde paylaştığı tweet'lerdir. Tweet'ler tam hâliyle şu şekildedir: “'S-400'leri F-35'leri de almayalım. Gerek yok. 1920-1940 yılları arasındaki gibi barış ülkesi olalım.' CHP Danışmanı Necdet Saraç. 1920-1940 yılları arasında barış ülkesi değildik. Osmanlı Devleti'ne darbe yapan, barış iş birlikçisi bir subay yönetimindeydi ve Batı onun devleti ve milleti dinsizleştirmesini bekledi. (1) 1920-1940 yılları arasındaki Batı taşeronu pozisyonunuzu tekrar almak ve Batı'dan aldığınız izinle Türkiye'deki Müslüman halkı yine ezmek istediğinizi biliyoruz ama bu imkânsız. Bu millet bir daha Batı'ya da iş birlikçi, mezhepçi ve kemalist uzantılarına da boyun eğmek istemiyor. (2) S-400'leri zaten aldık. F-35'leri de alacağız. Biz de silah üreteceğiz. Orta Doğu konferans toplayarak değil, güçlü kalarak lider olunacak bir coğrafyadır. Öğreteceğiz. Bütün Filistin, Hicaz ve Halep'i 2 haftada İngilizlere peşkeş çekenler, millete akıl değil, hesap versinler. (3)”

Tweet'lerin silinmesine karşı alternatifler (Archive.org): 1, 1 (Video), 2, 3

5 temmuz 1993 başbağlar katliamı

esdemirei
Erzincan'ın Kemaliye ilçesindeki Başbağlar Köyü'nde terör örgütü PKK'nın saldırısı sonucu 33 vatandaşın öldürülmesi olayıdır. 33 vatandaşın adları (ve o dönemdeki yaşları) şu şekildedir: Adil Torun (22), Ahmet Yıldırım (66), Ali Baltacı (65), Ali Kucur (49), Ali Rıza Türkücü (60), Ali Özdemir (37), Ali Taşdelen (27), Aydın Aydın (61), Celal Demirci (35), Feridun Dikkaya (29), H. Fehmi Aydınlı (43), Hasan Sandıkçı (58), Hüseyin Güner (59), Hüsnü Öztürk (71), İbrahim Baltacı (13), İbrahim Baltacı (61), İbrahim Çelik (63), İbrahim H. Gülcan (59), İbrahim Parto (58), Kamil Akpınar (39), Mehmet Baltacı (27), Mehmet Parto (69), Mehmet Taşdelen (74), Nazife Baltacı (47), Nurettin Aydın (48), Recep Parto (31), Rıfat Aydın (34), Salim Parto (38), Süleyman Akpınar (66), Süleyman Orhan (67), Şaban Türkücü (32), Şakir Aydınlı (66), Yahya Özdemir (24).

