confessions

death is the bitch

1. nesil Yazar - Seviyor ve seviliyor

  1. toplam entry 76
  2. takipçi 13
  3. puan 3881

zengin sözlük

death is the bitch
her şey güzel hoş ve zamanla daha da iyi olacak. bundan eminim. kafası çalışan ve belli hassasiyetleri olan insanlar tarafından kurulmuş, aynı hassasiyetleri uygulamaya çalışan yazarlar mevcut.

hepimizin bu noktada hatası ve kusuru olacaktır elbet. her daim format dahilinde bir şeyler yazmayacağız. kimi zaman sinirlerimize hakim olamayıp nick altlarında alacağız soluğu, kimi zaman hatalı başlıklar açılacak, nebleyim her sözlükte olan ufak tefek sıkıntılar elbet olacak. bunlar olmalı zaten doğalında. olur da. mühim olan bütün bu olacaklardan sonra aynı hassasiyetimizi devam ettirmemiz, sağduyumuzu bırakmamamız diye düşünüyorum.

türkiye'nin en büyük sözlüğünde olmak yerine (ki ekşi sözlük gerçeği varken bu biraz hayal ürünü) büyük olmayan ama belli standartlar çerçevesinde, kendi yağında kavrulan, samimi insanların olduğu bir yerde yazıyor olmak benim için çok daha anlamlı. instela da her ne kadar itü sözlük'ten itibaren düşüşe geçmiş olsa da hep o aile gibi sıcak ortamını korumuştur. her ne kadar teknik problemlerle boğuşulsa da insanlar birbirlerine karşı belli saygı çerçevesinde yaklaşmıştır. giriler de bu yönde olmuştur. elbette ki arada attention whore'lar türeyecek. elbette ki troller, seri eksiciler, şunlar bunlar olacak, olmalı da zaten dediğim gibi. mühim olan birbirimize olan saygımızı kaybetmememiz. dünya kimsenin etrafında dönmüyor. şu sayfayı kapattığınız anda gerçek hayatla yüz yüze kalıyoruz, hepimizin kendine ait bir özel hayatı ve sosyal hayatı var sözlükten bağımsız olarak.

klavyenin diğer tarafındaki insanların da birer özel hayatının olduğunu düşünerek, onların da oksijen alışverişi yaptığını, birer bot olmadığını düşünerek yazmalı ve bu hassasiyeti incir çekirdeğini doldurmayacak konular yüzünden kaybetmemeliyiz.

sırada istiklal marşı ve kapanış var. teşekkürler.

sünnet düğünü

death is the bitch
Hayatımın en büyük pişmanlığını "bir yarim olsun isterdim, gül yüzü gülen" diye bağıra bağıra şarkı söyleyerek geçirdiğim gün.

Ulan zaten genimizde bir kenya, efendime söyleyeyim bir güney amerika tohumu yok; malzeme belli, sınırlarımız kapasitemiz belli, tüm bu rezilliği örtbas edecek bir deri parçası var ve onu oradan canlı müzik, rakı, eş, dost, akraba eşliğinde kesiyor ve kutlanmasını yapıyorsun.

Ne bu sevinç? Hayır elalemin sevinmesi bir yana benim de bu durumdan çok memnunmuş gibi çılgınca ayna ve haluk levent repertuarından yardırmalarıma bu yaşıma geldim hâlâ anlam veremiyorum.

Kandırıldık.

ekpe udoh

death is the bitch
apartmanımızdan gecenin 11'inde "uuuudooooeaaaaaahg oooorrrrooeaspucocooo" şeklinde sismik sesler çıkmasına sebep olan adam. Hafif Malatya, hafif ardahan aksanı ama sevinç ve heyecan, mutluluk ve hayvanlığın sentezlenmesiyle oluşan benzersiz bir ses.

rakı masasındaki her mezeyi ezbere bilen tip

death is the bitch
Süper adamlar bunlar. Hafif kel ama bak hayal et? Göbeği de var. Mangal yapılırsa o körükler ateşini. Hatta sofraya gelmesine gerek olmadan orada ufak ufak yapıştırır köfteleri doyurur karnını. Kimse de sesini çıkarmaz... Çünkü neden? Çünkü adam olayı biliyor.

Muazzez ersoy parçası çalmaya başlar başlamaz aaaa diyor mesela... Çünkü neden? Çünkü şarkıyı da ilk baştaki iki notadan çıkardı o. Senin sadece nakaratını bildiğin parçanın adam hikayesini biliyor...

Bir gün evlenirsem böyle bir adamla evlenirim. Her şeyin bedeli var tabi.

zengin itiraf

death is the bitch
az evvel bir fitilin ateşlemesi sonucu 6 ay önce yazdığım yazıyı okudum. bu yazıyı yazarken ağlıyordum, şimdi okuduğumda tekrar gözlerimi doldurmayı başardı. kendi kendimin ağzına sıçtım resmen.




