confessions

indolentexistence

2. nesil Yazar - Alıştı gibi sanki

  1. toplam entry 186
  2. takipçi 7
  3. puan 4529

gig ekonomisi

indolentexistence
paylaşım ekonomisini oluşturan geçinme modeli. Kapsamı bilinen, süresi bilinen iş parçaları diyelim. Gelirinizin, hatta iktisadi yapınızın buna dayanması. Geçmişte örnekleri de olan parça başına iş yapma, hizmet sunanın emeğini tamamen kontrolünde. Mesela, gündelikçiler, yemek dağıtımı yapan motorlu bisikletli insanlar.

sözde bilim

indolentexistence
gasteci velet dedi ki: 'burası bilgi yuvası' Bilgi de bilimden geçer. Madem öyle. Önceliğimizi bilime verelim dedim ve size Bilim (Science )ve Sözdebilim (Pseudoscience) arasındaki farkı anlatan bunu da destekleyen kitaptan bahsedelim ve görüşümüzü yazalım.

Sezgi, sağduyu ve sahte haberlerin genellikle bilimsel kanıtlara tercih edildiği ve sözdebilimin sıklıkla geçerli bilim olarak sunulduğu bir post-truth (nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu), anti-entelektüel dünyada yaşıyoruz. Hakikatin var olduğunu ve aramaya değer olduğunu varsayarsak, bu araştırmada bilim bizim en güvenilir aracımız ise , sözdebilimi nasıl tanımlayabiliriz ve etkin bir şekilde nasıl mücadele edebiliriz?

Yazarları Allison B. Kaufman ve James C. Kaufman, Pseudoscience: The Conspiracy Science adlı kitabı okuma fırsatım olmuşken burayada kitapla ilgili incelememden bir kesit aktarmak isterim. Kısaca, sözdebilime yönelten bilişsel önyargılar, yalan söylem bilgisi, geniş kabulünün nedenlerini, toplumumuzu nasıl tehlikeye soktuğunu, nasıl fark edileceğini ve etkisini nasıl azaltabileceğimizi inceleyen paha biçilmez bir kitap.

Kitap, sahte haberlere ve kullanışlı bir referansa karşı mükemmel bir panzehir. Bunlarla zaman harcamak kolay değil, ama kesinlikle çabaya değer.

bilimsel bakış açısıyla içini deşarj eden insan

indolentexistence
İnsanlar her türlü sebepten dolayı bilime ilgi duyabilirler. Tercihsel sebebi belki de en yaygın ve belirgin olarak, bazı indirgeyici ya da ontolojik naturalizm biçimlerinin felsefi sonuçlarından derin bir memnuniyetsizlik olarak tanımladığım durum üzerine odaklanmış gibi görünmektedir.

Gerçeklikle olan tek kavgamız nedensel açıklamalar ise, o zaman ajan olma duygumuzu, norm ve değerlere olan bağlılığımızı, hakikatin normatif kuvvetine olan inancımızı ve kendimizi olma şeklimizi nasıl hesaba katacağız? kavramları uygularken ve inançları gerekçelendirirken rasyonel davranmak? Bilim açıkça dünyayı açıklamak için inanılmaz güçlü bir araçtır. Ancak hiçbir insan girişimi, en azından dolaylı olarak, bir insan hayatını bundan daha etkili bir şekilde yönlendirmenin ne olduğu konusundaki algımızı sorgulamak için görünmemektedir.

ad hominem

indolentexistence
yazalım. hazır açılmış içi boş iken.
rasyonel bütünlüğü bırakıp, savı söyleyen kişiye yönelik itibarsızlaştırma safsatası. Seeennnn!diye başlayan! aslında öyle başlamıyo mu seeennn! daha az entelektüel belirtisi gösterir. mesela burada başıma geldi sanırım. ''çekil başımdan ayten, emineciğim gibi! :))) şaka şaka

sinemada mesela vardır bu, çatışmalar kurulurken entelektüel anlamda olabilecek en düşük çatışma türü. kişiyle toplum kişiyle gelenekler arası gibi ruhsal çatışmalar.