2 temmuz 2019 emre erciş'in ekrem imamoğlu tweet'leri

esdemirei
Gazeteci (?) Emre Erciş'in Twitter hesabı üzerinden 2 Temmuz 2019 tarihinde attığı “Ekrem İmamoğlu neden ulusal güvenlik sorunu?” başlıklı tweet serisidir. Tweet'ler tam hâliyle şu şekildedir: “Bugün Ekrem İmamoğlu tarafından yapılan atama sonucu Yavuz Saltık, İBB Özel Kalem Müdürlüğüne getirildi. Artık Ekrem İmamoğlu'nun yurt dışı ve yurt içi tüm programı, görüşmeleri, randevularını Yavuz Saltık organize edecek. (1) Ekrem İmamoğlu ve Yavuz Saltık ilişkisi, Ekrem İmamoğlu'nun Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğu döneme uzanıyor. Yavuz Saltık, Beylikdüzü Belediyesi'nde de Ekrem İmamoğlu'nun Özel Kalem Müdürü olarak çalışıyordu. Belediyenin resmi web sayfasının geçmiş yılları tarandığında karşınıza iki Yavuz Saltık çıkıyor. (2) Belediyenin resmi web sayfasında yer alan Yavuz Saltık'a ait ilk biyografide, Arı Hareketi'nin yanında "İnternational Republican İnstitute" ve "National Democratic İnstitute" olarak 2 kuruluşun daha adı geçerken ikinci biyografide bu 2 kuruluşun adı çıkartılıyor. (3) Peki, bir anda Yavuz Saltık'ın biyografisinden çıkartılan kısa adı İRİ ve yine kısa adı NDİ neden önemli? Bu kuruluşlar hangi alanda faaliyet yürütüyor ve menşei hangi ülke? (4) Bu soruların cevabı ve NDİ ile İRİ'nin faaliyetlerine geçmeden önce, ABD'nin eski Başkanı Harry S. Truman'ın 'Amerika Birleşik Devletleri'nin dış ülkelerdeki açık eylemleri, örtülü operasyonlarla desteklenmelidir' sözünü şöyle kenarda tutalım ve turnusol olarak kullanalım. (5) Vaclav Havel, Aralık 1989'da "Yurttaşlık Forumu" tarafından gerçekleştirilen 'Kadife Devrim'in ardından 29 Aralık 1989'da Çekoslovakya devlet başkanlığı görevine getirildi. Vaclav Havel, başkanlık koltuğuna oturduğunda ülkesi, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti olarak henüz ikiye bölünmemişti. (6) Vaclav Havel, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz yardım istemek için NDİ'nin kapısını çaldı ve 'Seçim yasaları konusunda sizin gibi deneyimli profesyonellerin bilgilerine ihtiyacımız var' dedi. (7) Vaclav Havel'in bu isteği elbette geri çevrilmedi. Devreye National Endowment for Democracy girdi ve uzmanları tarafından hazırlanan yeni seçim taslağıyla birlikte 1990'da yapılan ilk serbest seçimlerin ardından Vaclav Havel, Cumhurbaşkanı oldu. (8) Hâlihazırda şu an NED'nin teşvik fonu başkanı olan Carl Gershman, ABD Açık Diplomasi Danışma Komisyonu'nun Ocak 1994 toplantısında, Vaclav Havel ve ülkesinin bölünme operasyonunu 'Çekoslovakya'daki seçim sürecine derinden katkı sağladık' şeklinde tanımladı. (9) ABD'nin 'Demokrasi Projesi' meyvesini toplarken NED, 1991'de kongre üyesi Dante Fascell'in elinden Vaclav Havel'e 'Demokrasi Ödülü'nü vermeyi de ihmal etmedi. Çekoslovakya, 1993'te bölünürken Vaclav Havel, 'Demokrasi Kahramanı' olarak, NDİ'nin resmi web sayfasında yerini aldı. (10) Vaclav Havel-NDİ-NED üçgeni anlaşılmadan Ekrem İmamoğlu-Yavuz Saltık ilişkisi de anlaşılamaz. ABD'nin hayata geçirdiği 'Demokrasi Projesi'nin amacı, yabancı devletlerin iç işlerine, siyasal ortamına,doğrudan ABD yetkililerinin ya da gizli servisi CİA'nın karışması sakıncalıdır ve kabul edilemez. (11) Dolayısıyla yabancı bir devlete yönelik operasyon yapılacaksa, hedef seçilen devlete yönelik örgütleme, dolaylı yönetme, kamplara bölme ve çatışma zemini, Sivil Toplum Hareketleri, dernekler, vakıflar ve kitlesel katılımın olduğu platformlar üzerinden sağlanmaya çalışılır. (12) İşte bu sebeplerle ABD Kongresi, CİA ile birlikte hareket ederek, 1983 yılının sonlarında bu faaliyeti yürütecek bir fon oluşturdu. Kısa adı NED olan bu fon, ABD Kongresi tarafından alınan bu kararla birlikte hayata geçirildi. (13) Vietnam, Laos, Myanmar gibi Hindiçin ülkelerinde 25 yıl CİA adına görev