fransızca kökenli sözcük roseden türetilmiş.
rosette küçük gül veya kağıt, kumaş gibi metalarla gül şeklinde üretilen küçük nesnelere verilen ad.
asıl anlamı ortak iş yapma olan arapça kökenli sözcük çeşitli yörelerimizde farklı anlamlarda kullanılıyor. mesela doğu ve güneydoğuda çiftlik işleri yapan uşak anlamına gelirken orta ve doğu karadenizde tarladan ya da bağ bahçeden elde edilecek ürünün belli bir oranı ( genelde sözcüğün kökenine uygun olarak dörtte bir) mukabilinde tarla ya da bağ bahçeyi işleyen kişi anlamında.
(bkz:rubu)
(bkz:murabba)
(bkz:rubu)
(bkz:murabba)
kışın en soğuk günlerini tanımlarken kullanır evliya çelebi seyahatnamesinde.
on tane dört yani kırk demek ayrıyeten.
(bkz:rubu)
(bkz:murabba)
on tane dört yani kırk demek ayrıyeten.
(bkz:rubu)
(bkz:murabba)
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
Ne kapanan kapılar,
Ne yıldız kayması gecede,
Ne ceplerde tren tarifesi,
Ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.
şükrü erbaş
Ne araya yolların girmesi,
Ne kapanan kapılar,
Ne yıldız kayması gecede,
Ne ceplerde tren tarifesi,
Ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
Birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
Duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.
şükrü erbaş
isim tamlaması olarak da, sıfat tamlaması olarak da imkansızın ötesi.
(bkz:oksimoron)
(bkz:oksimoron)
şiirin yakıcı tanrısı şükrü erbaş şiiri.
Canı cehenneme
rahat uyuyanın.
Kapısını örtenin,
penceresini kapatanın.
Yüreği yalnız
kendiyle dolu olanın.
Duvarları ancak
çarpınca görenin...
Canı cehenneme
başkasının yangınıyla
evini ısıtıp, yemeğini pişirenin.
Canı cehenneme
rahat uyuyanın.
Kapısını örtenin,
penceresini kapatanın.
Yüreği yalnız
kendiyle dolu olanın.
Duvarları ancak
çarpınca görenin...
Canı cehenneme
başkasının yangınıyla
evini ısıtıp, yemeğini pişirenin.
"lahanayı yerken kıtır kıtır sapına gelince me"lemektir bir nevi.
şöyleki:
müslüman olmayanlara islam dinini öğretme çalışmalarının adına tebliğ deyip her müslümana farz olduğuna inanırken; hristiyan yapınca misyonerlik suçtur yaftasını yapıştırmak.
cemevlerine özgürlük deyip, tekke ve zaviyelere tu kaka demek.
12 eylül'e darbe deyip, 27 mayıs'ı alkışlamak.
evrim teorisini inanca aykırı deyip, din dersi adı altında diğer mezheplerden olanlara da sünni teolojiyi zorunlu kılmak.
din eğitimi almamız engellenemez diye sokaklara dökülenlerin sıra ruhban okullarının açılmasına geldiğinde burun kıvırması.
hasılı nerden baksan buram buram tutarsızlık.
yalnız şundan da kesinlikle eminim ki hukuk küçüğünden büyüğüne her iktidarın fahişesidir.
şöyleki:
müslüman olmayanlara islam dinini öğretme çalışmalarının adına tebliğ deyip her müslümana farz olduğuna inanırken; hristiyan yapınca misyonerlik suçtur yaftasını yapıştırmak.
cemevlerine özgürlük deyip, tekke ve zaviyelere tu kaka demek.
12 eylül'e darbe deyip, 27 mayıs'ı alkışlamak.
evrim teorisini inanca aykırı deyip, din dersi adı altında diğer mezheplerden olanlara da sünni teolojiyi zorunlu kılmak.
din eğitimi almamız engellenemez diye sokaklara dökülenlerin sıra ruhban okullarının açılmasına geldiğinde burun kıvırması.
hasılı nerden baksan buram buram tutarsızlık.
yalnız şundan da kesinlikle eminim ki hukuk küçüğünden büyüğüne her iktidarın fahişesidir.
o değil de niye erkek sanılan yazarın kadın çıkması benden başka kimseye dert olmuyorsa...