çeşitlerine girem mi bilemedim.

bohemian rhapsody

indolentexistence
bugünki son etrymi de burada yazarak sonlandırıyorum.

müslüm müslüm konuşulurken, 'bakın adamlar da aynısını yapmış' diyen angutlar vardı. bense şöyle diyorum. muhteşem bir konu velhasıl altından kalkamamışlar. ezilmişler altında. müslümle arasında dağlar kadar fark var. küçük dağ :) benzerlik olarak, ikisi de dışarda kalanların müziğini yapıyor diye görüyorum.

filmin yapım aşamasındaki sürüncemesi konusunda kaderlerini benzetebildim sadece. mustafa uslu'da hollywood tarzı çekmeye çalışmış olabilir tabii. öncelikle aslında biyografik sinema (biyopik) çekmek zordur. milyonlarca hayranı olan insanlar. herkes farklı bakıyor. herkes başka tarafından tutuyor hikayeyi. elbette çok zor mükemmel bir şey çıkarmak. melodramatik hayatlar ve yeterince de güçlü değil. bir adam şarkı söylemeye başlar ünlü olur, aids olup ölür. bir filmi götürebilecek dramatik bir çatışma yok burada. dolayısıyla müslüm'de de aynı sorundan muzdaribiz. müslüm aids de olmamıştı üstelik. biz hikayeleştirme de biraz sakatız. onların iyi yaptığı şey bu.

kendimizi zeki hissetmekten vazgeçsek. masal dinlemeyi sevmeyiz. bilimkurguya zaten kafa olarak uzağız. kuklagiller vardı bir zamanlar. sinema diye bir bölümünü izlemiştim. aradım taradım bulamadım. nereye gittiyse youtube'da yok. geriye işte ağlatan filmler kalıyor, onu da yaşadığımız acıyla bağdaştırıp bitiyo gidiyo. filmi değerlendiremeden buraya geldim. gidiyorum ben.

abel ödülü

indolentexistence
Norveç Bilim ve Edebiyat Akademisi tarafından verilen ödül, matematik kategorisi olmayan Nobel Ödülü'ndeki boşluğu kapatmak için kuruldu.
Abel Ödülü, 2002'den beri devam ediyor ve 6 milyon NOK'luk (yaklaşık 704.000 ABD Doları) para ödülü eşlik ediyor.

fantezi

indolentexistence
Fantezi nedir? Doğası gereği fanteziler nasıl olmalıdır? İstenilen ''şey'' e gerçekten ihtiyaç mı duyuyoruz yoksa onun fantezisi mi bizi cezbediyor? Lacan'ın fanteziler argümanını
(Film: The Life of David Gale) ile anlamak mumkundur. Filmin tamamini izleseniz daha iyi.

mutluluk

indolentexistence
Mihaly Csikszentmihalyi bir filozof, flow teorisini ortaya atmıs, 90 larda yazmıs kitabi var flow dıye. Diyor ki; mutluluk bır akısa girmeyi gerektirir. Sen bir sey yaparken, kaybolursun. Icine girersin ve butun konsantrasyonun ordadır ve dusunce durur dyor. Bu hale de flow diyor. Devam ediyor, insanın tek mutlu oldugu an flow da oldugu andır, hep girmeye calıstıgı sey de o flow anıdır. Fakat soyle bır ayrım koyuyo, bizim icin biraz kotu ama, dizi film oyun internet flow gibi gorunuyor, ama onlar flow degil cunku sen orada tuketiyorsun.
Mutluluk sandigimiz seylere bi ara samimiyetle bakmak gerek. Belki de tam olarak ne oldugunu bilmiyoruzdur.

kucaklama makinası

indolentexistence
Temple Grandin, kendine de otizm tanısı konmuş, başkalarına dokunamamak gibi özel bir durumu olanlar için kucaklama/sarılma makinası icat eden bilim kadınıdır. Bu makinanın icadına sebep, teyzesinin çiftliğinde hayvanlara olan ilgisiydi. Duyusal hassasiyeti, hayvanları daha iyi anlayabilmesine olanak sağlamıştır. Temple Grandin adlı filmi de seyredilmeye değer.
edit: japonların sarılma yastıklarıyla karıştırılmasın lütfen. sıkıştırma mekanizması en önemli fark.
(bkz:Mars'taki Antropolog)
(bkz:Oliver Sacks)
(bkz:otizm)

yeni zelanda'da gerçekleşen cami saldırısı

indolentexistence
Yeni Zellanda'da bir terörist tarafından yapılan çirkin saldırıdan sonra, bizim devletimizin gösterdiği tepki;
Teröristi asın, yapamazsanız biz cezasını veririz,
İstanbulu Konstantinopolis yaptırmayız,
Dedeleriniz gibi sizi de tabutla geri göndeririz şeklinde oldu.
Onlar ise ;
Radyo ve televizyonlarından ezan yayını,
Namaz kılanlarınn arkasında insandan koruma duvarı oluşturma,
Başbakanın ölen müslüman ailelerinden gözyaşları ile özür dilemesi ile cevap verdiler.

