sıfıra ( tekillik ) bölünemeyen uygarlığın ( demokrasi ) ( aydınlanma ) verdiği varsayımsal sonuçlardan biri. bir ihmal biçimi. biçim gibi davranmaya zorlanan bir boşluk. tarihsel diyalektik hastalığının semptomlarından biri ( fakat hayır, öyle değil; kötü bir toplumun semptomunun, nevrotik sancısı ).
tıpkı insanlar gibi, bir coğrafyada doğup başka bir coğrafyaya yolculuk eden kelimelerin biçim ve anlam bakımından geçirdiği metamorfoza tanık olmuşuzdur. 21. yüzyıl'a ait bir neolojizm olan "sapiosexual" kelimesinin defalarca ele alındığını tahmin ettiğim etimolojisini bir kenara bırakıp, kelimenin bu coğrafyadaki yorumuna değinmek istiyorum.
oxford için kelimenin https://en.oxforddictionaries.com/definition/sapiosexual aşikârken, artık kelimeler için birer teleport edici (ışınlayıcı) olarak görebileceğimiz interaktif platformlarda bu konuda bir kafa karışıklığı söz konusu. "zekâ melekesinden tahrik olma" veya bir "libido nehrinin zekânın yatakları boyunca akıp gitme eğilimi" tanımının da öncesinde, bir konuşma ihtiyacı söz konusu. konuşma veya diyalog başlatma ihtiyacı söz konusu. biri gelsin, duymak istemediklerimize dokunmadan bize bir şeyler anlatsın istiyoruz. konuşmuyoruz, çünkü aslında dinlemiyoruz da (konuşmak dinlememeyi olanaklı kılıyor).
ben anadolu ya da küçük asya diye tarif edilen coğrafyada sapiosexual kelimesinin, sanki bir erkeğin böyle bir payesi olamazmış gibi, genç kadın ile konuşabilmek (belki de manidar biçimde hep sessiz biri olarak tasvir edilen genç kadını konuşturabilmek) yetisine yönelik bir ilgiden fazla bir anlama geldiğini düşünmüyorum. "çenenin laf yapması" melekesini bir tutam genel kültürle bir araya getirin, işte size bir anatolian sapiosexualism. ayrıca sapiosexualin bir kişilik özelliği olarak ortaya çıkabilmesi için, önce "sexual
bir genç kız iskandinav da olsa afrikalı da olsa, güzel dış görünüşünün ardında gizlediği maneviyatından çok korkar. bu korku da etrafa `suskunluk` olarak sirayet eder. suskunluğuyla meşhur genç kız bir kez konuşmaya başladığında, o maneviyat dilde ifadesini bulur ve uzunca bir süre devam edecek olan kovalamacayı başlatır (ilk baştan çıkarmanın yönü ve şiddeti bu yüzden ilginçtir). insanların cinsellik hakkında (başka bir erkek veya kadın hakkında değil; dolaysız bir şekilde cinsellik hakkında) konuşabileceklerinin epey sınırlı olduğu; bir konu olarak cinselliğin, beraberinde bir tedirginliği getirdiği yerde sapiosexual, susanı konuşturma, zorlama, kuşatma, fethetme, (bekâretini) alma gibi stratejilerle muhatap olmak zorunda kalır.
şu da gayet açık ki, `baştan çıkarma`ya dair sapiosexual literatür taranacak olursa eğer, sapiosexualin, bir köyün yakınındaki ormanda yaşayan perilerin, ancak, kendileri hakkında efsaneler anlatılmaya başlanana kadar ormandaki huzurlu yaşamlarını sürdürebilmeleri ve sonra orayı terk etmeleri durumunda olduğu gibi, esasında kimse ondan söz etmiyorken hep varlığını sürdürdüğü görülür. klasikleştiği üzere, kavramsallaştırma çağına gelene kadar, kendisi geçen yüzyıllarda kalan bu karakterden geriye, sözü veya spekülasyonu kalmış olabilir.
oxford için kelimenin https://en.oxforddictionaries.com/definition/sapiosexual aşikârken, artık kelimeler için birer teleport edici (ışınlayıcı) olarak görebileceğimiz interaktif platformlarda bu konuda bir kafa karışıklığı söz konusu. "zekâ melekesinden tahrik olma" veya bir "libido nehrinin zekânın yatakları boyunca akıp gitme eğilimi" tanımının da öncesinde, bir konuşma ihtiyacı söz konusu. konuşma veya diyalog başlatma ihtiyacı söz konusu. biri gelsin, duymak istemediklerimize dokunmadan bize bir şeyler anlatsın istiyoruz. konuşmuyoruz, çünkü aslında dinlemiyoruz da (konuşmak dinlememeyi olanaklı kılıyor).
