iyi bir yatırım değildir. alacaksanız da önce ne için alacağınıza karar verin. en iyi kamera yanındaki kameradır. üstelik kameralar çok pahalı şeyler. yanında binbir tane aparat almak gerek. mercek lazım, bakım lazım. tripod lazım. basmakalıp fikirler kataloglarına göre kamera alacağım diye tutturmayın.
Sadece son bir yilda 12000 milyoner varliklarini yurt disina cikarmis, Avrupa ulkelerine yapilan iltica ve is vizesi basvurulari 2ye 3e katlanmis, bir de KHK magdurlarinin pasaportlarini verseler ulkede insan kalmayacak demek.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artışla, 253 bin 640 kişi Türkiye'den göç etti.
Neden?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2018 yılında bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artışla, 253 bin 640 kişi Türkiye'den göç etti.
Neden?
''Marx'a göre kapitalist ile işçi arasındaki “ekonomik ilişki”, emeğin “sanat vasfını kaybetmesi”yle doğru orantılı biçimde gelişmiştir. Bununla kastı, emeğin kullanıldığı işin veya ürünün mahiyetinin artık bir anlam taşımamasıdır. Marx, çalışmanın sanatsal niteliğini kaybetmesini modern ücretli emeğin belirleyici özelliği olarak görür. Buna karşılık sanatsal yaratım “kişinin kendi gizilgüçlerini hayata geçirip geliştirebildiği emek türü”dür. Emeğin soyutlaştırılması kapitalizmin kurucu özelliğidir ve işçinin yerine makinenin geçirilmesiyle bu süreç son raddesine taşınmıştır. Ama bu özümsenme sanat üretiminde yaşanamaz çünkü sanat eseri ücretli emekle yeniden üretilemez.''
(bkz:http://www.mediationsjournal.org/articles/on-art-and-real-subsumption)
(bkz:http://www.mediationsjournal.org/articles/on-art-and-real-subsumption)
cimriligim olmasa neler verirdim de ben sevgimi motivasyon araclari ile tam ifade edemiyorum. er meydaninda mertce dovusun.
tanim: eksi motivasyon uzmani. keyifcidir. gidiklamaktan hoslanir.
tanim: eksi motivasyon uzmani. keyifcidir. gidiklamaktan hoslanir.
bugünki son etrymi de burada yazarak sonlandırıyorum.
müslüm müslüm konuşulurken, 'bakın adamlar da aynısını yapmış' diyen angutlar vardı. bense şöyle diyorum. muhteşem bir konu velhasıl altından kalkamamışlar. ezilmişler altında. müslümle arasında dağlar kadar fark var. küçük dağ :) benzerlik olarak, ikisi de dışarda kalanların müziğini yapıyor diye görüyorum.
filmin yapım aşamasındaki sürüncemesi konusunda kaderlerini benzetebildim sadece. mustafa uslu'da hollywood tarzı çekmeye çalışmış olabilir tabii. öncelikle aslında biyografik sinema (biyopik) çekmek zordur. milyonlarca hayranı olan insanlar. herkes farklı bakıyor. herkes başka tarafından tutuyor hikayeyi. elbette çok zor mükemmel bir şey çıkarmak. melodramatik hayatlar ve yeterince de güçlü değil. bir adam şarkı söylemeye başlar ünlü olur, aids olup ölür. bir filmi götürebilecek dramatik bir çatışma yok burada. dolayısıyla müslüm'de de aynı sorundan muzdaribiz. müslüm aids de olmamıştı üstelik. biz hikayeleştirme de biraz sakatız. onların iyi yaptığı şey bu.
kendimizi zeki hissetmekten vazgeçsek. masal dinlemeyi sevmeyiz. bilimkurguya zaten kafa olarak uzağız. kuklagiller vardı bir zamanlar. sinema diye bir bölümünü izlemiştim. aradım taradım bulamadım. nereye gittiyse youtube'da yok. geriye işte ağlatan filmler kalıyor, onu da yaşadığımız acıyla bağdaştırıp bitiyo gidiyo. filmi değerlendiremeden buraya geldim. gidiyorum ben.
müslüm müslüm konuşulurken, 'bakın adamlar da aynısını yapmış' diyen angutlar vardı. bense şöyle diyorum. muhteşem bir konu velhasıl altından kalkamamışlar. ezilmişler altında. müslümle arasında dağlar kadar fark var. küçük dağ :) benzerlik olarak, ikisi de dışarda kalanların müziğini yapıyor diye görüyorum.
filmin yapım aşamasındaki sürüncemesi konusunda kaderlerini benzetebildim sadece. mustafa uslu'da hollywood tarzı çekmeye çalışmış olabilir tabii. öncelikle aslında biyografik sinema (biyopik) çekmek zordur. milyonlarca hayranı olan insanlar. herkes farklı bakıyor. herkes başka tarafından tutuyor hikayeyi. elbette çok zor mükemmel bir şey çıkarmak. melodramatik hayatlar ve yeterince de güçlü değil. bir adam şarkı söylemeye başlar ünlü olur, aids olup ölür. bir filmi götürebilecek dramatik bir çatışma yok burada. dolayısıyla müslüm'de de aynı sorundan muzdaribiz. müslüm aids de olmamıştı üstelik. biz hikayeleştirme de biraz sakatız. onların iyi yaptığı şey bu.
