Bunun iki türü var. Birincisinde yalanı yiyen kendini sizden akıllı sandığı için elindeki az veriyle bir kurgu oluşturur, sizi yakalamış gibi kendi kurnazlığıyla güler, karşısında sakar bir dürüstlükle eheh şey öyle oldu der gibi kalırsınız. Biraz utangaç olmalısınız. Yeterince akıllı olduğunu sanan, siz bir şey yapmadan sazanlık yapmıştır. Herkes hayatında bir kez yaşamıştır o anı, lan adam kendi kendine yalanımı yedi hissi. Film klişesidir aynı zamanda.
İkincisinde sizden korkan ya da size kızan, hesap soracak olan sert bir saldırıyla gelir, burada eğer gerçek olmaya yakın, sizi biraz suçlu biraz hata yapmış biraz bu duruma mecbur olmuşluk öfkesi içinde bırakan bir senaryo yazarsanız karşı taraf inanır. Bu zordur. Çünkü karşıdakinin korkuları etrafında dolaşıyorsunuz. Neye inanmak isteyeceğini neyi kabullenebilip neyi kaldıramayacağını bilirseniz iyi çok etkilidir.
İkincisinde sizden korkan ya da size kızan, hesap soracak olan sert bir saldırıyla gelir, burada eğer gerçek olmaya yakın, sizi biraz suçlu biraz hata yapmış biraz bu duruma mecbur olmuşluk öfkesi içinde bırakan bir senaryo yazarsanız karşı taraf inanır. Bu zordur. Çünkü karşıdakinin korkuları etrafında dolaşıyorsunuz. Neye inanmak isteyeceğini neyi kabullenebilip neyi kaldıramayacağını bilirseniz iyi çok etkilidir.
Overrated kesinlikle. Kıtlıktan mı çıktık ne bu boyut merakı? Halbuki şu öyle mi?
(bkz:elma popo tatlılığı)
(bkz:elma popo tatlılığı)
hakarete uğradığında bile faydacı yaklaşımını sürdürür. hakaret ederken onun yanlışını söylediğinizi düşünürse, mesela bencilsin dediğinize bunu kendini düzeltmelisin ya da senin bu halinle barışığım olarak alırsa gocunmaz, ama açığını yüzüne vurma, ondan soğuma emaresi olarak söylerseniz hırçınlaşır. ortaya koyduğunuz şey iki durumda da aynı ve gerçek de olsa yaklaşımı 180 derece farklı olur.
"Şiir
kelimelerin ifade ettiği bir düşünce değildir.
Kanayan bir yaradan
ya da mütebessim bir dudaktan
yükselen ilahidir
şiir.
Kelimeler
zamanın zincirleriyle bağlanamazlar.
Konuşacağın
ya da yazacağın vakit
sana yaraşan,
bu hakikati
gözünün önünde bulundurmandır "
kelimelerin ifade ettiği bir düşünce değildir.
Kanayan bir yaradan
ya da mütebessim bir dudaktan
yükselen ilahidir
şiir.
Kelimeler
zamanın zincirleriyle bağlanamazlar.
Konuşacağın
ya da yazacağın vakit
sana yaraşan,
bu hakikati
gözünün önünde bulundurmandır "
"sozlerim kendi üstüme
bir uzak yerlere girmek üstüne
sanki günler tek bir güne birikti
bense çıkmazda kaldım, usandım
çıkmazlarda üst üste
birikmiş ufuklar kadar derindim"
bir uzak yerlere girmek üstüne
sanki günler tek bir güne birikti
bense çıkmazda kaldım, usandım
çıkmazlarda üst üste
birikmiş ufuklar kadar derindim"
bazı mesleklerde mümkün değildir, onun yerine eve stres getirilir.
(bkz:ulan ne şarkı be)
ses rengini neşesini sevdiğiniz biri gülerek yanınıza geldiğinde meselenin ne olduğunu bilmeden bile gülmeye başlayabiliyorsunuz. duygular karşılıklıysa ve ortada güzel bir şey de varsa bir anda zincirleme kahkaha reaksiyonu gerçekleşiyor. birbirinizi krize sokana kadar devam ediyor. gülme krizinden kasları gevşeyip rahatlamış bir sevdicek gibisi yok.