ben anadolu ya da küçük asya diye tarif edilen coğrafyada sapiosexual kelimesinin, sanki bir erkeğin böyle bir payesi olamazmış gibi, genç kadın ile konuşabilmek (belki de manidar biçimde hep sessiz biri olarak tasvir edilen genç kadını konuşturabilmek) yetisine yönelik bir ilgiden fazla bir anlama geldiğini düşünmüyorum. "çenenin laf yapması" melekesini bir tutam genel kültürle bir araya getirin, işte size bir anatolian sapiosexualism. ayrıca sapiosexualin bir kişilik özelliği olarak ortaya çıkabilmesi için, önce "sexual
bir genç kız iskandinav da olsa afrikalı da olsa, güzel dış görünüşünün ardında gizlediği maneviyatından çok korkar. bu korku da etrafa `suskunluk` olarak sirayet eder. suskunluğuyla meşhur genç kız bir kez konuşmaya başladığında, o maneviyat dilde ifadesini bulur ve uzunca bir süre devam edecek olan kovalamacayı başlatır (ilk baştan çıkarmanın yönü ve şiddeti bu yüzden ilginçtir). insanların cinsellik hakkında (başka bir erkek veya kadın hakkında değil; dolaysız bir şekilde cinsellik hakkında) konuşabileceklerinin epey sınırlı olduğu; bir konu olarak cinselliğin, beraberinde bir tedirginliği getirdiği yerde sapiosexual, susanı konuşturma, zorlama, kuşatma, fethetme, (bekâretini) alma gibi stratejilerle muhatap olmak zorunda kalır.
şu da gayet açık ki, `baştan çıkarma`ya dair sapiosexual literatür taranacak olursa eğer, sapiosexualin, bir köyün yakınındaki ormanda yaşayan perilerin, ancak, kendileri hakkında efsaneler anlatılmaya başlanana kadar ormandaki huzurlu yaşamlarını sürdürebilmeleri ve sonra orayı terk etmeleri durumunda olduğu gibi, esasında kimse ondan söz etmiyorken hep varlığını sürdürdüğü görülür. klasikleştiği üzere, kavramsallaştırma çağına gelene kadar, kendisi geçen yüzyıllarda kalan bu karakterden geriye, sözü veya spekülasyonu kalmış olabilir.
farkında olmayış.
ıslak öpüşlerinsizlik günü,
soğukta üşümeyiş.
biz, olgun insanlar için hormonlar,
çocukluğumuzu unutmayalım diye var.
sen, benim çocukluğum.
içinden geçebildiğim
eylemsizliksiz bir duvar, sen.
sen, kahvaltıdan önce bahçede
benim için kurdukları salıncak.
yokuş aşağı sallanmak sonra,
gökyüzü yüzüm olsun,
ana rahminde elleri bırakmak, sen.
bir garip tukan gösterisi kıpırtıların,
bembeyaz sözler, turuncu dilinden.
bir garip tukan
ve ben, mevsimi hatırlarım
saçılmaz etrafa usulca gözyaşların.
içlene içlene ağladığın.
ıslak öpüşlerinsizlik günü,
soğukta üşümeyiş.
biz, olgun insanlar için hormonlar,
çocukluğumuzu unutmayalım diye var.
sen, benim çocukluğum.
içinden geçebildiğim
eylemsizliksiz bir duvar, sen.
sen, kahvaltıdan önce bahçede
benim için kurdukları salıncak.
yokuş aşağı sallanmak sonra,
gökyüzü yüzüm olsun,
ana rahminde elleri bırakmak, sen.
bir garip tukan gösterisi kıpırtıların,
bembeyaz sözler, turuncu dilinden.
bir garip tukan
ve ben, mevsimi hatırlarım
saçılmaz etrafa usulca gözyaşların.
içlene içlene ağladığın.
Ardında yürünmemiş yollar bırakmaya karar verdiğin o anda, doğup büyüdüğü köy ateşe verilip yağmalanmışken o köye at üstünde, gökyüzü gibi bir yorgunluğun altında giren caesar gibi hisset. en büyük ihaneti kendi köyüne karşı edecek, en büyük yalanları kendi köyüne söyleyeceksin -ona ne şüphe! heyhat, kibirlenecekler yine de en büyük ihanetleri görmüş, en büyük yalanları duymuş olmakla. (...) köyünü ardında bırakıp açgözlü seferlere çıktığında ardında bir bulutun veya bir gölün muğlak bekleyişiyle bekleyen bir köy olacak. kişiliğinin birleştirici gücünü orada gömmüş olacak, sık sık gömünün yerini hatırlamayı ertelemeye zorlanacaksın. (...) bağların güçlendiğinde zayıfladığını öğrenmen seni bağlarını zayıflatmaya itecek. senin için özenle kazılmış bu kuyuya düşmemen dileğiyle.
Toplumca uygunsuz bulunan yollara sapma durumu.
