sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

turuncu gemi
beni deli mi sikti de sabahın 4 46'sında sözlükteyimin cevabını vermek istiyorum. korkunç bir kabus gördüm. rüyamda yüzlerce kişi olarak bir gemi kazasından kurtulmaya çalışıyorduk. bir süre önce kaybettiğim en iyi dostumu gördüm gemide. elimi tuttu ve beni kendine çekmeye çalıştı. ben de ona gitmeye gönüllüydüm. bu esnada hiç tanımadığım bir insan beni kendine çekti güç olsa da kurtuldum.
belki sabah uyandığımda bana skimsonik bir rüya gibi gelecek ama şu an bütün varlığımla kabusun etkisindeyim. çok uzun yıllardır yalnız yaşamanın bedellerinden biri evde başka bir nefesten güç alamamak böyle durumlarda.

anlayacağınız deli falan skmedi. herkesin yalnızlıktan böğür böğür böğürdüğü bu çağda ona bile bir şans olarak bakmak lazım belki de.
kombiwankenobi
Cidden artık soyutluyorum kendimi bazı şeylerden. Galiba çevremde insanların olmaması daha da güzel. Çabalıyorum, mutlu ediyorum, inanıyorum ama neden ben mutsuz oluyorum? Neden gün sonunda düşünüp kendimi bitiren taraf ben oluyorum? Daha gencim bunun beş-on sene sonrası artık olmak istediğim kişi olacağım. Küçük yerlerde küçük insan olacağım. Hayalim değil ama buna zorundayım galiba.

Arayanım çok soranım çok ama ben bunların gelip geçici olduğunun farkındayım. Biteceğinin farkındayım. O yüzden kaptırmamak istiyorum. Elbet bir zaman bitecek şeylerden mutlu olmak istemiyorum. Bu yüzdendir gitmelerim, umursamamalarım. kendimi alıştırmamak içindir.
turuncu gemi
bugün öğlen yemeği yediğim lokantada herkes türkiye -çekya milli maçını izliyordu. istediğiniz kadar linç edin ve hatta vatan haini ilan edin beni, ben milli maçlarda karşı takımı desteklerim hep. beni bu yüzden vatan haini ilan etmeniz umrumda bile değil zira ben linç perver güruh gibi gerçekliğime yabancı değilim. bu güdümün vatana bir ihanet olmadığının gayet farkındayım.

milli takım kazandığı zaman herkes gerçekliğine yabancılaşacaktı. hormonlu üniversitelerde okuyan yığınla genç aldıklarının evrensel bir eğitimle alakası olmadığını düşünmeyecekti bir süre. veya bitirdiği zaman asgari ücretle bile iş bulamayacağı gerçekliğini unutacaktı. asgari ücretle iş bile bulsa 12 saat çalışacağını ve yaşam diye bir şeyden habersiz 40 sene sonra öleceği fikriyatına yabancılaşacaktı.

lokanta sahibi o gün siftah etse de etmese de kazandığının veya kazanmadığının yarısını vergi olarak sömürüleceğine yabancılaşacaktı.

asgari ücret bile alamayan garson akşam evde anca yarı tok büyütebildiği çocuklarına yabancılaşacaktı.

bulaşıkçı teyze evde bir de hizmetçiliğinden ''orospuluğuna'' kadar yapıp kocasından yiyeceğe dayağın iğrençliğine yabancılaşacaktı.

milli gurur diye bir şey yoktur arkadaşlar. milli gurur maç arası reklamlarda dönen ve bizi suudi arabistan daki kanser sayısının 4 katı fazla kanser eden gıda reklamlarında pompalanan bir safsatadır.
turuncu gemi
hepiniz gibi mutsuzum. hepiniz mutsuzsunuz biliyorum, mutlu insanın ne işi var buralarda. umarım yanılıyorumdur ama mutsuzsunuz biliyorum. ben de çok mutsuzum. bunun sebeplerini sayfalarca anlatabilirim fakat gerek yok şimdilik. bol bol buralardayım zaten anlıyorsunuzdur ne kadar mutsuz olduğumu.

günlerdir yeni bir şiar edinmiştim. sadece mutlu salakların hakkı mı hareketli güzel şarkılar dinlemek diye. hatta umut dolu aşk şarkıları. hepsi o mutlu insanlara girsin. sözüm meclisten dışarı. gerçi bu meclisteyseniz siz de nah mutlusunuz ya.
hiç bir aşk acısından müzdarip değilim. aşk acısını bazen satır bazen kağıt yapıp kendimi doğradığım zamanlar geçti şükür.
bugün normal mutsuz insanlar gibi en aptal duygusal şarkıları cam kırığı ederek kesiyorum kendimi. ağlatıyor namusuzlar.