"aşkım,

ne telefonunu ezberledim beni terk ettiğinde aramamak için, ne herhangi bir sosyal mecradan ulaşabilecek bir yol bıraktım kendime.

sen benim beşiktaş sokaklarını ezberleme sebebimsin. sen benim içimde daha önce hiç çıkmayan bir hissi ortaya çıkaran kişisin. sen hayatımda topu topu 1 ay kalıp, bana bir ömürlük yaşama sebebi veren kişisin.

hiçbir koku senin kadar bağlamadı kendine, hiçbir insan gözü bu kadar baktırmadı kendine. hiç bu kadar göz yaşı dökmedi bu gözler senden başka biri için.

sen, her gece yatağa girdiğimde uykumu saatlerce erteleyen, bir başka kadınla göz göze geldiğimde kendimden nefret etmemi sağlayan kişisin.

ne kokun burnumdan bir dakika eksiliyor, ne sarıldığında hissettiğim duyguyu unutabiliyorum. ne gözlerine baktığımda karnımda uçuşan şeyleri unutabiliyorum, ne de beni her gönderişinde vazgeçtiğim gururumu tekrar elime alabiliyorum.

sen sesine, gözüne, gülüşüne, bakışına, kokusuna hayran olduğum. dağarcığımdaki kelimelerin hangisi seni daha doğru anlatır bilmiyorum, bulamıyorum. sana olan hislerimi bilsen bana tekrar döner misin onu da bilmiyorum.

beni neden sevemedin aşkım? belki senin yanına yakışacak kadar güzel değildi yüzüm biliyorum. belki sen sevemedin kokumu seninkini sevdiğim kadar. ama aşkım ben bütün bu hisleri nasıl karşılıksız yaşayabildim? nasıl bu kadar bana aşıkmış gibi yapabildin? ben nasıl seni öyle görebildim? senin için her şeyi göze alabilen bir adamdan nasıl vazgeçebildin aşkım? hayatına girenler seni üzmezler mi? kıymazlar mı sana? severler mi seni benim sevdiğim gibi? tek bir gülüşünü görmek için her şeyden vazgeçebilirler mi?

benim sana olan sevgim sana niye ağır geldi aşkım? ben bütün bu duygularımı nereye bırakayım, kime göstereyim, kimin yüzüne bakıp saatlerce izleyeyim, kimin kokusuyla uyanmak için her gece yatmadan dualar edeyim, kimin yüzüne bakıp ona benzeyen bir çocuğum olsun isteyeyim? ben bütün bu duygularımı nereye dökeyim aşkım.

biz hiç ayrılmıcaz demiştin. gelinliğim kabarık olmasın demiştin aşkım. düğünümüzü bodrum'da yaparız demiştin. gidelim buralardan demiştin aşkım. dandik bir yüzük al annemleri kandır yeter, ben pahalı bir şey istemiyorum demiştin. annenle çok iyi anlaşacaktım. seni sever demiştin. arkadaşların da beni sevmişti. sen niye sevemedin aşkım?

herhangi bir his yok sana dokunduğumda hissettiğime benzeyen. kimsenin gözleri senin gibi değil, kimse sen gibi kokmuyor, kimse sen gibi bakmıyor, kimse sen gibi öpmüyor.

önümde aşamayacağım hiçbir engel yokken sana ulaşamamamın tek nedeninin sen olması ne kadar acıtıyor biliyor musun aşkım? bütün iç organlarını yerinden çıkarıyorlarmış gibi. dünyadaki her şeyini kaybetmişsin de boşuna nefes alıyormuşsun gibi. gururunu, onurunu kaybedip neden nefes aldığını sorgulamak gibi. hayata devam etmek için sebep arayıp bulamamak, ölüm gibi.

neden sevemdin aşkım? neden gittin? ne yapamazdım ben senin için? nerelere gidemezdim, nelerden vazgeçemezdim? neyim yetmedi? neyim fazla geldi? sana kendimi sevdiremediğim için kendimden ne kadar nefret ettiğimi biliyor musun? ne yüzüne bakılacak, ne iki çift laf edilecek biri oldum.

sadece beni sev, benden vazgeçeme istedim. vazgeçmek dahi isteme. benimle yaşlan, benimle öl. beraber büyüyelim, beraber öğrenelim, beraber gülelim, beraber ağlayalım ama ne olursa olsun beraber olalım. iyi günde kötü günde seninle olmak istedim. sen niye istemedin aşkım? niye isteyemedin?

içimdekini nereye boşaltayım aşkım. ne yapayım. kime gideyim. nereye dökeyim. kime anlatayım. kime göstereyim. senden başka.

bugün 2 hafta oldu.
unutma beni."

bakın şimdi ne halde

death is the bitch
kusturan haber klişelerinden.

"ünlü oyuncu bakın şimdi ne halde!11!!"