Sapkınlaşmaya övgüler yapma noktasında sayıp duruyor kültürümüz hâlâ. Antik Yunan'dan bu yana hem de. Antik Hint'ten bu yana. Belli bir kitleye hitap eden Netflix dizileri, sözlükte popülerleşen bir aileyi eleştiren insanları, doğrudan olmasa bile, o aileye karşı sempati duymaya itebiliyor örneğin. Yapımcılar da ısrarla, sapkınlığın yeni bir şey olduğunu, amiyane tabirle, yutturmaya devam ediyorlar. Bir ormanı, o ormanın yakınından geçen bir patikadan ayıran dikenli çalılıklara karşı girişilen ilk budama girişimi, ardından gelecek olan girişimlerin de habercisidir. Biri orada bir iz gördüğünde, çalılıkların zayıf noktasını keşfetmiş olur ve alternatif bir patika oluşturma çabasına oradan devam eder. Sap-kınlık. Bu dürtü, istisnasız bütün insanlarda var. Bilinçdışı arzu hepimizde var ve bu ancak ölümle bitiyor. Bugün bir insan kampını diğerinden ayıracak "Hangi insanlar?" sorusunu sorabileceğimiz insanlar, Muson Avustralya'sında, Afrika'da ve birtakım yağmur ormanlarında yaşıyorlar. Kaldı ki onlar tümelliğin dışında bir şey bilmiyorlar. Yani yanılmıyorlar. Biz tikele inanıyoruz. Uygarlık bu demek.
Sapkınlaşmaya övgüler yapma noktasında sayıp duruyor kültürümüz hâlâ. Antik Yunan'dan bu yana hem de. Antik Hint'ten bu yana. Belli bir kitleye hitap eden Netflix dizileri, sözlükte popülerleşen bir aileyi eleştiren insanları, doğrudan olmasa bile, o aileye karşı sempati duymaya itebiliyor örneğin. Yapımcılar da ısrarla, sapkınlığın yeni bir şey olduğunu, amiyane tabirle, yutturmaya devam ediyorlar. Bir ormanı, o ormanın yakınından geçen bir patikadan ayıran dikenli çalılıklara karşı girişilen ilk budama girişimi, ardından gelecek olan girişimlerin de habercisidir. Biri orada bir iz gördüğünde, çalılıkların zayıf noktasını keşfetmiş olur ve alternatif bir patika oluşturma çabasına oradan devam eder. Sap-kınlık. Bu dürtü, istisnasız bütün insanlarda var. Bilinçdışı arzu hepimizde var ve bu ancak ölümle bitiyor. Bugün bir insan kampını diğerinden ayıracak "Hangi insanlar?" sorusunu sorabileceğimiz insanlar, Muson Avustralya'sında, Afrika'da ve birtakım yağmur ormanlarında yaşıyorlar. Kaldı ki onlar tümelliğin dışında bir şey bilmiyorlar. Yani yanılmıyorlar. Biz tikele inanıyoruz. Uygarlık bu demek.
“Belli bir cazibeye sahip olsa da kendine başına çoğu kez yavandır” diyenler olacaktır. Fakat hayır. “ seni anlıyorum” güzergâhı ilişkilerin niteliğini değerli kılmaya doğru çalışan değişimin sivri ucundaki hassas dengenin tam da üzerine doğuyor bence. Ne diyordu mfö? “Sen olmasan buralara gelemezdim ben, Sevemezdim bu şehri, “anlamazdım” dilinden...” İlk bakışta tipik bir kadın icadı, ilişkileri pazarlama yöntemi olarak görülebilir; Derdi anlamak olmayanın romantizm müptelalarının ucuz numaraları içindeki geçit resmini sunan, kendinden hoşnut bir hâldeyken büyük bir keyifle ağzından çıkan bir kandırmacanın bir parçası da. Fakat hayır! İnsanın kendisini yetersiz ve korkak hissetmesini isteyen meşum güçlere hizmet eden sakatlayıcıları boş verin. “Seni anlamak bana ne katacak ki” diyebilen zıpçıktıların doğru zamanda doğru söz söyledikleri duygusunu yakalamak zordur. Bağlılık, içtenlik, anlamak gibi özelliklere sahip olan erkekleri erotikleştirilmesine katkıda bulunun. Sayıları az. Anlaşılmaya ve anlamaya bakın. Doğru ilişkinin yolu tam da bu iki noktadan geçiyor.
İlişkiyi romantik komedilerden izlemiş kadın, en az sevişmeyi pornodan öğrenen erkek kadar tehlikelidir. Bu!
İçsel olanın kamusallaştırıldığı yer. Yüz, hem sahibine ihanet eden ( gayri iradi olarak surat ekşitme ya da yüz kızarmasında olduğu gibi ) hem de arkasına gizlenebileceğiniz bir kalkan ya da peçe. Savunma duvarlarını indirerek toplumsal ilişkinin hayhuyuna katılmak ile iç dünyasının özel mekânını muhafaza etmek arasında bocalar. Kılık değiştirmek ya da maske takmanın özgürleştirici olanaklarından yararlanma imkânını tam da bu ihtiyaçtan doğar.
