confessions

derdiyoklar

1. nesil Yazar - İstikrarlı

  1. toplam entry 61
  2. takipçi 10
  3. puan 4064

interaktif sözlükler ocak 2018 sıralaması

derdiyoklar
zengin sözlüğün istikrarla ilerleyip yine ilk onda yerini aldığı sıralama. 2 ayrı liste hazırlanıp ufak teknik nüansların giderilmesi güzel olmuş.

umarım kısa zamanda uludağ sözlük türevi sözlükleri geride bırakır daha fazlasını hak ediyor çünkü.


edit: hazırlayanların samimi olmayıp hileli olduğunu düşünüp, sonradan gözlemlediğim sıralama...

hiçbir şey yapmak istememek

derdiyoklar
“Üşengeç değilsin, sadece mutsuzsun. Ve mutsuz insanlar yorgun olur, hiçbir şey yapmak istemezler.” demiş dost bukovski. harbiden öyledir. coşku-aşk olmadan nedelim biz. varsın düşman işsiz deyü atsın daşını. bir derdim var bin dermana değişmem...

derdiyoklar

derdiyoklar
mahlasını türkülerle gömün beni bestesinin sahiibi bir döneme damgasını vuran anadolu rock grubundan almış yazar.

kelimeyi "derdi yoklamak" anlamında anlayıp ve türküde geçen söz ve ezginin çağrışımından almış yazardır ayrıca:



hoş bulmuştur, sözlük ahalisinin de yazara verdiği değeri de takdir etmiş, mutlu olmuştur.




insan onuru

derdiyoklar
ezelden beri bir yara sorun. pek yükselmemiştir ayak altından. kaç yüzyıl evvel şiirsel dile getiren shakespeare'in sonelerine denk gelince "günümüzün farkı ne?" demeden edemiyor insan. neyse umut fakirin ekmeği yine de..

"değil m iki ayak altında insanlığın onuru
ezilmiş hor görülmüş el emeği göz nuru"

(bkz:Sone 66)

ali ihsan varol'un eşine yumruk atma iddiası

derdiyoklar
burçları baz alırsak "yengeç erkeği saldırganlığı" derdik ama bilimsel değil tabi

latife bir yana goethe reyizin dediği gibi "iki tarafı da dinlemeli." bakalım işin aslı neymiş. gerçi "kocamdır döver de sever de" diye bir cevap gelirse zevahiri kurtarmak adına karısından, o zaman da kamuoyu yanıltılmış olur orası ayrı. e karı koca arasına girilmez diye de tembihlemiş atalar.

bilemiyorum altan. insan işte. ne dehalar-sanatçı ve ünlüler var tarihte yamuklukları da olan.

araştırma özürlülüğü

derdiyoklar
araştırmaya erinen yahut çözümden bihaber insanların kârı.

bu eksiklik çoğu zaman belli konular için geçerli olmakla birlikte eğitimli ve kültürlü olmakla da orantılı olmuyor. nice dergilerde makaleler, şiirler yazan tanıdıklarım oldu. iş mustarip olduğu bir hastalığa çare aramaya yahut yeni aldığı bir ürünü araştırmaya geldiğinde böyle bir eylem aklının ucundan geçmiyor-ya da gerek duymuyor.

misal klasik bir karın ağrısına iyi gelebilecek bir yöntemi araştırmak yerine öylece ağrının geçmesini bekleyen nice okumuşlar var maalesef.

sözlüğün bir türlü atılım yapamaması

derdiyoklar
"hepimiz kocaman bir koronun söylediği şarkıya sadece ağzını kımıldatarak eşlik eden, ama kendi sesini çıkarmaktan aciz bir noktadayız…!”
(Andrey Tarkovsky)

sözlükte canlılığı da, nezaketi -hoşgörüyü de, reformu vs. de biz yazarların yapabileceği görüşündeyim biraz da. hatta büyük kısım biz değerli yazarlara bağlı bence silkelenmemiz gerek biraz artık, bahar sendromu vs. her neyse atmalıyız üstümüzden.

ek not: moderatör konusunda "şatoda yaşayan, yalıtımlı bir mecra" havası henüz görmedim, sorularıma anında geri dönüş aldım ve tatmin oldum açıkçası. gerisi dediğim gibi bizler arasındaki iletişim. bunun da geri getirilmesini temenni ettiğim yorum özelliği ile artacağını düşünüyorum.