ünlü oyuncu kazım k. geçen yıl rol aldığı kurtlar v. adlı diziden kazandığı 1 milyon $'ı karıya kıza yatırarak görgüsüzlüğün çok afedersiniz b*kunu çıkardı... aynı anda hpv, hiv, belsoğukluğu virüslerini taşıyan kazım k. alkol ve kumar bağımlılığının yanında boş zamanlarında zeytinburnu sahilinde güvercinlere atmalık 1 liralık yemlerden satıyor. dağ gibi adam ne hale geldi... allah belasını versin hayvan herif!

zengin itiraf

death is the bitch
Hayatımın en güzel günlerini yaşadım. Ben yaşamamış, görmemiş, bazı şeylerin açlığını çeken biri değilim. Çoğu insanın hayatında yaşamadığı ve hayal dahi edemeyeceği travmaları da maalesef yaşadım ya da tanık oldum. Bütün bunlardan sonra asla hiçbir zaman daha fazla heyecanlanamayacağımı, asla saf, temiz duygularla bir insanı sevemeyecegimi, sevilemeyeceğimi düşünüyordum. Hani o kadar boktan insanlarla beraber oldum, o kadar sikko anılarım oldu, o kadar hatalar yaptım, o kadar suistimal edildim ki bu dünyanın asla saf bir yer olamayacağı kanaatine vardım. Ancak bu yaşadığım iki gün... Sanki bütün bildiklerimi unutmuş gibiyim.

Elmanın en güzelini yememişim ve hâlâ orada duruyormuş, hiç bu kadar güzel kahvaltı etmemişim, hiç bu kadar tatlı şarap içmemişim, hiç bu kadar güzel gülen birini öpmemişim. Aslında ben 28 sene yaşamışım ama yaşamamışım da gibi.

Ben 28 sene onsuz napmışım hakikaten? Kimi düşünmüş kimler için ağlamışım? Kimlere gitme demişim? Kimlerle seviştiğimi sanmışım?

Hayat çok enteresan lan. Ama bu yaşadığım hayata dahil bir şey değil sanki. Tarifi mümkün olmayan, bu dünyaya ait olmadığını düşündüğüm hisler yaşıyorum.

Seninle yaşlanıp seninle ölmek istiyorum derler ya. Ben seninle sonsuza uzanmak istiyorum. Ölmek istemiyorum. Eğer diğer tarafta da seninle olacaksam bunu kabul edebilirim. Çok güzelsin sen.

yer sofrası

death is the bitch
uzun bacaklı ve uzun boylu biriyseniz çok da keyif vermeyen sofra. herkes bağdaş kurmuş ya da bacaklarını kırmış üstüne oturuyorken bir yerden sonra "ben bu bacaklarımı nereme sokayım?" şeklinde iki büklüm kendinize cevap verilmesi zor sorular sormanız muhtemel.

islam'ın en güzel yaşandığı ülkeler

death is the bitch
türkiye'dir tabi ki. meselam ramazan ayında dışarıda yemek yerseniz linç edilme gibi bir fırsata sahip olmanız mümkün. bu da bize islamdaki recm cezasını öğretici etkenlerden...

mini etekle gece yolda yürürseniz sapığın biri tarafından en hafif tabirle taciz edilme riskiyle karşı karşıyasınız, şanslıysanız tecavüz eden bile çıkıyor. bu da islamın cinsellik ve nefis üzerine müslümanlara sağladığı çağ ötesi avantajlardan.

cemaatler mesela... 12-13 yaşındaki çocuğunuzu (kız erkek fark etmeksizin) herhangi bir cemaate göndererek ilk cinsel deneyimlerini hocaları tarafından birebir öğretilmesini sağlayabilirsiniz. bu da islamın çocuklara verdiği değeri gösteriyor.

yahu islamda her şey var aslında da milletimiz kıymet bilmiyor. yok neymiş kafa kesicilermiş. yok canım sen de.

yalanına sokuyumculara gelsin

death is the bitch
inanmayanlara kaynak vermeden önce sarf edilen söz öbeği. buradaki "sokuyum" özellikle yanlış yazılmalı ve o vurgu karşı tarafa hissettirilmelidir.

misal önümüzdeki cuma görüntüleri yayınlayacağız deyip şaaak hemen bir sonraki cuma görüntüleri yayınlarken ekliyoruz, "yalanına sokuyumculara gelsin" ama noluyor... kaç cumalar geçiyor o görüntüler hâlâ gelmiyor... yalanına sokuyum o yüzden. sokayım değil, sokuyum.

eskişehir

death is the bitch
iyi ve kötü anılarımın olduğu ancak bana her anlamda özgürlüğü anımsatan şehir.

tabi özgürlükten kastım porsuk çayına çıplak girip bir yandan şarkı söyleyerek, bir yandan sevişmek suretiyle totomuza bira şişesi sokmak değil. zihinsel özgürlükten bahsediyorum. aslında bira şişesi fikri de fena değilmiş. denemek lazım.