Saçmalık. romantik bir bakış açısıyla bunu böyle yorumlayabilirsiniz tabii, sizin için yayıldığını düşündüğünüz, dalga dalga gelen hormonlar sizlik olmayabilir de. yani gerçek duygularla karşılaştığınızda afallayacak ve göz göre göre hayal kırıklığına uğramış olacaksınız. tabii artık çıplak kalmışsınız ve iş işten çoktan geçmiştir. yani bitmesi muhtemel bir ilişki diyorum. sana yaşadığın sürece lazım olacak kendini kaybetmek akıl kârı değil.
İnsan en çok da hiç ilişki düşünmediği insandan, çocuğu olsun isteyebiliyor. olumsuzluk gerçek bir şey varsa mümkün olurdu ancak. Genelde olumsuz fikirlere kapıldığımız bizi zorlayan insanlar “doğru kişi” olarak karşımıza çıkabiliyor.
İnsan en çok da hiç ilişki düşünmediği insandan, çocuğu olsun isteyebiliyor. olumsuzluk gerçek bir şey varsa mümkün olurdu ancak. Genelde olumsuz fikirlere kapıldığımız bizi zorlayan insanlar “doğru kişi” olarak karşımıza çıkabiliyor.
Kadınsa kırgındır. Fakat sonunda Duygusal yaralarını kabuk bağlayarak bütün dış etkilere kapalı psişik bir üst deriye dönüşme emaresi gösterdiği, ama sonunda mutlu olabilmek için acı riskini sökün eden bir amazona dönüşebilir. Çoğunlukla dönüşendir.
Az önce fotoğrafına bakıyordum... duygularımın değiş tokuşu içinde bir pazarlık halindeyim şu an. Mevsim aniden değişmedikçe, bir öncekinden ya da bir sonrakinden ayırt edilemeyecek belirli bir gün olmadıkça, bu böyle olacak sanırım. Muhtemelen bir çok rengin içinde, diri olana kör, ölümsüzlüğe geçit veren farklı bir iklimdesin. Burada her şey aynı; zalime dönüşen mazlumlar, zorbalara dönüşen teröristler, ipleri ellerinde tutanlar, yalan dolanla dolu medya süprüntüleri ve tayyip bilirsin işte hep aynı... Bir meyve bahçesini sert ve acımasız etkilerden koruyabilmek için etrafına duvar çekeriz bilirsin. O kadar yükselir ki o duvar, güneşi almakta zorlanır ve beslenemez. Sararıp solar... burada meyve çayırları yok. ölümcül bir entropinin eşiğinde, çürüyoruz. Ya Sen! Küçük anaforlarla dolu bir ırmağın kenarında, kirpiklerinin altındaki güneş lekeleri ve pırıltılarıyla orada öylece mutlu musun?
Aşkla kıyametin karışımı bir tüzmen şarkısı. Gökyüzünü mü öpsem, cehennemde yanıp kül mü olsam? Arada bırakır. Mutluluğun yitik dinginliğinde dinlenilmesi şu an için en uygunu gibi...
Valla konu felsefe sanat ve edebiyat olursa beni rüyanızda bile geçemezsiniz söyleyeyim de. Nihai amacım zen savaş sanatları ile felsefeninin tozunu attırmak. Sonraaa ajshlxcömccökc.
Edit: bas eksiyi geç.
Edit: bas eksiyi geç.
Bence, tamamen bana kalsa, evrenin genişlemesiyle sonsuz olması aynı anlamda değil. Ve yine bence , tamamen bana kalsa evren sonsuz. Şu galaksilerin birbirlerinden uzaklaşması gibi şeyler fazla yerel. Gözleyebildiğimiz evren çok küçük. Birbirinden uzaklaşan galaksiler, ısısı düşen kozmik arka plan ışıması falan kanıt diye sunuluyor, ama elimizdeki en iyi şey bu. Şöyle söyleyeyim en iyimiz %1. Bilmiyoruz. Bunlardan yola çıkıp evrende rahatlıkla yol alamayız mesela. Lokal konunlarımız var, o kadar. Evrensellik yorumu getirmek kimisine göre mümkün, kimine değil. Bir yerden sonra bilim felsefesine geri dönüyorsun Seve seve (: Hannes alfven diye bir adam vardı. Plazma evren diye bir model attı ortaya zamanında. Bağımsız bir çalışmasının nobeli var bu beyefendinin. Evren sonsuz ve plazmalardan oluşuyor diyordu işte maddesel içerik olarak. Bu teorinin kimi detayları bugün sicim teorisiyle benzeşiyor. Big bang en iyi model bunu nasıl öne sürersin diyenler olacaktır. Ama bence bu tip modelleri de düşünüyoruz artık, sesler artıyor.
Ortada büyük bir dram var fakat bunu netflix ile karikatürize etmek nasıl bir aklın ürünüdür anlamış değilim. Ne zaman bu kadar acımasızca ortada bir kaç cinayet; çocuk istismarı, tecavüz ve işkencenin olduğu bir vakayla dalga geçmeye başladınız yahu! Yazık.
Aklın zincirlerini koparırsa götün peşinden gider. Bu!
canlı olmanın bir amacı ya da en azından bir nedeni olmalı. amacı yok olma kaygısı nedeni de hiç var olmama sanrısı.