geliri giderine denk olacak formül

indolentexistence
yani böyle bir formül bulunduysa, adama sorarlar : ödemeler dengesindeki cari açığı neden kapatmıyorsunuz? 35 milyar dolar hazineye yük olmadıysa, yine sorarlar bu para nereden geldi, nasıl harcandı, denetimini hangi kurum yaptı? 'Suriyeliler çöp topladı milli ekonomiye 35 milyar katkı yaptılar biz de o parayı harcadık' derseniz, o zaman da kendi vatandaşına toplatıp bu tasarrufu neden yapamadın diye sorarlar adama.

kartal'da çöken bina

indolentexistence
Vakit varken yasa iptal edilmeli
İlk depremde yıkılacak binaların altında kalan insanların yakınları ahim'e giderler, büyük tazminatlar kazanırlar. O paraları şimdi harcayıp ölümler engellenebilir. Devlet yapı denetiminden sorumludur. Vatandaşın parasını alıp ölüme mahkum etmemeli. Bina yasalara uygun hale gelince çürük çarık unutulur.
Özellikle İstanbul'da deprem seferberliği başlatılmalı, bu iş için bakanlık kurulmalı hatta.
Kaynak mı yok, alın size kaynak;
-Yatırımları tamamen durdurun,
-Suriyelilerin yükünü azaltın.
-Köprü ve yollara ödediğiniz farkları birkaç yıllığına erteleyin,
-Lüks tüketime deprem vergisi getirin,
-Çok katlı ve riskli binaları vatandaştan satın alın, yıkın, arsa imarlarını değiştirin ve yüksek fiyatlı villa arsası haline getirin.
-Devlet kurumlarının tümünde deprem tasarruf sandıkları kurup yapılan tasarrufları şeffaf olarak yayınlayın.
-Her ibadethaneye cami, cemevi, kilise, havra farketmez deprem tasarrufu sandığı kurdurun ve birikimi yayınlayın.
Kurban zekat ve fitrenin tamamını bu sandıklara yönlendirin.
-Köye dönüş kanunu çıkartın gideni teşvik edip destekleyin, gelene şartlar koyun.
-Tüm sistemin denetimini hakimlere yaptırın.
Bunları yaparsanız , sosyal devlet olursunuz, vatandaşla barışırsınız.
Birkaç bin lira alacağım diye çürük binaya sağlam ruhsat verirseniz vebal altında kalırsınız.
Kartalda olduğu gibi.

popülizm

indolentexistence
gücü elinde bulundurana karsi ortaya çıkan tepkidir. Genel halkın çıkarını savunur. Ama şunu da eklemeliyim ki, popülizmin iki farklı yüzü var. Insanlar kızgın ve bıkkın olduklarında, korktuklarında, ekonomik güvenceleri olmadığında otoriter popülizme çekilirler. Bu da 'güçlü olanı bana verin', demektir. Halk adına her şeyi düzeltecek kişiyi! Ama demokratik değildir ve daha fazla destekçi bulmak içn suçu sıklıkla başkasına atmaya başvurur. Popülizm, alternatif olarak reform biöimini de alabilir. 'Sistemi yeniden kuracağız' derler. Biz daha farklı bir sistem yaratacağız vs. Insanların ihtiyaçlarını daha iyi yansıtacak! Yani popülizm muhakkak iyi bir şey değildir. Bu tamamen, nasıl biçim aldığına bağlı.

geceye şiir bırak başlığına gündüz şiir bırakmak

indolentexistence
gece niyetiyle gündüz vaktine :
Derdim. yeter, sakin ol, dinlen biraz artık;
Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam,
Siyah örtülere sardı şehri karanlık;
Kimine huzur iner gökten, kimine gam.

Bırak şehrin iğrenç kalabalığı gitsin

Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.

Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran
geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.

Baudelaire, “İçe Kapanış”
(Çeviren: Sabahattin Eyüboğlu)

leylim leylim

indolentexistence
Fikret Kızılok 'un 1972 tarihli Leylim Leylim (Kara Tren) / Gözlerinden Bellidir albümüdür. Söz ve müzik de kendisine aittir.
Pek severim.
Kara tren katar katar
Derdime dertleri katar
Kimi alır kimi satar
Senin aşkın bana yeter a leyli leylim
Ayrılık ölümden beter a leyli leylim

İndim pınarın başına
El ettim dudu kuşuna
Dedi uğraşma boşuna
Nazlı yarim ele gitmiş a leyli leylim
Hasan Emmi gelin etmiş a leyli leylim