kendimizi zeki hissetmekten vazgeçsek. masal dinlemeyi sevmeyiz. bilimkurguya zaten kafa olarak uzağız. kuklagiller vardı bir zamanlar. sinema diye bir bölümünü izlemiştim. aradım taradım bulamadım. nereye gittiyse youtube'da yok. geriye işte ağlatan filmler kalıyor, onu da yaşadığımız acıyla bağdaştırıp bitiyo gidiyo. filmi değerlendiremeden buraya geldim. gidiyorum ben.
aklıma sanat tarihçisi arkadaşın kazıdığı ama nedense hiç ilgilenme ihtiyacı duymadığım sadece ismini sevdiğim için aklımda tuttuğum isim geliyor lale devri denilince : Jean Baptiste Vanmour
hani çocuğum olsa da koysam diyeceğim hoşumtırak bir isim.
hani çocuğum olsa da koysam diyeceğim hoşumtırak bir isim.
''queer liberation not rainbow capitalism!''
Gökkuşakları her yere yayılsın, eşitlik bütün dillerde olsun elbette! Temennim o ki, bunu biricik sembollerini çıkarlarına alet ederek yapanların tuzağına düşmesinler.
Gökkuşakları her yere yayılsın, eşitlik bütün dillerde olsun elbette! Temennim o ki, bunu biricik sembollerini çıkarlarına alet ederek yapanların tuzağına düşmesinler.
ilk çıktığında arkadaşım demişti ki, facebook'a benzer bir şey çıktı ama sadece fotograf koyabiliyorsun. dedim ki zaten facebook'a konuluyor. bir işe yaramaz. şimdi ne kadar yanıldığımı bugün anlıyorum.instagram filtre getirdi. herkese olduğundan daha güzel görünebilme kapasitesi taşıdı. ''ben çok mutluyum''
bana tam tersi şekilde, tehdit niteliğinde söylenir. ''bak silivri soğuktur. post doktoranı ordan almak zorunda kalırsın gibi ....'' alıştık yaşıyoruz işte.
yaktın beni bonnie adım çıkacak 'anlaşılamayana'. ben ayten'i sevmiştim ya!
yazalım. hazır açılmış içi boş iken.
rasyonel bütünlüğü bırakıp, savı söyleyen kişiye yönelik itibarsızlaştırma safsatası. Seeennnn!diye başlayan! aslında öyle başlamıyo mu seeennn! daha az entelektüel belirtisi gösterir. mesela burada başıma geldi sanırım. ''çekil başımdan ayten, emineciğim gibi! :))) şaka şaka
sinemada mesela vardır bu, çatışmalar kurulurken entelektüel anlamda olabilecek en düşük çatışma türü. kişiyle toplum kişiyle gelenekler arası gibi ruhsal çatışmalar.
çeşitlerine girem mi bilemedim.
rasyonel bütünlüğü bırakıp, savı söyleyen kişiye yönelik itibarsızlaştırma safsatası. Seeennnn!diye başlayan! aslında öyle başlamıyo mu seeennn! daha az entelektüel belirtisi gösterir. mesela burada başıma geldi sanırım. ''çekil başımdan ayten, emineciğim gibi! :))) şaka şaka
sinemada mesela vardır bu, çatışmalar kurulurken entelektüel anlamda olabilecek en düşük çatışma türü. kişiyle toplum kişiyle gelenekler arası gibi ruhsal çatışmalar.
çeşitlerine girem mi bilemedim.
James joyce kitabı. zor bir kitap. dublinle alakalı olmasından mütevellit dikkatimi çekmiştir. çünkü dandik testlerde dünyada benim yaşayabileceğim en uygun yer irlanda çıkıyor.
binanın adıdır. kocaman bir kule. kulenin içinden dışarısı görülebilirken dışarıdan içerisi görülemiyor. bu yüzden panoptikon binadan sizi göremeyen koskoca bir kitleyi her an görülebilirliğine inandırdığınız için onlar üzerinde bir iktidar tesis edebiliyorsunuz. içerden bakmasanız bile, her an izlendiklerini düşündürüyorsunuz. bu gözetleme gözetlenenlerin iradesi dışındadır. televizyonda bu değişir. sinoptikon denir. kendi irademizle çoğunluk azınlığı izler. bir sonraki aşım omnioptikon yanii herkesin herkesi izlediği internet aşaması.
zihnin içindeki bir kusurlu yeri bulup ilizyonu gerçekleştirmek. çok başarılı .
atam izindeyiz!
atam izindeyiz!
bırakın şu iznide çalışın artık! hominim oyun yaptım :)) gönderme yaptığım şey ise, siz aslında hiçbir şey yapmıyorsunuz!
edit: anlamadınız mı ya, aşk olsun. hominim yani eşsesli sözcük oyunu. ufff çok sıkıcısınız!
atam izindeyiz!
bırakın şu iznide çalışın artık! hominim oyun yaptım :)) gönderme yaptığım şey ise, siz aslında hiçbir şey yapmıyorsunuz!
edit: anlamadınız mı ya, aşk olsun. hominim yani eşsesli sözcük oyunu. ufff çok sıkıcısınız!