şu reklamdan esinlenilmiş gibi hissettim, sonunda eleman arkadaşlarını aramak yerine zengin sözlüğe giriyor gibi düşünebiliriz.
amatör ruh eseri olduğu için eğlenip geçmek yeterli. eğlendiriyor da.
amatör ruh eseri olduğu için eğlenip geçmek yeterli. eğlendiriyor da.
Yaşamın bir tarafı hakkında birlikte sustuğun diğer kısmı hakkında ise hep ama hep konuştuğun.. ihtiyacın olan insan o.
bilmesinlercilik. toplumun ulaşabileceği gerçekleri sınırlamak ve gizlemek, bilgiyi belli sınıflara özel bir ayrıcalık haline getirmek.
"obskürantizm ahtapotu yok edilmedikçe, türk insanı huzur içinde düşündüklerini haykırmak, hakikati aramak, hatalarını utanmadan itiraf etmek alışkanlığı kazanmadıkça herhangi bir diriliş hayaline kapılmak dasıtani bir hamakat olur"
"obskürantizm ahtapotu yok edilmedikçe, türk insanı huzur içinde düşündüklerini haykırmak, hakikati aramak, hatalarını utanmadan itiraf etmek alışkanlığı kazanmadıkça herhangi bir diriliş hayaline kapılmak dasıtani bir hamakat olur"
edip cansever şiiri. en sevdiğim kısmı :
" bir gün seninle ve sevişmeden
sevdaya baktık ikimiz
yıllarca, günlerce, kısa bir süre
yalnızca ona, sevdaya.
yanımda taşıdım her yolculukta bunu
taşlarla kanattım, suyunla yıkadım sonra
yeni ısırılmış bir elmaydın da suyunla
bazan da yemyeşil yaptım, gözlerin oldu kuşkusuz
en yeşil yapraklarla ova ova.
yolculuk!
günler içindeyim ben
bir günün tam ortasında"
" bir gün seninle ve sevişmeden
sevdaya baktık ikimiz
yıllarca, günlerce, kısa bir süre
yalnızca ona, sevdaya.
yanımda taşıdım her yolculukta bunu
taşlarla kanattım, suyunla yıkadım sonra
yeni ısırılmış bir elmaydın da suyunla
bazan da yemyeşil yaptım, gözlerin oldu kuşkusuz
en yeşil yapraklarla ova ova.
yolculuk!
günler içindeyim ben
bir günün tam ortasında"
" alakalandığımız birisi, bizden uzaklaştıkça ayağı realiteden kesilir. Yani gözümüzün önünde olmadıkça, o gerçek değildir. Ve araya giren zaman ve mesafe onu buharlandırır. Anladın mı ? yani rüya olmaya başlar. Rüya değil, rüyada olmaya başlar. Aşk bir rüyadır. Ve rüyada insan iyi görülmez "
(bkz:matmazel noraliya'nın koltuğu)
(bkz:matmazel noraliya'nın koltuğu)
"mesela bakınız, ben ümit kelimesinin aynı zamanda korku ifade ettiğini Düşünürüm. çünkü ümit, olması ve olmaması ihtimali olan bir şeyin olacağını farz etmektir.fakat böyle bir faraziye o şeyin olmaması korkusu devam ettikçe mümkündür ve o korku nispetinde kuvvetlidir"
hannah and her sisters' da karşımıza çıkan şiir :
küçücük bir bakışın
çözer beni kolayca
kenetlenmiş parmaklar gibi
sımsıkı kapanmış olsam da
yaprak yaprak açtırırsın
ilk yaz nasıl açtırırsa
ilk gülünü güzel dolu
hünerli dokunuşla
bilmem nedir bu sendeki
bir açan bir kapayan
yalnız kalbim anlar gözlerini
bütün güllerden derin olan
hiçkimsenin yağmurun bile
yoktur böyle küçük elleri.
küçücük bir bakışın
çözer beni kolayca
kenetlenmiş parmaklar gibi
sımsıkı kapanmış olsam da
yaprak yaprak açtırırsın
ilk yaz nasıl açtırırsa
ilk gülünü güzel dolu
hünerli dokunuşla
bilmem nedir bu sendeki
bir açan bir kapayan
yalnız kalbim anlar gözlerini
bütün güllerden derin olan
hiçkimsenin yağmurun bile
yoktur böyle küçük elleri.
neden sorusunun cevabı. sebep belirtir.