Çayır çimen koşa koşa
Vardım anamın yanına
Kardeş bacı hep bir olmuş
Hiçbirinin dilleri yok a leylim leylim
Böyle aşkın dermanı yok a leyli leylim

ekoloji

indolentexistence
İnşaat mühendislerine ve mimarlara zorunlu koyulması gereken ders.

stajlarını her dönem arası bir TaTuTa çiftliğinde yapma zorunluluğu getirilmeli bence. Yakından bakmayı öğrenmesi gerek, herkesin. Özellikle de mühendis ve mimarların.

sanat

indolentexistence
''Marx'a göre kapitalist ile işçi arasındaki “ekonomik ilişki”, emeğin “sanat vasfını kaybetmesi”yle doğru orantılı biçimde gelişmiştir. Bununla kastı, emeğin kullanıldığı işin veya ürünün mahiyetinin artık bir anlam taşımamasıdır. Marx, çalışmanın sanatsal niteliğini kaybetmesini modern ücretli emeğin belirleyici özelliği olarak görür. Buna karşılık sanatsal yaratım “kişinin kendi gizilgüçlerini hayata geçirip geliştirebildiği emek türü”dür. Emeğin soyutlaştırılması kapitalizmin kurucu özelliğidir ve işçinin yerine makinenin geçirilmesiyle bu süreç son raddesine taşınmıştır. Ama bu özümsenme sanat üretiminde yaşanamaz çünkü sanat eseri ücretli emekle yeniden üretilemez.''
(bkz:http://www.mediationsjournal.org/articles/on-art-and-real-subsumption)

türkiyeyi terk edenlerin yüzde 63 artması

indolentexistence
Sadece son bir yilda 12000 milyoner varliklarini yurt disina cikarmis, Avrupa ulkelerine yapilan iltica ve is vizesi basvurulari 2ye 3e katlanmis, bir de KHK magdurlarinin pasaportlarini verseler ulkede insan kalmayacak demek.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artışla, 253 bin 640 kişi Türkiye'den göç etti.



Neden?

lale devri

indolentexistence
aklıma sanat tarihçisi arkadaşın kazıdığı ama nedense hiç ilgilenme ihtiyacı duymadığım sadece ismini sevdiğim için aklımda tuttuğum isim geliyor lale devri denilince : Jean Baptiste Vanmour
hani çocuğum olsa da koysam diyeceğim hoşumtırak bir isim.

üniversite eğitimi

indolentexistence
üniversite eğitimi Türkiye'de yanlış anlaşılmış bir kurum. üniversite iş bulma kurumu değildir. sen kimya bölümünü bitirince kimyager olacağının garantisi yoktur. üniversite seni beni onu insan olmaya yönlendirir. ne demektir insan olmak? temel bir insanlık kültürü edinmek, düşünmeyi öğrenmek, farklı bakış açılarını anlayışla karşılamak vs. ama okullar kendilerini böyle tanıtmıyorlar.

üniversite robert m. pirsing'in deyişiyle 'akıl kilisesidir' yani düşünce üretilen yerdir. tezler atarsınız ortaya. bu tezleri de öyle alt taraftan atmayacaksınız! bilimsel bir temeli olacak, açıklayacaksınız, nedensilliği olacak! plato'nun kurduğu bir şey ya hani bu üniversite. orda adamlar oturup düşünüyorlar. fikir ortaya atıyorlar. o arada da yenilerini yetiştiriyorlar.

çiftlik bank

indolentexistence
Çiftlik bank reklam sloganları: 'az zamanda çok büyük işler yaptık, muhtaç olduğun kudret şah damarından daha yakındır. ' 'derdin memleketse, duruşun elif gibi dimdik olmalı; lakin önüne engeller koyacaklar, ayağına çelme takacaklar' devam ediyoruz. bu çok iyi tosuncuk demiş ki 'şuan ülkemiz üzerinde oynanan bazı oyunlar var, yurtdışı kaynaklı bazı tehditler alıyoruz, özellikle Londra'dan. Avrupa'nın en büyük süt ve damızlık tesisini kuruyoruz. Bu bazı kesimleri rahatsız ettiği için, bu şekilde haberler çıkıyor.'
Tanımını yapalım: Millileştirmiş. Ülkenin çıkarlarıyla özdeşleştirmiş, ülkenin çıkarlarıyla avrupa'nın çıkarlarını ters yönlere koymuş, nefret edilen kuşak olarak Avrupa'yı betimlemiş sonra da Çiftlik banka karşı çıkan herkesi Türkiye'ye karşı çıkan Avrupalılar kategorisine dahil etmiş.