yapan Ralph Mcgehee, CİA'dan emekli olduktan sonra anılarını, 'Deadly Deceit My 25 Years in the CİA' isimli kitabında paylaşırken, ABD Kongresi tarafından kurulan NED hakkında şu değerlendirmede bulundu: (14) 'CİA, yabancı ülkelerde iç karışıklığa yönelik gerçekleştirdiği operasyonlarda birçok işlevi, NED fonuna transfer ederken örtülü yürütülen operasyonlara ek olarak 'United States Agency for İnternational Development' (USAİD) ve 'United States İntelligence Community'yi (USİC) de NED ile koordineli çalıştırdı.' (15) NED, 25 yıl CİA'da görev yapmış Ralph Mcgehee'nin beyanına göre 'demokrasi yayma' adı altında CİA'nın örtülü operasyonlarına yardımcı olmak için kurulmuştu. Siyasal örgütlenmeyi sağlamak için NED'e bir de örnek model gerekiyordu. Aranan örnek, Federal Almanya Cumhuriyeti'nde bulundu. (16) Almanlar tarafından uygulanan 'Stiftung/Vakıf' modeli, NED tarafından da uygulandı. 1992'de Bill Clinton'ın kampanyasını yürüten ve Bill Clinton hükûmetini temsilen Dominik Cumhuriyeti büyükelçisi olan Charles Taylor Manatt, neden Alman modelini seçtiklerini şu şekilde açıkladı: (17) 'Düşüncelerimiz ve önerilerimiz birçok insana yabancı gelmeyecektir. Federal Almanya Cumhuriyeti'nin vakıflaşmasını ve 3'üncü dünya ülkelerindeki etkinliklerini model olarak seçtik. Artık yalnız değiliz. Yarım düzine ülke, vakıf olarak finanse edilen bu kurumlaşmayı benimsiyor.' (18) Kendisine Alman 'Vakıf' modelini örnek olarak alan NED, ABD hazinesi ve ABD Dışişleri Bakanlığının finansörlüğünde faaliyetlerine başlarken, küreselleşerek sınır ötesine yayılabilmek için kendi bünyesinde çekirdek örgütler kurdu. (19) Yabancı ülke insanlarına ve siyasi partilerine sağ ideolojiden yaklaşmak için Ekrem İmamoğlu'nun Özel Kalem Müdürü Yavuz Saltık'ın da bir dönem kadrosunda yer alıp eğitim verdiği, ABD'nin Cumhuriyetçi Partisi tarafından İRİ, liberal ve sol ideolojiye yanaşmak için de NDİ kuruldu. (20) İş ve ticaret dünyasıyla ilişki için, 'Center for İnternational Private Enterprise' (CİPE) kurulurken, sendikal hareketleri kontrol altına alabilmek üzere 'anti-komünist' sendikacılığın merkezi olarak 1977'de devreye sokulan, 'Free Trade Union İnstitute' (FTUİ) yeniden güncellendi. (21) Böylece ABD Kongresi, ABD Dışişleri Bakanlığı ve CİA tarafından NED çatısı altında finans ağı tamamlandı. 'United States National Security Council' NED'i, NED ise bünyesindeki İRİ, NDİ, CİPE ve FTUİ'yi fonlayarak yayılmaya başladı. (22) Bu silsile yolu ile 'demokrasi' adı altında operasyonlara başlayan NED, Türkiye'ye yönelik ilk yardımını 1986 yılında 'Türkiye'nin Amerikan Dostları Cemiyeti'ne 83 bin 500 dolar olarak yaptı ve günümüzde hâlâ örtülü veya açıktan faaliyetlerine devam etmekte. (23) İşte bugün Ekrem İmamoğlu tarafından İBB Özel Kalem Müdürlüğüne atanan Yavuz Saltık, ABD Kongresi, ABD Dışişleri Bakanlığı ve CİA tarafından kurulan NED'in alt kolları NDİ ve İRİ'nin çalışmalarında yer alan bir isim. (24) Dünyanın hiç bir devleti, yabancı bir gizli servis tarafından kurulan ve amacı kuruluşunda etkisi olan gizli servis için çalışmak ve kurulduğu ülkenin ulusal çıkarlarını korumak olan bir kuruluşta görev almış bir şahsı, getirip en önemli şehrinin belediyesinde müdür yapmaz. (25) Normal koşullarda belediyenin kapısından içeriye alınmaması gereken bir şahıs, CİA tarafından kurulduğu, yine CİA elemanları ve eski ABD Büyükelçileri tarafından defalarca bir kuruluşta çalıştığını açığa vurduğu hâlde maalesef Özel Kalem Müdürü olabiliyor. (26) Bugünden itibaren Ekrem İmamoğlu'nun tüm randevularını, yurt içi ve yurt dışı tüm gezilerini, görüşmelerini, katılacağı programları belirleyecek olan Yavuz Saltık'ın NDİ ve İRİ macerası ortada. Onu atayan ise Ekrem İmamoğlu. Üzerine basa basa söylüyorum. Ekrem İmamoğlu, ulusal güvenlik sorunudur. (27)”