booking

death is the bitch
dünyanın en büyük ve güvenilir otel rezervasyon sitelerinden. demokrasi ve medeniyet beşiği ülkemizde yurtiçi rezervasyonlar için yasaklanmıştır. sebebi booking'in türkiye'de herhangi bir ofisinin olmaması ve türkiye'ye vergi ödemediği olarak gösteriliyor.

tabii ülkede bir sorunu çözmek yerine komple yasaklayıp ortadan kaldırmak gibi ileri demokrasi uygulandığından çok da yadırgamadık böyle bir şeyi. sonuçta vikipedi'nin yasaklandığı, paypal'ın pılını pırtısını toplayıp gittiği, vaktiyle facebook, twitter ve youtube'un da yasaklandığı, kısıtlandırıldığı bir ülkeyiz. güçlü bir ülke olmak bunu gerektiriyor.

burası açılana kadar bir diğer muadili expedia.com'u öneririm. sanıyorum türkçe müşteri ilişkileri departmanı yok ancak gayet güvenilir ve haklarınızı saklayan bir hizmet anlayışı var.

ben ucuz bir yer bulayım, zaten iki saat sevgilimle takılacağım, yok efendim benim için konfor sabah kahvaltıda yediğim kilosu 5 liralık peynirdir diyorsanız hemenkiralik.com ve receptio.co kullanılabilir.

zengin sözlük

death is the bitch
en büyük problemi her canı sıkıldığında iki kelimenin arasına virgül koyan tipler olan sözlük. yemin ederim monitörü parçalayasım geliyor. yazdığınız yazıyı moldova'dan yeni oturma izni almış dimitri gibi okuyorum. tonlamalar onlarla eş değer.

başka bir yerde görmedim bunu ben. burada var. biri para mı veriyor size kullandığınız virgül ve ünlemler kadar?

ben aptal mıyım

death is the bitch
Nil karaibrahimgil parçası.

Bu kadını seviyorum, şeker meker ama bir erkek olarak bağırarak eşlik etmek istiyorum mesela ben bir parçasına. Sıkıntı orada başlıyor. Birinde ben aptal mıyım demek zorundayım, digerinde bütün kızlar toplandıklı cümleler kurmam gerekiyor, ötekinde tek taşımı kendim alıp tek başıma satmam gerekiyor... Bi gün normal bir şey yapalım nebleyim şarkılara utanmadan bağırarak eşlik edebileyim anladın mı?

Şimdi ben 28 yaşında adam odamda yüksek sesle bunun şarkılarını söylemeye kalksam yarın üst komşu gelir oğlum sen ibne misin der, mahalle zaten komple gidik, instamessage'dan kontrol etmişliğim var, alayı poposever... Bildiğin risk.

Bir sanatçı bunları düşünerek şarkı yapmalı bence.

teröre değil destek moral verene bile tahammülümüz yoktur

death is the bitch
habur'da davul zurnalı karşılamaya müsaade eden cehapeli kripto fetöcü kemal kılıçdaroğlu olduğu için beni tatmin eden açıklama olmuştur. zaten oslo görüşmelerini falan da o yapmıştı. sayın abdullah öcalan'ı muhatap alan da modası geçmiş cehape zihniyetiydi.

önce hayali düşman yarat, bundan hayali mağduriyet türet, bu hayali düşmanı alt et, ondan sonra bütün bu olanların sorumlusu başkası olsun.

ülkenin yarısı bu şizofrenlere inanıyor.

imax

death is the bitch
izlenen filmden alınan keyfi sıradan karbon sinema salonlarına nazaran 10 kata kadar artıran şeysi.

biletleri diğerlerine göre pahalıdır ama insan buna alışınca diğerlerinde izlemek insanda bir yoğurtsuz ıspanak, bir sossuz mantı yemiş hissi uyandırıyor... acıktım ben galiba.

kadınlar güce tapar

death is the bitch
klişe ve gerçek sözlerden biri. bir şeyin klişe olması onun anlamını yitirmesine yol açmaz.

güç para olabilir, fiziksel durum olabilir, makam mevki, sosyoekonomik statü, alınan maaş, oturulan muhit, yaşanmışlıklar, sahip olunan maddi manevi özellikler ya da her neyse. kimisi paraya tapar, kimisi sahip olduğu mesleğe, kimisi okuduğu okula. oturup her kadının paraya taptığını söylersek zaten moronluk etmiş oluruz. ancak paranın bir kadının gözünde ekstra bir avantaj olduğunu düşünmemek de ayrı bir moronluk. paraya salt para olarak bakmamak, parayla birlikte elde edilebilen lüksler olarak da bakmak gerek.

bunun yanında bir erkeğin güce tapması durumu söz konusu değil maalesef. erkek güce tapmaz, güçlü olmaya çalışır. çünkü küçüklükten beri erkek güçlü olmak için yetiştirilmiş toplumda. öğretmen olmak zorunda, pilot olmak zorunda, astronot olmak isteyen bile var misal. kaç aile çocuğunu "oğlum ileride berber olacak!" diye yetiştiriyor? kaç aile çocuğunu askerlik yapmayan, doğru düzgün bir iş sahibi olmayan biriyle evlendirmek ister?