eminim hepimizin geçmişinde ankara oyun havaları gibi geçen günlerimiz oldu. artık yok o günlerimiz. sanırım intihar etmiyorsak bir kaç defa daha o ankara oyun havaları gibi günlerimiz olur munun aptalca umudundandır.
turuncu gemi
çağın anlamsızlığından kavruluyorum. çağın anlamsızlığının yanına kendi hiçliğim konulunca korkunçluk bir leviathan'a dönüşüyor içimde. kavrulma eylemselliğim hiç bir çağın kalitesizliğine benzemeyen bu zamanın yağıyla oluyor. her şey çok yabancı. iki yılı aşkındır oturduğum evden, çalıştığım iş yerine ve şehre kadar bu böyle. 2 kusur yıldır bombok bir reenkarnasyonun içinde hissediyorum kendimi.

bir hayatım vardı eskiden. güzel bir fanusum ve kendime ait bir momente zamanlarım. kendi insanlarım vardı çevremde. kendi şehrimdeydim. bildiğim ve sevdiğim bir işi yapıyordum. ahh şu aşk acısı denen anlam ve bazı zamanlarsa ise kocaman bir anlamsızlık. bazen hicret hali en sağlıklı insan halidir. isyan zaten en güzel insan halidir. hicret bir kaçış değil yeni yaşama sağlıklı bir başlangıcın miladıdır. ben de böyle bir fikriyatla terk eylemiştim her şeyi. ama işte hicret'in momentini çok iyi ayarlamak lazzımış. bunu yapmadığında kendini hicret diye kandırdığın kalitesiz bir reenkarnasyona dönüşüyor.
kombiwankenobi
Hayatımdaki çoğu özel insanları bu zamanlar aldım hayatıma. Hep bu vakitler birilerine çok çok çok değer verdim. Ah be eylül ayı hem nefretimsin hem özelsin. Heyecanım, duygularım hep taze senin zamanında.
turuncu gemi
bugün içimden geçen bir çok şeyi yıllar evvelinden ümit yaşar oğuzcan özetlemiş;

nasıl aldandık bunca zamandır
nasıl inandık güzelliğine hayatın
bize ne doğan güneşten
büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne
alabildiğine kederliyiz yorgunuz
bize dostlugu öğrettiniz
bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine
sevdikse günahlarımız tanrının boynuna
sevilmedikse insanlar utansın kederimizden
ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin
bir sevgiyi bile çok gördünüz bize
öpüştük uykularımızda ayıpladınız
kara kara yengeçleri saldınız üstümüze
şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz
rahat bırakın bizi
göğüyle deniziyle
taşıyla toprağıyla
o yoktan var ettiğiniz tanrısıyla
dünyanız sizin olsun.
turuncu gemi
yine ben. 2 yıldan fazladır şu ortam harici hiç bir yerde dert keder anlatmıyorum. bütün gün konuştuğum tek şey iş arkadaşlarımla iş meseleleri. ona da zaten ancak öğlenden sonra 4'e kadar tahamül edebiliyorum. ara sıra annem, ablam yeğenler falan arıyorlar, iyiyim diyorum.

iki yıldan fazladır sabah 8'de işe başlıyorum öğlenden sonra 16'da bitiyor. eve varmam 16:30 falan. son bir haftadır çok saçma bir adet edindim. eve gelip, yemek falan yapıp yiyip 18 gibi uyuyorum. önceleri 21 gibi falan kalıyordum. tekrar saat bir civarı uyuyup sabah 6.30'da kalkmak sorun olmuyordu. sonra adetimde biraz değişiklik yaptım. yemek yiyip uyumak bünye için zararlı bir durum. kurt gibi aç olsam da işten geldiğimde yemeden uyuyorum. eskiden 21 gibi kalkabilirken artık 23:30'dan önce kalkamıyorum. ondan sonra da uyu uyuyabilirsen. bu gece hiç uyuyamadım mesela. bir kaç saat sonra mesaiye gideceğim ne halt edeceğim bütün gün bilmiyorum.

