sunay akın

turuncu gemi
korkak küçük burjuva bir aydındır. fakat aynı zamanda çağımızın yüz akı bir şairdir.

havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer

göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini

aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde

karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine

ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya
turuncu gemi
97-99 arası best fm'de ''veşaire veşaire'' isimli muhteşem programıyla tanıdığım şairdir. o gencecik yaşımda bu program bir nevi rönesansım olmuştu. sonrasında kitaplarından çok şeyler öğrendim.
1999 yılında bir imza günü için mersin'e geldi. uzun ve güzel bir sohbetimiz oldu. bana adresini ve telefonunu verdi ve bir gün mutlaka istanbul'a geldiğim zaman kapısını çalmamı bekleyeceğini söyledi. bir kış günü istanbul ziyaretimde bostancı'da verdiği adresi aramaya koyuldum. mütevazi bir apartman dairesidir diye düşünüyordum aradığım ev. oysa bostancı'da on katlı akın apartmanı kendi ailesine aittir ve bahçesinde beş katlı köşkleri vardır. o köşk bugün müze.
sağ olsun beni 40 yıllık ahpabıymış gibi karşıladı ve ağırladı. kimse bilmez fakat sunay abi bir çok üniversite öğrencisine, dinine, milletine, görüşüne bakmadan burs verir. sonrasında ben de o öğrencilerden biri oldum. fakat karşılığını oyuncak müzesinin inşaatında çalışarak ödemeye çalıştım. kendisinin tabii ki böyle bir talebi olmadı ama büyük onur duyarak yaptım bu hizmeti. kendisi de bizimle bir amele gibi çalışırdı boş zamanlarında. ve asla insan ayırdığını görmedim.

babası tuncay amcayla tanıştığım günü hiç unutmuyorum. hulusi kentmen'in karadeniz şivesiyle konuştuğunu düşünün o tatlılıkta bir insandır tuncay amcamız. fakat sunay abi onu bir şiirinde ''kılıcı iğne, kalkanı yüksük olan babam'' diye tanımlar. ben kendisini emekçi bir terzidir diye düşünürken zengin bir tekstil deviyle karşılaşmak çok şaşırtmıştı beni.

2013'e kadar sunay abiyle yakın ve sıcak dostluğumuz sürdü. taa ki bir gezi akşamı başbakanla görüşmeyi kabul edene kadar. kendisinin yüzüne karşı o gece halkı sattığını haykırdım. kıpkırmızı oldu fakat cevap vermedi
şimdilerde ise kolej bebelerine bir garip şaklabanlıklar yapmaktadır devrimci şair sunay akın.
rene
Bildiğim kadarıyla türkiye'de ki ilk oyuncak müzesini açan kişi kendisi. Kızılderililere değindiği bir kitabını okumuştum ismini hatırlamıyorum. Çok naif bir havası var öyle hissediyorum. edebiyatçı yönü bir yana oyuncak müzesi fikri bile sevip saygı duymam için yeterli oldu. Böyle kadifemsi insanları gördüğümde aklıma onunla aynı evde yaşasak nasıl olurdu sorusu geliyor. Ne bileyim ev hali, sarımsaklı yoğurt yiyebilirmiydim, hıyarı dolaptan alıp kütür kütür yesem rahatsız olur muydu, gaz çıkarıyormudur, kola içince geğiriyormu veya geğirme baskısı yaşıyormu vs. vs.
avni
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine

Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin

Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize..
sipraleks
bir süredir kitaplarını okuduğum ama artık okurken midemin bulandığı ve sıkıldığım yazar. inanılmaz bir istanbul fetişizmi var, sunay abi sağol kendinden de soğuttun istanbul'dan da.
pasaj
Dünyanın çeşitli yerlerinden topladığı, satın aldığı oyuncakları oyuncak müzesinde sergileyen oyuncak tutkunu. Aynı zamanda yazar, iyi bir hikâye anlatıcısı.
keskin nisanci
12 Eylül 1962 tarihinde Trabzon'da doğdu. Lise öğrenimini İstanbul Koşuyolu Lisesi'nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü'nden mezun oldu.

İlk şiirleri 1984 yılında dergilerde yayınlanmaya başladı. Arkadaşlarıyla birlikte 1989'da Yeni Yaprak şiir dergisini ardından 1990 yılında da Olmaz adlı şiir dergisini çıkardı.

1987 yılında Halil Kocagöz Şiir Ödülü'nü Noktalı Virgül adlı dosyasıyla aldı. 1990 yılında ise Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülü'nü Makiler şiiri ile kazandı.

Buluşlara dayanan, genellikle kısa şiirlerinde, Orhan Veli şiirindeki bir özelliğin günümüzde sürdürümcüsüdür. Bu tür şiire pek de özgü olmayan, yumuşak, lirik bir ses tonu vardır. Şiirlerinde özellikle ince yergi ögelerini kullanmadaki rahatlığı ile dikkat çeker. Cemal Süreyya'nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde, dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir.

23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, hayali olan İstanbul Oyuncak Müzesi'ni Göztepe, İstanbul'da tarihi dört katlı bir konakta açtı.