31 ocak 1990'da evinin önünde fikirleri ve savundukları nedeniyle kurşunlanarak öldürüldü.
anayasa hukukçusu olan aksoy atatürkçü düşünce derneği kurucularından olup derneğin kurucu genel başkanı olarak görev yaptı.
suikast islami hareket adlı bir örgüt tarafından üstlenildi. o zamanki devlet politikası nedeniyle benzeri birçok cinayet gibi üstü kapatılmaya çalışıldı ve başarılı da olundu. ecevit iktidarı ile birlikte 1999 yılında başlatılan yoğun çalışmalarda da maalesef kesin sonuca ulaşılamadı. ancak onu kimlerin neden susturmak istedikleri malum.
başta din istismarcılığı olmak üzere çoğu kimsenin dile getiremeye cesaret edemediklerini yazdı hayati boyunca. aynen can dostu uğur mumcu, bahriye üçok, çetin emeç, turan dursun ve diğerleri gibi... evet hepsi aynı kaderi paylaştılar. susturuldular, ama onların her zerresinden onlar gibi yüzlercesi doğdu ve dünya durdukça doğmaya devam edecek.
anayasa hukukçusu olan aksoy atatürkçü düşünce derneği kurucularından olup derneğin kurucu genel başkanı olarak görev yaptı.
suikast islami hareket adlı bir örgüt tarafından üstlenildi. o zamanki devlet politikası nedeniyle benzeri birçok cinayet gibi üstü kapatılmaya çalışıldı ve başarılı da olundu. ecevit iktidarı ile birlikte 1999 yılında başlatılan yoğun çalışmalarda da maalesef kesin sonuca ulaşılamadı. ancak onu kimlerin neden susturmak istedikleri malum.
başta din istismarcılığı olmak üzere çoğu kimsenin dile getiremeye cesaret edemediklerini yazdı hayati boyunca. aynen can dostu uğur mumcu, bahriye üçok, çetin emeç, turan dursun ve diğerleri gibi... evet hepsi aynı kaderi paylaştılar. susturuldular, ama onların her zerresinden onlar gibi yüzlercesi doğdu ve dünya durdukça doğmaya devam edecek.
neden sorulduğuna bağlı olarak cevabı değişebilir.
bu arada formatını okuduğum kadarıyla zengin sözlükte soru başlığa yanıt veren entryler siliniyor.
bu arada formatını okuduğum kadarıyla zengin sözlükte soru başlığa yanıt veren entryler siliniyor.
oruç tutmayan insanların müslümanlarca dövülmesi örneğinden yola çıkarsak nedeni konusunda bambaşka sonuçlara ulaşırız. keza şeriatla yönetilen ülkelerdeki uygulamalar, kadınların ikinci sınıf insan muamelesi görmesi gibi gerçeklerde islamdan korkmaya neden olan etkenlerdir. islam şeriatının kesinliği ve acımasızlığı tartışılamıyorsa korkunun asıl kaynağı batı tarafından oluşturulan terör örgütlerinden ziyade islami uygulamaların bizatihi kendinden kaynaklanan bir korku diye düşünüyüorum.
elbette batılı ülkeler tarafından finanse edilen örgütlerinde bu korkuda payı var ama tek etken bunlar değil. kaldı ki islamiyet ortaya çıkışından itibaren tüm diğer dinleri ve kitapları tahrif olmuş öğretiler olarak lanse edip karşısına alarak tek doğru yol benim iddiasındadır.
bu bile insanların islamiyetten korkmaları için tek başına yeterli sebeptir.
elbette batılı ülkeler tarafından finanse edilen örgütlerinde bu korkuda payı var ama tek etken bunlar değil. kaldı ki islamiyet ortaya çıkışından itibaren tüm diğer dinleri ve kitapları tahrif olmuş öğretiler olarak lanse edip karşısına alarak tek doğru yol benim iddiasındadır.
bu bile insanların islamiyetten korkmaları için tek başına yeterli sebeptir.
muhalif ve aydın insanların katlinin devletçe vacip sayıldığı 90'lı yıllarda evinin önünde vurularak öldürülmüş, islam dinini; dini ticaret aracı olarak gören din bezirganlarından çok daha derinlemesine irdelemiş yüce insan. susturamadıkları için öldürmeyi tercih etmeleri ondan ne kadar çok korktuklarının en büyük kanıtı. ölümü bazılarına rahat bir nefes aldırsa da, din bezirgânlarının foyalarını ortaya çıkaran eserleriyle o aramızda yaşıyor . hala tanrı'yı ticaretlerine ortak etmeye devam edenler de çok iyi biliyor ki turan dursun'un izinden gidenler eninde sonunda ipliklerini pazara çıkaracak.