ölmemek adet olmuş yaşıyorum işte ben de. ulan insan belki sabah işe giderken bir kamyon, otobüs çarpar da ölürüm diye umutlanıp heyecanlanır mı yahu. veya biraz daha şanslıysam beyin kanamasından ölürüm. ohh miss.

nesini söyleyim canım efendim
gayri düzen tutmaz telimiz bizim
arzuhal eylesem yar yar deftere sığmaz
omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

benim bu gidişe aklım ermiyor
fukara halini kimse sormuyor
padişah sikkesi selâm vermiyor
kefensiz kalacak ölümüz bizim
turuncu gemi
saçma sapan geçen bugünkü hastane nöbetimden alakasız bir kaç sıradan durumdan bahsetmek istiyorum.

kantinde ismi devrim olan 4 yaşında bir çocuk gördüm. saçma sapan bir şekilde çocuğa sarılıp ağlayasım geldi. sonra kantindeki bütün şeker ve çikolataları ona almak istedim. annesi yanlış anlar diye düşündüm önce. sonra yanımda hemşire bir kadın arkadaşımdan güç alarak biraz oynadım çocukla bir kaç da çikolata alıp içimi sevgi ışığıyla tatmin ettim.
sırf ismini devrim deniz koymak için çocuk yapılmaz mı yahu? tabii ki yapılmaz. fakat can işte bu çekiyor. neyse bakalım hele şu küresel ısınma falan mevzuları ne olacak. bu yaştan sonra bizi sevecek iyi bir kadın çıkar mı? böyle bir kadın aklını peynir ekmekle mi yedi? ben mi aklımı peynir ekmekle yedim? tabii hep bunlar devrim'in yan öğeleri.

sonra otobüs durağında 1 yaşında bebesi kucağında muhteşem bir cennet güzelliğinde uyuyan baba gördüm. çok şiir bilirim de, doğum hastanesinde çalıştığım zamanlarda, doğan çocuklarını ilk defa gören babaların gözlerinden daha güzel şiirler okumamamışımdır bugüne kadar. bu ayrı bir konu tabii. bu arkadaşımız bebesinin ateşini evdeki dijital ateş ölçerle yanlış ölçmüş 39.5 çıkmış. oysa bebenin ateşi normal 38.5. adamı o halde eşi aradı, doktorun ne dediğini öğrenmek için. adam eşini hınçla ''şimdi sana izahhat mı vereceğim, eve gelince konuşuruz'' şeklinde azarladı. bir erkeğin iyi bir insan olduğuna dair belki de yanlış olan bir genellemem vardır. karısını seven erkekler iyi insanlardır. çok az erkek tanıyorum ki karısını seviyor. bir de kız çocuklarının sevdikleri babalar iyi insanlardır. meğer bahsettiğim adam öküzmüş.

son olarak 19-20 yaşlarında iki genç ve annesi yaklaştı yanıma çevrede nöbetçi eczane olup olmadığını sordu. dedim gençler akıllı telefonunuzda gerekli bilgi var. nasıl bakıyoruz ona abi dediler. çıldıracaktım. her ski biliyonuz da akıllı telefonda bunu da ben mi öğreteceğim demedim tabii. googleyin dedim, sigaramı söndürdüm gittim.

bu da böyle bir anım ve hikayem oldu işte.
morton feldman
Sevin, mutlu olun. Olamıyorsanız da çabalayın. Hayatınıza doğru insanları alın. Lan bu kişide sıkıntı var sanki dediğiniz biri varsa hemen hayatınızdan çıkartın. Düşünmeyin bile. Üniversitede düzgün bir ev arkadaşı bulun. Durumum var diyorsanız tek başınıza çıkın. mutlu olun. Mutlu da edin çevrenizdekileri.
hak yeme hell yeah
Seninle insan sildiğimiz o bank var ya... Onun üstünde kendimi silmeye çalışıyorum amk. Çünkü insanları silemedim. Git gide çoğalıyorlar... Çoğalıyorlar ve üzerime geliyorlar gibi oluyor.

İşin kötüsü kendimi de silme yetisini kaybetmişim.
esdemirei
bugün gene babamın stres topuymuşum gibi muamelesine kapıldım. bu muameleye kapılmamdaki olay şu: benden köydeki eve seneye yapacağımız alışverişe orada olup da bir daha götürmeyelim de liste oluşturmamı istemişti. bunu köydeyken beraber oluşturmuştuk. kendisi kendi ifadesiyle kuralcı birisi. bir de yaptığım şeyleri beğenmeme, üzerine konma ve kendi emeği geçmiş gibi oynama yapma gibi bir hastalık var. herneyse, listeyi oluşturdum. bu da kendince geçen cumartesi (19 ekim 2019) oynamalar falan yaptı. bu akşam gelmiş bana köy dışında şehir merkezinde kalan evde bıraktığımız malzemeleri neden o listeye eklememişim gibi bir soru sordu. be gtk, kendin evde sözde yük oluyor diye bırakmışsın, köye daha götürmemişsin, liste oluşturulurken kendi eklememişsin, yapın da öyleyken ne diye böyle aptal bir soru soruyorsun? cevap verirsen yine kendini haklı çıkaracak. bir de anneme gelmiş şey diyor: bu kâğıt israf değil mi? insanı sınayacak şeyler var derler ya. benimki kesinlikle babam. sayesinde tepki gösteremiyorum. sonumuz ne olacak onu bile bilmiyorum.
turuncu gemi
biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan!" dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz
turuncu gemi
muhteşem bir sanat müziği esermizde de dediği gibidir.

