minimal öykü denemeleri

ontolojik sancilarimin merhemi
artık gözlerini saklayacaktır genç kız. yaba eller küçük sivri çenesinden tutup kaldırmadığı sürece yere, tavan süslemelerine ve döşemelere bakacaktır. ışığın kara delikten kaçışı uzayın neresinde son bulabilir ki?! karanlığı kim üfleyebilir? şimdi onun gözleri cevapları yutuyor. bir gün terzi kadına kendi giysilerimden birini götürüp teslim ettiğimde, iadeyi genç kızdan alacağımı bilirim. ancak o sadece kıyafetimi iade edeceğini düşünür. düşünceleri odak noktasını kaybetmiştir artık. küçük mutlu kasabasının sahiline kurduğu derme çatma liman, pek de öldürücü olmayan dalgalarla boğuşmaktadır. bir çita ön patilerinden birini önünde kaçan yavru ceylanın arka ayaklarından birine hafifçe dokundurursa, yavru ceylan yaşama dair ilk güdüsünü edinir (bu güdü aynı zamanda ölüme de dairdir). yanan bir mumun en parlak evresi, sönmeden 1 saniye önceki hâlidir. işte sonunda genç kızın gözlerine ulaşan korkunun tonu da en çok bu zamanda belirgin hâle gelir.
icgqhs
Belki en büyük isteğimdi hafızamdan yüzünü silmemek, sildirecek ve sildirmeye çalışacak bütün güzel kadınlara inat etmek.
Bir resminin olmaması ya da hatıralara saklamamak benim seçimimdi zira garantici adamdım ve bir gün bunlara ihtiyaç duyacağımı hiç hissetmedim.
Bir şarkımız da olamazdı elbette zira notalar kim ki?
Hangi ruh haliyle yazıldığını ya da senden üstün bir melodi olduğunu kim ispat edebilirdi ki?
Bir tat ya da koku, seni tanımlayamazken bütünleşen parfüm kokunun üretiminin durmasıydı tek hayalim senden sonra.
O kadar da değil be, kimse bana romantik dizeler yazacağıma inandıramazdı zira senden sonra diye bir seçenek olamadığını bilirlerdi.
Tüm satırların, bir sahibi vardı. Sana özel olan tek şey son baktığım an olmalıydı.
Son an bakmak istememem de ayrı bir trajedi olarak kalmalıydı.
Şimdi hafızanı yokla ve beni bulabilirsen ne mutlu sana.
aragorn
https://zenginsozluk.com/minimal-oyku-denemeleri__62214
... Ama gidecek bir yeri yoktu. Uzun vadeli gayeleri olmaktan uzaktı. Tek gayesi babasi iceri gectikten sonra musluktan akan ılık suyu yüzünde hissedip bir nebze olsun rahatlamakti. Yorgani uzerinden attı doğruldu. Derken içerden bir ses;
"Artık bıktım çocuğun hâlinden sürüngen gibi hayat yaşıyor"
Çıkmadı dışarıya... Yatağının kenarinda turan tütün kutusuna uzandi. Bir sigara yakti. Boğazını dağlıyordu duman acitiyordu ama içmese ölecekti. "Hayatim neden acı cekmekle ölmek arasinda" diye düşündü. Daha iyi bir ihtimal olamaz miydi?

"Olamaz" dedi. Çünkü vasat hedefleri olan anne babalarin vasat olmayan arafta kalmayan sürüngen olmayan çocukları olamazdi. Onlar yaratmıştı bu hayati. Köyün sehre giden otobüsüne bindirip universiteye gönderecek kadardi onlarin dünyaları. ya sonra?

...

aragorn
Gözlerini açtığında dünün aynısı olduğunu hissetti. Midesi bulandı. Yalnızlıktan, işsizlikten,rutinleri olmamasindan dolayi çekilen acı korkunçtu. Yatağından kalkmaya tam yelteniyordu ki diğer odanın kapısı açıldı. Kapının açılış şeklinden babası olduğunu anladı ve biraz bekledi. Yuzyuze gelmek, ise yaramaz bir birey olarak ortada gözükmek yeterince dışarda acı vericiydi ama evde öldürücü... Sonra suç ve ceza geldi aklina raskolnikov haklıydı her zamanki gibi "İnsanin hiç olmazsa gidecek bir yeri olmalı" ydı.

ontolojik sancilarimin merhemi
Daha şimdiden senin olmayışının haberini getiren kanatları kana boyanmış o karganın yanmış yakılmış örtüsünü görüyordum tren camında. Akşam oluyordu gözyaşlarımın ışıltısı birazcık aydınlatıyordu bu karanlık vagonu..
ontolojik sancilarimin merhemi
Hiçliğin nasıl bir şey olduğunu anlamaktan o kadar uzaktı ki, belki hatırlamadığı bir zamanda hatırlamadığı sevdikleri olmuştu. Onları kaybetmekten korkmuştu. Ama çok ama çok uzun zamandır birini sevme duygusu da yaşamamıştı ki -bu lanet hal yüzünden onu kaybetmekten korksun.

Her şeye rağmen ikisinin de bilinmedik bir kaderi vardı ki karşılaştılar..
pestenkerani
Hiçliğin ucube bir yanı vardır. Düşünsene: kalbi boynuzlu olanlar, yaraladıkları kalpler, kirli ağızlılar, tecavüzcüler, tefeciler, kadın tüccarları... tüm kötü insanlar ölecek, toprağa karışıp bir çiçeğin özünde hayat bulacak(!) Benim vicdanım insanlığın merdiven altı; bunu vicdanına soruyorum, çünkü güzel ve temiz bir vicdanın var... bu kötü insanlar toprak olup hiçliğe mi karışacak? Yoksa bir sonraki hayatta kemirgen olarak mı yaşayacak? Benim vicdanım karardı, karadır vicdanım: fakat insanlığın ortak vicdanının aydın olduğuna inanıyorum. Evrensel bir güç, bir tanrı, bir tutamaç yoksa eğer, kötülük muzaffer değil midir? İyilik dediğimiz, dünkü yetme, burnu sümüklü bir çocuk mu? Ya tanrı? Bu çocuğun düşü mü?
rakunzhell
uzaklaşıyordu şimdi rahatsız edici olmayan zil sesli bisiklet. arka tekerleğinden sıçrayan çamur, yıllarını geçirdiği hapishaneden çıkış günü gelmiş mahkumun yaşadığı iç hesaplaşmasındaki patlayan volkan gibi; bir oraya, bir buraya savruluyordu.
usta'nın "yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak. unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak." sözü geliverdi aklıma sebepsiz.
ihtiras limani
inanmanın kanmaya yakın bir anlamı vardı söz konusu o olunca. karanlığın göğsünde bir silüet yanıp söndü. bir posta kutusu ve bisiklet zili sesi.. şimdi, bana kimin ulaştığını umut etmeliydim, umuttan daha gerçek bir itiraf var mıydı ?