Şevki yılmaz diye bir beyefendinin dillere pelesenk olmuş söylemi 90'lardaki söylemi. tam metni şöyledir. Uzun sürede kullandım hani. ''madem eşitlikten yanasın be pezevenk adam, gönder hanımını da eşitlik sağlansın''
biz ne biliyoruz; ekonomide işler kötü gidiyorsa makroekonomik göstergeler bozulmaya başlıyor. makroekonomik göstergelerin bozulmaya başlaması piyasanın çeşitli alanlarında sıkışmışlığına delalet. bunlar ölçülebilir şeyler.ölçümlerin sonunda da kredi notlamayla bazı notlamalar gerçekleştiriliyor. Türkiye çeşitli dönemlerde bu tarz sıkıntılar yaşadığı için notlarda da zaman zaman ilerleme ve gerileme yaşıyor. Türkiye'nin son 15 yılda notunun kırıldığı iki örnek var. dönemimn ekonomi bakanı tarafından kullanılmış olan cümledir başlık.:) bypass etti geçti cağnıım. fiçlik yaptılar biz niye düştü not öğrenemedik.
ya herro ya merro:))
yetersiz akıl yürütme şeklidir. birbirine bağladığı şeyler mantıklı gelir. sadece yaşamı taklit edemez. gerçekliğin üzerine simulasyon inşaa eder. nasıl yapıyor? dil aracılığı ile. dil felsefesinde sassuer'den sonra neyi biliyoruz? düşünme biçimimiz dilin olanaklarıyla sınırlı ve kullanabildiğimiz kelime sayısı, sahip olduğumuz kavram sayısı bizim yaşama bakış açımızı ve düşüncemizi akıl yürütmemizi değiştiriyor. yani 200 kelime ile konuştuğunuz bir ortamda üretebileceğiniz fikir sayısı onun kombinasyonlarıyla sınırlı.
yaniii ! gerçeğin yerine geçmek isteyen görünümlere diyoruz. baudrillardcığım der ki, ilk aşamada rönesanstan sonra gerçeğin taklidi ikinci aşama taklidin taklidi mesela csi dizilerinden sonra amerika'da herkes özellikle jüriler (hakim) sorunların sanki csi dizisindeki gibi çözülebileceğine inanmışlar. sanki bir gün içinde bütün dna testleri, kan testleri bir anda giriyorsunuz veri tabanında bütün suratları tanıma. böyle bir şey yok! bu dizi ayol, kurmaca. bu olmayanın taklidi. bununla savcılar, hakimler, avukatlar başetmeye çalışıyolar. burda göreceğimiz şey şu olmayan bir şeyin var olan bir şeyi yaratması! demin ki internet gazeteciliği de böyle bir işte.
(bkz:internet gazeteceliği)
(bkz:internet gazeteceliği)
gazetecilik bitirmenize gerek yoktur. bu konu üzerinde hiçbir akademik ya da kuramsal bilgi bilmenize gerek yok. sizi denetleyecek bir editör de var değil. siz ne istiyorsunuz? fenomen olmaak. bu da yüzeyselliğin getirdiği bir iş kapısıdır.
trajik olan normal gazetecilik internet gazeteciliğini taklit etmeye başladı. şok şok şok!
trajik olan normal gazetecilik internet gazeteciliğini taklit etmeye başladı. şok şok şok!
yüzeysellikle ilişikili bir durumdur. postmodern dönemin bir uzantısı. sadece ilk anda görünen şey. düsturu şudur: right now! right here! hiç alta inilmeden. yüzeyselliğin ortaya çıkardığı haber anlayışı sansasyoneldir. sansasyonel haberde içerik önemli değildir viral olup olamaması önemlidir. dolayısıyla herkesin ilk bakışta ilgisini çekecek hemen repost etmesini sağlayacak bir haber türü yakalandığında bu hemen dolaşıma girer.
yani yanlış ikilem. ya benim olursun ya kara toprağın:) tabii hayat bu kadar net değil. gerçek bir ikileme örnek verelim. iki oğlundan birini kaybedecek bir kadının iki oğlundan hangisini kaybedeceğini seçme ile sınanması bir ikileme işarettir. yanlış ikilemde sanki sınırsız seçeneğimiz yokmuş sadece iki seçeneğimiz varmış gibi davranırız. bunlardan bir tanesini seçeriz ya da seçmemiz istenir.
yazarlık aracını kullanarak tanımlar üzerinden kendimle muhabbet ettğim yer.
bilimsel bir söylemdir. bilemem yani agnostik işte. Cem yılmaz'ın tespiti muazzam. Yol soruyor, oğlum bilmiyorsun bilmediğin şeyi niye tarif etmeye çalışıyorsun :))) adamın içini kemiren ''nasıl bilmem'' :))