çünküler, kaderin bizi sıkan kementlerine karşı çırpınışlar gibi. halinden anlayana anlatırsan da kendini ifade etmişlik hissini yaşarsın ancak. sonrası yine, çünkülerin kaderi zorlayan ama hiçbir şeye ulaşmayan yorgunluğunda yığılıp kalmak.
çünküler, kaderin bizi sıkan kementlerine karşı çırpınışlar gibi. halinden anlayana anlatırsan da kendini ifade etmişlik hissini yaşarsın ancak. sonrası yine, çünkülerin kaderi zorlayan ama hiçbir şeye ulaşmayan yorgunluğunda yığılıp kalmak.
oldukça güzel oyun.fakat dikkat etmek gerek, sakin ve zerafet timsali arkadaşlarınızın hırs yapıp nazi subayına dönmesine sebep olabiliyor. kazanmak için kuralları sorunca söylemeyen mi dersin, oyna oyna diye baskı yapan mı.. o yüzden motivasyon olsun diye eye of the tiger dinleyerek oynuyordum.
"hürriyet dıştaki determinizmin yerine benliğin determinizmini, bir iç determinizmini koymaktan ibarettir"
(bkz:isyan ahlakı)
(bkz:isyan ahlakı)
bir "sadece" de neler gizli olabildiğinin resmidir. sadece sesini duymak için aradım, çünkü özlediğim için istediğim için hissettiğim için, sessizliği seni düşünüp düşleyerek susturamadığım için varlığının nasıl bir şey olduğuna çok susamışken sesini duyup yanında olma isteğimi dindirmek için aradım diyemem.söyleyemem, çünkü söyledim defalarca ve artık duvarlara konuşur gibi anlamsız bunları anlatmak. "özlemek şimdi dünyanın en güzel şarkısını duymayan birine söylemek" gibi anlamsız ama özledim. çocukça bir kendini hatırlatmak isteğiydi ahizede beni donduran.
oysa, sesini duymak için aradım, sesini duymak istedim, böyle değil. bir dostun özlemini muhabbetini sevgisini, size duyduğu ihtiyacı sesinde hissetmek aynı histe buluşmak.. işte bu his hiçbir sadece'ye sığınmaz. sakınmaz, utanmaz, çekinmez.sevgilerin ve saygıların en güzeli bencil olmayanı sanırım.karşılıklı olanı. sadece'lere sığınmak zorunda kalmayanı.
oysa, sesini duymak için aradım, sesini duymak istedim, böyle değil. bir dostun özlemini muhabbetini sevgisini, size duyduğu ihtiyacı sesinde hissetmek aynı histe buluşmak.. işte bu his hiçbir sadece'ye sığınmaz. sakınmaz, utanmaz, çekinmez.sevgilerin ve saygıların en güzeli bencil olmayanı sanırım.karşılıklı olanı. sadece'lere sığınmak zorunda kalmayanı.
en sevdiğinizin en sevdiği olmadıktan sonra çok da anlamı yok bence bunun. hatta biraz bencilce duruyor. en sevdiğiniz öğretmenin başka bir öğrenciyi daha çok sevmesi, mahalledeki abinizin, en sevdiğiniz dostunuzun sizden daha yakın bir dosta sahip olması..
bunlar yine de birini çok sevmeye, en çok sevmeye, herkesin her şeyin önüne koymaya engel değil. fakat karşılıksızlık hissi, değer verdiğin kadar değer görmemek, önemsediğin kadar önemsenmemek, shiplendiğin kadar sahiplenilmemek insanda kırılmaya sebep olduğu gibi karşınızdaki kişiye de yük, zulüm oluyor aslında.
fakat sevgi karşılık beklemez olsa gerek, yani aslında böyle olmalı. o zaman bir kişiden ne beklediğimize ne istediğimize odaklanmak gerek. bir sporcuyu çok sevmemin sebebi sadece oyun stiliyse, benim sevgime karşılık vermemesi çok da bana koymuyor, ondan beklediğim iyi oynaması. bu halde bana olan sevgisinden memnun olmadığım kişiden beklentimde problem var demektir. oysa değer vermek, önemsemek, karşılık beklemeyi aşan şeyler olmalıydı.
bu halde insan sormalı, salt varlığıyla mı seviyorum onu, yoksa bana olan bakışı ilgisi iletişimi ondan yararlandıklarım kazandıklarım kullandıklarım vs. yüzünden mi ? bunun cevabı dürüst olmalı.