ölümdür şu gencecik fidanın altında kendi kendisiyle bekleşen. yaralı martılar gelir, büyük albatroslar gider. anka kuşunun kızı içlenir; çekmediği nefeslerden birini bırakır havaya. nerededir, kim bilir? öpülmemiş ayakları ne kadar yorgun? takatten düşmüşün yolu hepsinden uzun. fidan yaralı, inliyor duymasını bilene.
ölümdür şu gencecik fidanın altında kendi kendisiyle bekleşen. yaralı martılar gelir, büyük albatroslar gider. anka kuşunun kızı içlenir; çekmediği nefeslerden birini bırakır havaya. nerededir, kim bilir? öpülmemiş ayakları ne kadar yorgun? takatten düşmüşün yolu hepsinden uzun. fidan yaralı, inliyor duymasını bilene.
hayvani arzuların eşlik ettiği bir güdü varsayabiliriz. bu hissin insanı teslim alması zor bir şeydir. bilinçdışında sevgilisinin üzerine işeyen erkekler olur. cinselliği hayvani olarak ete kemiğe büründürür. kişi duyduğu arzuyla kıvranabilir, uyuşturucu krizine girmiş gibi titreyerek partnerini parçalayabilir. freud'un kılık değiştirmiş şeytani motif olarak tanımladığı bu cinsel arzu, kişinin can çekişerek çıkardığı hırıltılar arasında gizli gizli ağlar durur.
Kendine güvenmek. Bu güven etkiliyor beni. Aslında hiçbir şeyden emin değildir fakat bunun farkında olmak dehşet verici bir emin oluş duygusu verir karşıdakine. Bir okyanus olup içinde küçük küçük adalara sahip olmak gibi. Kurgular, emin olmuş gibi görünmeler, baştan çıkarmalar.. tabii bu okyanus saf bir okyanus içinde ada bile yok. Dupduru ve inanılmaz bir felsefe atmosferi. Bir antik çağ filozofunun reenkarnesi gibi. :)
(bkz:felsefe yaptım yer misin)
(bkz:felsefe yaptım yer misin)
histeri çok fazla anlam yüklenmiş sorunlu bir kavram. sözcük yunanca'da rahim için kullanılan husterikos sözcüğünden geliyor. yüzyıllar boyunca kadınlarda görülen psikosomatik ve zihinsel rahatsızlıklar kadının rahmine atfedilir. aslında ortaçağ ve xıx. yüzyılda cinselliğin son derece şiddetle bastırıldığı koşullar altında yetişen kadınların bir nevi başkaldırı biçimidir.
psikanalist monique david-menard histeriğin bedeni olmadığını savunur; “ bir travma bedeninin bir bütün olduğu duygusunu ya da bedenin erojen potansiyelini geliştirmesini önlemiştir ve böylece ketlenmiş cinsellik de semptomlarda yüzeye çıkmaktadır.” bu teoriyi geliştiren ned lukacher şunu ilave eder: “ şu ya da bu sebeple histeriğin bedeninin cinselleşmesi o kadar kötü kokar, o kadar tiksinti vericidir ki, histerik kişi hiç bedeni olmamasını tercih eder.” bu durumda histeri stratejik, kişinin kendi istediği bir hezeyandır. gayri iradi bir boşalma olduğu kadar sözel bir terörizmdir.
psikanalist monique david-menard histeriğin bedeni olmadığını savunur; “ bir travma bedeninin bir bütün olduğu duygusunu ya da bedenin erojen potansiyelini geliştirmesini önlemiştir ve böylece ketlenmiş cinsellik de semptomlarda yüzeye çıkmaktadır.” bu teoriyi geliştiren ned lukacher şunu ilave eder: “ şu ya da bu sebeple histeriğin bedeninin cinselleşmesi o kadar kötü kokar, o kadar tiksinti vericidir ki, histerik kişi hiç bedeni olmamasını tercih eder.” bu durumda histeri stratejik, kişinin kendi istediği bir hezeyandır. gayri iradi bir boşalma olduğu kadar sözel bir terörizmdir.
Bir bu eksikti diyeceğim uygulama. Zengin whatsapp ı kurdunuz ne oldu? Karı kız, erkek düşürmek için kullanıldı. Sözlükte cinler top oynarken orada getto partileri verildi. Tombiş hanım kızlarımızın fotoğrafları 6 beden küçüldü. Herkes bir yakışıklı, herkes bir güzel. Ay neyse siz bunu zaten biliyorsunuz. (:
didem soydan bir sözlük yazarı olsaydı muhtemelen; “ x yazar bana penisinin fotosunu” attı diyerek geçmişte yaygara koparan kadın yazarların birer kopyası olarak varlık gösterirdi. Modernizmin göbeğinde doğmuş olsaydı yara bere içinde, sarışınlığının verdiği cesaretle; “ x her tarafımı emerek morarttı ama memnunun” diyerek varoluşsal bir boşluk yaratabilirdi. Cool görünme algısı başıboş asi bir prototipin üstünde zıplamaktan ibaret. çok şükür hepimiz modernitenin ötesinden geldiğimiz için sokakta çalım satarak yürüyen; gerici ve hiç cool olmayan sert çocuk tavırlarına hep birlikte “ sana ne kadının big dick'inden ruh hastası. Story röntgencisi” diyebiliyoruz. Ülkenin cool, elit, aykırı algısı da kendisi gibi boktan.