Hey gidi Tosuncuk....

tol ve har

indolentexistence
Murat Uyurkulak'ın iki kitabı. birincisi bir intikam romanı, ikincisi bir kıyamet romanı. bu romanlarda “göze göz, dişe diş” mantığı güdüyor. birçok güzel cümle var. Tol, 12 eylül romanı. har, son dönem siyaseti daha baskın. küfürlü olanları eledikten sonra kalanlardan en sevdiğim, '' bir öpücük versene...'' cümlesi.
Önce Tol'dan bir alıntı (s. 96):

“Yaşıyor mu?” dedim, darmadağın, yorgun.
Şair endişeyle bakıyordu bana.
“Yaşıyor mu?” diye sordum tekrar.
“Evet.”
“Nerede şimdi?”
“Bir dağın tepesinde.”
“Hangi dağın?”
“Gabar'ın.”
Titremeye başladım.
Küçük bir çocuğunki gibi çıktı sesim:
“Ne yapıyor orada?”
Şair ciddiydi, heyecanlıydı, duygulanmıştı.
Tanrılar konuştu:
“İntikam alıyor.”

Har'dan bir alıntı (s. 90):
“Yola böyle çıkan, ömrü seyahatinde iflah olur mu?”
“Olmaz mı?”
“Olur elbet Numune, niye olmasın? Kanı kan temizler, çiviyi çivi söker…”

johann wolfgang von goethe

indolentexistence
edebiyatin her alaninda eserler vermis aydinlanma doneminin onde gelen isimlerinden Goethe 187 yil once bugun olurken son sozlerinin "isik daha fazla isik" oldugu soylenmektedir.

"osmanli sairleri lale devri yasarken, biz nelerle ugrasiyoruz arkadas:/" Goethe.

faust mu yoksa genc werther'in acilari mi ?

tarihin en kara günlerinden birisi 12 kasım

indolentexistence
-Norveç'te yapılan seçimde monarşi yandaşları galip geldi.
-İspanya başbakanı Jose Canalejas suikaste kurban gitti
-SSCB'de Trotsky Komünist Parti'den ihraç edildi; Stalin partinin başına geçti
-Almanya'da yapılan seçimlerde Naziler %92 ile iktidar oldu.
-Erzincan'da deprem oldu. 33.000 kişi hayatını kaybetti
-Aileden sorumlu Devlet bakanı Cemil Çiçek, ''flört fahişelikten farksız.'' dedi
-Sait Halim Paşa yalısı tamamen yandı.
-Suudi bir yolcu uçağı ile Kazak bir kargo uçağı Yeni Delhi yakınlarında havada çarpıştı: 349 kişi öldü.
-Kaynaşlı'da 7.2 büyüklüğünde deprem meydana geldi: 894 ölü
-New York JFK havaalanından kalkan birkaç dakika içinde düştü: 260 kişi öldü.
-Ben doğdum:/

nikos kazancakis

indolentexistence
''hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, özgürüm.'' Girit'te bulunan mezarında meşhur kitabı ''zorba'' da anılarını paylaştığı cahil ama görmüş geçirmiş, bence biraz fazla geveze arkadaşı Alexei Zorba'nın söylediği iddia edilen yukarıdaki cümle bulunmakta. Yunan yazar nobel ödülünü bir oy farkla Camu'ya kaptırmış ama Camu'ya göre de kendisinden çok daha fazla hak etmiştir. Bana sorsalardı 'ikiniz de benden çok hakettiniz' derdim.

metallica

indolentexistence
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum... "Metallica - Am I Evil?

başkanlık sistemi

indolentexistence
Başkanlık sistemi ile halkın kazandığı 3 somut şeyi; Aşağıdakiler arasından seçin.
Mesela;
Milli gelir arttı, borçlar azaldı, enflasyon düştü, üretim arttı, eğitim kalitesi yükseldi, işsizlik azaldı, hukukun üstünlüğü sağlandı, hükümlü sayısı azaldı, ihracat arttı, avrupa birliğine girdik, komşular ile problemler azaldı, tarım ve sanayi gelişti, bilim ve sanat alanında yayınlar yaptık, toplumun huzur ve mutluluk endeksi yükseldi, beyin göçü tersine döndü, Türk lirası değer kazandı, daha önce satılmış milli varlıklar geri alındı, demokratik kural ve kurumlar işler hale geldi.

ben bu sistemi seviyorum.

edit: başkan çarptı da size zahmet başlığımı düzeltiniz.