bütün bu doğanın gerçeklerini göz önünde bulundurmayıp işe dramatik gözle bakmak insanların kendini masumlaştırma çabasından başka bir şey değildir. 28 senelik hayatımda sık sık karşılaşmış olduğum bu örnekler insanların orospu çocuğu olabilme sınırlarının çok da uzakta olmadığını gösteriyor. hayat toz pembe değil maalesef.

aniden gelen hayat güzel hissi

death is the bitch
böyle aniden gelip giden hislere çok da aldırış etmemek lazım. bana da bazen aniden hayat güzel, süper, harika hissi geliyor misal, birkaç dakika sonra böyle hayatın içiné soxum diyorum. sonra bir şarkı keşfediyorum, 762 defa peş peşe dinleyecek kadar çok seviyorum şarkıyı, 763. yü dinlerken "eh amma kafa ziktin be!" deyip sanki bana saatlerdir onu zorla dinletiyorlarmış hissiyle çat kapatıyorum.

sonra facebook'ta ana sayfamın sağdaki çubuğunu aşağı doğru çekerken karşıma komikli sayfaların paylaşımları geliyor, "size bir hikaye anlatayım... sene 1995" gibi klişe sözlerle başlanmış twitter floodlarının sanki çok komikmişçesine paylaşılıp binmilyonlarca like ve paylaşım almasıyla devam eden sebepsiz popülerleşen tiplere takılıyor gözüm, "olm bunun bir benzeri yıllar önce ekşi'de de paylaşılmıştı?" diyorum soruyla bitmeyen cümlemin sonuna soru işareti koyarak içten içe. sonra fark ediyorum ki ben 1995 yılının yaz aylarında babamın aldığı yatay kasalı ibm bilgisayarıma sonic yükleyip oynamış adamım, gördüğüm ve okuduğum o kadar çok şey var ki, bunlar sadece benim yaşlanmış olduğumun kanıtı değilmiş gibi herkesten aynı internet farkındalığını beklemem de ayrı bir götlük deyip özeleştirimi yapıyorum.

heriflerin internetle tanışması instagram'da karşılıklı takip, acil son 5 foto gibi beyin yakan argümanlarla başladığından bazı şeylere daha önce denk gelmemiş olmalarını anlayışla karşılayamıyor ve hepsini gözümde cehalet noktasında 12 basamak yükselterek top 10 tiksinme sebebi listeme ekliyorum. aynı davarlara başka zaman denk geldiğimdeyse yazık la kimin çocuğuysa diyerek acıma duygumu alevlendiriyor, olaya farklı bir açıdan yaklaşıyorum. olaylara farklı açılardan yaklaşma sebebimi sorguluyorum sonra, o anki ruh halime bağlıyorum. çünkü farklı zamanlardaki ruh halim "beyle hayatın içine soxum" ile "yaşamak süper lan, seks falan!" arasında gidip geldiğinden, kendi içimde yaşadığım bu çelişkilere çok da sağlıklı hisler olmadığını varsayarak yaklaşıyorum. sonra işten geliyorum filan... duş almam lazım. burnumu koltuk altıma götürüyorum, parfüm, deodorant, roll-on'la karışık ter kokusu kırıyor burnumun direğini. duş alman lazım olm diyorum. keselenmen lazım. neyse siktir et biraz sonra alırsın deyip sözlüğe entry giriyorum.

hayat ne garip.

15 temmuz marşı

death is the bitch
bunu söylemek, çalmak ya da o salonda izlemek zorunda kalan bir asker olacağıma kafama sıkarım daha iyi. azıcık onurunuz olsun be... ne hale getirdiniz orduyu. utanın.

bir ordu daha ne kadar aşağılanabilir sorusuna cevap olan marş. aha bu kadar işte.

zengin sözlük tanıtım filmi

death is the bitch
o kadar muhabbete buzdolabının kapağını açık bırakmasaydı iyiydi. ondan sonra vay efendim buzdolabım karlanıyor, yok efendim salçanın üzerinde üç santim yeşil tabaka buldum bozulmuş mudur...

ancak yine de beni tekrar sözlüğe sokmayı başardı bu reklam. dolayısıyla başarılı diyebiliriz.

ben evet diyorum ama yarı finalde daha iyi oyunculuk bekliyorum. modunuzu yükseltmek için bana uğrayabilirsiniz. cenazeniz varmış gibi olmuş.

sözlük yazarlarının istekleri

death is the bitch
konuşmadan anlatabileyim istiyorum. kendimi anlatma, ifade etme gibi sıkıntılarım yoktu benim. çok güzel kelimelere dökerdim hissettiklerimi, istediklerimi ve arzularımı ama yapamıyorum artık. zihnim okunsun istiyorum.