Yapılmışı var: (bkz:realistik bebek) genel patolojinin müstesna bir teyidi adeta. Bir kaç yüz dolara artık her şey tastamam.
Nasıl bir kandırmacadır belli değil. Batık kredileri hepimize ödetecekler. Tam olarak planlanan da bu. Seçimden sonra çıkacak yenilen hurmaların acısı.
Az sonra geleceğe kalkan bir tiren varmış da ben kaçırmışım gibi hissederek uyanıyorum. Bilinç, atom-altı beyaz ışık düzeyine kadar inmiş, yitik ütopya için yas tutmakla birlikte durumu kabullenmiş hüzünlü bir uçuş hâlinde. Mutluluk da kuşların stratosferik dinginliğinde karışıp büzülerek, yalıtık, çorak ve ağıtlı atmosferinde yitip gitmiş.
çaylak olduğu için girdi giremiyor. paylaşmamı istediği cümlelerini şöyle bırakayım;
uçurulmamı talep etmiş fakat uçurulmamışım. uçurulmayı bizzat talep ettim ve evet uçurulmadım. ortaya yazılan bir giri için “ sözlüğün seks alimi de geldi” diyerek beni refere edip, nickaltında anladığın türden cevap alınca ağlamayacaksın. mahkemeye mi vermek istiyorsun? buyur ver. instela'da da en son mahkemeye veriyordun milleti, özür dileyip, ağlayan ve ardından kovulan sen olmuştun hatırla. gittiğin her yerde kaos sebebisin. sadece inandığın fikirleri savunmuyorsun, insanların hassas noktalarına, kutsal saydığı değerlerine dokunup, bam teli sınırlarında dolaşıyorsun. şurada tartışma yaşayıp çirkinleşmek zorunda kaldığım ikinci yazarsın. diğerini de tanımazdım etmezdim özelden anneme küfredene kadar. her neyse eğitimimden bahsetmişsin, iki üniversite bitirdim. ciddi bir eğitim aldım, burada paylaştıklarım da çerez. laf olsun torba dolsun diye. yani edebi yönümden bahsetmeni isteseydim, buna cesaret edemezdin.
eğer sana “s.kme” iması yaptıysam, sözlüğe geldiğin günden beri hepimizi teker teker “s.k.yorsun” ne yapalım, toplanıp mahkemeye mi verelim seni. burada durmayacağım zira çifte standart yapıldı. dilediğin gibi at koşturabilirsin.
uçurulmamı talep etmiş fakat uçurulmamışım. uçurulmayı bizzat talep ettim ve evet uçurulmadım. ortaya yazılan bir giri için “ sözlüğün seks alimi de geldi” diyerek beni refere edip, nickaltında anladığın türden cevap alınca ağlamayacaksın. mahkemeye mi vermek istiyorsun? buyur ver. instela'da da en son mahkemeye veriyordun milleti, özür dileyip, ağlayan ve ardından kovulan sen olmuştun hatırla. gittiğin her yerde kaos sebebisin. sadece inandığın fikirleri savunmuyorsun, insanların hassas noktalarına, kutsal saydığı değerlerine dokunup, bam teli sınırlarında dolaşıyorsun. şurada tartışma yaşayıp çirkinleşmek zorunda kaldığım ikinci yazarsın. diğerini de tanımazdım etmezdim özelden anneme küfredene kadar. her neyse eğitimimden bahsetmişsin, iki üniversite bitirdim. ciddi bir eğitim aldım, burada paylaştıklarım da çerez. laf olsun torba dolsun diye. yani edebi yönümden bahsetmeni isteseydim, buna cesaret edemezdin.
eğer sana “s.kme” iması yaptıysam, sözlüğe geldiğin günden beri hepimizi teker teker “s.k.yorsun” ne yapalım, toplanıp mahkemeye mi verelim seni. burada durmayacağım zira çifte standart yapıldı. dilediğin gibi at koşturabilirsin.
çaylak olması üzücü. iyi bir yazardı. güzel yazıyordu. bazı ağır felsefik materyaller içeren yazılarını anlayamasam da olsundu. nick'i bile aşırı özgün. nick'ini acaba bir kitap ismi mi diye google'lamıştım bir keresinde sonuçlarda ilk zengin sözlük çıkınca anlamıştım kitap ismi olmadığını.