2 temmuz 1993 sivas katliamı

esdemirei

Bahsi geçen olayla ilgili Aziz Nesin'le yapılan röportajda şu ifadeleri kullanmıştır: “O adamları yakmak mı gerekir? Bakın. Bir delik bulmuşlar. Oradan kaçmaya çalışıyorlar. Karşıda sakallı, ellerinde sopalı adamlar. Kadınlar, sabahlara kadar oynayan küçük, genç ve güzel kızlar 'Biz yanıyoruz' diyorlar. 'Orospular yanın' diyerek karşı geliyorlar. Bunlar Müslüman. Neyin Müslüman'ı? Hiçbir dinde böyle bir olay yoktur. Ve bunları mazur gören bir devlet adamı ve bakan bu dünyada yoktur. Bu bir alçaklık modelidir. Türkiye'de bir ildeki bir otelin içinde mahsur kalmış 60-70 insanı devletin kurtaramaması çok ilginç bir olaydır. Bu utancı duymuyorlar. Bütün devlet adamlarına söylüyorum. 'Şeriat isteriz' diyen insanlara tahkikat açtıklarını söylemeyip yazdırmıyorlar. Ama 'Aziz Nesin'in tahriki nedeniyle' diyorlar. Burada tahrik ön plana geçiyor. Orada yığınlarca insan 8,5 saat 'Şeriat isteriz' diye bağırdılar. Hiçbir bakan bunu dikkate almıyor. Arkadaşlar, Türkiye bir felakete gitmektedir. Ben bunu başıma bu olaylar geldi diye ilk kez söylemiyorum. Ben bunu yıllardır yazıyorum. Son kez de içimde bulunduğum, mensubu olduğum gazetede her gün baş makalede yazıyorum. Bu yığın 'Şeriat isteriz' diye bağırıyor. Ve devlet sesini çıkarmıyor. 'Aziz Nesin suçludur' diyor. Bu açık açık söylüyorum ki alçaklıktır. Bunu yazın, beni mahkûm etsinler. Bu adamlar için sözcüklerde hangisi layıksa onları söylemeniz gerekir. Basın olarak sizler de sorumlusunuz ve suçlu olacaksınız. Devlet adamı da, hükûmet adamı da, bakanı da, başbakanı da, cumhurbaşkanına da inandınız. Hepsi bu olayla ilgili yalan söyledi. Burada dikkat edilecek en önemli nokta, 'İslamlık istiyoruz. Şeriat istiyoruz' diye 8,5 saat gırtlakları patlayana kadar bağıran insanlardır.