çok seviyorum. o da çok sevsin istiyorum. diğer parçam olsun istiyorum ama anlatamıyorum. beraber yaşlanalım istiyorum, ondan çocuğum olsun istiyorum. ona benzesin, kaşı gözü annesi gibi olsun istiyorum. boyunu da benden alsın ama gerisini anasından alsın istiyorum. kokusuyla uyuyup kokusuyla uyanmak istiyorum. kokusu üzerime sinsin, onunla yaşlanayım, o ben olsun ben o olayım istiyorum.

bazen ölmek istiyorum. her şeyi geride bırakmak ve sonsuz bir belirsizliğe adım atmak istiyorum. her şey çok zor geldiğinde, çıkmaza girdiğimde yapmak istiyorum bunu. kalp atışlarım hızlanıyor, derin nefes alıyorum ama dursun istiyorum. ne vücudumu kontrol edebiliyorum, ne hislerimi, ne hayallerimi kontrol altına alabiliyorum.

ben hiç koşulsuz sevilmedim. benim bildiğim dünya üzerinde koşulsuz seven tek canlı anne. annenin koşulsuz sevgisini istiyorum. ben iyi de olsam kötü de olsam sadece ben olduğum için sevilmek istiyorum. sevilemiyorum. herkesin bir yarası, herkesin bir eksiği, herkesin bir kusuru ve herkesin bir ihtiyacı var. bazen böyle biri olduğum için utanıyorum. bu dünyada olmak istemiyorum. gitmek istiyorum.

sonra o geliyor tekrar aklıma. kalp atışlarım hızlanıyor, derin nefes alıyorum. yıllar sonra sabah uyanıp bahçemizdeki domatesleri toplayışımızı düşünüyorum. mutlu oluyorum. hayallerimle mutlu ediyorum kendimi. tekrar hayata tutunuyorum, tekrar daha tatlı geliyor aldığım nefes. hep tatlı olsun, hep onlu olsun istiyorum.

kısır döngüde boğuluyorum. acı çekmekten korkmuyorum ama onsuz kalmaktan korkuyorum. başka bir tene dokunmak istemiyorum, başka biriyle göz göze gelmek istemiyorum. başkasıyla yaşlanmak istemiyorum. yaşlanacak kadar yaşamak istemiyorum.

çok şey istiyorum ama hiçbir şey istemiyorum da. mütevazi mutluluklar istiyorum. o kadar eksikmişim ki ben... eksik kalmak istemiyorum.

güzel havayı fırsat bilen istanbullular

death is the bitch
e-5 kenarında mangal yapan güruh.

gerekli malzemeler,

doblo (1 adet)
aile reisi (göbekli)
hanım
kayınvalide (göbekli)
baba (göbekli)
çocuklar (5 adet)

pusuda güneşin kendisini göstermesini bekleyen bu istanbullular, özellikle pazar günleri herhangi bir kavşak, yol ayrımı, dönemeç, bölünmüş yol ve duble yol kenarlarında eylemlerini gerçekleştirirler... kimisi galata köprüsünde balık tutmaya çalışarak, kimisi bebek sahilinde haşemayla koşturarak bu fırsatı değerlendirmeyi seçer. hepsinin kendine göre geliştirdiği yöntemler vardır.

aynı güruh kışın ortasında boğazda yüzerek kameralara yakalanırlar. kanal değiştirmekte fayda var.

toplu taşımalardaki açık pencereden giren rüzgar

death is the bitch
metrobüslerde hayat kurtarıcı bu. oradan da oksijen girmese zaten hemen yanımızdaki yolcunun koltuk altından çıkan kokuyu moleküllerine ayırmak suretiyle içinden hayatta kalmamıza yetecek kadar havayı ayıklayıp çekmek zorunda kalıyoruz. ondan sonra vay efendim geri zekalı nesil yetişiyor, yok efendim türkiye kendi kendini zikebilen ülkeler listesinde yine bir numara gibi haberler.

arnavut kaldırımı

death is the bitch
bir şehir efsanesine göre maliyeti asfalttan daha düşük olan ve buna rağmen daha fazla istihdam sağlayan taşlı yol. görsel olarak da şahane bana göre. belediyeler dönem dönem bunları söktürüp tekrar yaptırarak klasik peşkeş çekme ibadetlerini yerine getirirler. para lazım eşe dosta en nihayetinde.

kol saati

death is the bitch
bileğimde yoksa eksik hissettiğim. sanıyorum çoğu saat kullanıcısı aynısını hissediyor. kayışı koptuktan sonra saatçiye gidip değiştirmek istediğimde astronomik bir rakam aldığımdan beri çekmecemin en üst gözünde durur, suratıma bakar, "abi ne zaman yaptırcan beni?" diye kısık bir ses tonuyla tik tik atar. gözlerim yaşlı bir şekilde "paramız olduğu zaman oğul" der çekmeceyi kapatırım.

sensiz eksiğim oğul. evladını yuvada bırakıp ava gitmiş anne aslan gibiyim... aklım hep sende.