Çaylak yapılarak haksızlığa uğradığına inandığım harikulade yazar. Kendisinden şu sözlükte bir adet daha bulamazsınız. Kıymet bilmiyorsunuz sevgili yönetim. içine girdiği tartışma ortamını hemen hemen baştan sonuna kadar uzaktan izledim. Ceza almasını gerektirecek bir durum olduğuna inanmıyorum. Naçizane tavsiyem: Cezalarınızı verirken Başka yazarların ne hissettiğine değil, yazılı bir kanuna bakınız.
Geçip girmişlik duygusunun yarattığı sakin kayıtsızlığın başladığı andır.
Güneşin bulutlar ardından çıkıvermesidir.
Güneşin bulutlar ardından çıkıvermesidir.
hayatta kalmak için zekana güvenme sözünü akla getiren sevgilidir.
- aldattım ama bir sorsana neden aldattım?
- neden aldattın...?
- ben de onu diyorum, neden aldattım.
- şurada bir yerde kırbaç olacaktı.
- aldattım ama bir sorsana neden aldattım?
- neden aldattın...?
- ben de onu diyorum, neden aldattım.
- şurada bir yerde kırbaç olacaktı.
hayat denen bu acımasız ve çetin yolda... diye başlayan bir cümleye denk gelinmesi işten bile olmayan defter.
zenginsozluk.com/foto
zenginsozluk.com/foto
yunanlılarda, kadınların omuzdan bir kopça ile tutturdukları kolsuz ve kumaştan sarma elbise
ben bu yazıyı sana yazdım ama sen hiç okuyamayacaksın biliyorum. zaten okuma da okursan benim için çok önemli olduğunu anlayıp geri döneceksin. dönme de zaten. her geri dönüş gidişleri daha kötü yapıyor.
ankara ya geldiğin günü ve sana ankara yı gezdirişimi hatırladım. ne de güzel geçmişti o kış. ankara güzeldi ama seninleyken kardeşim kadar yakınımdayken güzeldi. şimdi ise ankara benim için..
Ankara'da şimdi bir kış günü. kış ama bahar gibi havalar. görüyorsun ya kışlar bile eskisi gibi tat vermiyor.
o yüzden gelsen de eski tadı alamayız. keşke o aldığımız tadı sıradanlaşmış ve heyecanı tükenmiş olarak görmeseydin. farkındalığı o kadar da anlattım oysaki.
taşa konuştum çiçek açtı. kuşlara anlattım dile geldiler ulan. bir sana anlatamadım kendimi.
beyin nakli mümkün olduğu gün kendimi feda edeceğim naklin için. benim gibi düşünebildiğinde ölmek isteyeceksin.
ankara ya geldiğin günü ve sana ankara yı gezdirişimi hatırladım. ne de güzel geçmişti o kış. ankara güzeldi ama seninleyken kardeşim kadar yakınımdayken güzeldi. şimdi ise ankara benim için..
Ankara'da şimdi bir kış günü. kış ama bahar gibi havalar. görüyorsun ya kışlar bile eskisi gibi tat vermiyor.
o yüzden gelsen de eski tadı alamayız. keşke o aldığımız tadı sıradanlaşmış ve heyecanı tükenmiş olarak görmeseydin. farkındalığı o kadar da anlattım oysaki.
taşa konuştum çiçek açtı. kuşlara anlattım dile geldiler ulan. bir sana anlatamadım kendimi.
beyin nakli mümkün olduğu gün kendimi feda edeceğim naklin için. benim gibi düşünebildiğinde ölmek isteyeceksin.
"Yarayla alay eder, yaralanmamış olan."
-w. Shakespeare
-w. Shakespeare
masum ve saf olduğuna , kanını içene ölümsüzlük getireceğine fakat öldürmenin de lanet getireceğine inanılan, tek boynuzlu at şeklinde tasvir edilen mitolojik hayvan.
bir hoşgörü toplumunda hoşgörüsüzlüğü hoşgörmenin hoşgörüyü yıkacağını ifade eden paradoks. sınırsız hoşgörü hoşgörünün ortadan kalkmasına yol açar diye de ifade edilebilir.
"O aslında geçici bir heves değil, sen yokken bile varmışsın gibi hayatı devam ettirebilmekmiş.
Cesaret senin gibi yüreklerde gizliymiş.
"Hayatınızın sonuna kadar yaşamadıkça, talihinizden şikayet etmeyin" demiş Çehov.
Bunu sen öğrettin bana.
Unutturmadın.
Ne uzaklıklar engelmiş ne de bir başkası var olanı değiştirebilirmiş.
Kol düğmesi farklı kolda aynı amaçla birleşmeyi bekleyen.
Ve bir gün o da olur denen hiçbir şey aslında avuntu değil gerçeğin ta kendisiymiş.
Bizim gibi der şarkı..yarım kalmışlar için..
Biz kalabilenler için yazılmış.."
(Alıntı)
Kol düğmeleri, bir barış Manço şarkısıdır.
Cesaret senin gibi yüreklerde gizliymiş.
"Hayatınızın sonuna kadar yaşamadıkça, talihinizden şikayet etmeyin" demiş Çehov.
Bunu sen öğrettin bana.