burada tabi şunu da atlamamak gerek, gönül sevdiğiyle muhabbet arar, bulamazsa burkulur elbet, bu başka şey, bunu bencillik olarak görmemek gerek. zaten bunun aşırısı da aşk oluyor.
en başa dönelim, çok çok sevmediğimiz halde birilerinin en sevdiği olmak istemek sanırım kendimizi değerli görmek, kompleksimizi yenmek için bir insanın sevgisini kullanmak gibi kötü bir sonuca çıkıyor. ben birinin en sevdiği olabilecek kadar değerli, önemli, nitelikleri olan biriyim.. aman ne güzel, bu kişinin çok dandik birisi olması da önemli değil, önemli olan bir aklı bir kalbi fethetmiş olmak.. bence bunun yerine, sevgisi, değeri, dostluğu, aşkı çok değerli insanların en sevdiklerinden birisi olmak, her şeyden daha iyi...
hem, insan kırar, insan kanatır, insan hayal kırıklığına uğratabilir, üzer tamir etse de, pişman olsa da, birinin en sevdiği olup, onu bu duygulara açık hale getirmek, bize karşı kırılgan kılmak, değersizlik hissinden kaçıştan öncelikli olmalı...
bunlar yine de birini çok sevmeye, en çok sevmeye, herkesin her şeyin önüne koymaya engel değil. fakat karşılıksızlık hissi, değer verdiğin kadar değer görmemek, önemsediğin kadar önemsenmemek, shiplendiğin kadar sahiplenilmemek insanda kırılmaya sebep olduğu gibi karşınızdaki kişiye de yük, zulüm oluyor aslında.
fakat sevgi karşılık beklemez olsa gerek, yani aslında böyle olmalı. o zaman bir kişiden ne beklediğimize ne istediğimize odaklanmak gerek. bir sporcuyu çok sevmemin sebebi sadece oyun stiliyse, benim sevgime karşılık vermemesi çok da bana koymuyor, ondan beklediğim iyi oynaması. bu halde bana olan sevgisinden memnun olmadığım kişiden beklentimde problem var demektir. oysa değer vermek, önemsemek, karşılık beklemeyi aşan şeyler olmalıydı.
bu halde insan sormalı, salt varlığıyla mı seviyorum onu, yoksa bana olan bakışı ilgisi iletişimi ondan yararlandıklarım kazandıklarım kullandıklarım vs. yüzünden mi ? bunun cevabı dürüst olmalı.
burada tabi şunu da atlamamak gerek, gönül sevdiğiyle muhabbet arar, bulamazsa burkulur elbet, bu başka şey, bunu bencillik olarak görmemek gerek. zaten bunun aşırısı da aşk oluyor.
en başa dönelim, çok çok sevmediğimiz halde birilerinin en sevdiği olmak istemek sanırım kendimizi değerli görmek, kompleksimizi yenmek için bir insanın sevgisini kullanmak gibi kötü bir sonuca çıkıyor. ben birinin en sevdiği olabilecek kadar değerli, önemli, nitelikleri olan biriyim.. aman ne güzel, bu kişinin çok dandik birisi olması da önemli değil, önemli olan bir aklı bir kalbi fethetmiş olmak.. bence bunun yerine, sevgisi, değeri, dostluğu, aşkı çok değerli insanların en sevdiklerinden birisi olmak, her şeyden daha iyi...
hem, insan kırar, insan kanatır, insan hayal kırıklığına uğratabilir, üzer tamir etse de, pişman olsa da, birinin en sevdiği olup, onu bu duygulara açık hale getirmek, bize karşı kırılgan kılmak, değersizlik hissinden kaçıştan öncelikli olmalı...
"Özgürlüğümün bir parçası oldun artık
Hangi kuytuya düşsen hemen yapraklanırsın orda"
Hangi kuytuya düşsen hemen yapraklanırsın orda"
Bir tür sevgidir. Belirgin özelliği yaralıya, hastaya, muhtaca yönelik iyi etme iyi görme arzusunun yarattığı bir iç sızısıyla gelmesidir. Kadına yakışır daha çok. Kadının içindeki sonsuz olabilecek sevgi denizinden bir parçadır. Şefkat hissi insanı insanlığa yaklaştıran yegane histir.