cinayeti işleyen kişi 4 yıl sonra yakalandı fakat azmettirenleri itiraf ettiği halde bir türlü bulunamadı.
cinayetin hemen ardından evine gelen sivil polis ekiplerinin birçok yeni çalışmasına el koyarak götürmesi ve fakat ilgili başsavcılığa ailesi tarafından yapılan başvurulara karşın geri verilmemesi de ilginç bir anekdot.
cinayeti işleyen kişi 4 yıl sonra yakalandı fakat azmettirenleri itiraf ettiği halde bir türlü bulunamadı.
cinayetin hemen ardından evine gelen sivil polis ekiplerinin birçok yeni çalışmasına el koyarak götürmesi ve fakat ilgili başsavcılığa ailesi tarafından yapılan başvurulara karşın geri verilmemesi de ilginç bir anekdot.
1990'lı yıllarda derin devlet aracılığı ile planlanan cinayetlere kurban verdiğimiz ankara üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim üyesi aydın insanlardan biri.
6 ekim 1990'da evine gönderilen bir kitabın içine yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren üçok islam dininin bazı çevrelerce bilinçli olarak yanlış yorumlandığını yılmadan, yorulmadan, korkmadan savunmuş ve malum çevrelerce susturulmuştur. cinayeti işleyenler 1990'lı yıllardaki nice benzeri gibi bulunamamış, bulunamaması için dönem iktidarlarınca tüm devlet olanakları kullanılmıştır.
bülent ecevit başbakanlığı döneminde davasının 1999 yılında tekrar açılmasıyla mayıs 2000'de failler yakalanmıştı.
kitap express kargo istanbul çemberlitaş şubesinden ilim araştırma vakfı tarafından adına kargoya verilmiş.
6 ekim 1990'da evine gönderilen bir kitabın içine yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucu yaşamını yitiren üçok islam dininin bazı çevrelerce bilinçli olarak yanlış yorumlandığını yılmadan, yorulmadan, korkmadan savunmuş ve malum çevrelerce susturulmuştur. cinayeti işleyenler 1990'lı yıllardaki nice benzeri gibi bulunamamış, bulunamaması için dönem iktidarlarınca tüm devlet olanakları kullanılmıştır.
bülent ecevit başbakanlığı döneminde davasının 1999 yılında tekrar açılmasıyla mayıs 2000'de failler yakalanmıştı.
kitap express kargo istanbul çemberlitaş şubesinden ilim araştırma vakfı tarafından adına kargoya verilmiş.
her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi
ve sözlerine
yani bir cep aynası alım-satımına belki
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı ıssızlıktır
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz neredeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
edip cansever
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bağışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antep'in kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
öylesine benzer ki
ve avlularına
bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi
ve sözlerine
yani bir cep aynası alım-satımına belki
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı ıssızlıktır
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kıl gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz neredeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şişeleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli değil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
edip cansever
hakkında fazla paylaşım yapılamayan başlıklardır. her ne kadar tematik başlıkların kaderiymiş gibi görünse de 1999 yılından beri faal olan ekşi sözlükte bile bu sınıfa dahil binlerce örneği mevcuttur ki bi'kaç entrylik bu başlıkların çoğu tematik değildir.
bir dediği bir dediğini tutmayan davranışları sürekli değişkenlik arzeden burçlardan ikizler ile özdeşleştirilen insanlara yakıştırılan sıfat.
ayrıca:
(bkz:bordorline kişilik bozukluğu)
ayrıca:
(bkz:bordorline kişilik bozukluğu)
muhtemelen üstüne kuma getirilmesini de içine sindirir, kocasının kendisini aldatmasını da kabullenir. hasılı zihniyet pederşahi olunca pek de şaşırtıcı değil.
aslında kokan terin kendisi değil terleme sonucunda bazı bölgelerde ortaya çıkan bakterilerin neden olduğu kokudur. terin kendi kokusunun cinsellik hormonu içerdiği partneri cezbettiği çok eskiden beri bilinir.
minik serçenin "söverim gelmişine geçmişine, ayıpsa ayıp" dizelerinde vurgulandığı üzre yeri geldiğinde takmamak lazım.
"ecel geldi cihane baş ağrısı bahane" demiş eskiler. tabi malum baş ağrısı birçok şeyin de bahanesi.
icat sebebi banka kapalıyken para çekebilme olmasına ve ilk yıllarında ziyadesiyle bu amaçla kullanılmasına karşın giderek para yatırma makinalarına dönüşmektedir. bu sadece basit gözlem de olabilir, " kapitalizm nedir" sorusunun yanıtı da.