Unutturmadın.
Ne uzaklıklar engelmiş ne de bir başkası var olanı değiştirebilirmiş.
Kol düğmesi farklı kolda aynı amaçla birleşmeyi bekleyen.
Ve bir gün o da olur denen hiçbir şey aslında avuntu değil gerçeğin ta kendisiymiş.
Bizim gibi der şarkı..yarım kalmışlar için..
Biz kalabilenler için yazılmış.."
(Alıntı)
Kol düğmeleri, bir barış Manço şarkısıdır.
sanal bir ortamda herhangi bir şeyi ciddiye almak mantıklı değil ama insanın görev bilincinin olması hem sanalda hem de reelde iyi bir özellik ve takdir edilmeli.
atom altı ölçekte nesnelerin gözlemden etkilenerek gözlem yapılan sistemde değişimin durması olayıdır. kuantum teorisinin öngörülerinden biridir. seyredilen çaydanlık hiç kaynamaz durumu. ayrıca doctor who izleyenler bilir ağlayan meleklerin olayı da budur.
Şu devirde var mı yok mu diye tartıştığım bir mevzu aşk... Aşkın yerine para geçti. Para uğuna aşk yaşıyoruz diyorlar. Menfaat ise başlı başına bir sorun...
Peki ya ego?
Bakın ne anlatacağım. Babamın bir arkadaşı öldü kısa zaman önce neden mi? Stresten... Karısının terfi edişine ve başarısına tahammül edemedi ve mezarı boyladı.
Böyle bir dünyada aşk olur mu? Siz cevap verin...
İlişkiler vıcık vıcık olmuş. Değerlerimizi yitirdik, yitirmeyenler arada kafayı yiyorlar.
Ne olacak bu işin sonu dostlar?
Peki ya ego?
Bakın ne anlatacağım. Babamın bir arkadaşı öldü kısa zaman önce neden mi? Stresten... Karısının terfi edişine ve başarısına tahammül edemedi ve mezarı boyladı.
Böyle bir dünyada aşk olur mu? Siz cevap verin...
İlişkiler vıcık vıcık olmuş. Değerlerimizi yitirdik, yitirmeyenler arada kafayı yiyorlar.
Ne olacak bu işin sonu dostlar?
aynı güne indirgenmesinin avantajları var...
nispetizm sendromunun yaşandığı bu devirde sude sevgilisinin aldığı pahalı pırlantanın fotoğrafını instagram'a koyar. yine aynı sendromdan hasta olan arkadaşı tuğçe de bunu görür. tuğçe'nin sevgilisi pahada hafif bir şey almıştır.
ve olaylar gelişir...
nispetizm sendromunun yaşandığı bu devirde sude sevgilisinin aldığı pahalı pırlantanın fotoğrafını instagram'a koyar. yine aynı sendromdan hasta olan arkadaşı tuğçe de bunu görür. tuğçe'nin sevgilisi pahada hafif bir şey almıştır.
ve olaylar gelişir...
kanlı ishal. özellikle 2. dünya savaşı'nda almanlar'ın rusya harekatının başarısızlıkla sonuçlanmasında ciddi olumsuz etikleri olmuştur.
"karşılaştığınız her yabancının görünmeyen bir sakatlığı olduğunu, tesellisi mümkün olmayan mahrem bir yas tuttuğunu ya da dışarıdan fark edilemeyen bir krizin ortasında olduğunu farz edin.”
3-4 senedir gerçekleştirdiğim eylem. kahveyi (her türlüsü) de şekersiz içiyorum. hemen hemen her şeyi hatta her şeyi şekersiz içiyorum. uzun zamandır bir bardağı karıştırdığımı hatırlamıyorum.
Avuçlarımda bir hüzünlü aşk.
güftesi vecdi bingöl'e, bestesi sadettin kaynak'a ait hicaz makamı nadidelerinden.
sözlerine istinaden bugün de bitti yavaş yavaş.
Enginde yavaş yavaş
Günün minesi soldu
Derdim bana arkadaş
Bugün de akşam oldu
Gölgeler indi suya
Kuşlar vardı uykuya
Gurbeti duya duya
Bugün de akşam oldu
Su uyur fısıldaşır
Gider yâre ulaşır
Yolcu yolda yaraşır
Bugün de akşam oldu
tarkan ahde vefasında harika yorumlamış.
sözlerine istinaden bugün de bitti yavaş yavaş.
Enginde yavaş yavaş
Günün minesi soldu
Derdim bana arkadaş
Bugün de akşam oldu
Gölgeler indi suya
Kuşlar vardı uykuya
Gurbeti duya duya
Bugün de akşam oldu
Su uyur fısıldaşır
Gider yâre ulaşır
Yolcu yolda yaraşır
Bugün de akşam oldu
tarkan ahde vefasında harika yorumlamış.
doğrudur. fakat yüzleşmek en büyük zevktir bu hayatta. yaşadığınızı hissedersiniz. hem de tam anlamıyla gerçekten yaşayarak.