''ömrümüzün son demi son baharıdır artık
maziye bir bakıver neler neler bıraktık''

ömürsel büyük bir tıkanıklık yaşamaktayım. bu tıkanıklıkta elbette maddi boyutlarda var. lakin emekçi insana yoksulluktan, borçtan yakınmak yakışmaz. çalışılır ödenir. fakat hepsinden ve her şeyden bağımsız gram neşem yok. herkesten özür dileyerek söylüyorum ki herkesin sığlığından sıyırmış vaziyetteyim. söylemek isterim ki söylediğim meclisten tamamen dışarıdır. çevremdeki insanlardan ve yeni tanıştığım insanlardan bir derinlik ümit etmekten usandım bıktım.
hatta bir süredir bu sığlıkla yaşamanın yaratıcı yollarını aramakla geçmeye başlamıştı hayatım. tanıştığım insanların çok yerini görmezden geliyordum. hatta derinliği bazen bir boya edip boyamaya başlamıştım onları. bundan da bıktım. yoruldum. bu ettiğim en başta insanlara büyük saygısızlık.

yaşamaktan bıktım. intihar etmeyeceğim. artık öyle bir dünyada yaşamaya başladık ki, sevdiğimiz insanlar yaşamak adına bir pranga. bu prangayla da yaşamak istemiyorum aslında. bugün 36 yaşımdayım. babam 36 yaşında ölmüş. en sevdiğim dostumu 36 yaşında kaybettim. bu sene içinde suçlanmayacağım bir biçimde ölmenin umudu içindeyim artık. eskiden umutsuzluk organımı aldırdığımla övünürdüm. şimdi anladım ki bu organ yetmezliği bünyemi aşırı şekilde yormuş.

yükseklerden bakamıyorum
korkuyorum
derinlik çekiyor kendine
düşecekmişim gibi içimin derinliğine
başım dönüyor yükseklerden
çekiyorum beni kendi derinliklerime

en derini dünyanın kendi uçurumum
başım dönüyor içimin derinliğinden
bigün kaldırıp kendimi fırlatacağım
kendimi kendi içime atacağım

kartal kanatlarının da bir sınırı var gökte
uçakların da füzelerin de
bütün o sınırları aşacağım
kendimi içimdeki sınırsız boşluğa bırakacağım

durmadan çekiyor beni bu dipsiz doruksuz uçurum
gözlerim kararıyor içime bakınca
atıp kendimi kendime
derinlik korkusundan büsbütün kurtulacağım
antik acilar carsisi

zenginsozluk.com/foto

sabah kuru bir şekilde uyandım, dedi. ama suya özlemsiz. uyanmaya ve uyumaya özlemsiz. durmanın yeri mi, evler. uyumanın yeri mi odalar diye düşünen bir kadındı. düşündüğün kadar güzel mi anneler ve masalar. bir baba durur sesinin yanında. sesini uzatsan elinin, elini uzatsan sesinin yanında. uzak dağlar kadar, uzun dağlar kadar. yollar kadar yaşayan bir kadındı, yollar kadar yazan. sabah kuruyarak uyanan bir kadındı, bin sesle çağırılan, bin sesle aranan. yokluğu varlığından büyük bir hürmetle karşılanan. yaşarken değil nefes alırken değil yaş atlarken değil koşarken ve ararken değil yokken bilinen ve aranan. geceler boyu konuşan bir kadındı, sabahları omzunda ağırlayan. yaşamı uzaklaştıran hastalığı hastadan bir parça saymayan kadındı. bir ülkenin herhangi bir şehrinde yürüyen durmadan. durmadan insana uğrayan. durmadan mezarlara, durmadan pazarlara. hiç durmadan. ve durmayan bir kadındı. gökteki ayın nehirle birlikte yere inişini kutlayan. ellerini zalim erkek ellerinden ayıran. arayan ama hiç sormayan. hiçbir yanıtın hiçbir soruya cevap veremeyeceğine inanan.
kombiwankenobi
Burçların etkisi mi havaların rengi mi bilmiyorum ama her şeye alınır oldum şu sıralar kardeşimin mesajıma geç dönmesinden, sabah arkadaşımın bekletmesine kadar. Kimsenin hiçbir hareketine tahammülüm kalmadı. Bunun tam tersi ise sadece bir kişiye anlatasım var bir şeyleri. Ne anlatacağım bilmiyorum ama rahatlayacağımı biliyorum. Öyle ki deli gibi buluşacağım günü bekliyorum. Şu sözlükler olmasa işim yaş. İyice duvarlar kalacak.
10 /