15 Haziran 2019 siverek katliamı

esdemirei

Adını Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinden alan, arazi anlaşmazlığı yüzünden İzol aşireti mensupları arasında çıkan silahlı kavgada 4 kişinin öldüğü, kavgada kaçanların içinde bulunduğu otomobilin yolda çarptığı 2 kişiyi öldürdüğü katliamdır. “AKP'nin eski milletvekili Zülfikar İzol'un adamları bir aileyi acımasızca tarayarak katletti” iddiasıyla sosyal medyada 18 Haziran 2019'dan beri #SiverektekiKatliamaSesVer etiketiyle dolaşan videolar mevcutken HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz bu katliamı meclis gündemine taşıyarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya “Söz konusu görüntülerle ilgili soruşturmada gözaltına alınan, tutuklanan kaç kişi vardır?”, “Olayın gerçek faillerinin eski bir siyasetçinin korumaları ve kardeşleri olduklarına dair basında yer alan haberlere ve olayda kullanılan uzun namlulu silahların tedarikine ilişkinin bakanlığınızın yürütmüş olduğu herhangi bir çalışma var mıdır?”, “Olayın geçtiği Çeltik Köyü'nde son durum nedir?”, “Olayın devam etmemesi için bakanlığınız ne tür tedbirler almıştır?”, “Basında ve sosyal medyada yer alan haber ve görüntülerden haberdar mısınız?” sorularını yöneltti.

18 haziran 2019 ünsal ünlü'nün tweet'leri

esdemirei

zenginsozluk.com/foto

zenginsozluk.com/foto
Gazeteci Ünsal Ünlü'nün 18 Haziran 2019 tarihinde Twitter hesabı üzerinden 18 Haziran 2019 Ekrem İmamoğlu TRT Canlı Yayını olayında CHP İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu'nun 'Beni niye davet etmediniz?' sorusuna yayını sunan sunucu Fatih Er'in 'Biz başvuranları yayına çıkarttık, siz başvurmadınız' yanıtına atıftan bulunarak attığı tweet'lerdir. Tweet'lerde geçen ifadeler tam hâliyle şu şekildedir: “1982 yılında Radyo Çocuk Saati'nden TRT'ye girdim. 1989 yılında gazeteciliğe TRT Haber Merkezi'nde başladım. Kurumu bilirim. 'Beni seçim dönemi niye ekrana çıkarmadınız?' diye soran İmamoğlu'na verilen 'Biz başvuranları yayına çıkarttık, siz başvurmadınız' yanıtı düz yalandır. (1) Haber merkezleri konuk listesini hazırlar ve muhataplarına başvuru yapar. 'Merhaba, ben geldim. Beni yayına alın' diye ekrana çıkılamaz. Talimatla iş yapan, muktedirlerin inayetiyle TRT'ye paraşütle indirilenler bilmez ama işin namusu bunu gerektirir. (2)

defolup kürdistan'a gitsinler

esdemirei

26 Şubat 2019 tarihinde 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Genel Seçimleri için miting yapmaya Giresun'a gelen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı ifade. İfadenin tam hâli şu şekildedir: “Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge var mı? Buyurun. Ne diyor: Kürdistan'da biz kazanacağız. Sen Türkiye'yi terk et, git Güney'de Irak'taki Kürdistan bölgesine git. Ama Türkiye'de benim böyle bir bölgem yok. Bizim Güneydoğu Anadolumuz var, bizim Doğu Anadolu bölgemiz var, bizim Karadenizimiz var, bizim Akdenizimiz var, bizim Orta Anadolumuz var, bizim Egemiz var ama bizim Kürdistan diye bir bölgemiz yok.”

Video klibinin teliften dolayı silinmesine karşı: Alternatif 1 (Streamable)

bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü

esdemirei
İYİ Parti Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Salim Ensarioğlu'nun AKPAKP İstanbul adayı Binali Yıldırım için kullandığı ifade. İfadenin tam hâli şu şekildedir: “Zillet, illet lafları nereden geldi biliyor musunuz? Erdoğan bu kelimeleri ilk kez, Kürt meselesinde kullandı ve 'Defolup Kürdistan'a gitsinler' dedi. Şimdi bunlar hiç olmamış gibi Kürtlerin üzerinde bir oyun oynanıyor. Kürtlerin 3 milyon oyu var, bunun bir milyonu CHP'ye oy veriyor. Şimdi Binali Yıldırım geliyor Kürdistan diyor, hani bir laf var ya 'Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü?' Aynen öyle."

Kaynaklar:
1- Yeniçağ Gazetesi: “Yıldırım'ın Kürt açılımı ters tepti” (19 Haziran 2019)
2 /