medeniyet göstergesi olarak tabakta yemek bırakmak

death is the bitch
medeniyet göstergesi demeyelim de görgü kuralı diyelim. her toplumun kendine göre görgü kuralı var. misal dünya genelinde işaret parmakla baş parmak birleştirilip yuvarlak işareti yapıldığında "okey, her şey yolunda" gibi anlamlar taşırken, aynı el işaretini kolu aşağıya indirmek suretiyle türkiye'de yaptığınızda, "ibnelik var mı?" anlamına da geliyor. aynı şekilde elinizi yumruk yapıp baş parmağınızı yukarı kaldırdığınızda dünya genelinde yine "okey" anlamına gelirken türkiye'de bu durum siyasi parti işareti. aynı parmağı alıp ağzınıza götürüp emmeye başladığınızda olay farklı bir boyut kazanıyor. böyle görgü kuralı olmaz olsun.

sanal sekste ee ne zaman görüşüyoruz eşiği

death is the bitch
her şeyi yerle bir eden eşik.

o süreç içerisinde ne kadar kalkmış ve ıslanmış şey varsa önceki yarım saati hiç yaşanmamış gibi kabul edip "yaa yengemler gelecek evden çıkamam" ya da "kusura bakma hocam ben mahmut, arkadaşlarla eğlenelim dedik xd" şeklinde göz yaşartıcı ve yüz kızartıcı bir şekilde sonlandırmasıyla insanın içine öküz oturtur. onur kırıcı.

instagram

death is the bitch
hakkıyla kullananlara gerçekten saygı duymama sebep olan uygulama.

benim bi' ev arkadaşım var misal. eleman sosyal hayatta maymundan gelememiş. gelememiş yani bildiğin. sabah kalkınca 4-5 tane yumurta kırıp yer, güldüğü zaman binadaki asansörün alarmına basıyorlar sanırsın, youtube'daki izlediği videolara bak afrikadaki çüküne çubuk takan kabileli videolar falan izliyor. ancak gel gör ki bu adam bir instagram güruhu. bir sanatsal fotoğraflar, hiç kameraya bakmıyormuş gibi çekinmeler, sürekli ortamlardan ortamlara akıyormuşçasına bir hava. yüce eros affetsin çok ekmeğini yedi bunun. yani düşünsene aslında hafif malsın, iyi çocuksun ama malsın yani. ancak bir şekilde taktiği bulmuşsun, o kanaldan bir şekilde ekmeğini çıkarıyorsun. o yüzden saygı duyuyorum ben.

bi' de bunların mal olmayan, hakikaten lokum gibi yakışıklı/güzel adamların ve kadınların kullanmış olduğu instagram hesapları var. yani herifçioğlu yeni uyansa da yakışıklı, terliyken de yakışıklı, sakal bıraksa da yakışıklı, kediyi öperken fotoğraf çekinse de yakışıklı...

sonra zikerim deyip kapatıyorum programı zaten. hemen sigara yakıyorum. geğiriyorum falan böyle. aynaya bakıyorum, makattan çıkar gibi kıvır kıvır çıkan sakallarımı okşuyorum, göbek deliğime giren pamuğu çıkarıp kültablasına koyuyorum falan... hayat devam ediyor.

ali türkşen

death is the bitch
emekli sat komandosu, kurmay albay.

96 yılında malum kardak krizinin yaşandığı dönemde, kayalıklara türk bayrağı diken sat timinin komutanı. balyoz davası süresince 3,5 yıl cezaevinde haksız yer yatmıştır.

tabi biz birer türk vatandaşı olarak o zamanlar gerekli hassasiyeti gösterip ortalığı ayağa kaldırmadığımızdan balyozun vatansever mağdurlarını ancak ve ancak yıllar sonra tanıyıp ne gibi haksızlıklara karşı direndiklerini öğrenebildik. bu benim kendi adıma yaşadığım utançlardan biridir.

peki biz bu adamı ne zaman tanıdık?

çoğumuz 15 temmuz sonrası cnn türk'te katıldığı bir programdan tanıdık esasen. programın en önemli anlarından biri de şudur, izlemeyen varsa izlemeli;



tabi bu adam bununla konuşmayla yetinmedi, bu yıl hayır konvoyuyla onlarca şehir gezip halkı bilgilendirmek için "cebinden" harcadığı parayla vatanına hizmet etmeye devam etti. sadece vatan sevgisinden bu, başka bir şeyden değil, herhangi bir çıkarı yok yani.

instagram hesabı:
https://www.instagram.com/aliturksen

bakın şimdi bir detay var, ben kendi adıma bu detaya çok takılıyorum. bir yandan utanıyorum, bir yandan gurur duyuyorum. hanımı da instagram kullanıyor, instagram hesabı şudur;

https://www.instagram.com/sevimyaziciogluturksen

"Gölcüklüyüm Anneyim Atatürkçüyüm İnançlıyım"

bu kadın bu halka inançlı olduğunu belirtmek zorunda kalıyor ya en çok ben ona üzülüyorum. bir de ailecek bu halkın seçtiği insanlar yüzünden yapılan hataların cefasını çektiler. buna rağmen hayır konvoylarına katıldılar, hâlâ bu devlet, millet için bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. hâlâ umutlarını kaybetmemiş, hâlâ kendilerinden koymaya devam ediyorlar.