domates

derdiyoklar
ingilizlerin bir dönem(sanayi devrimi yılları vs.) uğursuz olduklarına inandıkları sebze özellikli meyve.

inanışa neden olan olay ise kurşun kaplarda pişirilen asit barındıran domatesin kimyasal olaylar sonucu zehirlenmelere neden olmasıymış. bu, rivayet olarak düşünülse de martin eden'in the people of the abyss eserindeki bilgiler efsaneyi aratmayan ve dönemin ayrıntısı için belli başlı kareler sunar.

kafa karışıklığı

derdiyoklar
uzun süreli, huy haline gelmiş olanı birtakım olumsuz özellikler barındırsa da genel olarak faydalı olan düşünce hali.

düşünsenize hiç kafası karışmamış dini ve ideolojik dogmalarla yetişmiş, hiç şaşırmayan insanları. sokrates bunun için kaos yaratmamış mı zihinlerde. ve sonrasında yetişen aziz nesin gibi aydınlar sokratik sorgulama yapmamış mı birilerini kızdırıp?

velhasılı kafalar daha güzel olmaz belki ama daha iyi olur karışınca...

yorum özelliği

derdiyoklar
geri gelmesini ümit ettiğim uygulama. "neden kalktı-nasıldı-ne oldu ki" bilmiyorum ama sözlüğü sönüklükten kurtarıp fikir zenginliği ve tartışma atmosferi sağlayabilirdi kanımca.

edit: "yorum engeli özlelliği" istenmeyen durumu çözebilir.

dizelere göm şair beni

derdiyoklar
bestelenmiş formu kendisi kadar güzel kıvılcım vafi şiiri.

"gömülmeyecek
doğurduğun sevgi
dizelere gömdüm
kardeş seni


ellerim
ellerim çok çekti
ellerime martılar konsun

gözlerim
gözlerim çok çekti
gözlerime güneş vursun

gömülmesin sevgi
dizelere göm
şair beni

beni toprak almasın
beni kefen sarmasın
üstüme taş konmasın

kalıt olsun sana sevgi
dizelere göm
şair beni

gün dediğin
güneş batımı

ölüm dediğin
kurşun sıkımı

sevgi dediğin
evren bitimi

dizelere göm
şair beni"

arif kemal'in bestelediği yorumu için

deniz olmayan yerde yaşanmaz

derdiyoklar
tartışılabilir bir yargı.

denizi olmayan yerde yaşamayı bilmem de denizi görmemek bir eksikliktir. suyun olumlu etkisinden ötürü baraj-göl vs. ile birtakım ihtiyaçlar giderilebilir belki. ancak uçsuz bucaksız, bizlere bir şeyler anlatan, çakılıyla kumuyla şiire ilhamıyla, masmavi simasıyla başka bir diyardır deniz. ve bir kez de olsa görmek gerekir kanımca.

lise yıllarından şiir dinletisinde okunan bir şiirin girişi aklıma şöyle kazınmıştır:

"denizi gördün mü tırmanan denizi? eğer görmediysen hiçbir şey görmedin bu dünyada. ne uçan balıkları,....."


not: şiirin tamamını bulamadım, aydınlatan olursa sevinirim.

dinlerin yeryüzünden silinmesi

derdiyoklar
uydurulan yahut dejenere olan din ile bilhassa ritüel kısmında mümkün olan ütopya. dinlerin "hiç olmamış" başlığı-varsayımı üzerinden değil de günümüzdeki yeri-değişiminden yola çıkarsak şayet şunları söyleyebiliriz.

öncelikle din kelimesinin "sistem-yol" gibi manalara geldiğini de var sayarsak, yaşanmayan da yok olmaya mahkumdur.

hatta bazı dini yazarlar-ilahiyatçılar, zamanla namaz gibi ritüellerin bazı kabilelerde vs. bir gösteri tarzında hareketler haline geldiğini, dinin içinin boşaltılması konusu üzerinden irdeler. dolayısıyla tapınak dini haline gelmiş, insanlara bir ağrı kesici, rehabilitasyon dışında bir şey vermeyip deforme olmuş sistem, artık bambaşka bir şeydir. "aynı nehirde iki kere yıkanamazsınız" misali bir silinme-bozulma vardır ortada. yalan olmuştur.

ali şeriati'nin de dediği gibi:

"eğer bir din yetimi korumuyor, kimsesize sahip çıkmıyor, ezilenlerin sesi ve soluğu olmuyorsa yalandır ve afyondur.''