böyle insanları görüp tanıdıkça hem gurur duyuyor, hem de kendi yapamadıklarım için utanıyorum. diğer yandan %50'si padişahlığa evet diyen milletin hak ve özgürlükleri için atılacak herhangi bir adımı da hak etmediğini düşünüyorum.

sıkı bir instagram kullanıcısıysanız ali komutanı takip etmenizi öneririm. biraz da olsa içinize umut dolmasını istiyorsanız.

telegram

death is the bitch
whatsapp'tan farkı olmayan uygulama esasen. tek iyi tarafı whatsapp'ta sağa sola online gözükmek yerine burada kafa rahat bir şekilde sabaha kadar "diğer" flörtlerle muhabbet edebilmeniz. ben kullandığım süreçte sadece bildirim alma sorunu yaşadım. performans açısından gayet iyi. whatsapp gibi laçka değil, konuşmak için kullanıyorsun en azından. öyle bir sadeliği var.

fargo

death is the bitch
96 yapımı film. hanımköylü bir adamın toplum ve aile içi baskı sayesinde nasıl bir saykoya dönüştüğünü konu alıyor.

dizisi de var. Martin Freeman harika performansıyla karakteri çok iyi canlandırmıştır benim gözümde. izlerken gerildiğim nadir eserlerden.

age of empires 2

death is the bitch
90'larda çocukluğunu yaşamış olanların unutmayacağı oyunlardan.

hâlâ daha arada bir canım çekiyor amelenin birini tutup ağaç kestirmeye göndereyim, oradan tarlaya süreyim, koyunları kessin, eve gelsin mala vursun, akşam evde kuru fasulye yesin filan... "yaparım" desin, "ormancı" desin, nebleyim "seyis" diye inlesin istiyorum.

ilkokulda fen dersinden aklımda kalanlarla şu oyunun şifrelerinden aklımda kalanları karşılaştırsam, allah'ım ve kitabım üzerine yemin ederim ki fen dersi age of empires önünde diz çöker tövbe ister. neyse duygulandım.

"how do you turn this on" diyerek sözlerimi burada noktalandırıyorum.

ingiliz aksanı

death is the bitch
En sevdiğim ama anlamakta da en zorlandığım aksanlardan. Doctor who müdavimi olmamama (mamamamama maykrofonşov) rağmen civarda doctor who izleyen biri olursa, -ki kendisi eski sevgilimdi kulakları çınlasın, sesini açmasını isteyerek bir köşede izlemesem de dinleyerek orgazmlardan orgazmlara sürükleniyorum.

Aynı etkiyi zaman zaman bbc world de hissettiriyor ama halktan biri lazım. Böyle bir back street boy olur ya da eğitim öğretimini manchester lisesinde tamamlamış ama okulu altı sene uzatmış falan bi tip olur o zaman çok daha tatlı. Bizim bağcılar Türkçesi gibi düşün.

sarhoş

death is the bitch
En sevdiğim olayı kafadakileri süzgeçten geçirmeden söyleme durumu. Bir nevi daha dürüst, daha açık sözlü olma hali.

Geçmişime dönüp baktığımda sarhoşken bu durum ne işe yaramış diye soruyorum kendime mesela... Bi zike yaramamış aslında. Sarhoşken klozette oturur vaziyet uyumuşluğum var benim. Malım ben.

yüzde 49'un çatı adayı

death is the bitch
bu referandum sonucunu %49 - %51 olarak gruplandırmamak gerek. %51'lik kesim sistem değil tayyip destekçisiydi. %49'luk kesim de sadece tayyip değil aynı zamanda yeni sisteme karşı olan kesimdi. haliyle yeni sisteme hayır diyen akplilerin de var olduğunu düşündüğümden, her ne kadar yeni sistemi desteklemese de tayyip'e oy verecekleri kanaatindeyim. dolayısıyla bu %49'luk dilimin içinde sadece atatürkçüsü yok. kürdü var, türk milliyetçisi var, sosyalisti var ve yeni sistemi benimsemeyen sağcısı, tayyipçisi var. bu kadar farklı siyasi görüşü bir araya toplayabilecek bir insan tanımıyorum ben. %51 oyu tek başına alan tayyip'in karşısında şansının var olduğunu düşünmek bile hayalcilik bana göre.

devletin bütün imkanlarını kendi lehine kullanan bir iktidarın karşısında bağımsız bir adayın hiçbir şansı yok. bunun yanında memleketimin insanındaki beyin hücresi eksikliğini de göz önünde bulundurursak rte'nin başkanlığını da şimdiden kabullenmek gerek. ben bu ülkeden umudumu 1 kasım seçimlerinde kesmiştim zaten.

herhangi bir önemi olmayan aday.